- 8 Ağustos 2008
- 2.381
- 22
- 40
-
- Konu Sahibi baharçelik
- #1
sene 2003. Aylardan haziran sevdiğimin askerden geldiğine sevinemeden ayrılığımıza yanmışım. kendimi odalara kapatıp ağlamaklı bol acılı günler yaşıyorum. hayat umurumda değil de, ya dönerse diye yaşıyorum. odada her şey ona dair; duvarlarda resimleri, elimde mektupları günlüğümle dertleşiyorum. resimler çiziyorum gözlerimle duvarlara. sonsuz bir uçurumda yuvarlanıyorum. bir yandan da kızıyorum nasıl nasıl gider böyle saçma sapan bir şey diyorum, ama geri döndüremiyorum. bir gece arkadaşımda kalıyorum. sabah telefon çalıyor annemin günlerdir acıdan çatlayan sesinde çare bulmuşluğun yumuşak heyecanını hissediyorum. müjdem var sana diyor. tek verilebilecek müjde geliyor aklıma, ama yanılıyorum. anam 30 yıldır gitmediği memleketine sivasa gidiyoruz diyor. Öylemi! Sevindim. demekle yetinip kapatıyorum telefonu. öğle vaktinin sıcağında bir sigara yakıp çıkıyorum yola. eve vardığımda annem valizimi hazırladığını bu akşam 8 de yola çıkacağımızı söylüyor. oysa ben gitmeyi hiç düşünmüyor ve itiraz ediyorum. saat akşam 7 oluyor odamdayım, sigaram elimde, gözyaşlarımı siliyorum birden tüm resimleri mektupları kaldırıyorum bir kutuya öylece ve babamı arayıp bana da bilet almasını söylüyorum. otobüsün son koltuğunu son anda alıyor babam. saat sekiz yaşlı gözlerle boş hayallerle izmirden ayrılıyorum. onu benden alan otogardan şimdi bende gidiyorum. yollar acımı biraz daha perçinlerken, günlerdir kapayamadığım gözlerimi konya ovasının sessiz, ıssız karanlığında şu an sevdiğimin o şehirde olduğunu bilerek kapıyorum. yolculuğumuz 18 saat sürüyor ve sivasa geliyoruz. annem heyecanlı, ben ise umutsuzum. renksiz filmler gibi soğuğum. gelir gelmez eve çıkıp yatıyorum. o gece istanbuldan yola çıkan annemin teyzesinin kızları çocuklarıyla geliyorlar. onları seviyorum belki diyorum iyi vakit geçirebilirim. en küçük teyzemin oğluyla kardeş gibi büyüdük yıllarca her yaz tatile birlikte gideriz. benim teyzem yok. o yüzden annemin teyzelerine ve kızlarına teyze derim. günlerdir sesi çıkmayan midemden gurultuların geldiğini duyuyorum. Acıktım! Diyorum. annem hayretler içinde sofra kuruluyor. küçük teyzem olan bitenden haberdar mutlu olmam için çabalıyor. mis gibi kokuların geldiği köy kahvaltısına oturuyoruz ortanca teyzenin oğlu çağdaş samimi olmadığım ama tanıdığım biri. istanbula gittiğimiz zamanlarda görmüştüm. gözlerimi hafifçe kaldırım ona bakıyorum, aynı bakışı yakalıyorum gözlerinde. hafifçe gülümseyip tekrar kahvaltıma dönüyorum. kahvaltı bittiğinde altında halkalar oluşmuş gözlerimin ışıdığını aynada görebiliyorum. bir sigara içmek için yer arıyorum kendime. kuzenim emre “gel” diyor çıkıyorum evin damına sigaramı içime çekiyorum. biraz muhabbet ediyoruz. orda vakit buralardaki gibi çabuk geçmiyor biraz köyü geziyoruz hep birlikte. annemin mutlu gülümsemeleri beni de mutlu ediyor. meyve ağaçlarına çıkıyor annem çocuklar gibi bir yandan anlatarak çocukluğunu. Gülüyorum! günler sonra tekrar gülüyorum. resimler çekiliyoruz. mor halkalarımın bana hiç de yakışmadığını anlıyorum resimlere bakınca. ve nihayet çağdaşla muhabbet ediyoruz. “senin geleceğini bilmiyordum” diyorum. “son anda karar verdim” diyor. “ne tesadüf bende öyle diyorum” gülüyoruz. gece oluyor tv yok, oyunlar oynuyoruz, fallar bakıyoruz, sessiz sinema vs. annem çok mutlu. seneler sonra köyüne gelmiş teyzelerinin kızlarıyla kahkahalarla gülüyorlar. bizde katılıyoruz. Şarkılar, türküler, bir şeyler değişiyor sanki. gözlerim ne zaman çağdaşın yönüne kaysa gözlerini gözlerimde buluyorum. ama henüz bu tür şeyler hakkında yorum yeteneğim yok. anlamını bilmiyorum bu bakışların. gece annemin dayısında kalıyoruz onlarda anneannelerinin evinde. sabah birlikte güzel bir kahvaltı yapıp kasabaya iniyoruz. biraz gezip yemeklik alışveriş yapıyoruz. dönüş yolunda uzun uzun çağdaşla sohbete koyuluyoruz. annemler at arabasıyla biz yayan gidiyoruz. 3 km var önümüzde koyu bir sohbet yol boyu devam ediyor. fakat ardaki bakışıp gülüşmelerin farkını fark etmeye başlıyorum. “çok değişmişsin son gördüğümden bu yana” diyor. “evet” diyorum. “değiştim ama sende aynı değilsin” gülüyoruz. Gülüyoruumm. aklıma arada bazı siliüetler takılıp gözlerimden aksa da gülüyorum. eve geliyoruz. annemler yemek yaparken bende bulaşıkları yıkamak için aşağıdaki çeşmeye iniyorum. o da bana yardım etmek için geliyor. çeşme başında muhabbet ediyoruz. bir an durup gülüyorum. ne oldu diye anlamaya çalışıyor. “seni bir an güzel köylü kızını tavlamaya çalışan yakışıklı ağa gibi gördüm” diyorum. gözleri yuvalarından çıkarcasına büyüyor ve gülümsüyor. bir an düşündüğüm şeyden kendim ürküyor ve lafı toparlıyorum “mesela yani” diye. tabi o alacağını almış olmanın büyük keyfiyle bir türkü söylüyor. akşam yemeğine oturuyoruz.yemekten sonra dama çıkıyorum nefeslenmeye cayır cayır yanan ciğerlerimi biraz daha yakmak için. kuzen geliyor yanıma arkamızdaki heybetli dağı gösterip başlıyor hikayesini anlatmaya. ardından çağdaş geliyor yukarıda bir yatır varmış korkuyorum. istemeden çağdaşın koluna sarılıyorum. sonra bir sigara yakıyoruz kuzen gidiyor. birden yıldızların ne kadar fazla ve yakında olduğunu görüyorum. “bak” diyorum. yıldızlar ne kadar çok ve bir yıldız gözlerimizdeki yansımayıda alıp sanki yüreklerimize doğru bir yolculuğa kayıyor. “bak” diyorum “çağdaş bak. yıldız kaydı bak. hadi bir dilek tut” diyorum. gözlerime bakarak “tuttum ben” diyor. Utanıyorum. ona sevgilimmiş gibi davranmış olmaktan utanıyorum. ama anlıyorum öyle aç kalmışım ki sevgiye sıcacık bir yüreğe öylesine susamışım ki tek dileğim sevgi oluyor yıldız kaydığında. sonra irkilip birden “hadi ne tuttun bana söyle?” diyorum. sen söyle derken gözleri hala buğulu bakıyor. “hayır” diyorum. “sen söyle” derken teyzemin sesi ürkütüyor ikimizi de aşağı iniyoruz. yemek hazır yerken gözlerimin daha sık gözlerine takıldığını fark ediyorum. yemek bitiyor teyzem yani çağdaşın annesi “bir kız kahvesi içelim” diyor. bakıyorum laf bana geliyor. kalkıp kahve yapıyorum. tek tek dağıtıyorum sonra fallar bakılıyor. bizde hep birlikte oturup kağıt falı açıyoruz. ben ona bakıyorum. o da bana fal bakıyor. gece oluyor teyzemler “burada kalın inmeyin aşağı” diyor kalıyoruz. yataklar yapılıyor. yere koca koca yer yatakları seriyorlar. herkes menemen testisi gibi dizliyor. ben yukarda sedire yatıyorum. çağdaşta tam karşıma yere yatıyor uzun uzun bakışıyoruz. arkamı dönüp kendimi sorguluyor ve acımasızca yargılıyordum. sanki gülmeye hakkım yokmuş. mutluluk benim için çoktan kaçırılmış bir gemiymiş gibi. oysa giden değer vermemişti bana. 6 yıl sonra, minicik bir olay yüzünden güvenmemiş gitmişti. ben şimdi niye hayatı kendime zindan etmeye çalışıyordum. neden toparlanmak için bir çaba göstermiyordum. nereye varacaktım. neydi amacım. bu düşünceler içinde kapanan göz kapaklarım gecenin bir vaktinde yaşlarla açılıyordu. etraf karanlıktı içim gibi. o karanlıkta bir sigara yakıp korkarak da olsa kapıya çıkıyordum. gecenin sessizliği ve karanlığına, sigaramdan aldığım nefesimin sesi ve soluduğum duman karışıyordu. yıldızlar yine çoktu ve elimi uzatsam tutabilecek kadar yakındılar bana. sigaram bittiğinde yere atıyorum tıpkı bir ateş böceği gibi parlıyor, üzerine basıp bitti artık diyorum. ve içeri girip soğuyan yatağıma uzanıp tekrar uykuya dalıyorum. bu geceyle sohbetimden kimse haberdar olmuyor. sabah perdenin altından yüzüme sızan güneşle gözlerim kamaşıyor. etrafa bakıyorum herkes uyanmış. ortalık toplanmış. bir ben uyuyorum. hemen toparlanıp kalkıyorum. gözlerim etrafa bakıyor sürekli, bir şey arıyor gibi. teyzem geliyor “ne arıyorsun” diyor “hiiiiç koca bi hhiiiçç” diyorum. aslında aradığım şeyi bildiğim halde bilmediğimi kendime bile ispatlamaya çalışıyorum. yüzümü yıkayıp kendime geldikten sonra ufak bir köy turu yapıyorum yanlız başıma. sonra eve dönüyorum. kapıdan içeri girdiğimde, aramış olduğum şeyi görüyorum. aradığımın o olduğunu biliyorum. annemler türbeye çıkacağımızı söylüyor. tamam deyip herkesten önce yola koyuluyoruz. bir de kuzenlerle iddiaya giriyoruz. –“farklı yolardan gidelim kim önce varacak” diye çağdaşla ben farklı bir yoldan. kardeşim, kuzen ve çağdaşın kardeşi farklı bir yoldan çıkıyoruz. annemler arkadan geliyorlar. biz açık ara fark atıyoruz. taşlara tırmanmamız gerekiyor. çağdaş önden çıkıyor ben arkadan çıkmaya çalışırken birden elini uzatıyor bana. düşünmeden tutuyorum ve öylece kalıyor eli elimde bırakmıyor. neden bırakmıyorsun elimi diye cesaret edip soruyorum. ya düşersen diye komik bir cevap veriyor. aslında ikimizde olanların farkındalığını yaşarken hiç öyle değilmiş gibi dvaranmaktan kendimizi alamıyoruz. ve zirveye vardığmızda “biz kazandık” diyor, oturup onlar gelene kadar bir sigara çekiyoruz manzaraya karşı. çıt yok. Annemler, arkadan kuzenler geliyor. dua ediyor ve farklı bir yoldan aşağı iniyoruz. annem ve teyzemin yine akıllarına çocuklukları geliyor. başlıyorlar dağdan aşağı doğru seke seke koşmaya. gülmekten katılıyoruz. ertesi gün olduğunda çağdaş ve kuzenler en büyük teyzelerini eşinin köyüne götürüyorlar. bizde dedemlerin köye pikniğe gidiyoruz. Teyzem, ben, annem, çağdaşın annes, çağdaşın anneannesi yani annemin teyzesi ve eniştesi. akşam dönerken traktörle dönüyoruz. güle oynaya. traktörde köyün gençlerinden bir kaç kişiyi de alıyoruz. tam köyün girişinde çağdaşlara rastlıyoruz. suratı birden değişiyor. eve geldiğimizde dama çıkıyoruz. sigara için. –“ne oldu neden suratın asık” diyorum. kimdi o traktördekiler diyor. –“ne bileyim diyorum tanımam ki” gereksiz kıskançlıklar yapıyor anlıyorum. neyse artık hep birlikte kalıyoruz. aşağı eve inmek gecenin bir saatinden sonra zor oluyor. aslında eğleniyoruz da gitmek istemiyoruz. sabah kalktığımızda annem, köyün başındaki mezarlığa gidip ordan anneannesiyle dedesinin mezarından toprak almamızı istiyor. anneannemin mezarına koymak için. “ben yanlız gidemem” diyorum. teyzem “hadi çocuklar hep birlikte gidin” diyor. “hem okulun bahçesinden elma toplayın” diyorlar. sepeti alıp çıkıyoruz ilk önce elma toplamaya giriyoruz. çağdaş yanıma geliyor ve “sana geçen gece ne dilediğimi söylememi ister misin?” diyor. öyle korkuyorum ki. beklediğim ama duymayı istemediğim şeyi duymaktan. kekeleyerek “söyle” diyorum. seninde beni seviyor olmanı diledim”
Son düzenleme: