"Kadınlar Kulübü'nde, en son şahit olduğum, "2. kadın" olayı; beynimde, ruhumda tarif edimeyeceğim bir deprem, bir çöküş yarattı.
İki gündür, sabah ezanlarına kadar uyuyamadım, yemek yiyemedim, gülemedim...
Bilgisayarın başına defalarca oturdum; ve bilgisayarı açmadan kalktım...
Şahit olduklarım, beni o kadar üzdü ki; anlayabilir misiniz bilmiyorum!!..."
Öncelikle bu konudaki samimiyetinize kesinlikle inanmıyorum. Herhangi bir sitedeki herhangi bir olaydan etkilenip bu kadar çöküntü yaşıyorsanız zaten burada bir gariplik var.
Ben yazınızdaki dile takıldım. Sanki bir kürsüye çıkıp birilerine ahlak dersi veriyorsunuz. Bir mejdeci bir haberci gibi kimsenin bilmediği şeyleri anlatıyorum'a getiriyorsunuz. Hayır, sandığınız gibi olmadığını düşünüyorum. Kimsenin ahlak değerlerini bir insan olarak siz yargılayamazsınız. Bunu yapamazsınız, çünkü yargı gücü siz değilsiniz.
Yazdıklarınızı öyle yüksek bir kürsüden yazmışsınız ki sizin samimiyetinize inanmayı, politikacıların samimiyetine inanmaya benzettim. O kürsü bu ülkeye hoş şeyler getirmedi. Bence kürsüden değil bizim yanımızdan konusun. Sesinizi ünlemler olmadan da duyabiliyoruz.
"
Neredeyse, gün aşırı; bir öncekinden daha güçlü kalemlerle ortaya çıkan ve kaleminin gücünü kullanarak, kendini mazlum göstermeye çalışan, bizlerden kendisine hak vermemizi bekleyen 2. kadın konulu üyeler, her seferinde daha güçlü seslerle varlık göstermeye başladılar..."
Burada kışkırtıcı, galeyana getirici bir ses tonu duyuyorum. Hani bir kitap vardı Halide Edip Adıvar'ın "Vurun Kahpe'ye" diye. O kitaptaki kadın kahramanı taşlamalarını söyleyenlerin ses tonuna benziyor aynı. Kutuplara bölücü bir sesiniz var hanfendi ve bu ülke artık kutup istemiyor. Yani diyor ki bu ses "işte bu suçluları dışalayın! Onları afaroz edin!" Öyle mi? Siz günahsız mısınız? Günahsız ya da yanlışsız olduğunuzdan nasıl bu kadar eminsiniz? Yoksa sokakta minietekli gördüğünüz kadınlardan daha az günahsız olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Kendi kendinize cenneti garantilediniz de başkalarının cehennemine mi karışır oldunuz?
"Aşklarının büyüklüğünden, aşklarının gücünden yola çıkarak; bizi zayıf noktamızdan vurmaya çalıştılar...
Aşkı da ayaklar altına aldılar...
Aile kavramının gücünü görmezlikten geldiler...
Bunu yaparken; kendilerini o kadar saf ve masum göstermeye çalıştılar ki; herhalde kendileri bile, hikayelerindeki mazlum kadın olduklarına inandılar..."
Öyleyse sizin yaptığınızın aynısını yapmış bu insanlar. Siz de aile kavramının yüceliği üzerinden insanlardan nefret etmemizi öğütlüyorsunuz bize. Nasl olsa aile denen kavram herkesin üzerinde hassasiyetle durduğu bir konu. O konu üzerinden gidersem herkes peşimden gelir diye düşünmüşsünüz, ama olmamış. Üzgünüm. Herkes aynı değil.
"
Birlikte oldukları erkeklerin; evli olduğunu ilk başlarda bilmediklerini; öğrendiklerinde ise aşklarına yenik düştükleri masalına bizleri inandırmaya çalışan, güya kader kurbanları, bizden destek beklediler..."
Önceki paragraflarla sempatinizi kazanan kitle için zehirli bir cümle kurmuşsunuz. Evet, değil mi ya... Artık size hak verecek onlarca insan olacak nasıl olsa. Hangi cümleyi kursam altına imzasını atacak. Ne yani, evli olduğunu söylemediği için bekar bildiği bir adamı sevmek aşık olmak mı suç? Yani kadın aşık olduysa suçlu mu? Bekar bir adama. Bekar olduğunu iddia eden bir adama? İnanın yazınızda bu cümleyi görmeseydim her ne kadar diliniz kürsü kokan bir dil olsa da size hak verirdim. Biraz kinci yaklaşmış ama çok doğru söylüyor derdim, ama..... Bu ne kadar erkil bir dil böyle. Bu kadar ataerkil bir yapı ki evet, yalnızca bekar olduğunu bildiği için bir erkeği seven bir kadına böylesine zehirli bir üslupla saldırabiliyor. Ben size şunu söyleyeyim. Evli olduğunu öğrendikten sonra terk etmeyen kadınla, aldatıldığını öğrenip de terk etmeyen bir kadın arasında hiçbir fark yoktur gözümde. Burada iki kadın da tamamiyle suçsuzdur. Burada aşağılık tek insan o erkektir. Ondan daha aşağılık olansa "erkektir yapar, kadın kendini bilecek" diyen kesimdir. (ki burada sizin böyle bir şey söylemediğinizi de göz önünde bulundurmalıyım.)
"Nasıl bu hale gelindi? Ahlak yargılarımız, nasıl bu kadar zayıfladı?... Bilmiyorum...
Aile, evlilik, sadakat kavramlarını savunmak zorunda kalmamız, inanılmaz derecede korkunç....
Halbuki biz; "Aile" kavramı en sağlam ve en güçlü milletiz...
Daha ilkokul sıralarında: "Aile, toplumun temel taşıdır. Toplumun çekirdeğidir.." diye öğretildi bize...
Ailenin bozulmasıyla; felaketin, aynı şey olduğu öğretildi..."
Kimse hiçbir kavramı sorgulamıyor, ha illa sorgulanacaksa imam nikahı, mute nikahı sorgulansın derim ben. Bu nikahlar adı altında dost hayatı yaşayan binlerce kadın var. BU arada küçük bir bilgi vereyim hanfendi. Sosyoloji okumuş biri olarak. Ensest denilen şeyin en çok kapalı muhafazakar toplumlarda görüldüğünü biliyor muydunuz? Yani bu şu demektir. Nerede ahlaktan, namustan çok söz ediliyorsa orada bunun yoksunluğu vardır. İnsan karşısındakini kendinden bilirmiş derler.
"
Öyleyse nerden çıktı, bu 2. kadınlar? Ne yapmaya çalışıyorlar?
Neden kendilerini sürekli, haklı olarak göstermeye çalışıyorlar?
Nasıl her geçen gün, kalemleri daha da güçleniyor?
Niçin periyodik süreçlerle, ortaya çıkıp duruyorlar?
Neden, binlerce üyesi olan bir paylaşım sitesinde, sürekli olarak, yaşadıklarını kaleme dökme gereği duyuyorlar?"
Bu site sizin şahsi mülkünüz değil. Karar mercii siz değilsiniz. Siz Mevlana'nın "Ne olursan ol gel." sözünü duymamış olabilirsiniz. Siz hayatınızda hiç hata yapmamış olabilirsiniz. Siz sütten çıkmış ak kaşık olabilirsiniz. Siz günahsız tertemiz olabilirsiniz. Siz bembeyaz olabilirsiniz. Ama ben siteye girerken "ahlaksız olanlar girmesin" tarzında bir ibare görmedim. Kaldı ki ahlakın ne olduğunu kimse kimseye anlatma cürretini göstermesin, çünkü hiçbirimiz masum değiliz.
Günümüzün, en güçlü silahı internet... Hem, öyle bir silah ki; bir toplumun köküne dinamit koyup patlatabilir...
Paylaşım siteleri aracılığıyla; biz kadınlar üzerinde oynanan çok büyük bir oyun var...
Sanki bilinçli bir el tarafından; kadınların değer yargıları zayıflatılmaya çalışılıyor.."
İşte bu kısmına cidden güldüm. "Çok büyük bir oyun"dan bahsetmişsiniz. Benim gözümde şöyle bir şey oluştu. 100 kadar sizin ataerkil tabirinizle 2. kadın toplanıp "nuhahahah, şu internete girek de kadınların beynini yıkayak. nuhahahah" nidaları atmış ve siteye hücum etmiş gibi. Bakıyorum da siz gardınızı almışsınız. Vallahi korkmak gerek :)
"Dikkat edin; Kadınlar Kulübü Üyeleri!!!
Siz, sayıları binleri bulan bir topluluksunuz...
Maddenin, en küçük birimi atomdur; atomun yapısının bozulmasıyla, madde yok edilmiş olur...
Atomu bozmanın yolu ise; merkezinde bulunan çekirdeği bozmaktan geçer...
Aile bozulunca; toplum bozulmuş olur.. Aileyi bozmanın yegane yolu ise kadınları değiştirmekten geçer...
Sizler, atomun çekirdeklerisiniz; sizlerin bozulmasıyla; Türk toplumu yok olmaya mahkumdur...
Çünkü bir kadın; kendisinden sonra gelecek olan, kadınları (anneleri) ve erkekleri (babaları) yetiştirendir...
Bir kadın, gelecek nesillere şekil verendir..."
En küçük birim aile değil, bireydir. Birey bozulmaya görsün, yoksa ortalığı ateşleyici kutuplaştırıcı ve kavga çıkarıcı çok insan çıkıyor mazallah. Dünya hali bu. Bir de çocuğu yalnızca kadın yetiştiriyormuş, engin sosyoloji bilginizle bunu da öğenmiş olduk. Çok teşekkür ediyoruz.
"Kadınların ahlak yapısını bozarsanız; bir milleti rahatlıkla alt edebilirsiniz...
Ahlaki değerlerimizle oynanan, çelik çomak oyunlarına izin vermeyin...
Bizlere bu oyunları oynayan bilinçli güçlere; ister "Dış güçler!" deyin; ister "Bir örgüt!" deyin; ister "Sapıklaşmış bir tarikat!" deyin, ne derseniz deyin...
Lütfen dikkat edin!!...
Ailenize sahip çıkın! Eşlerinize sahip çıkın!
Kendi değer yargılarınıza sahip çıkın!"
Kadınların ahlak yapısı? Böyle bir terimi de ilk defa sizden duydum. Demek siz ahlakın sınırlarını çizmişsiniz. Evrensel ahlak yasasını kafanızda oturtmuşsunuz bize öğüt veriyorsunuz. Kadınların ahlak yapısıyla ne alakası var? Ahlak kadında mı bitiyor? Bu nasıl bir dil böyle? Kadını bundan daha fazla aşağılayan yerden yere vuran bir dil görmedim. Ne yani namus ahlak kadında mı tecelli ediyor? Bir de aileye sahip çıkması gereken tek kişi kadınmış gibi aileye sahip çıkın diyorsunuz. Daha da ileri gidip "eşlerinize sahip çıkın" diyorsunuz. Siz necisiniz hanfendi? Siz nasıl yalnızca kadını ahlakın bekçisi, ailenin kocanın bekçisi sayıyorsunuz. Biz bekçi köpeği miyiz? Biz nöbetçi asker miyiz? Uçkuruna sahip çıkamayan, nefsine hakim olamayan ve kadınları "evli değilim" yalanıyla aldatıp kendine aşık eden o erkeklere sahip çıkacağız ha? Yani evi biz koruyacağız ha? Biz kadınlar günah keçileri değiliz. Herkes her birey kendinden sorumludur. Kimse kimseye sahip çıkmak zorunda değil. Eğer böyle bir durum varsa erkek de kadına sahip çıksın. Şartlar eşit hanfendi. Sizin ataerkil üslubunuzdaki gibi değil yani.
"
Çocuklarınızı eğitirken; aldatmanın ve aldatılmanın korkunç felaketini anlatın...
Mutluluğun yolunun, çok eşlilikten geçmediğini; bunun yalnızca, felaketler zincirinin bir halkası olduğunu anlatın...
Gücünüz yettiğince; sesiniz çıktığınca....
Kötü giden bir evlilik varsa; başka kollarda teselli bularak değil; meşru yollara başvurarak bitirmenin tek çözüm olduğunu, tüm benliğinizle kavrayın; kavratın...
"Gözünün üstünde kaşın var." diyerek; eşinizle aranızda soğukluk oluşmasına izin vermeyin...
"Ortak zevkler; Ortak ilgi alanları!" söylemlerini ağzınıza sakız etmeyin...
Eşlerinizin hoşunuza gitmeyen yönleri; eğer "Ahlaki tabular ya da Kaba kuvvet!" gibi kabul edilemez durumlar değilse, görmezlikten gelmeye çalışın; ya da elinizden geldiği kadar yumuşak yollarla değiştirmeye uğraşın...
Değiştiremiyorsanız, kabul etmeye çalışın...
Sizin gibi; eşinizin de farklı bir birey olduğunu; farlı zevklerin ve beğenilerin olmasının son derece doğal olduğunu unutmayın...
Çocuklarınızı yetiştirirken; bir anlık zevklere, ya da duygusal kararsızlıklara, çalkantılara yenilmeyecek kadar güçlü; iradeli; sağlam bir mantık yapısıyla yetiştirin...
Lütfen arkadaşlar!!
2. kadınların; eşlerini aldatanların, aldatmaya sebep olanların, seslerinin yükselmesine izin vermeyin...
Üzerinde yaşadığınız toprak hatrına!!!!"
Oooooh, toprağı da koymuşsunuz altına. Hadi bakalım, şimdi bir kişi buna hayır desin. Kutsalla beraber anıyorsunuz da kimse hayır diyemesin. Üzerinde yaşadığınız toprak hatrına ha? Ben o toprağın hatrı olduğu için size şu anda böyle bir cevap yazıyorum. Mustafa Kemal gibi kadını yüceltmek için elinden geleni yapmış birinin ve onların silah arkadaşlarının hatrına size cevap yazıyorum. Bütün öğütleri kadına vermişsiniz. Siz bu konuda yetki sahibi değilsiniz hanfendi. Kimseye ahlak dersi veremezsiniz. BU hadd meselesi, siz haddinizi aşmışsınız.
O öğütlerin onda birini erkeğe verseydiniz daha iyi olurdu. Bu yazının başlığı "İki Yüzlü erkek" olmalıydı. Zira ortada bir 2 rakamı varsa bu aldatan erkeğin ikiliğidir.
Son olarak şu sözlerinizle beni çileden çıkarttınız:
"Eşlerinizin hoşunuza gitmeyen yönleri; eğer "Ahlaki tabular ya da Kaba kuvvet!" gibi kabul edilemez durumlar değilse, görmezlikten gelmeye çalışın; ya da elinizden geldiği kadar yumuşak yollarla değiştirmeye uğraşın...
Değiştiremiyorsanız, kabul etmeye çalışın...
Sizin gibi; eşinizin de farklı bir birey olduğunu; farlı zevklerin ve beğenilerin olmasının son derece doğal olduğunu unutmayın..."
Bu görevler yalnızca kadına mı ait? Yani biz her daim başka ellere gitmesin diye eşlerimizin uçkurlarının önünde bekçi mi olacağız? Bu ne çirkin bir ilişki türü ki içinde zerre güven yok. Güven olmadığı için her an başkasına gidecek korkusu ile bir hoş tutma çabaları, bir başka hoş görünme ayakları. Kimse kimseyi değiştirme lüksüne de sahip değildir. Siz o kişiyi bilip evlenirsiniz. Zaten öyle böyle bir adamsa onunla evlenen insan suçludur. Kimse ar damarı çatlamış insanları değiştirebileceğine inanmasın.
Eşimizin birey olduğundan bahsetmişsiniz kadının bireyselliğini eze eze, çize çize, çiğneye çiğneye... Kadınları belli bir kalıba dökmeye çalışırken erkeğin bireysellik bayrağını göndere kendi ellerinizle çekmişsiniz... Siz ataerkil bir toplumun erkil bir bireyi olmayı şimdiden kabullenmişsiniz...
Son olarak size değil bu yazıyı okuyanlara bir notum var. Ben aldatan insanları savunmuyorum. Birini kadındırmak yanlıştır. Bu konuda hemfikiriz. Ama böyle hassas bir konu üzerinden "ataerkilliği, kutuplaştırıcılığı, kutsallıığı" zedeleyen bir yazıya karşı sessiz duramazdım. Eğer ben aldatanlara karşı bir yazı yazmış olsaydım, bu yazı asla böyle aşağılayıcı, kutuplaştırıcı ve uzaklaştırıcı olmazdı. Tam tersine kapsayıcı ve iyileştirici olurdu. Çünkü sevginin gücü kötüyü iyi,, siyahı beyaz eder.
Buna inanmayanlar utansın.