Son konumu açtıktan çok kısa bir süre sonra yüzük takıldı aileler arasında. Yazın nişan, seneye yazın da düğün kararlaştırıldı.
Her şey normal, ailem her şeyi unuttu. Hatta sinirim bozuluyordu nasıl bu kadar saf bunlar diye.
Derken benim cephemde de gelişmeler oluverdi. Bu işin adını bile duymak istemeyen babam benim nişanlanmama razı oldu. Tarih belirlendi. Ve ilginç bir tesadüf olmalı, benim nişan tarihim belli olur olmaz bunlar nişan için tuttukları mekanda kına gecesi yapıp düğünlerini bir sene önceye almaya karar verdiler. Benim nişan telaşımın arasına mobilya seçme, gelinlik bakma işlerini sokuşturdu hanfendi. Nişanıma 2 gün kala, üstelik memleketten misafirleri beklediğimiz gün alışveriş yapmaya annemi çağırdılar falan...
Nişanımın olacağı gün de abimin çalıştığı güne denk geldi. Ne yapıp edip izin alacağım dedi. Ama hiç unutmuyorum onları nişana çağırdığımızda abin de gelmeyecek ki diye gülerek söylemelerini... ( Abim o gün çalışıyor diye gelemeyecek sanmışlar ve o kadar mutlu olmuşlar ki anne kız. ) Ne münasebet, bir zahmet gelecek, bir tane kardeşi var dediğimde neye uğradıklarını şaşırdılar...
Her neyse... Nişanımın olduğu gün annemin oğlum sana çok işim var erken gel demesine rağmen ben kuaförden dönerken anca girebildi abim eve. Sebep; nişanlısı ve ailesini gidip evlerinden alması gerekirmiş. (Arabaları var) Yakışık almazmış, birlikte gelmeleri gerekirmiş. Onları aldıktan sonra da kuyumcuya gitmek istemişler. Bunun için de bir yarım saat kadar geciktiler haliyle. Üstelik kuyumcuya gitmek isteme amaçları neydi bilmiyorum. Abim bana hediye alacaklarını sanmış ama hanfendi kendisine bir şeyler aldırmış abime. Sanki kaçıyor kuyumcu, ertesi gün yada nişandan sonra aldırsa ne olurdu acaba...
Ha bir de şu ayrıntı var; abim o gün takım elbise giydiği için sinirlenmiş ve laf sokmuşlar. Çok mu önemli bir gün, hayırdır çok mu mutlusun benzeri laflar etmişler.
Misafirlerden sonra da olsa bir şekilde gelebildi neyse ki abim nişanıma. Her şey iyi güzel, övgülere boğuluyorum akrabalarım tarafından, mutluyum.
Ama yüzüklerimiz takılacağı sırada kayınpederimin söylediği bir şey yanlış anlaşıldı babam tarafından. Ki benim babam zaten çok zor, ne yapacağı belli olmayan bir adamdır. Vermemesi gereken çok büyük tepkiler verdi, incir çekirdeğini doldurmayacak bir cümle nişanımın babam tarafından mahvedilmesine sebep oldu. Babam misafirleri bırakıp dışarıda ağladı, bağırdı, çağırdı kendi kendine. Bir türlü sakinleşmek bilmedi. Kayınpederim, kayınvalidem, nişanlımın abisi bir olup babamı yanlış anladığına ikna etmeye çabaladı. Bu sırada annem zaten şeker ve tansiyon hastası olduğu için üzüntüden hastanelik oldu. Ben diğer odada hem annem adına endişelendiğim için, hem de en güzel günüm mahvolduğu için ağlamaktan kahroldum. İnsanlar beni teselli etmeye çalışıyor, hiçbir kan bağım olmayan yakınlarım bile sırf ben ağlıyorum diye gelmiş benimle ağlıyor. Bir yanda da hanfendi ve annesi millete giymeyi düşündüğü gelinliği gösteriyor, ilerde kaç çocuk yapmayı düşündüğünden, ilk çocuğa annesinin ismini koyma planlarından bahsediyor. Onları hiç görmediğim kadar mutlu oldum, kahkahaları evi ayağa kaldırdı diyebilirim. Ve tüm misafirler ayıpladı, ben orada hüngür hüngür ağlarken onların neşesini herkes yadırgadı.
Birkaç gün geçti, bunlar eşya alışverişindeler. Harıl harıl düğün için koşturuyorlar. Babam da memlekete düğün için beğendikleri mekanı tutmaya gitti. Aynı gün mobilya alışverişi için annemi de çağırdılar. Ben de onların inadına mutlu görünme kararı almıştım, insanlıklarından utansınlar diye evde onlara yemek hazırlıyordum. Çok kısa süre sonra annem eve barut gibi döndü. Geliyorlar arkamdan kapıyı aç, kavga ettik çok kötü diyerek girdi içeri. Abimle nişanlısı mobilya bakarken annemle dünürü başbaşa kalmışlar. Ve hanfendi anneme birden doğrulup "o kocana söyle, biz kızımla bilezik seçtik. En hafifi 30 gr olmak üzere 10 tane beğendi. Ben 7 taneye ikna ettim bir şekilde. (Anneme tarif ettikleri bilezik ebatından tutun üzerindeki desenlere kadar bana nişanımda kayınpederimle kayınvalidemin taktıklarının birebir aynısı.) Benim kızım tel gibi iki bileziğe gidemez, bunu böyle bilin." demiş.
Bunu da orada çalışanların yanında ettiği için annem çok utanmış. Zaten hiçbir şey yaptığınız yok, bunu bari alın demiş bir de çünkü. Daha burada söylemediğim birkaç cümlesi daha var. Annem evde konuşuruz bunun yeri burası değil deyince de ben bunları damadıma söyleyecek kadar salak mıyım demiş anneme.
Kadın daha sonra inkar edince annem işyerinin kamera kayıtlarına bakmayı teklif etti, sustu hemen.
Eve geldiler tüm bunlar konuşuldu, abime de söylendi. Bu sırada da anneme bağırıp çağırdı o kız.
Annemi üzdünüz benim için her şey bitmiştir. Annemi kranı ben de krarım falan dedi anneme parmak sallayarak.
Bu ve benzeri bir sürü şey söylendi ve yüzüğü de çıkardı gitti.
O gece abim annemle başbaşa konuşmuş sabaha kadar. Bu bardağı taşıran son damla, bir sürü şey vardı zaten demiş. Ve benim nişanımda yaptıklarıyla alakalı yukarıda bahsettiklerimi anlatmış anneme. Takım elbise giymesine bozulduklarını, sürekli çok mu lazımdı nişan, beklese olmaz mıydı dediklerini falan anlatmış.
Ve en zoruma giden kısım da koskoca kadının utanmadan benim arkamdan yaptıkları oldu. Nişan günü ben o odada ağlarken misafirlerin, herkesin yanında zaten benim babam şerefsiz bir adamdır diye bağırmışım. Öyle anlatmış abime.
Allahtan ki bunun yalan olduğu çok çabuk kanıtlanır, zaten abim de inanmamış. Ama o kadar zoruma gitti ki unutamıyorum. Ben o kadına o kadar iyi davrandım, evimize geldiğinde hizmetinde kusur etmedim. Ben ona ne yaptım ki diye düşündüm.
İşte bunları düşününce belki de bana yaptıklarının cezası bu diyorum ama yine de içim rahat etmiyor işte.