• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Yeni Başlangıçlara

Her adım bir ileri götürüyor.Bu sefer daha derin bir çalışma olacak.Geçmişin yüklerinden kurtulmak ,(Türkiye şartlarında bu yaşta bile ailenin ve çevrenin etkilerini hissediyor insan) hayatı nihayet kendince daha anlamlı yaşamak,bunların her insanın isteyeceği şeyler.Ben de bunları halletmek için kendimce uğraşıyorum.Öylesine bir hayat yaşamak istemiyorum.
İstemeyen,beğenmeyen de okumasın,bir çeşit günlük bu sonuçta.Kimseyi bir şey beğendirmek zorunda değilim.

Fazla alıngansın annem... :) Merak edip sordum sadece ((:
 
$blog1c-Daytime-Drawing.jpg
Sabah çalışmamı yaptım.Tekrarlamam gereken ruhun gıdası "ışıksızlık karanlığı doğurur." idi.
Bugün duygusal alevi ateşlemek üzerinde çalıştım.
-Şu an duygusal alevim,hassas ve kırılgan durumda.5 puan verdim ve 7 ye yükseltmeyi amaçlıyorum.
-Bugün için kendime dostça davranmaya niyetliyim.
-Niyetimden ortaya çıkacak duygu kendimi sevdiğim duygusu olacak.
-Niyetimin gerçek olması adına belli bir şarkının nakaratını sık sık tekrarlamam gerekecek.
-Nelerden vazgeçmeliyim? Duygusal olarak soğuk olduğum fikrinden vazgeçmeliyim.
-Bugün için mantram; "Duygularımı seviyor ve kabul ediyorum." Bunu kendime 20 kere tekrarlayacağım gün içinde.
Bugünkü arınma çalışması geçmiş olumsuz duygu ve davranışlarımın bir envanterini yaparak özfarkındalığı arttırmak.
 
Gün geceye döndü ve duygusal alevim 9 diyebilirim.Duygularım üzerine odaklandım gün boyu.
Günlük arınma çalışması davranışlarımın envanterini çıkarmaktı.Keşke yapmasaydım ,keşke unutabilsem,keşke farklı davransaydım dediğim neler var diye düşünüp bir liste yaptım.Ayrıca hangi davranışlarımın kasıtlı veya kasıtsız başkalarına zarar verdiğini yazdım.Allahtan listem fazla kabarık çıkmadı.İkinci aşama;hayatımda ters giden ve kişisel aldığım şeylerin bir listesini yapmaktı.Önceki listeyi yaparken üzüntü,pişmanlık,öfke,kırgınlık gibi duygulara kapılsaydım bu listeyi yapardım.Ama önceki listeyi duygulara kapılmadan yapmak önemli.
Hoşlanmadığım davranışlarım için kendimi cezalandırmak,azarlamak için ne yaparım gibi bir soru da vardı.Hatalarımı unutamayışımın sebeplerini de bulmam gerekiyordu.Bu listeleri yaptıktan sonra.Bunların benim dışımda var olmasına izin vermemin getireceği sonuçları yazmam gerekti.
 
Ülkemiz ve titreşim üzerine bir yazı okudum.
http://www.derki.com/ruhsallik/yukselen-hertz
Korku davranışının yarattığı titreşimin,bilinci yüksek de olsa diğer kişileri etki altına aldığını gözlemlerimden biliyorum.Bugün içinde bulunduğumuz kutuplaşmışdurumun güzel bir yorumu olmuş.İyinin kazanması dileğiyle..
"Şimdi ne yapmalı? Sorumluluktan kaçıp, daha da mı ayrışmalı? Yoksa, ayrışma içinde daha da kutuplaşan grubun da artık yeni ve yüksek titreşimlerde bir araya gelmesini mi dilemeli? Bence BİRLİK için hiç bir zaman olmadığı kadar çok istekli olunmalı. Hangi hertze yükseleceksek o hertze kolay, zahmetsiz, sağlıklı, bereketli, barış içinde uyumlanmak için hiç bir zaman olmadığımız kadar kendimizi ve titreşimimizi yükseltmeye, sinerjiye yüksek titreşimli duygu ve düşünce enerjisiyle katkıda bulunmak için gayret etmeli :) Benim gibi düşünüyorsanız:
[Dünyanın yükselen titreşim seviyesinde daha da ayrışmaya % 100 EVET, bu ayrışma içinde taraf olmaya izinliyim ve BEN yükselen sinerji alanının yarattığı BİRLİK ve BÜTÜNLÜK içinde yaşamayı seçiyorum” demeye başlayabilirsiniz :)."
 
$Savanna-Art-Drawing.jpg
Dört Görüş
Bilge bir öğretmenin diğerlerinden üstün dört öğrencisi varmış.Bir gün bunlarla biraraya gelmiş.İlk öğrenciye dönmüş:"Bana dünyaya baktığında ne gördüğünü anlat." demiş.
"Acımasızlık görüyorum.Gezegen işgal edilmiş.Dünya gerçeklerden saklanıyor.Bulaşıcı maddeler her yere yayılmış.Gökyüzünde katı parçacıklar ve asit yağmurları var.Yağmur ormanları yok ediliyor ve ozon tabakası da öyle.İnanılmaz bir cehalet ve bencillik almış başını gidiyor.Dünyanın ıslah edilmeye öyle çok ihtiyacı var ki..." Öğretmen yanıtlamış: "Haklısın.İhtiyaç dolu bir dünyaya dair vizyonun için sana bundan sonra Islah diyeceğim."
Sonra ikinci öğrencisine dönerek dünyaya baktığında gördüklerini anlatmasını istemiş.İkinci öğrenci yanıtlamış:"Efendim,beyhudelik görüyorum.Bazıları tövbe edip değişimi arzulayacak bile olsa,dünyanın gidişatını değiştirmek için hiçbir şey yapılamaz.Dünya insanların eylemleriyle lanetlendi.Bilim bize çok fazla insanın doğduğunu,çok fazla yıkımın yapıldığını,bilimin yeterli bir şekilde yardımcı olabilmesi için çok az paranın sağlandığını gösteriyor.Ahlak ve değerler ise kimsenin umurunda değil.Aileler çökerken suç oranı artıyor.Adalet kalmadı." Öğretmen."Sen de haklısın.Yüreğin acıyla kavrulurken hiçbir şekilde düzeltilemeyecek bir dünyaya olan öfkenden dolayı sana Haklı diyeceğim.Bu sözlerinle hatırlanacaksın ve çalışmaların,yüreğindeki acıyı ifade edecek."
Öğretmen üçüncü öğrenciye de aynı soruyu sormuş.Öğrenci: "Yenilenme ihtiyacı duyan bir dünya görüyorum.Umudun kaybolduğuna inanmıyorum. Kardeşlerimin sözlerinden cesaret alıyorum,çünkü onlar da bir değişimin gerekli olduğuna inanıyorlar.Ben insanlığın değişmek istediğine inanıyorum.En iyi idare,inanlardan oluşan,insanlar için olan idaredir.Kitleler,idarenin doğru eylemini ve tutumunu izleyeceklerdir.Değişim için gerekli bir kurum vardır,bu da yasalar ve idaredir."Öğretmen, "Sen de haklısın.Sözlerin gözlemlerini anlattığı ve öğrettiğin şey olduğu için sana İdare diyeceğim.Dolayısıyla sen kendini , yasaların işleyişine ve idareyle gelecek bir düzene adayacaksın."
Sıra dördüncü öğrenciye gelmiş."Efendim,ben sadece mucizeler görüyorum.Yaşam bir mucize,tüm varoluş bir mucize,bilinç bir mucize.Tüm yaraılışta Tanrıyı görüyorum.çiçeklerin kokusunda,bir çocuğun gülümseyişinde,sevgililerin sıcaklığında ve yıldızların parlayışında sevginin güzelliğini görüyorum.Dünyaya baktığımda gizemleriyle büyüleniyorum.Her günün kendi güzelliğini getirmesi hayranlık uyandırıcı.Ben her şeyin iyi olduğunu ve her birinin kendi iyiliğini o anki uygun tavrıyla sunduğunu biliyorum.Kardeşlerimin sözünü ettiklerinin illüzyon olmadığını biliyorum,çünkü sadece ebediyet gerçektir. Azlık,kısıtlanma,ihtiyaç düşüncelerine güç vermeyeceğim,çünkü burada ihtiyaç duyulan tek şey bizim görmemiz,anlamamız ve kabul etmemizdir..Ben sadece dünyaya bana gösterilen manzarayı gösterebilmeyi diliyorum.Çünkü bu yalın gözlerle ve duyularla benim kalbim varoluşun görkemi karşısında daha hızlı çarpmaya başladı." Öğretmen gülümsemiş."Ve sen benim seçilmiş öğrencim,sana Gerçeklik diyeceğim.Çünkü senin vizyonun gerçek ve ödülü de gördüğün gerçeklik.Sen insanlara gidecek ve gördüklerini öğreteceksin,çünkü sen gerçekten olanı görüyorsun ve mümkün olan her şey bu huzurda yatıyor. Sen tüm insanlar tarafından,sükunet ve barıştan yapılma kıyafetlerinle tanınacaksın."
Sonra öğretmen dört öğrencisine birden hitap etmiş."Her biriniz için,gördüğünüz sizin armağanınızdır. Siz dünyayı nasıl görüyorsanız,dünya size öyle görünüyor.Dünyayı ona bakış açınızdan bileceksiniz.Her biriniz için dünya gördüğünüz gibi olacak.Siz yaşamı vizyonunuz doğrultusunda deneyimleyeceksiniz."
(Eldon Taylor--Zihin Programlama kitabından)
 
Son düzenleme:
$jog.jpeg
(Melih Arat --- Limit Siz kitabından özet)
Neden kişisel gelişim seminerinden sonra enerji dolan insan,bir süre sonra aynı duyguları yaşamaz?Ya da bir kişisel gelişim gelişim kitabı okuyarak motive olmuşken sonra neden enerjimiz biter?Kişisel gelişim seminer ve kitapları sadece geçici bir gaz mı verir?
Bu durum seminer veya kitaplara göre değişmekle birlikte semineri alan kişiye göre de değişir.Kimi hemen harekete geçer,kimine hiç bir şey fayda etmez,kiminin de alevi çabuk söner.
Yazar,durumu diyete başlayıp bir süre sonra bırakanlarla kıyaslıyor.nasıl kişi uygulamaya geçmeksizin sırf kitap okuyarak kilo veremezse,uygulama yapmadan da kendini geliştiremez.Uygulamada başarılı oldukça bir süre sonra bu bir alışkanlığa ve yaşam tarzına dönüşüyor.Tüm mesele kişisel gelişim çabasını anlayıp içselleştirmekte.Dolayısıyla yaşamımızda bir şeyleri değiştirebileceğimize inanmak gerekiyor.Yazar iki asistanının konuşmasından örnek veriyor.Biri,sabahları erken kalkamadığından şikayet ediyor.Diğeri de öyle söyleyerek kendini şartlandırdığını,erken kalkabileceğini söylediği takdirde,kalkacağını belrtiyor.
Her şeyden önce bir şeylerin değişeceğine inanmak gerekiyor.
 
Bilinç Formatlama çalışmasında 4 günümdü.Bugün bağışlayıcılık üzerine çalıştım.Dört gündür,geçmişten kaynaklanan öyle çok fazla kırgınlık,küskünlük gibi şeyler olmadığını görüp rahatladım.Yaşadığım sıkıntıların sorumluluğunu almışım.Ama bunun içinde kendime fazla yüklenmemem gerek.İlerleyen çalışmalarla bunu da yoluna koyacağım.Bağışlamam gerektiğini düşündüğüm kimse bulamadım kendimden başka desem yeridir.
Şimdiye kadar çok kişisel gelişim kitabı okudum.Bunları pek uyguladığım söylenemez.Yani,olumlu düşünmek filan zaten yapımda vardı,Polyannacı bir tarafım hep olmuştu.Okuduklarım fikirlerimin doğrulanmasıydı.Peki şimdi değişen ne?
Şimdiye kadar hep kendi ayaklarım üzerinde durdum.Birilerinden basit yardımlar istemek aklımın ucundan geçmedi.Sanki hayat hep uğraşmak gerektiriyordu. Oysa artık düşünme tarzımı değiştirme zamanı geldi.Herkesin yaptığını yapmak sıradan gelirdi.Artık bazı alanlarda sıradanlaşıp özgürleşmeye karar verdim.Madem evren bize yardımcı olmak için hazır bekliyor,payıma düşeni almak için hazırım.
Melih Arat'ın yardımcısı ne demiş,kendini şartlandırma.Ben de kendimi hayatın uğraş gerektirdiği düşüncesiyle şartlandırmayıp,güzel olan her şeyi hakettğime inandıracağım.
Yedi gün geçmiş üzerine çalıştıktan sonra ,bir yedi gün de şimdi üzerine çalışacağım.Sonra da gelecek çalışması var.Kararlılığımı korumaya devam ediyorum.Şimdiye dek en olumsuz yanım,bazı şeylere ilgimin bir süre sonra yitmesiydi.Kararlılık arzumu gerçekleştireceğim.
 
Bilinç Formatlama çalışmasında 4 günümdü.Bugün bağışlayıcılık üzerine çalıştım.Dört gündür,geçmişten kaynaklanan öyle çok fazla kırgınlık,küskünlük gibi şeyler olmadığını görüp rahatladım.Yaşadığım sıkıntıların sorumluluğunu almışım.Ama bunun içinde kendime fazla yüklenmemem gerek.İlerleyen çalışmalarla bunu da yoluna koyacağım.Bağışlamam gerektiğini düşündüğüm kimse bulamadım kendimden başka desem yeridir.
Şimdiye kadar çok kişisel gelişim kitabı okudum.Bunları pek uyguladığım söylenemez.Yani,olumlu düşünmek filan zaten yapımda vardı,Polyannacı bir tarafım hep olmuştu.Okuduklarım fikirlerimin doğrulanmasıydı.Peki şimdi değişen ne?
Şimdiye kadar hep kendi ayaklarım üzerinde durdum.Birilerinden basit yardımlar istemek aklımın ucundan geçmedi.Sanki hayat hep uğraşmak gerektiriyordu. Oysa artık düşünme tarzımı değiştirme zamanı geldi.Herkesin yaptığını yapmak sıradan gelirdi.Artık bazı alanlarda sıradanlaşıp özgürleşmeye karar verdim.Madem evren bize yardımcı olmak için hazır bekliyor,payıma düşeni almak için hazırım.
Melih Arat'ın yardımcısı ne demiş,kendini şartlandırma.Ben de kendimi hayatın uğraş gerektirdiği düşüncesiyle şartlandırmayıp,güzel olan her şeyi hakettğime inandıracağım.
Yedi gün geçmiş üzerine çalıştıktan sonra ,bir yedi gün de şimdi üzerine çalışacağım.Sonra da gelecek çalışması var.Kararlılığımı korumaya devam ediyorum.Şimdiye dek en olumsuz yanım,bazı şeylere ilgimin bir süre sonra yitmesiydi.Kararlılık arzumu gerçekleştireceğim.
yazdıklarınızı takip ediyorum......
keyifle......
iyiki varsınız......
hani bazen yeni bir sayfa açmak ve daha çok hayatınızda yapmanız gerekenlerin...... önceliklerinizin farkına varırsınız.......
ama nedense iç motivasyonunuz düşüktür....belki de özsaygınız da......
böyle bir dönemdeyim....
bu durumda kendime geleceğim bir kitap ..vs tavsiyeniz var mı....
çok sevinirim.....
sevgiler.....:16:
 
yazdıklarınızı takip ediyorum......
keyifle......
iyiki varsınız......
hani bazen yeni bir sayfa açmak ve daha çok hayatınızda yapmanız gerekenlerin...... önceliklerinizin farkına varırsınız.......
ama nedense iç motivasyonunuz düşüktür....belki de özsaygınız da......
böyle bir dönemdeyim....
bu durumda kendime geleceğim bir kitap ..vs tavsiyeniz var mı....
çok sevinirim.....
sevgiler.....:16:

Böyle sıkıntılı durumlarda değişik bir film seyretmek bile rahatlatıyor insanı.Nil Gün'ün kitaplarını tavsiye ederim.
Son okuduğum kitabı da beğendim.21 Günde Bilinç Formatlama--Yazarı Debbie Ford.
Hayatınızın umduğunuz gibi gitmesi dileğiyle,sevgiler...
 
Dün bilinç formatlamada 6. gündü.Teslimiyet duygusu üzerinde çalıştım.Mantram,"güzel şeyler beni bekler." idi.Dışarı çıkmıştım.Dolmuştayken,kendimi akışa bırakayım ne olacak bakalım dedim.Bir kitapta önerilen rastlantılar fikrinden yola çıkarak,trafikte seyreden araçları üzerlerinde yazılanları okumaya başladım.Giderken,"tıbbi atık","tehlikeli madde", "dikkat" yazılarını okudum.Biraz dikkatim de dağınık olduğundan fazla üzerinde durup yorum yapamadım.İçimden mantramı tekrar ediyordum.Yol boyu yeni dikilen çiçeklerin güzelliğine baktım.
Dönerken,yine yazıları okudum. "ışıl cam" (işte pırıl pırıl bir bakış açısını ortaya koyuyor diye yorumladım.),bir de şu an hatırlayamadığım yine güzel bir yazı vardı.
Gerçekten bakarsak,niyet edersek,güzel şeyleri görüp hayatımıza çekmemek elde değil.
 
Bugün 7. gün.Kendini kabullenme çalışması vardı.Bu çalışmayla geçmiş üzerine olan kısım bitti.
Bugün,çocukluktan beri,hakkımda bilinmesi gereken,beni değerli kılan şeylerin,anıların listesini yaptım.Ne zaman güçlüydüm,ne zaman kendimi ve birilerini savundum,ne zaman birilerine yardımcı oldum,ne zaman risk alıp sonuca ulaştım,ne zaman arzuladığım bir başarıya ulaştım,kendimle gurur duyduğum anlar...
Basit şeyler de olsa bu listeyi yapmak,özgüven yükseltiyor.Çocukken yaptığımız,o yaşa göre cesur,gurur verici anları hatırlamak güzel.Oldukça kabarık bir liste çıktı.Hayatımdaki olumsuz şeylerin,hemen çoğunun kendi dışımdan kaynaklanan şeyler olduğunu gördüm.
Bugünden itibaren,geçmişe sünger çekiyorum.Allahtan aile üyelerim de geçmişimi fazla kurcalayacak kişiler değil.az da olsa yapacak biri çıkarsa da izin verecek değilim.Genelde insanlar ya kendileri ya aileleri geçmişi bir sel gibi sürükleyip günümüze getiriyorlar.Sel nasıl önüne kattığı kumlarla bir süre sonra takılıp kalırsa,insanlar da geçmişin yüklerine öyle takılıyor,açılım yapamıyorlar.Özgürleşmenin yolu geçmişle hesaplaşıp,bir kenara koymak.Güzel anıları koruyup,onları hatırlamak.geleceğe umutla bakmak bunu gerektiriyor.
 
$color,colorful,colors,drawings,girl,guitar-3d224cf33d60aadd2b2553901436c5b9_h.jpg
Olumsuz Hipnoz
Yazan Bahar Turunç

İnsanlarla nasıl konuşuyorsunuz, yapıcı mı - yıkıcı mı? Genelde yanıt yapıcıyımdır olur ancak yapıcılık kelimesine ne anlam yüklediğimize bağlıdır bu.
“Bir arkadaşım olumsuz hipnoz yapıyor bana demiştim” bir kez, söylediğim kişi “ O nasıl oluyor ? “diye sormuştu. Yıkıcı yöndeki telkindi vurgulamak istediğim. “Bazı kişiler yakınları ya da tanışlarına, dilimizde deyim olan “ Dost acı söyler” yaklaşımı içinde farkında olarak ya da olmayarak hoş olmayan telkinlerde bulunur bazen” demiştim. Bunu yapan kişi, karşıdakinin iyiliğini düşünüyor görünümü altında, belli tanımlamalar yapar. Bunu duyan kişi de, karşıdakine olan yakınlığı ve güveni sonucu bu bilgiyi alır ve gerçekliğine inanır.

- Ona güvendiğin için ne kadar çıkarcı biri olduğunu görmüyorsun, sana zararı dokunacak...
- Son sıralar düzensiz uyuyorsun, hasta olacaksın...
- İşten ayrılma kararını tekrar gözden geçir, yıllardır çalışmaya alışkınsın, boşta kalırsan bunalıma girersin...
- Kilo aldığının- verdiğinin farkında değil misin, bir an önce önlemini al, hiç sağlıklı değil durumun, ayrıca sana hiç yakışmıyor bu görüntü...

İşte bu tür masum görünen uyarılara olumsuz hipnoz diyorum. Çünkü karşıdaki kişinin iyiliğini düşünerek söylendiği var sayılan bu ifadeler aslında olumsuzlama yönünde işlemektedir. Uyku düzeni bozulan kişi bir süre sonra hasta olacağına bilinç altında inandığından hasta olacaktır. Bunu belirten kişi ise haklı çıkmanın onuru ile “ Ben sana söylemiştim” diyecektir.

Güvenilir kaynaktan geldiğine inandığımız tanımlamalar koşulsuz kabullenmeler olarak bilincimize gider, belli bir şekil alan düşünce kalıpları oluşur, bu durum süreç içinde beden dilimize de yansır ve yaşam gerçeğimiz olurlar. Psikolojide bu oluşum "Kendini Gerçekleştiren Kehanet" olarak ifade edilir. Geliş kaynağı arkadaş- akraba- tanış veya uzman görüşü olduğunda, bu ifadelerin güvenirliğine olan inanç doğrultusunda, zihin olumsuz telkini alır, kabul eder ve yaşama yansıtır. İfade edilmese gerçeklemeyecek durum işlev kazanır, kehanet gerçek olur ve yaşanır.

Eğer böyle ise, olumsuz mesajlara ne gerek var? Neden karşımızdakini olumsuza şartlama ihtiyacı duyarız? Amaç karşıdakinin iyiliğini düşünmek gibi görünse de, genel olarak yaşamdan- kendinden kuşkusu olan, güven azlığı yaşayan, değişime dirençli, bağımlı yapıda, isteklerini gerçekleştirme zorluğu çeken, öfkeli kişiler bunu sıklıkla yapar. Aslında karşısındakine ilettiği gizil mesaj, “Ben güvensiz ve öfkeliyim, yolunda gitmeyen şeyler var, sen de böyle ol” dur. Bu tür kişilere yaşam düzenimizin normal akışı ve zihinsel sağlığımız için dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum, hele ki yakınımızda iseler ve ilişkilerimiz yoğunsa... Onlar bizdeki enerjiyi olumsuza çevirmek için çoğunlukla da bunun bilincinde olmadan yaparlar, yaptıklarını da “ İyiliği için yapıcı eleştiride bulundum” olarak adlandırırlar.

Oysa eleştiri ya da halk arasında akıl verme olarak nitelenen bu davranış içinde somut yaptırımı ve emeği taşımıyorsa yapıcısı ya da yıkıcısı olmaz görüşündeyim. Eğer karşıdaki kişinin uyku düzensizliğine, işten ayrıldığında yaşayacağını belirttiğimiz bunalımına bir çare bulamıyorsak, bunu ifade etmek bize ve karşıdakine bir şey kazandırmaz.

İnsan Mühendisliği kitabının yazarı hocam Nüvit Osmay bunu şu örnekle açıklardı;
“Bir adama bu kravat takım elbisene yakışmamış, çok sakil duruyor dediğinizde, boş yere onun moralini bozarsınız, kendine güvenini zedelersiniz. Belki yenisini alacak olanağı yoktur. Eğer o takım elbiseye yakışacak bir kravat alıp da, bu elbisene daha uygun olur diye armağan ederseniz, hem görüşünüzü yapıcı bir şekilde bildirmiş olursunuz, hem de eleştiride bulunmadan. onun için bir şey yapmış olursunuz. Karşıdaki onu takar ya da takmaz. “
Bu çok anlaşılır somut bir örnektir.

Bu çerçevede ilişkide bulunduğunuz kişilere nasıl davrandığınıza, size nasıl davranıldığına baktığınızda, olumsuz telkin yönünde bir çok örnek göreceksiniz. Kendini gerçekleştiren kehanetleriniz, ben bildim övüncünün ötesinde ne kazanç sağlıyor ki? Hiçbir yararı olmadığını fark edeceksiniz. Kişi verdiği olumsuz telkinlerin sorumluluğunu almaya ne kadar hazır ki bunu yapıyor. Hasta olan arkadaşınıza bakacak mısınız, işini kaybeden yakınınıza iş mi bulacaksınız? Ki ona bunların başına geleceğini söylüyorsunuz.

Olumsuz telkin yapan ya da akıl verici kişilerin bu davranışlarını nötrlemeye çalışmak eğer olmuyorsa da belli bir mesafede durmak zihin sağlığımız için gerekli düşüncesindeyim.

Bir söz vardır “Kimseye akıl vermeyin zeki insanların ihtiyacı yoktur, cahiller zaten anlamaz”..
 
$victorian_style_interior_design_1.jpg
Aşk Sandıklarımız
Yazan Deniz Yalım Kadıoğlu

Hiç düşündün mü, başımıza gelen ya da gelmeyen, bizi bulan ya da bulmayan her şey istek ve arzularımızla değil de kendimize bakışımızla, şu kısacık hayattaki var oluşumuzla, duruşumuzla ilgili. Bence aşk, buna dâhil.
Bir şeyi çok istersek sahip olacağımıza inandırıldık. Yıllar boyu. “İstemek,” dediler, “birinci kural. Ama çok isteyeceksin.” Sokaklarda sırtı çökük, boynu bükük, bir karış suratla yürüyüşümüz bundan. Çok istedik ama olmadı. Niye’sini kimse bize söylemedi. “Yeterince istememişsindir, çaba göstermemişsindir,” diyen oldu sahi. Düşürdük yüzümüzü, yürümeye devam ettik. İçimizde bir yığın hayal kırıklığı. Bence aşk da buna dâhil.

Kalbimizin tavan arasında kilitli tuttuğumuz sandıklar var. Aşk sandıklarımız. Heves, tutku ve tüm güzel niyetlerle kendimizi adadıklarımız. Yalnızca sevgili değil; işimiz, bir dönemki meşgalemiz, adım attığımız şehir ya da çıktığımız yolculuk... Yani kalbimizi çarptıran her insan ve her an. Yaşadığımız ve sonrasında tozlu sandıklara kaldırıp unuttuğumuz.
İnsanlar görürüz, gözleri boncuk boncuk bakan, konuşurken, susarken, bilet sırasında ya da otobüs durağında beklerken ışık saçan erkekler, kadınlar. Bizi kararmış yüzlerimizden utandıran, dünyaya öyle ışıl ışıl baktığımız zamanları hatırlatanlar. Tedirgin olur, hemen mutluluklarına –ve kendi sürekli mutsuzluğumuza- bir kılıf uydururuz. “O şirkette çalışsaydım ben de gülerdim elbet." ... "Eh, mutlu olacak tabii, ona âşık, çok güzel bir karısı var." ... "Aman o hep öyledir zaten, Pollyanna!”
Sandıkları açalım…
Senin hayatında hangisi olmadı ki? İlk işine başladığın ya da uzun süren işsizlik döneminin ardından kabul haberini aldığın günü hatırla. Arkadaşlarınla yaptığın kutlamaları, şirket binasından içeriye girişini, dimdik yürüyüşünü, ayaklarının zeminle tüy gibi hafif buluşmasını, bakışlarındaki parlaklığı, canlılığı… İşine aşkla bakışını… Peki, ne kadar sürdü? Cuma günlerini iple çekmeye başladığında kaçıncı haftandaydın? Yöneticinden ilk ne zaman şikâyet edip iş yeri dedikodularına katıldın? Başlangıçtaki hevesini kendi ellerinle, kendi isteğinle söndürmeye ne zaman başladın?
“Ama koşullar, insanlar…” diyeceksin. Haksızlığa uğradığını söyleyeceksin. İlk günkü mutluluğunu senden alan bir suçlu arayacak parmakların. Bu sefer kimi göstereceksin?
Kişisel tarihinde beyaz bir sayfa açtığın o ev geliyor mu aklına? Her odasını özenle düzenlemiştin, duvarlara en uygun rengi bulana kadar göbeğin çatlamıştı. Mobilyaları tek tek seçmiş, yastık kılıflarından kahve kupalarına kadar her ayrıntının “bir bütünün parçasıymışçasına” birbirini tamamlamasını, seni yansıtmasını istemiştin. Ev güzel olmasına olmuştu da, ruhunda bulamadığın bütünlüğü pasta tabaklarının deseninde aramak pek doğru olmamıştı sanki. Ruhun ipi kopmuş balon gibi çatılara, bacalara çarpa çarpa ilerlerken kim bilir ne paralar ödeyip de aldığın kadife yastıklı "okuma koltuğu", kısa süre sonra kıyafetlerin üst üste yığıldığı, eski tarihli gazetelerin yerlerde süründüğü bir köşeye dönüşüvermişti.
“Ama zor bir dönemden geçiyordum…” diyeceksin. “Kolay dönemlerde evine, hayatına, sevgiline âşık olmak ne kolay, değil mi?” dersem, belki biraz güceneceksin…
Hadi başka bir sandık açalım. İşte dokunmaya en korktuğun. Acı, pişmanlık, kırgınlık ve kararsızlıkla hatırladığın. Sandıktan çıkan yine ilk günkü hisler. Bedenin her hücresinden taşan bir mutluluk hali. “Sonunda,” diyordu içinden bir ses, “ben de buldum, ben de. Beni de çok seven biri var…” Peki, sonra ne oldu? Niye sürmedi? Sevgiyi sürdürecek tek bir hal varken bitmesine neden olan öyle çok olasılık var ki…
“Onu çok seviyorum ama...” diye başladın, değil mi? "... biraz daha spor yapsa, sevdiğim kitapları okusa, bu kadar televizyon izlemese, kız kıza dışarıya çıkmalar filan artık olmasa, yağlı yemese, kısa giymese, erkek erkeğe maçlara gidilmese, azıcık da kilo verse, ne olur sanki?"
Belki de mutluluğunun anahtarını ona teslim edip beklemeye başladın: Hayatıma hoş geldin, hadi mutlu et beni! Kim, bunun yükünü uzun süre taşıyabilir ki? Aradı aramadı, öyle dedi böyle demedi, yeterince sevmedi, üzerime düşmedi, gerektiği kadar kıskanmadı ya da fazla kıskançtı… Bir türlü istediğin gibi olamadı, değil mi?
Arkadaşım anlatmıştı, sevgilisiyle üç-dört ayda bir, "genel değerlendirme yemeği"ne çıkıyorlarmış. Bir nevi toplantı gibi. Güzel mezelerle, şık kadehlerle süslenen masaya ilişkilerini, kişiliklerini, onları gerçek kılan tüm hallerini yatırıyorlarmış. Sıra tatlıya geldiğinde ikisi de “değişmesi, gelişmesi gereken” özelliklerini not etmiş, sindirmeye çalışıyorlarmış. Bu tür toplantıların ilişkiden verim almak, değişmek ve gelişmek için önemli olduğunu söylemişti arkadaşım. Banaysa düşüncesi bile korkunç gelmişti. Kadın dergilerindeki “Ona küçük sürprizler yapın, yataktan kalkar kalkmaz saçınıza fön, gözünüze kalem çekin,” tüyoları gibi. Bir türlü yetmeme, yetinememe hali. Hem “verim” de ne demekti?
Ben kusurlu olmayı sevenlerdenim. Küçüklüğümden beri. Yaş ya on beş ya on altı, “Önce kendini seveceksin tüm kusurlarınla ki,” dedim, “başkasını da olduğu gibi sevebilesin.” Değiştirmeye, hamur gibi biçimlendirmeye, pişirmeye çalışmadan. Kendin olabilme özgürlüğünü isteyeceksin. Kimseden değil, kendinden isteyeceksin bunu. Bunu yapabilmek için de önce “ne” olduğuna bakacaksın. Yargısız, endişesiz, korkmadan, kendini kimseyle kıyaslamadan. Böyle dümdüz, dolaysız bakacaksın ki kendine, başkasına da aynı gözlerle bakabilesin, yargılamadan. Öğrenmelisin bunu, dedim. Aşk, dostluk ya da mutluluk… Adını ne koyarsan koy. Aradığın şeyi önce kendinde göreceksin. Hem zaten, kendinde olmayanı başkasına nasıl vereceksin?
Küçük bir alıştırma: Her şey varmış aslında!
Küçük bir alıştırma
Gel seninle küçük bir alıştırma yapalım. Oturduğun yerde dikleştir sırtını, gözleri kapa ve içine bir bak. Kalbinin ışığını görebiliyor musun? Öyle hemen görünmez, sabredeceksin. Nazdan değil, bazen kendi kendinin önünü kapadığından. Korkularınla, yargılarınla, diline olumsuzluk olarak vuran kaygılarınla, eleştiren ya da çekinen bakışlarınla, “asla” ya da “daima” ile başlayan sözlerinle, “ama” diye başlayan kaçışlarınla. Bunların hepsi, güneşini örten bir parça bulut aslında. Toplandıkça ışığını kapatan, içini ağırlaştıran ve yüzünü her geçen gün biraz daha karartan.
Şimdi devam et kalbine bakmaya, verdiğin her nefesle o bulutları biraz daha arala. Bırak, nefesinin rüzgârıyla akıp gitsinler. Belki hemen ve bir anda değil ama mutlaka hareketlenecek, sonra usulca önünden çekilecekler. Sonsuza dek değil tabii, biliyorsun, gene gelecekler. Ama bu sefer içine çöreklenmeyecekler, sen sakince izlerken onlar da yavaşça geçip gidecekler. Güzel başlangıçlara, kendinle kaldığın anlara, hayatına, kısacası sana gölge düşüremeyecekler.
Belki o zaman anlayacaksın; çok istemek, mücadele etmek, peşinden gitmek, azla yetinmemek, gözünü yükseklere dikmek gibi sloganlar değil gözlerdeki ışığı sağlayan. Yapman gereken tek şey kendine bakman. Mutluluk mu dedin, kendi mutluluğundan sorumlu olmayı bileceksin. Aşkı mı soruyorsun, önce kendi kalbine bakmayı öğreneceksin. Aradığın özeni, anlayışı, şefkati önce sen kendine göstereceksin.
Bilmiyorum, bir gün kalkıp diyecek misin: “İstememe gerek yokmuş, her şey varmış aslında!”
 
$Free_Scenery_Wallpaper__Shows_Sunrise_at_Morning_Makes_One_Hopeful_and_Prosperous.jpg
İNSAN OLMANIN KURALLARI
Yazan: Özer Özay
1- Bir bedeniniz olacak : Sevseniz de sevmeseniz de tüm dönem boyunca sizin olacak.

2-Dersler alacaksınız : Hayat denilen, tam zamanlı, resmi olmayan bir okula kaydoldunuz. Geçireceğiniz her günde değişik dersler alacaksınız. Dersleri sevebilirsiniz veya onların aptalca ve ilgisiz olduğunu düşünebilirsiniz.

3-Hatalar yoktur, sadece dersler vardır. Gelişim bir deneme ve hata deney işlemidir. Geçilememiş deneyler de, eninde sonunda işleyen parçalar kadar işlemin parçasıdır.

4-Bir ders siz öğreninceye kadar değişik şekillerde size öğretilecektir.Daha sonra bir sonraki derse geçersiniz.

5-Öğrenme dersleri bitmez. hayatını içinde öğrenilecek dersi olmayan hiçbir parçası yoktur.Hala hayattaysanız, öğrenilecek dersler de vardır.

6-Buradan daha iyi bir yer yoktur. Ne zamanki sizin orası dediğiniz yer burası olur, o vakit siz hemen buradan daha iyi görünen bir orası tasvir edersiniz.

7-Diğerleri sizin katkısız aynalarınızdır. Sizin hakkınızda size sevilecek ve nefret edilecek yanlarınızı yansıtmadıkça, diğer bir insandan nefret edemezsiniz ve onu sevemezsiniz.

8-Hayatınızda ne yaptığınız size kalmıştır. İhtiyacınız olan tüm kaynaklara ve araçlara sahipsiniz, onlarla ne yapacağınız tamamen size kalmış. Seçim sizindir.

9-Cevaplar sizin içinizde yatar. Hayattaki soruların cevabı sizin içinizdedir. Tüm yapmanız gereken bakmak, dinlemek ve güvenmektir...
 
$7d47e60ff5ebcf6908e43e544312d14c_M.jpg
Eğitmenler ve Öğrenciler icin Seviyelerine Göre Spirituel Film Rehberi
(Hasan "Sonsuz" Celiktas)

''Spirituel egitimler veren veya yasam koçlugu yapan arkadaslarimiz, çalismalarinda spiritüel filmlerden de yararlaniyorlar. Bana sık sık hangi filmleri önerirsin sorusu geldigi için bir rehber hazırlamaya başlamıştım. Bu da güncellenmiş versiyonu...'' Hasan "Sonsuz" Celiktas

Seviye 1:
Spiritüel bilgilerle hiç tanismamis, hatta konuya ilgisi olup olmadigi bile belli olmayan grup. Temel atilmasi için kazi çalismasi yapilacaklar kisaca. Ayrica tabii yeni baslamislar da dahil bu gruba. Bu seviyeye belgeselden öte filmleri tercih etmenizi öneririm. Ilgilerini böylece yakalayabilirsiniz. Ama böyle bir gruba dakika 1'de "What the Bleep: Down the Rabbit Hole" dayarsaniz, sizi kirmamak için izlerler, anlamis görünürler ama çok da bisi anlamazlar. (Yine de üç belgesel öneriyorum.)

Tapping The Source (Mutluluğun kaynağı nerede? Nasıl mutlu olabiliriz?)

Discover The Gift (Her seviyeye hitap edecek hatırlatmaları olan, bu konularla ilgisi olmayanların da keyifle izleyebileceği, ÖSS'ye hazırlanan öğrencilere bile hitap eden bir çalışma.)

The Life of Muhammad (Tüm seviyelerin izlemesi gereken çok önemli bir belgesel. Hz. Muhammed'in hayatını anlatıyor.)

Why Walk When You Can Fly? (Isha Judd'ın sunumu, tam da yeni başlayanlar için.)

Enlightened (Ruhsal yolculuğuna yeni başlayan bir kadının eğlenceli hikayesi.)

Meta Secret ("The Secret"a göre daha başlangıç seviyesinde, ama daha dengeli. Yeni başlayanlar için "The Secret"tan daha çok öneririm.)

The Trotsky (Tek kişi bir değişimi tetikleyebilir mi? Kesinlikle evet!)

Nossolar (Zamanında "Ölümü Yaşamak" adında bir kitap vardı ve bende çok şeyler açmıştı. Bu film de ona benziyor. Bir doktor ölüyor ve spatyumdaki Astral Şehir'e yani "Evimiz"e gidiyor. Her seviyenin beğenerek izleyeceği bir film.)

Leap (Yaşamınızda artık sıçrama yapmanın vakti gelmedi mi? sorusunu soran ve başta Dan Millman olmak üzere birçok uzmanın görüşlerine yer veren çok güzel bir belgesel-sunu)

Something Unknown (Aslında tüm seviyelerin mutlaka izlemesi gereken bir film. Spiritüel deneyimleri, bilimsel yöntemlerle inceleyip, varlıklarını ispatlayan bilim adamlarını anlatıyor. Aklınızda son kalan şüphe kırıntılarını da silip atıyor.)

Mythic Journeys (İnsanın kendini tanıma yolculuğunu, mitlerle anlatan bir belgesel. Henüz yolun başına olanlara, önemli mesajları varken, yolun yolcularında ise motivasyon yenilemesi etkisi yaratıyor.)

Black (Enfes bir Hint filmi olmakla birlikte, insanın (ruhsal olarak) kör, sağır, dilsiz olmasının alegorisini anlatıyor. Karanlıktan aydınlığa yolculuğunu.)

The Opus (Hayallerinin peşinden gitmeyi, drama destegiyle cok basarili anlatiyor. Universiteye hazirlanan ogrencilerden tutun da, NLP calismalarına; kisisel gelisim seminerlerine.. akliniza gelebilecek her tur egitim icin uygun bir film.)

Trust 22 (Ben hayalimi kurup ilk adimi atayim da, gerisini zaten evren halleder deyip, kendilerini akisa birakan insanlarin oykusu. Ozellikle de ilk adimi atmanin onemini cok iyi kavratiyor)

The Compass (Belgesel izletecekseniz bunu seçin. Anlatimi çok yalin ve tam "for beginners". Tabii ilerlemisler de birseyler bulacaklari için sıkılmayacaklardir.)

Ambition to Meaning (Wayne Dyer gibi bir üstat var. Drama agirlikli. Dyer'in anlatimlari çok güzel.)

Louise Hay's You Can Heal Your Life (Tüm seviyeler için anlatacak çok seyi var bu belgeselin.)

Otoyol 60 (Her seviyeye hitap ediyor.)

Dingin Savasçi (Dan Millman'in bu yola nasil girdigini anlatiyor.)

9 Kehanet (Birçogumuzun yoldaki baslangiç kitabi malum, filmi de öyle.)

One Week (Otoyol 60 tadinda, her seviyeye hitap ediyor.)

Tanri ile Sohbet (Bu da her seviyeye uygun.)

Happenstence (Hayatta hiçbirsey tesadüf degildir. En temel bilgilerden birisini veriyor.)

Defending Your Life (Komedi de oldugu için toplu gösterimlerde en sevilen filmlerden. Hem bir sürü güzel bilgi içeriyor.)

The Ultimate Gift (Pazar sabahi filmleri tadinda, bir sürü güzel mesaji olan bir film. Baslangiç için ideal.)

Seviye 2:
Artik temel bilgiler mevcut. Hevesle kitaplar okunuyor, sorular soruluyor. Sürekli hevesle bilgiler araniyor. Daha komplike bilgileri almaya hazir bir grup.

Wayne Dyer’s Change Your Thoughts/Change Your Life (YENi) (Dr. Wayne Dyer’dan yaşamınızı değiştirmek için temel öneri, önce düşüncelerinizi değiştirin.)

Wayne Dyer’s Excuses Begone (YENi) (Bahanelerinizle vedalaşın artık ki yaşamınızda harekete geçebilesiniz diyor Dr. Dyer.)

Wake Up (YENi) (Bir sabah kalktınız ve diğer boyutlardaki varlıkları görebiliyorsunuz. Ne yapardınız? Bunu nasıl değerlendirirdiniz?)

Chico Xavier (YENi) (Nossolar’ın yazarı ünlü medyumun hayat hikayesi)

Century of Self (YENi) (Her insanın seyretmesi şart olan bir belgesel. Siz gerçekten siz misiniz, yoksa yaratılan bir siz mi?)

I AM (Bu Dünya için neler yapabiliriz?)

The Way (Yolculuk temalı bir film.)

Foodmatters (Yediklerimiz bizleri nasıl etkiler? Ne yerseniz o'sunuz....)

European Spiritual Masters (Avrupalı spiritüel üstadlardan anlatılar.)

50/50 (Çok özel bir "yaşam" filmi.)

Wonders of the Solar System (Güneş sisteminin oluşumunu ve yapısını anlatan harika bir belgesel.)

Timer (Sevimli bir eşruh filmi. Eşruhunuzu bulacağınız saati bilseniz, yaşamınızda neler değişirdi.)

Revelation of Pyramids (Piramitlerde gizli olan sırlar acaba Dünyamızın ötesinde başka yaşamlar olduğuna delalet mi?)

Groundhog Day (Aynı günü tekrar tekrar yaşasanız, yaptığınız hataları görebilir miydiniz?)

Cosmic Law (Hintli üstad Ramesh Balkasar'la bilgilendiri sohbetler.)

Blueprints for Awakening (Hintli gurularla farklı konularda sohbetler)

Kundalini (Adı üzerinde, Kundalini enerjisini anlatan bir belgesel.)

Wonders of the Universe (Evrenin oluşumunu ve yapısını anlatan harika bir belgesel.)

The Adjustment Bureau Kader kavramı üzerine harika ve derin bir bilimkurgu)

Spiritual Revolution (Spiritüalizm, ruhsal devrim, din, gurular vs. gibi konularda, pek de tanımadığımız birçok ismin görüşlerinden oluşturulmuş bir belgesel sunu.)

The Voice (3 saat uzunluğunda bir bilgi bombardmanı. Ama özellikle finalindeki 7 cennet hikayesi insanı çok etkiliyor.)

Oh My God (Tanrı nedir? Sorusundan yola çıkarak, insanlığın Tanrı ile ilişkilerini sorgulayan bir yapım.)

What The Bleep Serisi: (Ben bu serinin ancak bu seviyede anlasilabilecegini düsünüyor. Hatta bazi yerlerini anlamak ileri seviyeler için bile zorlayici, ama çogu yeri seviye 2 için çok güzel bilgiler içeriyor.)

The Secret: (Gelen geçen izliyor ve okuyor da, temel bilgiler eksIk olunca anlasilan, ben paranin gözüne böyle koyarim demek arkadas oluyor. Biraz da kastiklari için bisiler yapiyorlar, ama ya dengeyi bozduklari için sancili deneyimler yasaniyor ya da unutulup gidiyor. Ama temeli olan ögrenciler için çok güzel bilgiler içeriyor Secret. Ayrica temeliniz olunca madde kismindan ötesine geçebiliyorsunuz bilginin.)

One - The Movie: (BIRligi en güzel anlatan belgesel sanirim. Üzerine konusabilirsiniz bol bol.)

Waking Life: (Aslinda bu seviye 2 ile 3 arasi bir film bence. Bir bir bir konusuyorlar filmde takip edip hazmetmesi zor olabiliyor bazen. Seviye 2.5 diyeyim.)

Tuning In: (Kanal bilgileri veriyor 5 medyum. 2. seviye ve üstü için gayet güzel bilgiler içeriyor. Enerjisi de gayet yumusak. Kryon falan bile var.)

Sound of Soul: (Aslinda her seviyeye uygun. Ama 2. seviye daha da zevk alir. Hele ki mistik müziklere özellikle bayilirlar. Koyun playera senlenin birlikte.)

Spiritual Reality & Illuminated Chakras: (Temel spiritüel bilgiler ve çakra bilgileri. Süper bir kaynak ikisi birlikte)

Indigo Evolution: (Indigo çocuklari anlatan belgesel)

What Dreams May Come: Ölüm ötesi hayata dair keyifli ama çok temel bazi gerçekleri de barindiran bir film. (Mesela öte dünyayi, bu dünyada, ötesi için inançlariniz yaratir bilgisi.)

Un Buddha: (Bu da toplu gösterimlerde çok begenilen bir film.)

Bab'aziz (Her seviyeye uygun, ama tadi sufizm biraz biliniyorsa çikiyor.)

Seviye 3
Artik "yol"un çemberinden geçmis, o ilk hevesleri yasarken kafayi gözü saglam dagitmis, attigi adimlara daha dikkat

Eckhart Tolle’s Flowering of Human Consciousness (Yeni) (Eckhart Tolle’den 4 saatlik dolu dolu bir konuşma)

Tek Günlük Ömür (YENi) (Tek bir günde yaşanan bir ömrün hikayesi. Alt metni çok derin. Müthiş bir film.)

Thrive (YENi) (Zeitgeist türevi, uyandırıcı bir film.)

Eckhart Tolle’s Finding Your Life Purpose (Harika bilgilerle dolu bir konuşma.)

Antroposofi Serisi ("Antroposofi Macerası" ve "Yeryüzü-Gökyüzü" adlı iki filmden oluşan ve çok kapsamlı bir ruhsal düşün olan Antroposofiyi anlatan belgeseller.)

Valley of Flowers (Anlatılmaz yaşanır bir film. Ama en güzel tadı bu seviye çıkartır. Hele ki karma-reenkarnasyon gibi kavramları iyi biliyorsanız.)

Possible Loves (Önceki seviyeler için güzel bir aşk filmi olabilir. Ama bu seviyede paralel evrenlerde geçen bir eşruh filmi olarak izleyebilirsiniz.) Quantum Communication (İletişimi kuantum fiziği ile birleştirerek anlatıyor. Çok ama çok başarılı, derli toplu ve ufuk açıcı.)

Krishnamurti Serisi (Büyük üstadın konuşmalarını hep kitaplardan okumuştuk. Artık seri halinde videolarını da izliyoruz.)

Last Night (Dünyanın sonuna 6 saat kalmış olsa neler yapardınız?)

Samsara (Bir yolda yürümek için neleri feda ederdiniz veya etmezdiniz?)

In Treatment (Özellikle de birebir seans yapanlara öneriyorum. Bir psikoloğun hastalarıyla olan yüzyüze görüşmelerinden oluşuyor. O kadar çok şey öğreniyorsunuz ki canlandırılmış psikoloji kursu gibi bir dizi.)

The Living Matrix (Şifacılık, bedenin varoluşu, mofogenetik alanlar gibi konularda ufuklar açan harika bir belgesel)

Kymatica (Zeitgeist sevenlerin bayılacağı bir belgesel-sunu)

Quantum Activist ("What the bleep"teki sevimli kuantum fizikçi Amit Goswani'den harika bir belgesel sunu. Kuantum fiziği temelli o kadar güzel bilgiler var ki.)

Zeitgeist 3 (Zeitgeist serisini bilmeyen yoktur, bu da serinin 3. filmi)

Through the Wormhole ("Nereden geldik?"den tutun "zaman yolculuğu"na birçok tartışmalı konuyu bilimsel bulgulara dayanarak açıklayan harika bir belgesel serisi.)

Tapping Solution (Kendine hafifçe vurarak duyguların salıverilmesini anlatan bir tekniğin belgeseli.)

Time (BBC’nin belgeseli herkese yönelik görünse de, özellikle zaman konusunu çözmeye çalışanlara önemli ipuçları veriyor.)

Mr. Nobody (Önceki seviyeler bu film güzel bir bilimkurgu fantezi olarak izler. Güzel mesajları var der. Ama bu seviyeden itibaren paralel evrenlerden tut nerelere kadar varır alınacak bilgiler.)

Into the Universe (Stephen Hawking’le uzaylılar, zaman yolculuğu ve evrenin yaratılışı)

Enlighten Up (Konumuz Yoga. Septik bir arkadaş tüm dünyayı dolaşıp yoganin uygulamalarini inceliyor. Cok eglenceli bir film)

Bliss (İnsanin cinsel hayatini degistirebilecek, tantrik uygulamalari senaryo icini harika yedirmis ve cinsellikle terapi konusunu isleyen bir film)

JZ Knight on UFO's (Ramtha'nin medyumu JZ Knight'tan UFOlar ve bizler uzerine.)

Parallel Universes (Insani allak bullak eden paralel evrenler konusuna, cok basarili bir yorum)

Ink (Insanin kendiyle yuzlesmesini fantastik bir dille anlatmis, en iyilerim arasinda yer alan bir film)

Shadow Effect (Içsel karanlikla yüzlesme filmi.)

Water - Great Mystery (Bu konulari pek bilmeyen, vay be suda neler var der geçer. Ama bu seviyedeki birisi, su ile yasanilan deneyimlerin baglantisini kurup, bilgilerinin temelini daha da güçlendirebilir.)

Theory of Everything (Hawking, varolusu bilimle çözmeye çalisiyor.)

Quantum Mind of God Serisi (Adam sürekli konustugu için zorluyor kimi zaman. Konusma aksanli oldugu ve adam hiç susmadigi için çevirirken anamiz agladi desek yeridir. Ama kapsamli bilgi arayana birebir.)

Sex-Secret Gate to Eden (Cinsel enerjiye kapsamli ve farkli bir bakis.)

Storm (Benim özel favorilerimden.)

Chaotica Ana: (Reenkarnasyonu anlatiyor. Ama özellikle de finali itibariyle çok derin ve agir mesaji var. Zaten internetteki yorumlari hep seviye 1 civari yazmis ve kimse neyi anlattigini anlamamis.)

Zen Noir: Zen'i enfes anlatan, ama en az 2-3 kez izlemeniz gereken bir film.

Moses Code: "Ben olan Ben'im" ifadesinden yola çikiyor ve gayet derin bilgiler veriyor. "Secret"in bir seviye agiri.

Living Lumaniries: Ben bu filmi çevirirken "Zaman"in sirrini çözmüstüm be. (Saolsun Eckhart Tolle) Seviye 2.5 aslinda. Dikkatli izlerseniz ve almaya hazirsaniz, bir sürü kilit bilgi var belgeselde. Ama "zaman" bilgisi enfesti.

Knowledge og Healing: (Sifacilikla ugrasanlarin izlemesi sart bu filmi.)

Spirit Space: (Ölüm ve ötesini kuantum fizigiyle anlatiyor.)

The Man From Earth (Insanlik tarihine dair çok güzel, muhabbeti bol bir film)

Seviye 4

Bu arkadaslari zaten kurslarda göremezsiniz. Genelde kursu verenler olurlar. Insanligin en temel ve en büyük korkusu, ölüm korkusuyla yüzlesmis veya üzere olan ve o yüzlesme ardindan ölümsüzlügün sirrini yakalamis ve hayatinda OLmayi bilinçlice yasayan kardeslerimizdir bunlar. Bir kisminin da bu dünyadan ayrildiktan sonra türbeleri falan dikilir. Bu grup tüm filmleri artik daha bir keyifle izler, çünkü farkindaliklari yüksek oldugu için film yapimcilarinin bile farketmedigi mesajlari yakalayabilirler.

Tibetin Ölüler Kitabi: (Bu belgesel aslinda daha hafif gibi dursada çok agir. Ölümü agir tarafindan isliyor. Her bünyeye göre degil aslinda, folklorik bir film gibi dursa da.)

Enemies Of Reason: (Richard Dawkins'e kizmadan dayanabilmek zor aslinda. Adam tam köktenbilimci ve belgesellerindeki tarzi da çok zorlayici. Ama duygulariniza kapilmayip, gözlediginizde güzel bilgiler alabiliyorsunuz. Hem Dawkins'in temsil ettigi görüse dair, ama bir yandan da elestirilerindeki haklilik paylarina dair.)

Seviye 5

Bu seviyedekilerin filmi yapilir genellikle. Insanlik tarihine geçmislerdir. Bu seviyeden birisiyle karsilasirsaniz, zaten feleginiz sasar. Ona ancak sunlari izlemeyi önerebilirsiniz.

Phantom of the Opera, Cats, Notre Dame de Paris, Don Juan, Feet of Flames... (Insanlik neler yaratabiliyor, buyrun birlikte izleyelim mi, sözleri esliginde. Tabii o size "DVD'ye ne gerek" deyip Broadway'e falan isinlanmazsa... (Bu son söyledigimin ne kadar espri oldugunu derKi'nin 34. sayisindaki "Ölümsüzler Çagi" röportajini okuduktan sonra karar verirsiniz.
 
Bilinç formatlama çalışmasında, "şimdi" üzerinde çalışıyorum.Kendimi evrenin kollarına bıraktım.Ruhumu hoşnut edecek şeyler yapmaya çalışıyorum.Bir önceki yazıda verdiğim listedeki filmleri izlemeye başladım. "Enlightened" adlı diziyi izliyorum.Arada diğerlerini de araştırıp izleyeceğim.
 
$539783_479502728779949_1889540078_n.jpg

(Eckhart Tolle'nin "Varolmanın Gücü" kitabından alıntı)

Birçok kişi, başkalarının kendilerine yeterince iyi davranmadığından şikayet eder. "Yeterince saygı, ilgi, takdir görmüyorum," derler. "Benden yararlanıyorlar." Böyle kişiler, etraflarındaki insanlar onlara nazik davrandığında şüphelenirler. "Beni kullanmak istiyorlar, benden yararlanmak istiyorlar. Kimse beni sevmiyor."

Olduklarını düşündükleri kişilik şöyle biridir: "Ben, ihtiyaçları karşılanmayan aciz bir 'küçük ben'im" Kimlikleriyle ilgili bu yanlış kanı, bütün ilişkilerinde bir bozukluk yaratır. Verecek bir şeyleri olmadığına ve dünyanın veya diğer insanların onları ihtiyaçları olan şeyden mahrum bıraktıklarına inanırlar. Bütün gerçeklikleri, kimlikleriyle ilgili sahte duygulara dayalıdır. Bu özellikleri durumları sabote eder ve bütün ilişkilerini bozar. Eğer eksiklik düşüncesi kendi kimliğinizin bir parçası haline gelirse, daima eksiklik yaşarsınız. Zaten hayatınızda olan güzellikleri fark edip değerlendirmek yerine, gördüğünüz tek şey eksiklik olur. Hayatınızda zaten var olan güzelliği fark edip değerlendirmek, bütün bollukların temelidir. Gerçek şu: Dünyanın sizi neden mahrum ettiğini düşünüyorsanız, siz de dünyayı aynı şeyden mahrum edersiniz, çünkü kendinizin küçük olduğunuzu ve verecek hiçbir şeyiniz olmadığını düşünürsünüz.

Şunu birkaç hafta boyunca deneyin ve gerçekliğinizi nasıl değiştireceğini kendi gözünüzle görün: İnsanların sizden esirgediğiniz düşündüğünüz her şeyi -övgü, takdir, yardım, sevgi, ilgi vb.- onlara verin. Bunlara sahip olmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Sahipmişsiniz gibi yapın, kendiliklerinden gelirler. Vermeye başladıktan kısa bir süre sonra, almaya da başlarsınız. Vermediğiniz bir şeyi alamazsınız. Dışarı akış, içeri akışı belirler. Dünyanın sizden esirgediğini düşündüğünüz şeye zaten sahipsiniz ama dışarı akmasına izin vermediğiniz sürece, sahip olduğunuzu bile bilemeyeceksiniz.

Bütün bolluğun kaynağı sizin dışınızda değildir. Kimliğinizin bir parçasıdır. Ama önce kendi dışınızdaki bolluğu görüp takdir ederek başlayın. Etrafınızdaki hayatın doluluğunu hissedin. Teninize vuran güneşin sıcaklığı, bir çiçekçi dükkanının önünde sergilenen çiçeklerin muhteşem renkleri, lezzetli bir meyvenin ağzınızda dağılışı ya da gökyüzünden dökülen suyla sırılsıklam olmak. Hayatın doluluğunu her adımda görebilirsiniz. Etrafınızı saran bolluğu fark etmek, içinizde uyuyan bolluğu uyandırmanızı sağlar. O zaman da dışarı akmaya başlar. Bir yabancıya gülümsediğinizde, enerji akışı olur. Verici konumuna gelirsiniz. Kendinize sık sık şunu sorun: "Burada ne verebilirim, bu kişiye, bu duruma nasıl hizmet edebilirim?" Bolluğu hissetmek için herhangi bir şeye sahip olmanıza gerek yoktur ama bolluğu hissederseniz, her şey size doğru akmaya başlar. Bolluk, zaten ona sahip olana gelir. Bu biraz haksızlık olarak görünebilir ama değildir. Bu evrensel bir kanundur. Bolluk ve kıtlık, içsel gerçekliğinizin dışa yansımasından ibarettir. İsa bunu şöyle söylemiştir: "Çünkü kendisinde bulunana daha çok verilecek, hiçbir şeyi olmayandan elindeki bile alınacaktır."
 
$hopeful.jpg
Bugün 21 günde bilinç formatlamanın ikinci haftası bitiyor.bugünkü çalışma geçmişten kaynaklanan takılıp kaldığım ne varsa açığa çıkarmak.Potansiyeli ortaya çıkarmamı engelleyen şeyleri listelemek.
Bir süre düşündüm,böyle bir listeye ne yazarım diye. Aklıma tek bir şey geldi.dağınık ilgi alanlarım.Özellikle dil çalışmalarım. yıllardır değişik diller öğrenmeye çabalarım.Genellikle belli bir aşamada sürüncemeye uğrar.Grameri iyi kötü kaparım,dil tanıdık gelmeye başlar,bir bakmışım ben başka bir dille uğraşıyorum.
Bugün engel listesini düşünürken aklıma,liseye başladığım yıl geldi.Bütünlemeye kalmıştım.Bu da yaz boyu ders çalışıp eylülde sınava girmek demekti.Küçük yeğenim,bir önceki yaz da beni ders çalışırken görmüş,annesine şöyle diyordu "teyzemin okulu ne zaman bitecek?" Görünen o ki teyzenin okulu hiç bitmeyecek.Hayır,elimden kitap,defter düşmemesine takılmadım, sonuca ulaşmayan çabalarım takıldı aklıma.Listeye bunu yazdım.sürekli çaba,ama sonuç?
Bugünlerde sporu da ihmal ediyorum.Bir ara aklıma estiği gibi,canımın istediği gibi faaliyetlerim olsun kararını almıştım,ama bunun iyi bir şey olmadığını keşfettim.Artık kendimce bir şeyleri sonuca ulaştırmak,zafer kazanmak istiyorum.Zaten bu 21 Günde Bilinç Formatlama işine başlarken seçtiğim arzularım arasında kararlı olmak vardı.Oturduğum yerde gökten zembille gelecek bir yetenek değil,çaba göstermem gerek.Spor ve dil çalışmasına tekrar dönmeliyim.Tek sıkıntı çalışacak sabit bir bilgisayar olmamasıydı,şimdilik sorun hallolmuş durumda.
Sık sık ispanyol tvlerini izlemeye karar verdim.Ve çizgi filmleri. Çanak antenler çıktığı sıralarda biz de eve bir tane almıştık.İtalyan kanallarını seyrediyorduk.Hiç yoktan sık sık kullandıkları kelimeler kulağımıza yerleşti,biraz da gramer yardımıyla sunucunun ne dediğini çat pat anlar gibiydik.internetin sağladığı geniş imkanları sonuna kadar değerlendirmek gerek.
İlk iş, profesyonel gibi davranıp,günlük çalışma planını sabahtan belirlemek.Kendini geliştirmenin bir yolu spiritüel anlamda gelişmekse,bir yolu da böyle bir dil öğrenmek gibi hedef koyarak,başarıyı tatmak.Kendime tek engel ben olabilirim.Artık kısır döngülü bir bütünleme yazı geçirmek değil,başarı dolu yıllar geçirmek istiyorum.Böylece emeklilik etkisiyle kendimi kapıp koyvermiş olmayacağım.
Kendini geliştirme kitapları,bizlere vizyon kazandırdı,hazır bilgiler verdi.ama hap gibi onları kullanamıyoruz.İşi gerçeğe döküp,pratik yapmaya geldi sıra.Kararlılık arzuma ancak ben ulaştırırım kendimi,evrenden işlerimi kolaylaştırmasını dileyerek.ben mazeret üretmez,sebatkar davranırsam evrenden yardım gelecektir.
Bu arada bir olumlama öğrendim,sık sık tekrarlıyorum."Tüm yaşam bana kolaylık, neşe ve ihtişamla gelir... Evren bana bunu göster..." Bir versiyonu da şöyle:"Yaşamın coşkun ifadesi ve bolluğunun bana, hayallerimin ötesinde kolaylık, neşe ve ihtişamla gelmesi için sonsuz olasılıklar nelerdir? Evren bana bunu göster."
 
Back