• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Yeni Başlangıçlara

ASTIM, Kendin için nefes almayı hak etmeme duygusu. Astımlı çocuklar aşırı duyarlılığa sahip oluyorlar. Çevrelerinde tüm olan bitenlerden kendilerini sorumlu hissediyor ve suçluluk duyuyorlar. Kendilerini “değersiz” ve bu yüzden de suçlu hissederek, kendilerini cezalandırma ihtiyacındalar. Coğrafı değişiklikler bazen astım için yararlı oluyor, özellikle aileden uzaktaysa.

Genellikle astımlı çocuklar büyüdükçe hastalıklarını “yeniyorlar”. Yani ev ortamından okula giderek, evlenerek ya da yanlız yaşamaya başladıklarında, hastalık geçiyor. Ama hayatlarının bir döneminde, çocukluk dönemlerini hatırlatan bir deneyim yaşarlarsa bir astım nöbetine yakalanıyorlar. Böyle bir durumda, tepki gösterdikleri şey, o anda olanlar değil, çocukluklarında yaşadıkları bir şeyle duygu bağlantısı kurmaları oluyor.

YARALAR, YANIKLAR, KESİKLER, ATEŞLENME, ŞİŞME, KABARMA, KAŞINMA kızgınlığın bedendeki ifadesi oluyor. Ne kadar bastırmaya çalışırsak çalışalım, kızgınlık ifade edilmenin bir yolunu bulur. Birikmiş öfke patlamaması için içimizden çıkmalıdır. Öfkemizle dünyamıza zarar vereceğimizden korkarız. Ama kızgınlık kolaylıkla “şu konuda kızgınlık duyuyorum” diye ifade edilebilir. Tabii bu sözleri patronumuza her zaman söyleyemeyiz ama yastığı yumruklayabilir, arabada avazımız çıktığı kadar bağırabilir veya tenis oynayabiliriz. Bunlar, kızgınlığı fiziksel olarak ifade etmenin zararsız yollarıdır.

Spiritüel insanlar genellikle kızmamaları gerektiğini sanırlar. Evet hepimiz duygularımız için başkalarını suçlamayacağımız noktaya gelmeye çalışıyoruz. Ama o noktaya erişinceye kadar, an içinde ne hissettiğimizi olduğu gibi kabul etmek daha sağlıklı.
 
ŞİŞMANLIK, Korunma ihtiyacını temsil eder. İncinmelerden, eleştiriden, tacizden, cinsel sömürüden korunmaya ihtiyaç duyarız. Yani genelde hayattan ya da bazı konulardan korkarız. Siz seçiminizi yapın.

Ben şişman bir insan değilim. Ama yıllar boyu, kendimi güvende hissetmediğim dönemlerde birkaç kilo aldığımı farkettim. Tehlike gittiğinde, kilolar da kendiliğinden gidiyordu. Kilolarla savaşmak zaman ve enerji ziyanıdır. Rejimi bıraktığınız anda kilolar tekrar geri geliyor. Kendinizi sevmek ve onaylamak, yaşam sürecine güvenmek, aklınızın gücünü bilmekten gelen güvencede olma duygusu, bence en iyi rejim. Olumlu düşünenlerin rejimini yapın, kilolarınız kendiliğinden kaybolacaktır.

Birçok anne, baba sorun ne olursa olsun, bebeğin ağzına yiyeceği dayıyor. Bu bebekler büyüdüklerinde bir sorunları olduğu zaman “ne istediğimi bilmiyorum” diyerek buzdolabının kapısını açıyor.

AĞRI, Her türlüsü bir suçluluk duygusunun belirtisi. Suçluluk duygusu daima ceza arar, ceza da ağrıyı yaratır. Kronik ağrılar, kronik suçluluk duygusundan kaynaklanır. Bu duygular o kadar derinlere gömülmüştür ki, çoğunlukla farkında bile olmayız. Suçluluk duymak, tümüyle faydasız bir duygu. Ne kimsenin kendisini daha iyi hissetmesini sağlar, ne de durumu değiştirir.

KASILMA, TUTULMA, Zihindeki tutukluğun ifadesi. Korku, bildiğimiz eski yollara yapışıp kalmamıza neden oluyor, esnek olmakta zorlanıyoruz. Eğer birşeyi yapmanın sadece “tek yolu” olduğuna inanıyorsak, genellikle bir yerimiz tutulur. Daima başka yollarda vardır.
 
Mor Menekşeler

Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı..Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi..

gölgeyi sever menekşelerderdi..Oysa öğretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara .Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı.Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi , her bitki güneşi severken,onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu Hande…Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi.Herkesten farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı.Daha o yıllarda farklı olmak için uğraş vermeye başladı. ilk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer´ in yanına oturmak istiyorum öğretmenim diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise mühendis Kamil Beyin biricik kızı. Ögretmen pek oturtmak istemedi önce Hacer´in yanına Hande´ yi. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmen Hande´nin annesini çağırdı.

Annesi eve geldiklerinde Hande´ye sordu :

- Neden yavrum Hacer in yanına oturmak istiyorsun?

Hande cevap verdi :

- Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekşeler farklı, belki de bu yüzden bu kadar güzeller. Hacer´ in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum, dedi.
Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4.sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin, ” dedi. Pazartesi Hande Hacer´ in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer. Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlarda soğumuştu Hande´den. Nasıl Hacer gibi dağınık, bir şeyi, iki kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti. En çok alınan doktor Cemal Beyin kızı Esin´di. Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esinle birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da kendi yerine Hacer´ i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı Esin´in. Hande ile konuşmuyordu. Bir gün Hande ve ailesi Esinlerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin´in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu. İçin için de Hacer´e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu. Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı? Sonra menekşeleri hatırladı hemen
düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer´ in, kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu, Hande ile konusmuyordu. Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresinde ki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi eve dogru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti bu Hacerdi.
Hande´ye gülümsüyordu.

- Hoşgeldin Hande buyurmaz mısın?, dedi.

Biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeri girdi. Oda sıcacıktı odun sobası her yeri ısıtmıştı. Menekşeler diyebildi sadece Hande…
- Bu soğukta ?
Hacer gülümsedi ;
- Onlar annem için, annem onları çok sever.

Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande.

“Annen hasta mı?” dedi.

“Evet 2 sene önce felç oldu ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok, bir tek ineğimiz var onunla geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor, dedi Hacer utanarak. Bir de bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün yürüyorum o yüzden de çok yorgun okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum. Hande´nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu. Bir müddet sonra anne bu Hacer diye tanıştırdı sıra
arkadaşını. Hacer´in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer´in hayatını, ağlayarak. “Bir şeyler yapalım anne” dedi.
O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer´i kendi evlerine taşıdılar. Hacer artık Handeler den okula gidip geliyordu, ne dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık. Mor menekşeler Hande´ye Hacer´i armağan etmişti. Hacer´ e ise hem Hande´yi, hem hayatı. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor. Hande´ den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir öğretmen. Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de öğretiyor. Bir kızı var adı, Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande.

LÜTFEN SEVGiNiZE ÖNYARGI KOYMAYIN. HERŞEY SEVİNCEYE KADAR FARKLIDIR SEVDİKTEN SONRA İSE SEVGİNİN DİLİ HEP AYNIDIR.
 
"Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya! taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı.
"Üstü kalsın kardeşim" dedim.
Döndü bana doğru
"Vaktin varmı ağabey?" dedi.
"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda)
Dörtlülere bastı,trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
"Birader" dedim, "9.75 değil, 10.50 yazssa istermiydin 50 krş.benden?"
-Ne alacağım ağabey 50 krş.u
-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın, üstü kalsın demiştim.
Döndü bana, attı kolunu arkaya :
-Vaktin varmı ağabey
-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk.konuştuk. İngiltere'de profösüründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize "Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.
"Aha" dedim, "Bizim meslek", seminerci.
- Ne anlatırdı baban
- Hayattta nasıl başarılı olunur?
O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.
-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık çünkü bize bahşiş verirdi.Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü, yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?
-Ne bıraktı?
-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.
Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
"Asıl mirası bizim baba bırakmış."
Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri,taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım, veda ettim, tam ineceğim:
-Dur ağabey,asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban?
-Nerede oturuyoruz biliyormusun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.


Ahmet Şerif İzgören
 
Bugunlerde ne dilersem gerceklesiyor gibi.Bu durumu degerlendirmek uzere zaman ayiracagim.
Evin dekorasyonunda yenilikler oldugunu yazmistim bir yerde.Istiyordum ve bir iki kere dile getirmistim,biraz yardimla oldu.Gundemimdeki asil konu bilgisayardi.Oglum laptopu goturunce acikta kalacaktim,dusunuyordum ne yapacagimi.Ve bugun kardesim evindeki ufak - notebook diyorlar sanirim- bilgisayari getirdi bana,hic bahsetmemistim oysa...Su an ona alismaya calisiyorum,
Hani bu topikin baslarinda Yasam Koclugu diye bir kitaptan bahsetmistim,yazar dileklerini bir kagida yaziyor,kenara koyuyor.zaman icinde listedeki maddelerin yakin veya uzak cevresi vb yardimiyla gerceklestigini goruyor,Benim isteklerim de boyle gerceklesmeye basladi.Insallah devami da gelecek,
Isteyin,gonulden isteyin.hayriniza ise olacaktir.olmuyorsa daha hayirlisi olacaktir,Burada onemli nokta isteklerimiz kendimizle ilgili olmalidir.
 
GEÇİRGEN OLMAK

İşinizde dünyaya açılarak hizmet yoluyla geliştiğiniz zaman, çok çeşitli enerjilerle ve insanlarla karşılaşacaksınız. Çevrenizde süptil enerjilerin ve insanların duygu ve düşüncelerinin daha çok farkında olacaksınız. Ne tür bir enerji ile karşı karşıya bulunursanız bulunun bu enerjileri, sizin bir ışık kaynağı olmanıza olanak verecek şekilde nasıl kullanacağınızı öğrenmek isteyeceksiniz.

Bir yandan çevrenizdeki insanların enerjilerini, düşüncelerini ve duygularını deneyimlerken, bir yandan da kendi enerjiniz içinde sakin ve merkezlenmiş kalabilmeyi öğrenme durumuna "geçirgen olma" denilir. Siz geçirgen olduğunuz zaman, pek çok farklı türde insanla rahatça birlikte bulunabilirsiniz. Onlardaki olumlu taraflardan hoşlanmayı öğrenebilir ve hatta, sizinkiler kadar uyumlu olmayan başka enerjilerin yakınında bulunduğunuz zaman daha da yükseklere ulaşabilirsiniz.

Ruhsal yönden büyümek için, mükemmel bir çevre yaratmanız, çevrenizde hiçbir olumsuzluğun olmaması ya da dünyadan el etek çekmeniz gerekmez. Siz, yeryüzünde mevcut enerji çeşitleri ortasında yeni Yüksek Benliğiniz olmayı öğrenmek için buradasınız. Sizinle benzer titreşimde olmayan insanlar arasında bile gelişebilir ve kalbinizdeki sevgiyi bulabilirsiniz.

Hayatınızın çeşitli bölümlerinde, sevmekte zorluk çektiğiniz insanlarla birarada bulunmuş olabilirsiniz. Şimdi, şu anda hayatınızdaki mevcut durumlara bakın. Eğer pek rahat olmadığınız insanlar ya da enerjiler arasındaysanız, onları, geçirgenleştirmeniz konusunda size daha çok şey öğreten ve ruhsal büyümenizde size yeni fırsatlar sunan yardımlar olarak görün. Kendileriyle uyum sağlamakta en çok sıkıntı çektiğiniz kimselerin duygu ve düşünceleri, onlara karşı geçirgen olmayı öğrendiğiniz zaman, sizin gelişmenize en çok katkıda olanlardır aslında. Bu insanları bu nedenle hayatınıza çekmişsinizdir.

Ne tür bir enerji karşısındayken sükunetinizi korumakta en çok zorlanıyorsunuz; öfke, düş kırıklığı, sabırsızlık, güceniklik, yakınma, haklı olma iddiası, inatçılık, beceriksizlik, tembellik, kendine yön verememek, olumsuzluk, acizlik, muhtaçlık, kurnazca yönlendirme ya da yönetme...

Ruhsal yönden büyümeniz ve daha güçlenmeniz için, bu enerjiler karşısında gitgide artan bir geçirgenlik kazanmanız gerekmektedir. İş değiştirmek ya da sizi rahatsız eden komşulardan uzağa taşınmak suretiyle bu enerjilerden kurtulmayı deneyebilirsiniz. Bununla birlikte, onlarla beraberken kendi merkezinizde dengede kalmayı öğreninceye dek, benzeri enerjilere sahip insanları sürekli olarak kendinize çekeceksiniz.

Geçirgen olmak için, insanların yaptıklarına tepki göstermemeye başlayın. Onların davranışları karşısında duygusallaştığınızda, duygularınıza kapıldığınızda, onların enerjilerine karşı geçirgen olmazsınız. Bir kez duygusallıktan kurtulduğunuzda ve kendi sakin, berrak merkezinizde kalarak hareket ettiğinizde giriştiğiniz eylemler en büyük sonuçları yaratacakdır.

Geçirgen olmanın en iyi yollarından biri de, diğer kişinin davranışlarında sizin uyum sağlayabileceğiniz bir tarafı bulmaktır. Bu size nasıl hareket edeceğinizi berrak ve dengeli bir zihinle bilmeniz için yeterince sakin kalma olanağı verecektir. Örneğin, komşu bir evde bir grup insan gürültülü bir parti veriyorsa ve siz öfkelenmeye başladığınızı hissediyorsanız, onların enerjisi içinde hoşlandığınız bir şey bulun.

Eğer birisi bir başkasına haykırıyorsa ve siz bundan dolayı huzursuz oluyorsanız, ikisinin birbirine öğrettiği dersler üzerinde, birbirini düşündükleri, sonuçta duydukları gibi olasılıklar üzerinde odaklanın.

Eğer insanlar size karşı ürkütücü, tehdit ediciyseler ya da size hükmetmeye çalışıyorlarsa, onları iki santim boyundaymış gibi hayal edin. Bu durumda onları yine aynı şekilde mi yanıtlardınız? İnsanlar öfkeli ya da saldırgan iseler, onları yaygara kopartan çocuklar gibi görün, çünkü onlar kendi küçük benliklerini ifade etmektedirler, Yüksek Benlikleri'ni değil.

Eğer birisi, onun davranmasını istediğiniz gibi davranmıyorsa, ona kızmaktansa sevgi ve kabul gönderin. Siz bunu, geçmişte sizi üzmüş olan bir duruma sevgiyle karşılık verdiğinizi imgelemek suretiyle de uygulayabilirsiniz. Örneğin, kendisini size karşı kapatmış olan ya da sizi güç bir çatışma içine çekmek isteyen bir kimseyle konuştuğunuzu hayal edin. Onunla kavga etmek sizi onun düzeyine indirir. Bunun yerine, kendi enerjinizi daha güzelleştirmek için çevrenizi ışıkla sarın, kalbinizi açın ve onun altüst olmuş enerjisinin sizin hayatınıza girmesine izin verin. Onun duygularının, farklı bir frekanstan oluşmuşcasına, sizi etkilemeden içinizden akıp geçmesine izin vermeyi seçebilirsiniz.

Başka insanların enerjilerinin farkına varmak büyük bir yetenektir. Artan farkındalığınız ne zaman geçirgen olmanız gerektiğini size haber verir. Bir yere gitmeden önce, bir an durun ve kendi enerjinizi hissedin, sonra o yerin enerjisine uyumlanın. Orada sizin uyum sağlayacağınız enerjiye odaklanın. Ayrılırken, enerjinizin öncekinden farklı duygular verip vermediğini kontrol edin. Eğer bir fark varsa, yalnızca kendi seçtiğiniz enerjileri kabul edin. Kendi enerjinizi bilmeniz, size bir nirengi noktası verecektir ve çevrenizdeki enerjilerden etkilenmenize izin verip vermeyeceğinizi bir şekilde bilmenizi sağlayacaktır.

Çoğunuz, başka kimselerle birlikteyken onların enerjilerine siz olarak ayak uydurursunuz. Siz belki de başkalarının duygularına karşı çok hassassınız ve çok geniş bir duygular spektrumunu deneyimleme yeteneğindesiniz. Bir başka sefer insanlarla beraberken onların enerjilerine ayak uydurup uydurmadığınıza dikkat edin. Eğer onlar süratle konuşuyorsa sizin de solunumunuz alışınız hızlanıyor mu? Siz de hızlı konuşmaya başlıyor musunuz? Eğer insanlar çöküntü içindeyse siz de neşenizi bastırıp onlara katılıyor musunuz? Eğer insanlar öfkeliyse siz de öfkelenmeye başlıyor musunuz? Solunumunuza dikkat etmeye başlayın, çünkü onların solunumlarına ayak uyduruyor olabilirsiniz. Sizi istemediğiniz düşüncelere ve enerjilere açan, kısmen, solunumunuzu bilinç dışı uyumlamanızdır. Yavaş ve sakin bir biçimde soluk alıp verin. Böyle yaptığınızda, sakin ve merkezlenmiş olarak kalabilme yeteneğiniz artacaktır.

Kendinize ait olmayan bir enerji almışsanız onu boşaltmanın yolları vardır. Kendinizi o kişiyi görmeden önceki gibi hissetmeniz bile, o kişinin enerjisinden arınmanız için yardımcı olabilir. Fiziksel düzeyde, başkalarının enerjilerini derin solunum, yoga, ya da bedensel çalışma yoluyla bedeninizden çıkartabilirsiniz. Gün boyunca zaman zaman durup derin derin birkaç derin soluk almanız enerjinizi artırmanıza yardımcı olacaktır. Kimileriniz enerjiyi, öfkelenmek suretiyle ya da bir ağlama veya kahkaha kriziyle boşaltır. Siz titreşiminizi yükselttikçe, artık başkalarının duygularını bünyenize almaktan kaynaklanan hapsolmuş duygularınız olmayacak; aura'nızdaki size ait olmayan enerji kalıplarını görebilecek ve vereceğiniz emirle onlardan kurtulacaksınız.

Çevrenizde her kim bulunursa bulunsun ya da her ne cereyan ederse etsin, kendinizi sakin, huzurlu, merkezlenmiş ve dengeli hissedebilirsiniz. Geçirgen olmayı öğrendikçe, duyarlılığınızın arttığını farkedeceksiniz. Zaman içinde sizin sükunetiniz ve huzurunuz başkaları için bir nimet olacak ve onların farkındalıklarını daha yüksek bir bilinç düzeyine yükseltmelerine katkıda bulunacaktır.
VE ÖYLEDİR....
 
90/10 Kuralı

Hayatın %10'u, sizin başınıza gelenlerden oluşur. Hayatın diğer %90'ı ise sizin bu başınıza gelenlere nasıl davrandığınızla gelişir.
Ailenizle kahvaltı yazpıyorsunuz. Kızınız, çay fincanına çarpıyor ve bir fincan çay gömleğinizin üzerine dökülüyor. Biraz önce olan olay üzerinde hiç bir kontrolünüz yok. Sonradan olacaklar ise sizin davranışınıza göre belirlenecek.
Lanet ediyorsunuz. Çayı üzerinize döktüğü için kaba bir şekilde kızınızı azarlıyorsunuz. Kızınız üzülüyor ve ağlamaya başlıyor. Kızınızı azarladıktan sonra eşinize dönüyor ve çay fincanını masanın kenarına çok yakın koyduğu için eleştiriyorsunuz. Bunu kısa bir sözlü tartışma takip ediyor.
Öfkeyle odaya gidiyorsunuz ve gömleğinizi değiştiriyorsunuz. Odadan çıktığınızda kızınızı, ağlamaktan dolayı kahvaltısını bitirememiş ve okul için hazırlanamamış bir halde buluyorsunuz. Kızınız servisi kaçırıyor.
Eşinizin işe gitmek için hemen çıkması gerekiyor. Hemen aceleyle arabanıza koşuyorsunuz ve kızınızı okula bırakmak üzere hareket ediyorsunuz. Geç kaldığınız için, saatte 40 km hız sınırlaması olmasına rağmen saatte 80 km hızla gidiyorsunuz.
15 dakikalık gecikmeden ve hız limitini aştığınız için ödediğiniz 83 milyon trafik cezasından sonra okula ulaşıyorsunuz. Kızınız size "Hosçakal" demeden binaya koşuyor. İşyerinize 20 dakika gecikmeyle geliyorsunuz ve evrak çantasını evde unuttuğunuzu anlıyorsunuz.
Gününüz korkunç bir şekilde başladı! Devam ettikçe, kötüleşiyor, daha da kötüleşiyor sanıyorsunuz. Eve gitmeyi dört gözle bekliyorsunuz. Eve ulaştığınızda eşiniz ve kızınızla olan ilişkilerinizde araya sıkıştığınızı sanıyorsunuz.
Neden? Sabahleyin nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak!
Neden kötü bir gün geçirdiniz?
A) Çay sebep oldu
B) Kızınız sebep oldu
C) Polis sebep oldu
D) Siz sebep oldunuz
Cevap "D" şıkkı. Çayın dökülmesinde sizin bir kontrolünüz yoktu. Sizin gününüzün kötü geçmesine o 5 saniye içindeki davranışlarınız sebep oldu.
Olabilecek ve olması gereken ise şöyleydi. Üzerinize çay döküldü. Kızınız ağlamak üzere. Siz nazikçe "Tamam tatlım, bir dahaki sefere biraz daha dikkatli olman gerek" diyorsunuz.
Havluyu kaptığınız gibi odaya gidiyorsunuz. Gömleğinizi değiştirip, evrak çantasını aldıktan sonra odadan çıkıyorsunuz ve ayni anda pencereden kızınızın otobüse bindiğini görüyorsunuz.
Kızınız geri dönüp el sallıyor. Siz ve eşiniz işe gitmek için birlikte çıkıyorsunuz. 5 dakika önce işe geliyorsunuz ve çalışma arkadaşlarınıza neşeli bir şekilde selam veriyorsunuz. Patronunuz ne kadar güzel bir günde olduğunuz hakkında konuşuyor.
Farka bakın!
İki farklı senaryo.
İkisi de ayni başladı.
ikisi de farklı bitti.
Neden?
90/10 sırrı inanılmazdır!
Çok azımız bunun farkındadır.
Sonuç?
Pek çok insan gereksiz yere stresten, dertlerden, problemlerden ve davranisından acı çekmektedir. Bu sır nedir? Hayatın %10'u, sizin başınıza gelenlerden oluşur. Hayatin diğer %90‘ ına ise sizin bu başınıza gelenlere nasıl davrandığınızla karar verilir.
İnsanlar anlamsız şeyler söyler ve yaparlar. İnsanlar hasta olurlar. Arabalar bozulurlar, uçaklar geç kalır ve bütün planlarımızı alt üst ederler. Trafikte bir sürücü canımızı sıkabilir v.s.
Bu %10 'luk kısım tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşir. Diğer %90 'lik kısım farklıdır. Bunu siz belirlersiniz. Nasıl? Olaylara yaklaşımınızla! Nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak.
 

Acinın Gizlediği Armağan

Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi.
Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden…
Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu.
Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman , dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu.
Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. "Allah'ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti.

Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı!
Bitkin adam kendisini kurtaranlara sordu;
"Benim burada olduğumu nasıl anladınız?"
Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı:
"Dumanla verdiğiniz işareti gördük!"
Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir davetiyesi belki de… İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor. Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlik basınca fenerimiz oluyor. Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor. İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor.

Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi, yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar, kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında…
Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu. Yapmamız gereken, aciyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmek…
 
(Derki sitesinden alinti - Sanal Gunseli )
Eşruhlar Fenomeni
Yazan Şanal Günseli
“Kadın ayrılmayacak erkekten ve erkek bir olacak kadınla.”
Her Ütopya bir gerçeğin kendini bize hatırlatmasıdır aslında. Eş ruh ütopyası da işte aynen böyle bir şey. Kavuşma arzusu, arayış, özlem, umut bütün bunlar var olan bir ütopyanın kanıtıdır.

Herkes eşini bulmak ister. Özel biri tarafından özel olarak sevilmek. Herkes mutlu olmak, sevmek ve sevilmek ister.
Şiirlerin, şarkıların, romanların, öykülerin konusu çoğunlukla budur.
Gözlerine baktığınızda tanıdık birine bakıyor olmanın verdiği o huzur, beğenildiğini, arzu edildiğini fark etmenin gururu, ellerden akan o sıcaklık, konuşmak ve anlaşılmak, tenin cazibesi, onu uzun uzun seyretmek hayranlıkla, ondan gurur duymak, kendini iyi hissetmek, kahkahalarla gülebilmek en basit şeylere, zor anlarda birbirini desteklemenin verdiği güven duygusu, bitmeyen bir coşku, doyumsuz sevişmeler, onunla birlikteyken hayatın her anından alınan keyif, kendini onun yanındayken tek kişi gibi hissetmek, doyumsuz sevişmeler….ve.. çocuk…onun minicik elleri, küçücük dudağı, kalbinizi ısıtan sıcaklığı ..ve aile…İşte bir ütopya!

Ve bu ütopyaya ulaşabilmek için yapılan yolculuk. Denemeler, aşk acıları, hayal kırıklıkları, kıskançlık ve öfke nöbetleri.
Mutluluğun önemli koşullarından biri eş, diğeri de iş. İşimizi ve eşimizi bulduğumuzda epey yol almışsız demektir.
Eş ruhunu bulmak ise son dönemde spiritüel konularla ilgilenen kişiler için birinci derece önemli olmaya olmaya başladı. Bu işe kafayı takmış, çilesini çekmiş ve eş ruhunu bulmuş biri olarak paylaşmak istediğim birkaç şey var.

İlk önemli nokta kesin kararlı olmak ve asla geri dönmemek. Taviz vermeden, umutsuzluğa kapılmadan çaba göstermek.
Söylemeye gerek var mı bilmem, bu çaba öncelikle kendimizi keşfetmek ve sağlıklı bir ilişkiyi oluşturmanıza engel olan inançlarınızı dönüştürmekle mümkün oluyor.

Bu arada vakitlice ne tür kişilerin bizim için uygun olmadığını bilmemiz için bir çok deneme yapmamız gerekiyor.
Sonra kendimizi sevmek ve ozel ve biricik varlığımızı kucaklamak.
Kendi içinizdeki sevgiliye ulaşmak.
Cinselliğinizi bütün tabu, korku e günah duygularından arındırarak yaşayabilmek için özgür olabilmek.
Hayat amacınızı bilmek ve o yolda yürümeye kesin kararlı olmak. Hatta o yolda kendinizin bile size engel olmasına izin vermemek.
Yalnız kalabilmeyi becermiş olmak, özel yeteneklerimizi ve dünyaya gelirken yapmamız gereken özel işimizi keşfetmek.
Toplumsal koşullanmalardan ve kalıplardan özgür olmak.
Ve eş ruhunu bulunca her türlü değişim için kararlı olmak.
Katı kalıplar ve değişmez kurallarla yaşama alışkanlığımızdan vazgeçmek. Vew sonra bol kahkaha, sonsuz huzur, paylaşım ve sürprizler için lkalbimizi sonuna kadar açmak.
“ Bu iş bu kadar zor mu olmalı? ” dediğinizi duyar gibiyim.
Aslında bir yol daha var. Eş Ruhlar Arşiv dairesine kayıt yaptırıp sizin için uygun bir eş ruh bulununcaya kadar sabırla beklemek!

Başlangıçta insanın tek cinsiyetli olduğu söylenir. Güya Lemuryalılar döneminden de önce dünya yüzündeki varlıklar tek cinsiyetli idiler. Daha sonra tekamül gereği kadın ve erkek olarak iki cinsli bir döneme girildi. Eh iyi de olmuş yani! Öyle değil mi. Bu sonuç için itirazlarımızın olduğu çok zaman olmuştur şüphesiz. Yalnız yaşamaya karar verenler “ benim bir ilişkiye ihtiyacım yok” diyenler olmuştur. Ama aslında bu sonucu ( her konuda olduğu gibi ) bizler talep etmiştik. Yani kendi düşen ağlamaz. Şaka bir yana iki farklı enerjinin tekrar bir olmasıyla ulaşılan sonucun ne denli üstün enerjiler doğuracağını bilmeseydik bu durumu oluşturmazdık.

İLK ADIM SAF NİYET VE KARARLILIK
Nasıl ki mutluluk, başarı ve huzur öyle kendiliğinden, ya da büyük bir lutuf ve rastlantıyla olacak iş değilse, eş ruhunu bulmak da kesin karar,çaba, ve deneyim gerektiriyor. Her arayışın bir elde etme gücünden kaynaklandığını, eğer aradığımız bize “ben buradayım” sinyali vermeseydi bunu yapmak için bir istek duymayacağımızı bilmek birinci koşul.
Diğeri ise evren sonsuz seçenek ve sınırsız olanaklarla dolu. Bunu da unutmamak gerekir. Seçeneksizliğe inanmak Egosal bilincin işi aslında.

Bir seminerim sırasında bir hanım birden bire yüzünü asıp dalıp gitmişti. Sebebini sorduğumda kırk yıl düşünsem akıl edemeyeceğim bir şey söyledi. Zaten ortalıkta doğru dürüst adam yoktu, şimdi bu özel bilgileri aldıkça seçenekler sıfırlanıyordu. O zaman ona “ eğer bu dünyada bir kişi var ise, yaşıyorsa, onun için bütün olanaklar ve araçlar yedekleriyle hazırdır. Yeter ki istesin ve aramayı bırakmasın.” Demiştim. Gerçekten de bu düşüncemin doğru olduğunu her seferinde görüyorum.
Aramak ve aramayı bırakmamak, umutsuzluğa kapılamadan ve yorulmadan hedefe kilitlenmek gerek. Ve hatta bulduğuna inandıktan sonra da bu ilişkjyi nasıl daha iyi yapacağını düşünüp çalışarak devam etmek. Çünkü hayat bir sonuç arama uğraşısı değil bir süreç. Gelişmek ve yükselmek için bir yolculuk bu yolculukta ara duraklar olabilir ama son durak diye bir şey yok aslında.
 
(Derki sitesinden alinti - Eşruhlar Fenomeni Sanal Gunseli )

KENDİNE AŞIK OLMADAN ASLA
Bazı danışanlarım daha ilk seanstan sonra çevrelerinden şöyle geri bildirimler alırlar” ne oldu sana güzelleşmişsin?” ya da “ Sende bir şeyler var aşık mısın yoksa” gibi.Ben de onlara “evet aşıksınız; kendinize!” derim.

Gerçekten korkularından, gereksiz suçluluk duygularından, kendilerine yüklenmiş aşırı sorumluluklardan arınmış insanların yüzüne tatlı bir tebessüm otıurur. Yüz kaslarındaki gerginlikler gider.Kendini gereksiz yere yargılamayı bırakıp aslında ne kadar biricik ve ne kadar güzel olduklarını fark ettiklerinde bir cazibe alanı oluştururlar. Tenleri parlaklaşır, ifadeleri yumuşar, gözleri canlanır. Yürüyüşleri, duruşları değişir. Kendilerine güvenli albenili ve seksi olurlar; yani oldukları gibi!

İşte bu durum eş ruhuna ulaşmak için olmazsa olmaz bir koşuldur. Aslında her şey için olmazsa olmaz bir koşuldur ya!
Sürekli kendinizi eleştiriyorsanız, yetersiz, kusurlu olduğunuzu fısıldayan bir ses varsa içinizde bu bütün bedeninizi ve bütün hayatınızı etkiler. Hayalinizdeki o olağanüstü eş ruha ulaşmak istiyorsanız, önce hayalinizdeki siz olmak durumundasınız.

Önce kendinizi nasıl tanımladığınıza bir bakın. Ben diye başlayan cümlelerin içinde neler olduğuna. Ben sakarım. Ben maymun iştahlıyım, ben , ben böyle şeyler söylüyorsanız sürekli bunlar sizi gerer, burar, kurutur ve çirkinleştirir. Etrafınızdaki elektromanyetik alanınız, bedeninizi oluşturan hücrelerinizin içindeki su, başka insanların bilinçaltları ve evrensel zeka bu mesajı alır veeee
Size buna göre davranırlar.
Kendiniz hakkında asla olumsuz şeyler söylemeyin, hatta mekanlar, eşyalar ve başka insanlara da çünkü her şeyin bir bilgi tutucu alanı vardır.
Hem kendinize akılsız, çirkin, talihsiz gibi şeyler söyleyip, hem de insanlardan, mekanlardan ( örneğin iş yerinizden ), bedeninizden, özetle hayattan iyi şeyler beklemek yaman bir çelişkidir.

Bir danışanım aynada kendine bakıp” domuz! Sen bir domuzsun işte!” dediğini söylediğinde içim sızlamıştı. Sağlığı iyi değildi, ilişkileri iyi değildi, hatta çocuğu hastaydı.
Babası küçükken kendisine; “ benim dolma burunlu, kepçe kulaklı kızım!” dediğini hatırlıyordu. Aslında boylu boslu, hoş bir hanımdı. Fakat babaları iki kız kardeşi de erkek gibi yetiştirmişti.
O halde her şeyinize iyi şeyler söyleyin. Saçınızdan, kullandığınız kaleme kadar! Bunu iki ay deneyin, olmazsa dilekleriniz ben buradayım!.

ÖNYARGILAR BULUŞMANIN ÖNÜNDE DUVARDIR
Eşruhunuzla buluşmak istiyorsanız önyargılarınızın neler olduğunu şöyle bir kağıda yazıp üzerinde tek tek çalışmanız gerekiyor. Yaş konusunda önyargınız olabilir, erkeğin kadından mutlaka büyük olması, yaş farkının onu geçmemesi konusunda, sonra din konusunda ön yargınız olabilir, kültürel düzey ve sosyal çevre konusunda önyargı! Eş ruhlar biraz bu yargıları yıkmak için özellikle birbirinden farklı konumlarda enkarne olabilirler.

Mutlaka eş ruhunuzla tıpatıp aynı olmanız gerektiği de bir başka önyargıdır. O sizin, siz de onun tamamlayıcısısınız aslında. Dolayısıyla farklılıklar bir avantajdır.
Bir başka önyargı da birden bire hiçbir sorun ve çatışma yaşmadan büyülü bir dünyaya kanat çırpacağınızı sanmaktır. Evet çoğunlukla böyledir de. Ama her zaman değil! Geçmişten getirdiğiniz alışkanlıkların değişmesi zaman alır. Uyum süreci için sabır gerekebilir. Korkularınız, yanlış inançlarınız ayağınıza dolanabilir. Ama siz bunların çoğunu halletmiş biri olarak ne yapacağınızı bilirisiniz

CİNSELLİK OLMADAN ASLA
Cinsel enerji bizim bütün enerjimizin bir parçası değil, bir başka adıdır. Cinsel enerjiniz bastırdıysanız, kendinizi bir kadın gibi, bir erkek gibi yaşamak konusunda engelleriniz varsa, bu aynı zamanda başarılı, huzurlu ve sağlıklı olmanız konusunda da engelleriniz var demektir.

Kadınsanız çekici, kadınsı kıyafetler giymeniz, bakımlı olmanız son derece önemlidir. Erkekseniz gücünüzü kullanmak konusunda, cinsellikte esnek olmak ve sonuç odaklı olmamak konusunda kendinizi eğitmek önemlidir. Her iki taraf için de bakımlı ve temiz olmak olmazsa olmaz bir koşul aslında. Cinselliği bir ibadet gibi kabul etmek ve yatak odasının kutsal bir alan olduğunu unutmamak hazzı arttırır. Ve hazzın olduğu yerde mutsuzluk olmaz.

Kendi bedenine özen göstermek, spor yaparak, uygun şekilde beslenerek ve her şeyden önemlisi hayat amacına uygun bir yaşam sürerek eş ruhumuzu kendimize çekebiliriz.
Cinselliği bir görev, tek başına yapılan bir doyum aracı, günah ve pis bir iş gibi görmek hazzı engelleyen en önemli etkenler.
 
(Derki sitesinden alinti - Eşruhlar Fenomeni Sanal Gunseli )
HAYATINIZIN AMACINIZ KEŞFETMEK
Her insan dünyaya bir hayat amacıyla gelir. Bu amacı ya fark eder ve yaşar, ya da gerçekleştiremeden ölür gider. Bu amaç bilinçaltında kayıtlıdır ve bütün hayatını bu amaca göre düzenler. Ailesini, yeteneklerini v.s. Genel hayat amacı sevgidir. Sevgiyi tümüyle öğrenmek ve yaşamak. Özel hayat amacı ise bu genel amaca uygun küçük hedeflerdir. Özgürlük, saygı, anlayış, esneklik, haksızlığa hayır demek, yaratıcılığını ifade etmek bunlardan bir kaçı.
Hayat amacınızın ne olduğunu keşfettiğinizde birden bire taşlar yerine oturmaya başlar. Domino etkisi oluşur ve hayatınızın tüm parçaları yerini bulur. İş, İlişki, Aile, sosyal çevre, sağlık, ve fiziki çevre ve tabii ki EŞRUHUNUZ!

Hayat amacınız en çok yapmak istediğiniz ama hep engellenen şeydir. En çok ihtiyacınız olan ama en iyi verebildiğiniz şey, sizi en çok zorlayan ve en çok üzen şey. Peşinden hep koştuğunuz ama bir türlü ulaşamadığınız şey. İçinizde, elinizde olan ama hep dışarıda aradığınız şey. Onu bulunca gerçekten bütün taşlar yerine oturur. O sizin içinizdedir. Aradığınız elinizde olandır aslında.
Bir danışanım hep babasının anlayışsızlığından şikayet ediyordu, sonunda onun hayat amacının anlayış olduğunu bulduk. Babası bildiğince onu seviyordu, ona elinden geldiği kadar iyi şeyler vermeye çalışıyordu. Yapabildiği yaptığıydı. İşte onun bunu anlaması gerekiyordu. Bunu bir kez anladığında her şey yerli yerine oturacaktı!

İŞARETLERİ İZLE!
Hayat büyük bir bilinçtir aslında ve bu zeka bizle olaylar yoluyla iletişim kurar. Siz bir şeye niyet ettiğinizde bu zeka harekete geçer ve talebinizi yerine getirmek için kendine has bir yol izleyerek, kendine has bir zamanda sonucu size ulaştırır.

Eş Ruhunuzla buluşmak için bir talebiniz olduğunda da aynı şey olur. Hemen akabinde akıp gelen olayları iyi izleyip, açılan kapılardan usulca geçmek hünerini göstermeli.
Ben buna benzer bir süreç yaşadığımı hatırlıyorum. İzmir’den bir konferans çağrısı aldığımda başlamıştı her şey. Hemen bu davete olumlu yanıt verdim.
O , O gün oradaydı ama ben onu fark etmedim. Uzak bir hayal gibiydi benim için. Sonra bir Homeopat bir arkadaşım bana bir ilaç verdi. Kendimi bir hafta kuş gibi hissettim. Bu arkadaşımın söylediğine göre bozulan düzenim yerine oturmuştu bu süreçte. Sonra karşıma bir geçmiş yaşam terapisti çıktı. Geçmiş yaşamlarımda ettiğim bir yemini gördüm orada. Sonra birden kalabalık bir salonda onu sırtından görüp bütün bedenimin hayranlıkla donup kaldığı o anı hatırladım. Bu tam bir Erosun okunu attığı ana benzer bir şeydi. Fakat ben üzerinde durmamıştım. Gerçekten her şey bir rüya gibiydi ve benim eş ruhum bir rüya uzmanıydı! Ben bana açılan kapıları usulca itip yürümüş bana sunulan hediyeleri almıştım. Kalbimin sesini izlemiştim ve iyi de yaptım.

Kalbinizin sesini izlemek için niyet ettiğinizde sadece onunla konuşun. Dışardan parazit sesler duyacaksınız emin olun. “O sana göre değil, biz onu beğenmedik” gibi şeyler. Sonra kafanızın içinde duyduğunuz diyaloglar.
Sezgileriniz bütün bunların ötesinde bir alandan size ulaşır. Kalbinizin derinliklerinde. İsterseniz ona karnınızda diyebiliriz. Solar Pleksus dediğimiz bölge aslında büyük aklımızın çalıştığı yerdir. Bir sorununuz olduğunda oraya dikkatinizi verip sonra üçüncü gözünüz odaklanın. Bir şey düşünmeyin ve tahmin yürütmeyin. Durun ve bekleyin. Mesaj açık ve net bir şekilde gelecektir.
EGONUZ AŞKA DÜŞMANDIR AMAN DİKKAT!
Egonuz en ufak tartışmada ( aslında tartışmayı yaratan odur. ) hemen kaçıp gitmek ister bahaneler bulur kendine. Kızmaya, küsmeye ve suçlamaya hazırdır. Aman dikkat ego aşka düşmandır. Ego sevgiye, mutluluğa pek güvenmez. Çünkü ir yerlerde bir zaman kalbi kırılmıştır ya, bunu genelleştirir. Bunun hep olacağını söyler durur. Ona inanır. Ama siz ona inanmayın. Onu ikna edin Bir kere olan bir şeyin her zaman olmayacağını söyleyin ona. Konuşun ve anlaşın. Eğer onunla uzlaşmazsanız. Mutlaka sizi köstekleyecektir, engelleyecektir. Bunu çok iyi başarır. Bir an önce bu uzlaşmayı yapmazsanız çok vakit harcatır size. Buna bir takım kılıflar uydurmada ustadır.” Ben özgürlüğüme düşkünüm arkadaş! ” “ Etrafta doğru dürüst adam yok ki!” gibi şeyler uydurur. Siz de onun borazanı olur övüne övüne bunu savunursunuz. Kendi fikriniz sanırsınız.

Yalnız, mahzun ve sıkıntılı dönüp durduğunuzda bilin ki durum aynen böyledir.
Onu anlayın. O sadece sizi kötülüklerden korumak istiyordur. Kötü bir niyeti yoktur. Artık tehlikenin geçtiğini söyleyin ona. Bir deftere onun çekincelerini ve korkularını yazan. Diğer sayfaya da yanıtlarınızı. Ona öneriler sunun. İki tarafın da kazanacağı öneriler. Bir taraf eşini bulmak isteyen, mutlu olmak isteyen taraf, diğeri de ego tarafı olsun.
Uzlaşma bittikten sonra görecesiniz mucizeler olmaya başlayacak. Egosal bilinç tarafından ele geçirilmiş olan bilinçaltı artık özgürdür çünkü. İkiyi bir etmişsinizdir ve bütün kapılar size açılmaya başlar.
 
ByJwkf1IcAE9U_s.jpg
Egoyu devre disi birakip,arzularin bagimliligiyla ugrasmazsak gercekten istediklerimiz ortaya cikar ve olur bence.
 
Daha once yazdim mi hatirlamiyorum, bu siralar Scandal diye bir amerikan dizisi izliyorum.Amerikan baskanlari etrafinda donen filmleri sevmem pek,bunu da bir kac bolum izleyip neredeyse birakacaktim.Ama sonra arka arkaya hareket olamaya basladi.
En yeteneksiz insanlari bile oyle bir allayip pullayip baskan sectirme yetenekleri, dolap icinde dolap cevirme halleri,surekli bir algi yaratma halleri var ki diziyi izlenebilir kiliyor.Yine de amerikalilardan, sistemlerinden hoslanmiyoruz sonucta o da ayri :)
 
(Hasan Sonsuz Celiktas'in bir yazisi. Beyin gercekten uzerinde durulmasi gereken bir organ)

Artık iyiden iyiye sadece zihnimiz için yemek yemeye başladığımıza inanmaya başladım. İhtiyacımızın ötesinde bize öyle öğretildiği için... İlk olarak sevgili arkadaşım Günnur'un söylediği bir şey açtı bende bunu. Günnur, detoxa gitti bir haftalığına ve bir hafta boyunca bir şeyler içirmişler, "Hasan aç kalmadım, cidden de zihnen yediğimizi hissettirdi bu bana" dedi. Sonra bir belgesele denk geldim ki işte o beni çok etkiledi. "In the beginning there was light" adı. Bu belgesel, Almanya'da en çok izlenen belgesellerden olmuş. Konusu ise yemeyen içmeyen, sadece ışıkla beslenen insanlarla ilgili...

Temel savı şu, biz enerji almak için yemek yiyoruz, ışık da bir enerjidir ve bedenimizde sadece ışıkla beslenebilecek potansiyel var. Bu noktada, açlıktan ölen sayısız insan var, neden ölüyorlar sorusu geliyor akla. Yanıt şu: Onlar bunu bilmiyorlar... Çünkü yemezsek öleceğimize inanıyoruz... Nitekim belgeselde bir Alman doktorun hikayesi var. Adam senin benim gibi yerken bir gün bilinçli olarak yemeyi bırakıyor. Sadece su içiyor. 6 sene boyunca böyle yaşıyor ve doktor arkadaşları inanamıyorlar. Testlere sokuyorlar, bir hafta gözlem altına alıyorlar. Ama bedensel fonksiyonlarında hiçbir eksilme olmuyor. Hani bunu da yapan bir Hint fakiri değil, meditasyon falan da yapmıyor. Bir Alman doktor...
Ayrıca belgeselde Hint Fakiri de var, 20 senedir ağzına ne yemek koyuyor ne de su. Bunu da gözlem altına alıyor bilimadamları ve bir şeyler yeme içmeden yaşadığını görüyorlar...

Belgeselde elbette ki yemeyi içmeyi bırakmayın, ama bilinçli yemek yiyin diye bir cümle kullanıyorlar. Bununla birlikte zaman ilerledikçe gelecek kuşakların yeme içmelerinin değişeceğini düşündürdü bana. Çünkü biz, bize böyle öğretildiği için yemek yiyoruz aslında galiba. Şimdi annem ben bu satırları yazarken çocukları yemek yemeleri için ikna etmeye çalışıyor, "gıdalı yiyin, yiyin ki büyün..." Evde her gün ayrı tartışma, savaş çıkıyor sırf bu çocuk ve yemek meselesi yüzünden. Peki ya gerçekten yeni nesiller gittikçe az besine ihtiyaç duyacaklarsa...

Ha bu demek değil ki ben yemeyi kestin. Mangalı, böreği, yemeyi bunları bilmeme rağmen götürüyorum. Fakat farkındayım ki ben bunu bedenimden öte zihnim için yapıyorum. "Aç kalırsam büyüyemem", "aç kalırsam ölürüm", "gıdalı beslenmem lazım anoşum"... sözleriyle programlanmışım. Peki ya gerçekten de benim bedenim ışık enerjisini besine dönüştürebilecek potansiyele sahipse? Bilemiyorum...

Fakat sanırım yemek yemek hakkında bilmediğimiz şeyler var...
 
(Bu da yukaridaki yaziya gelen, Seda Ulgen adli kisinin yorumu)
Bu belgesel dogru. Hatta almanyada bir klinik var. Arkadaslarim gitti ve kaldi bir sure. Onlar meraktan gitti ama bildigim agir hastalar vs gidiyor ve bu sekilde hastalari tedavi ediyorlar. Hastalar tahlillerden gecirilip hic birsey yememe sureclerine yani bir tur oruca suruklenip doktor gozetiminde hastaliklarini vucutlarinin iyilestirmesi bekleniyor. Bu esnada ise bildigim detox ve lavman uygulaniyor. Bunun da sebebi yediklerimizin, kullandigimiz antibiyotikler dahil bir cok seyin barsaklarimizda hala kalintilarinin olabildigi ve su anki surece hizmet ve etki ettigi dusunuluyor. Gecmisin negatif etkilerini bize hala yasatarak su anin potansiyelini kullanmamizi onluyorlar. Yapilan arastirmalarda barsaklarim duygusal tum hafizayi tutup ikinci beyin olarak su anki yasamlarimiza yon verdigi dusunulurse aclik ve bu surecler cok mantikli geliyor. Bu orucu uygulayan arkadaslarim var. Ve son donemde ulkemizde ozellikle son sekiz ayda tanimlamayan barsak ve sindirim sorunlarinin arttigini dusunursek!!! Viral salginlar oldugu soylense de bu konu ile olan bagi benim icin dusundurucu. Yazmakla bitmez.
Her mevsim gecislerinde arkadaslar bu orucu bir hafta uyguluyorlar. Bir yil boyunca hic gida almayan biri ile konusmus hatta ve bir yil sonunda birakma sebebinin sosyallikten mahrum kalmak ve sıkılmak oldugunu soylemis. İsin en aci kismi kurdugumuz duzenlerin temeli sanirim aci ve guc duygusunun yanina bunu da eklemek gerek gibi gozukuyor
 
Back
X