Canan Karatay Aslında Ne Diyor?
Canan Hoca yeni ve öğrenen dünya ile aynı ve benzer düzlemde konuşuyor. Bildiğini anlatmak için "Aman oraya çıkarsam ne derler, aman bunların panelinde konuşursam ne düşünürler" gibi bir ayrım yapmıyor. Ulaşabileceği en geniş kitleye erişmek için en ciddi bilimsel kongrelerde de konuşmacı oluyor, en tuhaf sabah programlarına da katılıyor. İlkelerinden saptığını, bir gün ak dediğine ertesi gün kara dediğini görmedim. Üzerindeki büyük baskıyı tahmin edebilirim. Çok daha konforlu bir yaşam seçebilecekken tarafsızlığın bedelini nasıl ödediğini de... Margarin şirketinin kurduğu derneğin bildirilerine imza atan bilim insanları (!) da var bu evrende...
Canan Hoca'yı dinleyin, çok şeyi var anlatacak. SMA, otizm, birdenbire rakamsal olarak sıklaşan bebek hastalıkları... 1 yaşındaki bebeğe kalp, 2 yaşındaki bebeğe karaciğer nakilleri... Minicik yaşlarda lösemi, şeker, böbrek, her türden sıkıntı... İsterim ki bir de ondan dinleyin. "Anne rahminde büyük bir aksama olduğu kesindir" diyor hoca. "Çevresel faktörler, tarım ilaçları ve içeriksiz; maksimize verim tekniği ile üretilmiş bomboş tarım sebebiyle oluşan besin eksikliğidir." diyor.
"Eve kimyasal olan hiçbir şey girmemeli." diyor. Sadece bu sözü ile dahi temizlik sektöründen; gıda, tarım, tekstil, mobilya, boya sektörlerinden ve daha nicesinden onlarca şirketin hedefine giriyor. "Hocam, azıcık alçak sesle mi konuşsanız, sizi yakarlar" diyen çok. Hem de pek çok... Hoca yine de çatır çatır söylüyor.
"Sma hastalığı mantar gibi arttı, bunun sebebi de kimyasaldır." diyor. "Güney Amerika'da benzeri Ziga virüsü arttı, paralel sebepler ve getirilerdir." diyor. Isparta'da çiftçiler ile konuştuğunu anlatıyor sonrasında. Elma ağaçlarındaki ilaçlamayı sormuş. "Senede 30 - 40 defa ilaçlama yapıyoruz" demiş çiftçi. "Tarım Bakanlığı böyle istiyor." demişler bir de... Biz de elma yetiştiriyoruz. Tarım Bakanlığı bizden hiç böyle bir şey istemiyor..? Sanırım çiftçi artık kendi yaptığından utanıyor.
Avustralya'ya gittiğini anlatıyor hoca. Orada çiftçiler ile yaptığı konuşmaları... "Kesinlikle tarım ilacı kullanmıyoruz, istesek de kullanamayız" demiş oradaki çiftçi. İlaç tespit edildiği an Avustralya'daki tarım bakanlığının anında üretimi kapattığını söylemişler. Ayda bir geliyormuş devlet; toprak, bitki, kök... Yanlarındaki mobil cihazlar ile anında analiz yapıyorlar imiş.
"Arısız bal yapımı acayip yaygın" diyor yine hoca. "Arı keki adıyla devletten izinli imalatı yapılan ürünü lütfen araştırınız." diyor. "Çin'den bal özü Türkiye'nin en büyük arıcılık bölgelerinde yaygın. Şeker ve glikoz ile arısını beslemeyen üretici sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bala öz ekleyip 100 kiloluk ürünü 1 ton haline getiriyorlar." diyor.
"Yutamadığınız, yiyemediğiniz hiçbir şeyi vücudunuza sürmeyeceksiniz." diyor. Deriden girdiğini, kana karıştığını, bunun kaçınılmaz olduğunu anlatıyor. Burada konu güneş kremleri... Doğal yağlar ile korunmak zorunda olduğumuzu anlatıyor.
"Kırmızı etin hiçbir zararı yok." diyor hoca. "Elbette mera hayvanı olduğu sürece... En büyük faydayı da mera etinin yağından, kuyruk ve iç yağlardan, kemik ve sakatatlardan edinirsiniz." diyor. Et fiyatları malum... Bütçe kısıtlı ise yapılacak şeyin kemik almak ve suyu ile yemek yapmak olduğunu anlatıyor. Ucuz protein kaynağı olarak lanse edilen endüstriyel tavuğun koca bir sıfır olduğunu söylüyor.
"Sosis, salam gibi işlem görmüş etler tamamen kanserojendir." diyor. "Uzun koruma süreleri kimyasal kaynaklıdır. Yoksa raf ömrü on, bilemediniz on beş günü geçmez." diyor.
Mangalın sakıncalı olabileceğini anlatıyor. Közün ısısı ile geleneksel usul pişirmenin en sağlıklı yöntem olduğunu... Kebap yapıyor iseniz bolca kuyruk yağı kullanmanızı, kebabı sağlıklı kılan şeyin o olduğunu anlatıyor.
"Yoğurt ve peynir çok önemli." diyor. "Süt, gerçek ot yiyen hayvandan sağılmış olmalı. Kesinlikle mısır yememeli hayvan. Sadece mısır değil, yediği saman dahi 1950 sonrası buğday türlerinin sapı samanı ise fayda getirmez. Zarardır size." diyor. "Mayası %100 gerçek maya olmalı. Starter maya, damla maya kesinlikle kabul edilemez." diyor. Yumurtayı öneriyor ancak "Gerçek köy yumurtası bulacaksınız. Deneme üretimi tavuk besi çiftliği yumurtaları bozuk tipte ve renkte olduğu için dükkanlarda, pazarlarda köy yumurtası diye satılıyor. Kanmayın." diyor.
"Mercimek, kuru fasulye, nohut, bakliyat ithal olmamalı." diyor. "Yerel ve endemik olmadığı sürece hastalık kaynağıdır." diyor hoca... "Gemideki konteynerde üç ay geçiren bakliyat anormal biçimde ilaçlanarak taşınıyor. Kinoa dahi böyledir. Sosyeteye bakıyorum, yiyor ama 'Bu ürün nasıl oluyor da üç ay yol gelip böceklenmiyor, mümkün mü?' diye düşünmüyor." diyor. Sağlık için yenilen bu gibi ürünlerin belki de en sağlıksız ürünler olduğunu anlatıyor.
"Evde gerçek süt, gerçek salep, gerçek meyve ile yapılan dondurma hariç en sosyetik yerde satılan dondurma bile yalandır." diyor. Kesinlikle dışarıda dondurma yenmemesini; çilek aromasını, bal aromasını, mısır şurubunu, Avrupa salep denilen kimyasalı tüm dondurmacıların kullandığını anlatıyor. "Yalan" diyor kısaca.
Hoca bunları ve bunlar gibi onlarcasını anlatıyor da toplum ne anlıyor ya da ne yapıyor... İşte sorun orada maalesef.
Bir kitle hocayı karikatür ve mizah malzemesi yapıyor ki bu esasen sevimli bir şey. Zaten bunlara hoca da gülüyor. :) Bir kitle var, ne anlatırsanız anlatın umursamıyor. Taş çatlasa on yıl kullanacağı arabasına üç güvenilir şirketin dışında yakıt almayanlar konu kendi sağlıklarına ve kendi gıdalarına gelince "Aman ne olacak ki..." şeklinde ilerlemeyi tercih ediyor. "Onu yeme bunu yeme e ne yiyeceğiz?" sorusunu "E, endüstriyel ürünler yokken evde ne yiyor idiyseniz onu..?" diye yanıtlıyorsun... Havaya yanıtlıyorsun.
Dinleyen, anlayan, daha fazlasını öğrenmek için araştıran, yayınları takip eden, farklı kaynaklardan sorgulayan bir kitle var ki gün geçtikçe büyüyor. Zaten gıda teröristlerini de bu kitlenin büyümesi korkutuyor. Sektör Canan Hoca'ya Canan Hoca gibi onlarca kıymetli bilim insanına savaş açıyor. Silahlar artık top tüfek değil... Siber terörizm, siber iftira, siber itibarsızlaştırma yeni çağın "susturma" yöntemleri. Sadece bu işi yapan, sadece bu alana odaklanan sosyal medya ajansları var. Bu işler için oluşturulan tarifeler dahi var. Doğru söyleyeni dokuz köyde takip edip "yumurta kafa" denilen satın alınan gerçek ya da kurgusal yorumculara, tetikçilere vurdurmak... Düzeni değiştirmeye çalışma, sevilmezsin. Önce seni satın almaya çalışırlar, fiyatın yok ise itibarsızlaştırırlar. Hem zaten ne için uğraşıyorsun ki..? Bu ülkenin gündemleri günübirliktir...
Ama unutmayan, anlayan, fazlasını arayan ve araştıranlara selam olsun... Az değiliz.