• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Türkü Severler Kulübü

dost değil,dost değil
dost görünür feleğin
yaralı yaralı yare yaralı yüreğim
urfalı sevmiş doğrudur güzelim
seninde gönlün var, al yanaklı yaaar

bu güzel türküyü sahibinden dinleyin asıl, bağlamaya dikkat!!!

Ahmet TUNCER-urfalı sevmiş


hepinize armağanımdır:1hug:
 
dost değil,dost değil
dost görünür feleğin
yaralı yaralı yare yaralı yüreğim
urfalı sevmiş doğrudur güzelim
seninde gönlün var, al yanaklı yaaar

bu güzel türküyü sahibinden dinleyin asıl, bağlamaya dikkat!!!

Ahmet TUNCER-urfalı sevmiş


hepinize armağanımdır:1hug:

çok güzelmiş canım teşekkürler ellerine sağlık
 
Arkadaşlar böyle bir sayfa açmış olmanız ne güzel.tüm türkü dostlarına yürekten bir merhaba!!!!!!!
bende bir ardahan-hanak'lı olarak bir hanak türküsüyle giriş yapayım.
 
mrb hanımlarrr...
bende bir türkü aşığıyım, babamın türküleriylre büyüdümden olsa gerek.. sizlerle babamın bağlamasından ve dilinden HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI adlı türküyü paylaşmak istedim umarım beğenirsiniz yorumlarınızı bekliyorum..

 
Bende Türkü Aşiğiyim. Buraliyim Bundan Sonra.

Kocaeli'liler Neşet Ertaş 23/08/2007 De Eskihisar Kalesinde 20:30'da Konser Veriyor.konser Bedelsizdir.ben Orada Olacağim Bütün Arkadaşlara Duyurlur.
 
mrb hanımlarrr...
bende bir türkü aşığıyım, babamın türküleriylre büyüdümden olsa gerek.. sizlerle babamın bağlamasından ve dilinden HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI adlı türküyü paylaşmak istedim umarım beğenirsiniz yorumlarınızı bekliyorum..


Ben dinlemiştim canım ilk sayfalardada var . Çok beğendim güzel söylemiş babana sevgiler saygılar
 
tuku nedir?


Kendine özgü ve değişik ezgilerle söylenen türkü zamanla anonimleşen bir nazım biçimidir. Türküler ana dörtlüklerle, onu izleyen nakaratlardan olu*şur. Türkülerdeki dörtlüklere Bent adı verilir. Nakaratlar, halk dilinde bağlama ve kavuştak olarak adlandırılır. Türküler yukarıda saydığımız nazım biçimlerinin aksine hece vezninin her kalıbıyla söylenir. Yani hece sayısı iti*bariyle bir sınırlama olmaz. Mahmut Ragıp Gazimihal, ezgilere göre usulsüz ve usullü türküler olarak iki ayırım yapar. Usulsüz olanlar; divan, bozlak, koş*ma, hoyrat ve Çukurova'yı içine alan uzun havalardır. Usullü olan türküler grubunda ise genellikle oyun havaları yer alır ki bunlara Konya'da oturak havası, Urfa'da kırık hava adı
verilmektedir.

Türklerde işlenen konulara göre de sınıflama yapan yazarlarımız vardır. Bu sınıflama şöyledir: Ninniler, Çocuk Türküleri, Doğa Türküleri, Aşk Türküleri, Kahramanlık ve Askerlik Türküleri, Tören Türküleri, İş Türküleri, Kar*şılıklı Türküler, Ölüm Türküleri, Oyun Türküleri, Tabiat ve Hayvan Türküle*ri, Zeybek ve Derebeyi Türküleri, Cinayetler ve Acıklı Olaylarla ilgili Türküler, Güldürücü Türküler, Yemek ve yiyecekle ilgili Türküler.

Yapılarına göre türküleri sınıflandıran yazarlar da türkülerin bent kavuştaklarını gözönünde bulundurmuşlardır. Bu tür sınıflama şöyledir: Bentleri dörtlükleriyle kurulan türküler, Bentleri dörtlüklerle kurulan türküler, Bentleri üçlüklerle kurulan türküler, Bentleri beyitlerle kurulan türküler.


TÜRKÜ(2): Türkiye'nin sözlü geleneğinde, bir ezgi ile söylenen halk şiirlerinin her çeşidini göstermek için, en çok kullanılan ad "türkü"dür. Türkü kelimesinin, Türk adının sonuna, Arapça ilgi eki olan "i" ekinin getirilmesiyle ortaya çıktığı anlaşılır.Türki: Türkle ilgili, Türk'e özgü anlamında kullanılır. Kökü, XV. yy'da Horasan'a kadar dayanır. Türkünin belli bir şekli yoktur. Bir koşma, bir semai, bir destan ya da herhangi bir halk şiiri türkü ezgisiyle söylendiğinde türkü olur. Bu yüzden türkü tipinin en belirgin özelliği "melodisidir". Bunun dışında, türküyü diğer halk şiiri türlerinden ayıran bir özellik de her ezginin sonunda bulunan kavuştaklardır (nakarat). Kavuştaklar her ezgiden sonra tekrar edilen ikilik (ya da daha çok) dizelerdir. Türkülerin büyük çoğunluğu anonimdir ya da ağızdan ağıza söylenirken söyleyeni kaybolmuştur. Türküler bu şekilde halkın malı olurlar. Türküler çoğu kez, bir doğa olayı ya da bir kahramanlık karşısında doğar ve yayılırlar. Türküler, doğdukları bölgenin özelliklerini koruyamazlar. Taşındıkları bölgelerde kişilerin, yer adlarının, hatta konuların bile değiştiği görüldüğü için, nerde doğduklarını saptamak güçleşir.


* Ezgilerine göre
- Usüllü (Oyun havaları)
- Usülsüz (Uzun Havalar)

* Yapılarına göre
- 5'li den 16'lı hece ölçüsüne kadar türküler vardır
- Kavuştaklı türküler

* Konularına göre
- Ninniler
- Çocuk türküleri
- Doğa türküleri
- Aşk türküleri
- Kahramanlık türküleri
- Askerlik türküleri
- Tören türküleri
- İş türküleri
- Derebeyi, eşkiya, cinayet türküleri
- Ölüm türküleri (ağıt)
- Güldürücü türküler
- Karşılıklı türküler
- Oyun türküleri



DUDAK DEĞMEZ (Leb Değmez): Halk edebiyatımızda saz şairleri arasında atışmalar, taşlamalar gibi karşılaşmaların yapıldığını belirtmiştik. Bu karşılaşmalardan birisi de dudak değmez'dir. Bu türde aşıklar söyleyecekleri dörtlüklerde dudak seslerinden (b,f,m,p,v) harflerini kullanamazlar. Dudak değmez saz şairleri arasında karşılaşmalı yapıldığı gibi verilecek bir ayağa göre tek bir saz şairi de kendi başına Dudak değmez dalında hünerini gösterebilir. Bunun için de iki dudak arasına bir iğne konur. Yanılma halinde iğne dudağa batarak kan çıkmasına yol açacağında, hakemlik yapanlara karşı bir itiraza mahal kalmaz.


GÜZELLEME: Halk edebiyatımızda saz şairleri güzelleme de, söylerler. Genellikle geçimlerini sağlamak için köy köy gezen ve her yerde saygı gören ve konuk edilen saz şairleri, gördükleri ilgi ve ikram karşısında gerek ev veya kahvehane sahi*bine ve kendisini dinleyen topluluğa o anda birer dörtlük söyleyerek hoşamedide bulunurlar. Aynı kural saz şairlerinin davet edildikleri sünnet törenleri ile düğünlerde de uygulanır. Ayrıca doğa güzelliklerini dile getirmek, kadın, at, silah ve benzeri şeyler için de güzellemelerin yazıldığı görülmüştür. Konya Aşıklar Bayramı'nda her yıl sazlı güzellemeler, ayrıca sazsız, sözlü güzelle*meler söylenmektedir.


KOÇAKLAMA:Savaş ve dövüşleri anlatan, mertlik ve yiğitlik duygularını işleyen şiirlerdir. Koçaklama dalında en güzel şiirleri Köroğlu yazmıştır.

alinti
 
biyografi:musa eroglu



Musa EROĞLU


1946 yilinda Mersin'in Mut Kazasi'nda doğdum. O zamanlar Mut 2500 nüfuslu bir ilçeydi.

Saz çaliyordum. Saz çalma babadan-dededen kalma gelenekti, aslinda. Bunu ögrenmek adeta zorunluluktu. Esasinda bizim köyün disinda, Mut'tun diger köylerinde saz çalmak-türkü söylemek pek yoktu. Yörede "Karacaoglan"la ilgili gelenegi, senligi sürdüren bir köydü, bizimkisi. Çevrede davul-zurna disinda müzikal pek bir renklilik yoktu. O yüzden bizim köy biraz da dislanmisti çevre köylerce. Şenlikte oynadığım Karacaoğlan rolü beni çok etkiledi ve böyle sürüp gitti. Sürekli çalisarak, kendimi gelistirerek sanatimi bugünlere getirdim. Bu sanat ve her sanat için bir ömür yetmez aslinda. Bir altyapi zaruri, okul zaruri tabii egitim temel zaruriyet. Mut'ta bir folklor gurubu olusturuldu. Ben orada görev aldim. O Karacaoglan oyununun, beni pesinden sürükleyen o oyunun pesinden gittim hep.

Gezebildigim bölgelerde, Trakya hariç, Anadolu'nun birçok köyüne ulastim. Sadece Çorum'da 340 köy gezdim. Anadolu'da gördügüm su; yasamlarin inançlarin yüzde doksani ortak. Gelenek ve görenekleri ortak. Yani ortak bir kültürleri var. Anadolu'daki kültür zamanla bir mozaige dönüsmüs. Biz kendi gelenek ve göreneklerimizi "sehirli kalibi" içine oturtmaya çalismisiz. Sehirle özdeslestirmeye çalismisiz. Halbuki, çok uzunca bir evrim bu. Belki göçebe yasami sehirli için garip gelebilir; ama sehirlinin büyük kismi huzursuzdur, yasamindan. Kirsal alandan sehre göçte, yozlasma yasamis. Alt yapiya uyum yok. Sorunlar çok. Dil mesela, hiçbir zaman köydeki, obadaki, yayladaki insan sehirdekiler gibi konusamaz. Konusmasi da beklenemez. Benim için bile bu böyledir. Sehir bambaska, sehircilik bambaska bir seydir. Bu tasinmayla gelen insanlar, korunmuyor. Kurban Bayrami'nda apartmanda kurban kesen insaninin çaresizligini düsünün. Halbuki o insan köydeyken, bunu çok dogal ve rahat yapiyordu. O kültür sehre tasinmamis demek ki. Kültürel ögeler budanmaya basladigi zaman, o güzel türkülerle yogrulan insanlarin ileriye dogru bakislari da törpülenmistir. Bu yüzden bosluktadir. Köyde dogmus, büyümüs, olan biri olarak, her sene köyümü ziyaret ederim. Bu bir hasrettir. Bunu hiç ihmal etmedim. Simdi köyle sehir, sehirli ve köy kökenliler arasinda bir kopukluk var. Keske bu kopukluk giderilebilse. Böyle bir toplumda müzikle, gelenekle, türkü de törpülenir.

Anadolu'daki müzik formu incelenirse, Ege Bölgesi'nde genis bir müzik formu oldugu görürüz. Mesela o zeybeklerdeki incelikler, etimolojik yapidaki güzellik, estetik ne kadar hos. Sözler çok az, müzik daha fazla. Iç Anadolu'da sözler daha fazla, müzik daha az. Ege ve Karadeniz: Ege'de, ihtiyaçtan dolayi (sosyolojik nedenlerden taassuptan filan kaynaklanan) müzikli renklilik çesitlilik var. Bunu çaliyor. Daha evvel ne yapiyor? Bogaz havasi dedigimiz bir sey var. Ilk önce havasiyla yüksek perdeden ihtiyaçlarini seslendiriyor. Bu ihtiyaç, bir alt yapidan doguyor. 30-40 bin kisilik konserler yapiliyordu, Ege'de. Müziklerin bu kadar çesitli olmasinin Grek Kültürü'yle mutlaka bir ilgisi var. Rodos'tan, Girit'ten derlenen türkülere baktigimiz zaman, sadece sözleri farkli. Yunanca söylüyor, biz burada onun Türkçesi'ni söylüyoruz. Bu müzik, bu halkin alt yapisinin rafineliginin yansimasidir. Dogu Anadolu'da ise, iki veya üç dört sesten olusuyor melodiler. Iç Anadolu'da da daha az. Karadeniz'de geçmisteki Pontuslarin torunlari vardir. Ama bir kemençenin çalimi, hiç de küçümsenecek birsey degil. Tüm Anadolu'nun incelenmesi gerekiyor yani teker teker.

1965'teki iki tane 45'lik yaptim. Dinsel motifli seyler okumustum. O günden bugüne 1979'de bir uzunçalar yaptim. 15 tane kaset yaptim. 45'likleri sayamiyorum. Daha fazla. Ayrica sanatçi kardeslerimle yaptigim ortak 7 kaset var. "Muhabbet" adini vermistik adina. En son Arif Sag'la resital seklinde yapmistik. Bir de en son UNESCO için bir çalisma yaptim. UNESCO'dan Henri le'Comte isimli bir Asya müzikleri arastirmacisi, sürekli gezilerle, incelemelerle müzik çalismalari yapiyor. Bütün Türki Cumhuriyetler'inde çalinan müzik araçlarinin çogunun CD'lerini yapmis, kayitlari kendisi yapiyor. Benimle de baglantiya geçti ve benimle de CD çalismasi yapti. 1980'li yillardan itibaren müzik yönetmenliklerim var. Birçok müzisyenin yetismesinde katkilarim vardir. Belkis Akkale, Bedia Akartürk, Selda Bagcan, Ümit Tokçan.... Anadolu'daki semahlarin kaybolmamasi için, "Bin Yillik Yürüyüs" isimli 90 dakikalik 2 CD semahlari yaptim. Ticari amaçli degildir bu. Ileriye kalabilmesi için kaybolmasin diye. Bunu halk kültürüne bir katki olarak görüyorum. Bunlari yasama geçirmek için, 1980'den(1983) sonra insanlara baglama felsefesini ögretmek için de bir dershane açtim.






MusaEroglu.
 
Back