ya su yazıyı okudum da az once aslında bende aynı seylerı yasıyorum kımı zaman ozellıkle alt komsumdan gelen annenın cıglıkları ve cocugun etı kesılır gıbı cıkardıgı seslerı duyunca :1shok:
RİCA EDİYORUM HERKES ANNE OLMASIN (haberturkte hande köseoğlu yazmıs )
Çocuk sevmeyen bir insan değilim, haşa! Hatta zaman zaman hormonlarımın coştuğu, orada burada tanımadığım çocuklara “Uyhh yavrum Allah bağışlasın, amin!” diyerek yanaklarını sevdiğim, haddimi aşıp doğacak çocuklarıma alternatif isimler düşündüğüm de oluyor.
Ama çocuk denen tatlı varlık da cins cins. Bir modeli var ki, onlara da anne-babalarına da dayanamıyorum. Yolda, orada burada, bile bile annesine ya da tanımadığı kişilere tekmeler atan, bağıra çağıra konuşan, çığlıklar atan, destekleyen bir yüz görünce daha da coşan psikopat çocuk modeline fitil oluyorum. Kapının önüne koyasım geliyor. İnsanoğlunun iyi olarak doğduğuna, sonradan kötüleştiğine inananlardanım. Dolayısıyla bu model çocukların bu hale gelmesinin tek sorumlusunun aileler olduğunu düşünüyorum.
Böyle anlarda ilkel dürtülerimi harekete geçirip, çocuklarına “Canııım” diyen pasifize anneleri “Ne dedin sen?!” deyip “çat”latasım geliyor.
Bu dürtülerim benden bir canavar anne çıkarır mı ileride, bilemiyorum. Ama şundan eminim ki insanın yaşı ilerledikçe sabır eşiği de alçalıyor. Eskiden sesimi çıkarmadığım, sadece ters ters bakmakla yetindiğim durumlara artık direk müdahale ediyorum. Süper bir insan oldum!
Misal geçen akşam, iş çıkışı yorgun argın, evime gitmek üzere metroya bindim. İnanılmaz ama gerçek, oturdum. -Bunun ne kadar mühim bir detay olduğunu bilmeyenler için müracaat: “Otobüse bindik hey Allah” başlıklı yazı.-
Hareket etmemizle birlikte arkamda oturan 4-5 yaşlarındaki iki kız, kısa ve tiz çığlıklar atmaya başladı. Hayır korkudan değil, eğlencesine. Çığlıkları kahkahalar izledi. Yanlarında, kızlardan birinin annesi olduğuna kanaat getirdiğim kadın, sonradan adını bir ömür boyu yüreğimde taşıyacağım o ismi, fısıldar gibi, ben diyeyim 10, siz deyin 20 kez şefkat dolu sesiyle tekrarlamaya başladı:
“Seraaaay…Kızım… Seraaay… Seraaay… Seraaay…”
Seray haliyle duymadı ve şenlik kaldığı yerden devam etti. Çevredeki fütursuz kalabalık, böylesi durumlarda en yapılmaması gereken şeyi yaparak kızlara sevgiyle gülümsedi. Küçük kızlar işte bu dakika itibariyle kim kimi bastıracak yarışına girerek çığlıkları kesip, ardı ardına histerik kahkahalar patlatmaya başladı. Bu kahkaha çeşidini en son Hülya Koçyiğit’in delirdiği ve gözlerini kameraya dikerek korkunç kahkahalar attığı o filmden hatırlıyorum, ne yazık ki adı hafızamın derinliklerinde kayboldu.
Anne de fonda devam etti:
“Seraaay… Seraaaay... Canııım... Seraaaay… Seraaay…”
Bunun üzerine kafası önde kitap okumaya çalışan zavallı ben, kalkanlarımı kuşanarak, kendimin de inanamadığı bir cüretle çığırdım:
“Tammm dayaklıkmış!”
İster “Huysuz ihtiyar!” deyin, ister “Dayakla eğitim mi olur, ne ayıp!” diyerek bir metafordan gerçeklik yaratın, bunu yaptım. Benim yerimde kim olsa aynısını yapardı diyeceğim ama ne yazık ki her zaman olduğu gibi kural bozulmadı ve kimse hiçbir şey yapmadı.
Etraftan gelen birkaç kınar bakışı püskürtüp kitabıma dönüyordum ki, korkunç kahkahalar daha da yükseldi. Bir sabiden böyle bir ses nasıl çıkar?! Bu kez ikinci ve son hamleyi yapıp, ciğerlerimi patlatırcasına yüksek sesle “OOOOOOOOOOOOFFF!” diye bağırdım. Çığlığım duyuldu ve annenin tepkisi şu yönde değişti:
“Seraaay… Bak rahatsız oluyorlar… Seraaaay… Canım… Seraaayy…”
Rahatsız mı oluyorum, deliriyorum yahu!
Hem de tek başıma! Bu çocuklar bir tek benim mi sinirimi bozuyor? Neden bu hareketlere “Ay işte çocuk”, bu annelere de “Ne yapsın işte çaresiz kadın” muamelesi yapılıyor?
Bu biraz da “Ay Egecan hiç peynir sevmez, varsa yoksa Danino!” denmesine benziyor aslında. Bu yavrucak peynir düşmanı, gusto sahibi bir canlı olarak mı doğdu? Ya da akşamımın sevimli kahramanı Seray, problem çocuk genlerini ana karnında mı kuşanıp gelmiş?
Hayır efendim genleri, bilimi, anne olduğumda anlamayı filan reddediyorum, eğitime güveniyorum! Hiçbiri böyle doğmuyor, böyle olmayı öğreniyor… Hemen her çocuk şansını deniyor, sonrası büyüklerine emanet oluyor. Bu aileler çaresiz anne- baba rolünü oynamayı bırakmadıkça ben yollarda deli deli çığırmaya devam edeceğim.
Karşılaşırsak selam edin.