• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Şizofreni hastalığı ve hasta yakınları paylaşım/bilgilendirme köşesi

-47-

ŞİZOFRENİ HASTALARI BİZDEN ŞANSLI

Evet, aslında şizofren hastaları bizlerden, toplumdaki o çok sağlıklı insanlardan daha şanslı. Evet, çok şanslı sakın şaşırmayın. İnsan olarak şanslılar. Çünkü dürüst, iyiliği unutmayan, insancıl duyguları tertemiz, bozulmamış bir bebek kadar tertemizler. Bu anlamda bizlerden çok daha şanslılar.

Dört yıldır derneğe geliyorlar daha birbirlerine yüksek sesle bile hitap ettiklerine, bir kere olsun kavgalarına şahit olmadım.
Maçlarda insanların kavgalarını, kahvehanelerde, sokaklarda kavgalarını görüyoruz. Hasta bir gencimiz, "Biz şizofreniler bir ceylan kadar nariniz" demişti. Haklı.

Onların topluma zararı yok. Toplum olarak bizlerin o masum insanlara zararımız çok. Çünkü hiç hak etmedikleri halde damgalıyoruz onları. Bu masum insanlar yıllarca çok ıstırap ve acı çekmişlerdir. Buna inanıyorum. Yine de kimselere küsmüyorlar, isyanları ve sitemleri sessiz birer çığlık olarak kalıyor.
Bazen kendimizi onların yerine koyalım.
Ne kadar zor bir yaşam olduğunu biraz anlarız.
Keşke toplum olarak bu insanlara yardımcı olabilsek, o zaman daha da çabuk iyileşeceklerine inanıyorum.

Artık ülkemizde sokak hayvanları için bakım evleri, rehabilitasyon merkezleri kuruluyor.

Ama neden ülkemizde insan sağlığı önemsenmiyor?

Bu insanlara neden bakım evleri, rehabilitasyon merkezleri kurulmuyor, kurulamıyor? Takdiri sizlere bırakıyorum.
 
-48-

OĞLUMUN HASTALIĞINI İYİ TANIDIM

Bir hasta annesi olarak, bunca yıldır edindiğim tecrübeler hem benim hem de yavrumun hayatını kolaylaştırdı.

Önce yakınımızı iyi tanımaya çalışalım. Nelerden hoşlanır, nelere üzülür, nelere sinirlenir?

Sonra hastalığını iyi tanıyalım. Hastalığın ona verdiği sıkıntı, huzursuzluk ve acıyı iyice öğrenelim. Bir takım şeyleri isteyerek yapmadığını anlayalım. O insan nasıl bir ızdırap içinde, iç dünyasında nasıl fırtınalar içinde bulunduğu öğrenirsek, onlara çok yardımcı oluruz.
Ben böyle başarmaya çalıştım.

Oğlum yıllardır, kafasındaki seslere, konuşmalara çok üzülüp, inanıyor. Bana anlatıyor. Örneğin, onun birçok takıntısı olduğu gibi, kedi takıntısı da onu çok rahatsız ediyordu.
Yıllarca, ayaklı kedi pilot olmuş, yok bilge adammış, kedilerin cinleri, v.b. takıntılar.... Birçok anlamsız saplantılar.

Bunların kendi düşüncelerinden olduğunu anlaması oniki yıl sürdü.

Yıllarca, mübalağasız günde bana en az yüzlerce saçma sapan sorular soruyordu. Ben her defasında, "hayır oğlum, sen yalan söylemiyorsun, sana beynin yalan söylüyor, sana doğru geliyor, düşüncelerin bozuk, inanma, bunlar geçecek" diyordum.
Hiç yılmadan, usanmadan, onu kırmadan, üzüp sinirlendirmeden, ses tonumu bile yükseltmeden söylüyordum.
Bana güvenip sakinleşirdi. Yıllarca ona, "bunları tekrar düşün" dediğimde, biraz düşünüp, "haklısın, bunlar yalan" der, biraz sonra üzülerek tekrar sorardı. Ve acı dolu yılları böyle geçirdik. Daima, onun mantığının kabul edeceği cevabı daha o bana soru sormadan beynimde hazırlamaya çalışırdım. Onu nasıl ikna edeceğimi, kırmadan, incitmeden nasıl cevaplayacağımı düşünürdüm ve de bulurdum. Ama beş dakika sonra başka bir sorusuna hedef oluyordum. Demek ki, Allah insana sabır veriyor.

Şimdi oğluma gösterdiğim sabrı ve sevgiyi dernekteki hasta gençlere, hasta insanlara gösteriyorum. Oğlum gibi onlar da soru soruyor. Onlara da yardımcı olmaya çalışıyorum.
Çok daha mutlu oluyorlar. Oğlum, "derneğe geldiğimde hastalığımı unutuyorum" diyor.
Dernekteki diğer üyeler de derneğe geldiklerinde çok mutlu olduklarını, hastalıklarını unuttuklarını söylüyorlar.​
 
Tüm gece uyumadığı için öğlenden sonra uykuya daldı kaldı. Az evvel uyandı, yemeğimizi yiyip ilaçlarımızı içip uyuyalım ki gündüz erken uyanabilelim düzenimiz olsun dedim
erken uyursun erken uyanırsın, sen gece uyayamayınca ben de uyuyamıyorum sonra bugün olduğu gibi doktora götüremiyorum seni gidemiyoruz dedim.
Uykumu aldım ben uyumam artık abla dedi. Söylediğimi yapmak zorunda hissetsin de istemiyorum ama isteyerek yapsın olumlu olsun istiyorum.
Uyuyacak mı uyumayacak mı, tüm gece koridorda gezinecek mi, çay kahveye dadanır mı, ne düşünüyor,düşünceleri sese dönüşür mü,,
dinlemeyip asileştiğinde içim sinirleniyor. Sinirlendiğim için kendime kızıyorum çünki istediğimce hoşgörülü yaklaşamıyorum.
Neden gerginleşiyorum diye de kendime kızıyorum. Erken uyursa eğer yarın doktora gidebiliriz.
Abla bir bardak çay içebilir miyim diye sordu az evvel.
Parça parça olumlu olumsuz duygular yumağı hali. Bunları düşünmek de bu halde kalmayı tetikliyor. Evrene gönderdiğini yaşarsın mentalitesi.
Seksen milyon kişi izliyor bizi. Kişi üye foruma. Tek şizofreni hastalığını yaşayan yakını olmak mutlu ediyor beni.

Ben kitap bitti sanmıştım ve de çok üzülmüştüm :)

Bir bakayım topic e diye girdim o da ne devamı varmış çok çok mutlu oldum...

Serdar ın iyileşme isteği, annesinin Şevkati en önemlisi inancı ve azmi, sana-bana ve hasta yakınlarına güç kuvvet vermeli Nihilcim,
İnsanın gözü götürmüyor, yüreği kaldırmıyor, canından bir parçasının, sıkıntı çektiğini bildiği-gördüğü ve derman olamadığı zaman. Hissettiklerin çok normal, insanız tabiki de sinirleneceğiz... ama, mücadele eden birileri olmalı, destek olmalı, Kardeşin bu yokuşu çıkarken seni hep yanına bulmalı. Sen bu konuda çok iyi bir ablasın... Allah eksik etmesin varlığını, güç kuvvet ve de sabır versin...
 
Yaptıklarım ile değerlendirip yapamadıklarım ile değersizleştirir oldum kendimi. Böyle söyleyince artı birşey yapıyormuşum gibi hissettim bir an. Oysa ki hangimizin kardeşi göz önünde yaşar yaşamaz şekilde yaşarsa onu bu halden çekip çıkartmak için canla başla çalışmayız?
Yaşamayan kişi karşısındakinin yaşadığı sıkıntıya aaa ben olsam asla katlanamazdımvari sözler sözlüyor düşünüyor. Başkası bir tarafa, kendi yaşadıklarımız için bile, misalen beş sene evvel on sene evvel ki sıkıntımız için, şimdi olsa asla yapamazdım, nasıl dayanmışım demiyor muyuz?
İnsan yaşadığı olaylar karşısındaki yaşayabiliyor olma gücünü kendinden zamanla yükselen eşiğinden, kendi birikiminden alırmış. Olaylar yaşanan seviyeye gelinceye kadar alışa alışa yaşayabiliyor olurmuş. Bitip gittikten seneler sonra yaşarkenki alışkanlığı olmadığından yaşayamazmış gibi gelirmiş.
Ne sunulsa ne verilse kabul edip, üstesinden gelmeye çabalamak. Yeter ki sağlığımız ile uzuvlarımız ile sınanmayalım. Bu arada ne kadar fazla yaşamak türevli kelime kullanmışım, anlamını yitirdi neredeyse :~

Başa gelen çekiliyor canım... Dediğin gibi Rabbim dermansız dertlerle sınamasın...
Negatif insanların söylediklerine kulak asmayalım zaten dolambaçlı, zorlu yollardan geçiyoruz kimse kimsenin çektiği sıkıntıyı bilemez...
İnsanlar neden, nasıl böyle kolay cümle kurarlar onu da anlamam... Sanki ben çekemem dediklerinde Rabbim aa o zaman sana hastalık vermeyim diyecek... Ben çok korkarım, Büyük konuşmak istemem heleki konu hastalıksa...
 
nihilcim seni gücün sabrın kişiligin hatta dilbigisini mükemmel kullanmandan ötürü seni bir vatandaş olarak ayakta alkışlıyorum
 
Teşekkür ederim Sevcan'cım. Aslında ne yapacağım konusunda yeterince bilgili hissetmiyorum kendimi. Çünkü bilgiyi almak için yeterince maddiyat lazım. Aksatmadan terapi hekim v.s. gidebilsem, götürebilsem.
Kardeşimin daha önce ikamet ettiği ildeki doktoruna İstanbul'da yönlendireceğiniz doktor var mı diye sormuştuk.. Alp Üçok Bey'e gidebilirsiniz dedi. Alp bey şizofreni ile ilgili numune bir doktormuş. Aradım muayenehanesi seans ücreti 350 TL imiş.
Kontlara hizmet veriyor sanırım.
Öyle muallak işte.
**
Tebessüm ettirdin sevgili ghs. Sağolasın güzelliğin için.
Eksik olma.
**
 
-49-

OĞLUM DA ASKER

Jandarma Genel Komutanlığı, hastalığı nedeniyle askerlik yapmamış engelli vatandaşları, bir günlüğüne askerliğe çağırdı. Dernekte askerliğini yapmamış gençler de katıldı, biz aileler de beraber gittik. Çok duygusal anlar yaşadık. Evlatlarımızın çoğu üniversite mezunuydu. Askerliklerini yedek subay olarak hak etmişlerdi. Ama ne yazık ki rahatsızlıkları nedeniyle askerlik yapamamışlardı. Biz anneler yine de çok mutluyduk. Çocuklarımız sembolik de olsa askerdiler. Çünkü çok istiyorlardı asker olmayı ve oldular. Arkadaşlarıyla resim çektirirken mutlulukları gözlerinden okunuyordu.

Kendisini tanımakla çok mutlu olduğum, çok duyarlı bir insan olan Nazlı Akdemir hanımefendinin şizofreni hastaları için yazmış olduğu şiir:

YİĞİTLER

Duydum ki yiğitler hasta olmuşlar
İyiden kötüden her dem korkmuşlar
En güzel çağında matem tutmuşlar
Dilerim Allah'tan şifa bulsunlar

Dermansız dertlere düşürme rabbim
Dermanı vermezsen nice olur halim
Nefsime bakıp da eyleme zulüm
Dilerim Allah'tan şifa bulurlar

Senin yükün çoktur yükleme bize
Denersin kulunu verirsin ceza
Bizi muhtaç etme kendin bilmeze
Dilerim Allah'tan şifa bulurlar

Hekimler hekimi ey yüce Allah
Dermanı sendedir hem vallah billah
Nazlı da hiç durmadan eyliyor dua
Dilerim Allah'tan şifa bulurlar
 
-50-

KEŞKE TÜM YURTTA REHABİLİTASYON MERKEZLERİ KURULSA!

Evet tüm Türkiye'de rehabilitasyon merkezleri kurulsa, tüm hasta ve hasta yakınları için çok faydalı olur. Bu rehabilitasyon merkezleri açıldıkça, ailelerin ve hastanelerin yükü hafifleyecektir. Bizim derneğimize yıllardır gelen hastalarda hastane yatışları hemen hemen yok gibi. Sosyal destek şart. Artık tüm dünya bunu kabul ediyor. Ne yazık ki Türkiye'de dernek, Uganda'dan bile sonra kurulmuş. Afrika ülkeleri bile bizden önce kurmuşlar. İnşallah biz de de, geç de olsa tüm Türkiye'de bu tür merkezler kurulur. Umarım!

Yıllar önce bu dernekler kurulsaydı veya rehabilitasyon merkezleri açılsaydı bu insanlar kamu kurum ve kuruluşlarında, özel sektörde istihdam edilseydi, şimdiye kadar çok yol alırdık. Şizofreni, tedavisi çok pahalı olan bir hastalık. Zaman zaman hasta varı yoğu bilmiyor, istekleri bitmiyor. Çoğu ailenin maddi gücü yok bunları karşılamaya, ilaçlarını sürekli almaları gerekiyor. Diğer hastalıklarda olduğu gibi bir müddet ilaç içince iyileşmiyorlar. Uzun yıllar, belki de bir ömür boyu ilaç içecekler, işte ailelerin bu yönden de sıkıntıları var. Keşke bu hastaların ilaç ve tedavileri devlet tarafından karşılansa. insanca yaşayabilecekleri bir ücret verilse.

Yurt dışından bazı örnekleri duyuyorum. Orada şizofren hastalara hatırı sayılır bir ücret bağlanmış. Aileler bu yönden rahatlar. Bizim gibi hastaneye binbir zorlukla götürmüyorlar. Oralarda ambulans, doktor, polis gelip evden alıyorlarmış. Bizde tam tersi. Kaymakamlıklara dilekçe verip polis bekliyorsunuz. Ambulans çok pahalı. Herkesin gücü yetmiyor. O da ayrı bir mesele. Halbuki diğer ülkelerde olduğu gibi telefon ettiğiniz zaman, ambulansı, doktoru hemen evinize gelmelidir. Ne yazık ki bizde böyle bir sistem yok. Kendi imkanlarınızla hastaneye götürdünüz diyelim, bu sefer de hastanede yatacak yer yok. Doktor çaresiz, hasta ve hasta yakınları çaresiz. Ülkemizin nüfusunun artış oranıyla birlikte hasta sayısı çoğalmakta. Maalesef, hastanelerimiz yeterli hizmeti vermekte zorluk çekmekteler. Yatak sayıları yerinde saymakta. Yakınlarımızın hastalıkları alevlenince evlerde bir cehennem hayatı yaşanmakta. Hasta ve yakınları çaresiz kalmakta. Artık bu sistem değişmelidir. Devlet babalığını göstermeli, ilgili hükümet yetkilileri gerekli ilgiyi gösterip yardım ellerini uzatmalıdırlar.

İstanbul'da eylül ve ekim 2003 yılında Taksim Meydanı'nda panolarda gördüğüm ilanlar beni ve benim gibi hasta annelerini çok üzmüştür. Büyük şehir belediyesi tüm şehir panolarına büyük bir akvaryum yapılacağı ilanları asmış.
Yeterli hastanesi olmayan, rehabilitasyon merkezi bulunmayan, kimsesiz kalan hastaların barınacağı, insanca yaşayabileceği, sıcak bir çorba içebileceği, bir bakım evi olmayan bir şehirde ve bir ülkede ne kadar anlamsız olduğunu taktirlerinize bırakıyorum.
Bir yanda lüks, bir yanda sefalet.
Akvaryum bizler için en son düşülünecek lüks diye düşünüyorum. Belki sağlık devletimizin görevi değil diye düşünülebilinir. Hayır sağlık için destek, herkesin hepimizin görevi. Bu ülkede herkesin insanca yaşamaya hakkı var diye düşünüyorum. Keşke belediye, hastalarımızı hastaneye kolayca götürebileceğimiz ambulanslar alsaydı daha yararlı olurdu. Akvaryum ilanı yerine,
"Avrupa'nın ve ülkemizin en büyük şizofreni hastaları için tedavi ve rehabilitasyon merkezi yapılıyor" ilanını görseydim
bir anne olarak minnettar kalırdım. Benim gibi yüz binlerce anne minnettar kalırdı. Ne yazık ki ateş düştüğü yeri yakıyor. Şimdiye kadar unutulan, umursanmayan, dışlanan bu insanları umarım bundan sonra hatırlayan duyarlı birileri çıkar.
Ülkemizde ne yazık ki kaldırım taşlarına verilen önem insan sağlığına verilmiyor, inşallah bundan sonra verilir.​
 
-51-

Hastanız hastaneye yattı diyelim. Yer yokluğundan kısa sürede taburcu ediliyor. Hastanız daha ilaca alışmadan, o ilaç iyi mi geldi, yoksa yaramadı mı? Hasta ilacına alışmadan yer yokluğundan taburcu ediliyor. Eve gelince hastanız yine ilacı bırakıyor. Hasta ve yakınları için yine aynı sıkıntılar başlıyor.

Ben kendi oğlumda yaşadım bunları. Eğer benim oğlum yıllarca hastaneye sık sık yatmasaydı, uzun müddet kalmasaydı, bugün bu iyileşmeler olmazdı. En azından ilaca alıştı. Yine de hastanelerde yatak sayıları çoğaltılmalı. Daha doğrusu insanlığa yakışır hastane binaları yapılmalı. Aile günlerce polis için dilekçe verip uğraşmamalı. Zaten hasta ve hastalıkla uğraşıyorlar. Bunlar, batı ülkelerinde olduğu gibi bir sisteme oturtulmalı. Hasta taburcu olduktan sonra kontrol için hastaneye gelmeyince aranmalı, sorulmalı. Gerekirse doktor veya uzman evine gitmeli. Artık bir şeyler düzene girmelidir. Bu insanlar da bu memleketin çocukları, evlatları. Bu aileler de vergi verip, devlete hizmet ediyor. Bu hastanın yakınları da bu ülke için askerlik yapıyor. Herkes kendine düşeni yapmalıdır. Ülkemizde o kadar güzel yerler var ki. Cennet ülkemizin harika denizleri, gölleri, dağları var. Böyle güzel bir yerde acaba şizofreni hastalar için kamplar, tatil evleri yapılamaz mı?
Hastahanelerdeki sürekli kalan depo hastalar veya ailesiyle yaşayan. Bu masum insanlar belki yıllarca, hastane ve evlerinden başka bir yer görmüyorlar. Aile götürmek istese de götüremez. Çünkü böyle bir yere gitmek, maddi imkansızlıktan bizim ülkemizdeki bizim insanlarımız için çok zor. Sanki ülkemizin o güzel yerleri, doğası, denizleri yasak bölge. Hasta ve yakınlarının oralara gitmesi hayal bile edilemez. Yıllardır hastane ve evlerinden başka bir yeri görmeyen insanlar için bahsettiğim gibi acaba devletimiz tatil köyleri yapamaz mıydı?
Hep merak etmişimdir. Acaba ülkemizdeki devlet dairelerinde ve özel sektörde, belediyelerde kaç şizofreni hastası çalışıyor, merak ediyorum?
Yasamızda var ne yazık ki uygulamada yok. Umarım birtakım şeyler düzene girer. Umarım süreğen hastalıkla mücadele eden insanlarımıza devletimiz, özel kurumlar ve belediyeler, daha şefkatli daha duyarlı olurlar destek olurlar.

Benim veya sizlerin çocukları hasta olunca ben paniklememeliyim. Çaresiz sahipsiz kalmamalıyım. Bilmeliyim ki devlet sahip çıkıp tedavi ettirecek. Terapi görecek eğitilip meslek sahibi olacak. Aile de hasta da yıllarını çaresiz geçirmeyecek.
Bir anne olarak, bir vatandaş olarak ve insan olarak devletimizden bunu istiyorum. Özellikle aileler bunu istiyor.
Bu hastalık uzun süren bir hastalık. Buna göre herşey düşünülmeli. Evladınız hayatının baharında yakalanıyor bu hastalığa. Üniversitedeki sistem daha bir başka. Üniversite yıllarında hastalanan bir gencin ailesi A şehrinde yaşıyor, genç B şehrinde okuyorsa onun ailesinin yanında okuması gerekir. Fakat ne yazık ki, eğitim sisteminde bu gözardı ediliyor. Bu insanlara hiçbir kolaylık tanınmıyor.

Dünyada hiçbir şey insan hayatından önemli değil. Ne yazık ki bir 'insan' hasta olunca, yine biz insanların koymuş olduğu o katı kurallarımızla, hastayı hayata bağlamak yerine hayattan koparmaya, hastanın umutlarını yıkmaya çalışıyoruz. İnşallah yetkililer buna da bir çare bulur.

Gerçekten şizofreni hastaları, toplumsal destekle çok daha iyi mesafeler alabilirler. Bir insan yıllarca okuyup üniversiteyi kazanıyor. Fakat şanssızlık, hastalanıyor. Tüm emelleri idealleri, geleceği bir anda yok oluyor. Biz aileler ve yetkililer bir anda sanki o hastanın geleceğini yok sayıp maalesef hiç de yardımcı olamıyoruz.

Değerli bilim adamları ve yetkililer!
Lütfen biraz destek olun.
İyileşen fakat tedavisi süren bu gençlere sahip çıkın.
Hastalık evlatlarımızın suçu ve tercihi değil!
 
Teşekkür ederim Sevcan'cım. Aslında ne yapacağım konusunda yeterince bilgili hissetmiyorum kendimi. Çünkü bilgiyi almak için yeterince maddiyat lazım. Aksatmadan terapi hekim v.s. gidebilsem, götürebilsem.
Kardeşimin daha önce ikamet ettiği ildeki doktoruna İstanbul'da yönlendireceğiniz doktor var mı diye sormuştuk.. Alp Üçok Bey'e gidebilirsiniz dedi. Alp bey şizofreni ile ilgili numune bir doktormuş. Aradım muayenehanesi seans ücreti 350 TL imiş.
Kontlara hizmet veriyor sanırım.
Öyle muallak işte.
**
Tebessüm ettirdin sevgili ghs. Sağolasın güzelliğin için.
Eksik olma.
**

Çok haklısın.... Zengin hastalığıda değil ki illet... Derler ya parası olmayan yaşamasın, ne kadar da doğru. İnsanı bu raddeye getiriyorlar.
İlaçlar yeterince pahalı zaten, ne var biraz olsun insanlık gösterseler dimi.
 
-52-

BİZDEN SONRA NE OLACAK?

Evet bizden sonra ne olacak?
Tüm ailelerin kaygısı, en büyük kaygısı, bizden sonra ne olacak? Kim sahip çıkacak? En yakınlarımız bile bizim sağlığımızda uzaklaştı, ilgisiz kaldılar. Sonları ne olacak?
Aş veren yok. İş veren yok. Devlet desteği yok.
Devletin tüm özürlülere üç ayda yüz elli milyon lira [2012 senesinde 3 ayda 1000 TL] yardımı var. Bu rakam sizce de çok komik değil mi? Bununla bir insan bırakın insanca yaşamayı açlıktan ölür. Ayıptır. Yazıktır. Günahtır. Başka diyecek bir söz bulamıyorum. Ben de zaman zaman düşünüyorum, çok üzülüyorum.
Ben ve babası öldükten sonra oğlumun sonu ne olacak? Devletimizi yönetenlerin, parti liderlerinin, iş adamlarının evlatlarının düğünleri saraylarda oluyor. Balayıları da Dubai'de veya dünyanın en güzel yerlerinde... Kimininki çifte vatandaşlı, çoğununki Amerika'da okuyor.
Allah daha iyisini versin, istedikleri ve evlatlarını özledikleri zaman uçağa atlayıp gidiyorlar. Ne yazık ki bizlerde evlatlarımızın geçmişteki duyarsız devlet yöneticileri yüzünden bizden sonra ne olacağını düşünüyoruz. Bu hastaların bırakın bu gibi lüksü, çoğu ilaç alamıyor!
Çoğu, sahipsiz kalınca aç susuz sokakta kalıyor, iyileşse de iş veren yok!
Çoğu parasızlıktan hastaneye gidemediğinden evlerinde yıllarca hapis hayatı yaşıyor!
Çoğu aileler de parasızlıktan hastanede yatan evladını gidip göremiyor, ilacını alamıyor!
İlaç konusunda bir başka yaşanan sorun yeni çıkan ilaçların ne yazık ki ülkemize çok geç gelmesi. Halbuki bir umuttur diye o ilaçları bekliyoruz. Belki evladımız iyileşir. Ama dünya ülkeleri arasında ilaçların geç geldiği ülkelerdeniz. Bizler de ana babayız. Herkesin evladı kıymetli. Lütfen bunu unutmasınlar. Yarın ben ve babası öldüğümüz zaman evladımız sokaklarda, yarı aç yarı tok yaşamasın.

"Yetkililer Hazreti Ömer'in adaletini örnek almalılar"
Hazreti Ömer, bir devenin yükünün fazla yüklenmesinden kendini sorumlu tutmuş, devenin yükünü elleriyle boşaltmıştır.
Yıllardır unutulan, ihmal edilen şizofreni hastaların sorumluluğunu, vebalini kim üstlenecek!?
Bu güne kadar, hiçbir hükümet yetkilisi ne yazık ki şizofreni hastalarına yönelik hiçbir çalışma yapmamıştır. Geçen bunca yıllara rağmen ilimin ilerlediği bilgi çağında ne yazık ki bir yenilik yapılmamıştır. Ülke nüfusumuz arttıkça buna oranla da bu hasta insanlar gün be gün çoğalarak kaderleriyle baş başa kalmışlardır.

Otuz yıldır hasta olan bir üyemiz, kitap satarak yaşlı annesine ve kendine bakmakta, hayatını zorluklar içerisinde geçirmektedir.

Hep düşündüğüm şey, bir rehabilitasyon merkezinin bu hastalar için kurulmasıdır.
Çok büyük bir alanda kurulsa, bünyesinde iş alanları açılsa, sahipsiz hastalara sahip çıkılsa.
Barınma, tedavi merkezleri, atölyeler açıp bu insanları sabah evden alıp, bu iş alanlarında eğitip, yeteneklerine göre çalıştırsa, tüketici durumdan üretici duruma geçseler.
Yüzme havuzu, spor alanları olsa... Bu insanlar sosyalleşirler.
İnşallah ülkemizde bundan sonra sağlık hizmetlerine daha çok önem verilir, insanlığın gereği de budur. Bilemiyorum acaba çok şey mi istedim? İstiyorum?
İnşallah ben ölmeden bunları görürüm. Gözlerim açık gitmem. Oğlum için, dernekteki tüm gençler için, tüm hastalar için.
İnşallah bir gün bu hayaller gerçek olur.
En önemlisi bu hastalığa yakalanan yakınlarımızı öyle kolay hastaneye götüremiyoruz!
İşte bu gibi durumlarda aileye ve hastaya devletimiz sahip çıkmalı!

 
-53-

Öyle hastalar var ki, babası ölmüş, annesi, en az yetmiş yaşında. Artık bırakın evladına bakmayı, kendine bile bakamayacak durumda.
Tek endişeleri bizden sonra ne olacak.
Evet maalesef çok acı bir gerçek.
Bir tanıdığım anne yetmiş üç yaşında, iki evladı da hasta. Biri kız, biri erkek. Anne şeker ve tansiyon hastası. Tek üzüntüsü; "ben ölürsem iki yavruma kim bakacak, kim ilaçlarını zamanında verip, kim kontrole doktora götürecek." Haklı.
Şizofreni, tansiyon ve şeker hastalığı gibi sürekli ve zamanında ilaç içilmesi, doktora kontrole gidilmesini gerektiren bir hastalık ve bu anneler gibi yüzlerce annenin endişeleri gerçekten çok üzücü.
Ben de zaman zaman düşünüyorum. Oğlum her ne kadar iyileşmiş olsa da ilaçlarını saatinde içmesi gerekiyor. Kontrollerine gitmesi gerekiyor. Ne kadar etkili ilaçlar çıksa da desteksiz olmuyor.
Ve ne yazık ki yurdumuzda hastaneler dışında, insanca destekleyen ve bakan yerler yok. Hasta maddi ve manevi açıdan ailesinin bakımına muhtaç.
İşte burada devletimiz ve belediyeler çalışmalara hız verip rehabilitasyon merkezlerini açmalıdırlar!
Bu gibi hastalara sahip çıkmaları gerekir. Bu bir insanlık görevidir. Ailenin, hastasını hastaneye götürmesi de bahsettiğim gibi ayrı bir sorun.
Bunun gibi sorunlara devletimiz, belediyeler ve vakıflar sahip çıkıp yardımcı olmalı.
İşte o zaman ailelerin ve hastaların yükleri biraz hafifler.

Hiç unutmam yıllar önce basından öğrenmiştim, İran'da bir grup Amerika'lı rehin alınmıştı. Yanılmıyorsam bir yıl kadar rehin kalmışlardı. Amerika, bu vatandaşlarını kurtardı ve o insanlara psikolojik tedavi uyguladılar. Çeşitli sağlık taramalarından geçirdiler. Bizler ne yazık ki yıllardır psikolojik baskı altındayız. Evlatlarımızın geçmişi kayıp geleceği meçhul.
Bizlere, çocuklarımıza, yakınlarımıza sosyal destek verecek hiçbir kurum yok.
Bilgilendirecek hiçbir yer yok.
Sahip çıkacak kimse ne yazık ki yok.
Artık bu konuda bir takım çalışmalar hemen yapılmalı. Batı ülkelerindeki gibi hasta yakınlarımızın sosyal güvencesi olması lazım diye düşünüyorum.
İnşallah bunu biz dernek olarak, sivil toplum kuruluşları olarak çalışmalarımızla başarırız.
İnşallah duyarlı insanların da destekleriyle bunu başaracağız.
İsrail gibi küçük bir ülkede şizofreni dernekleri, İsrail Sağlık Bakanlığı'ndan maddi destek alıyorlar! Çok da başarılı çalışmaları var.
Fakat ne yazık ki bizim ülkemiz de böyle bir imkân yok.
 
Bilgiyi görselleştirmek hafıza da kalıcılığını arttırır, bilinci taze tutmaya yarar. 6 bölümlük şizofreni belgeseli
şizofreniyi; hasta yakınından, hastalığı yaşayanın kendisinden, hekimden izleyebilir dinleyebilir biraz daha yakından tanıyabiliriz.

Belgesel ile ilgili tebessümlük bir notçuk ilave etmek isterim; hangi bölümünde hatırlamıyorum ama pembe elbiseli bir kız var, halüsinasyon ürünü olan
kadınlar kulubünden bir arkadaş canlandırmış,

[video=youtube;FTsmvJOy9Cs]http://www.youtube.com/watch?v=FTsmvJOy9Cs[/video]
 
[video=youtube;S4jS2nH0xe4]http://www.youtube.com/watch?v=S4jS2nH0xe4[/video]
 
[video=youtube;SHt9uiRItZw]http://www.youtube.com/watch?v=SHt9uiRItZw[/video]
 
[video=youtube;ctFblHa2f1Q]http://www.youtube.com/watch?v=ctFblHa2f1Q[/video]
 
[video=youtube;_6WuujX05q8]http://www.youtube.com/watch?v=_6WuujX05q8[/video]
 
[video=youtube;vpGOxPjMHWg]http://www.youtube.com/watch?v=vpGOxPjMHWg[/video]
 
-54-

AKIL OYUNLARI

Bu kış sinemalarda "Akıl Oyunları" filmi gösterimdeydi. Ben de merak edip, bir hasta annesiyle sinemaya gittim. Filmi seyrettik ve çok etkilendim. Seyrettikçe yıllar öncesine dalıp gittim. Profesör'ün yaşadıklarını bizim çocuklarımız da, yakınlarımız da aynen yaşamış ve yaşıyorlardı. Filmin başlarında hasta yakını olmayanlar için sıradan bir film olabilir fakat benim için, bizim için sıradan bir film değildi.
İlk sahnede Profesör'ün (okuldaki) yurttaki odasına genç bir arkadaşı geldiğinde ben anladım ki, bu Profesör'ün hayal arkadaşı, kafasındaki seslerin hayali. Çok üzüldüm. Eşinin desteği olmasa belki Profesör, matematik dalında Nobel Bilim Ödülü'nü alamazdı diye düşünüyorum.
Evet. Sabır, sevgi ve azim.
Bunları eşi ona gösterdi ve başardı. Biz hasta yakınlarının bu filmden almamız gereken çok ders var. Yalnız bizim mi? Tüm insanlığın.
İnşallah film insanlara gereken mesajı vermiştir. Şizofreni hastalığı hakkındaki yanlış düşünceleri kırmıştır. Çünkü iyi bir film. Seyrettikten sonra, önce o kadar da iyi bir film olmadığı kanısındaydım. Filmde gösterilen sahneler bizim, yakınlarımızın çektiği ızdırabın, çaresizliğin binde biri bile değildi.
Keşke bir kameram olsaydı, oğlumun hastalığının başladığı günden bu güne kadar ne ızdırap çektiğini, oğlumun, benim ve ailemin neler yaşadıklarımızı filme alsaydım, inanılmaz bir film ortaya çıkardı.
Bu kitabı yazarken filme hak verdim.
Bazı şeyler yazılamıyor.
Daha çok şeyler yazılıp çizilemiyor.
Ben şimdi anladım. Filme kızıyordum. Yaşananlar çok yüzeysel.
Yazık, yaşananlar bu kadar kolay değil. Şimdiyse filme hak veriyorum. Yine de çok güzel bir filmdi.

Evet, buraya kadar yazdıklarım benim ve doktorların çabalarıyla bir insanı hayata ve topluma kazandırma gayretiydi. Ya toplumla devletin destek ve gayreti?
 
Back