Şizofreni hastalığı ve hasta yakınları paylaşım/bilgilendirme köşesi

Nihil merhaba,

Yazılardan anladığım erkekler dahamı elverişli hasta olmaya.?
Eğer öyleyse neden.?
 
20li yaşlarda bir kız vardı Yena, şizofreni hastasıydı o da. annesi ile konuştuğumda
kızının hasta olduğunu kimseye söyleyemediğini paylaştı, söylediği en yakını kızını taciz etmeye yeltenmiş.
ailelerde bu korku olduğundan kızların hastalığı söylenmiyor olabilir. söylenmeyince bilinemiyor da.
 

Doğrudur..ne acı bir gerçek..
Bu tür engeller her alanda olduğu gibi kadınları maalesef çok daha zor durumda bırakıyor..

Hamile kalan biri vardı bir akrabamızın oturduğu muhitte.
Allahından bulsunlar .
 

Diyecek hiçbirşey yok. Veya söylenecek çokşey var.
 
-41-

TERAPİ VE ...."ANNE BEN ŞİZOFRENİM"

Bir gün yine kontrol için hastaneye gitmiştik. Doktoru "hastanemizde hastalar için uzman psikolog ve uzman hemşire tarafından terapi yapılıyor, oğlunuzun ismini yazdırıp gidip görüşün" demişti. Ve gidip görüştük. Birkaç gün sonra terapiye alındı. Terapiye başladığı gün ben hemşire hanıma, "oğluma on yıldır şizofreni olduğunu biz söylemedik, hastalığını bilmiyor, sizden öğrenince tepkisi ne olur bilemem" dedim.

Hemşire hanım, "siz merak etmeyin, biz ona söyleriz" dediyse de ben çok endişeliydim. Dördüncü hafta oğlum terapiden dışarı çıktığında, yüzünde rahat bir ifade vardı gülümseyerek, "anne ben şizofreni hastasıymışım, beynimdeki kimyasal salgıların düzensizliği bu hastalığa neden oluyormuş" dediğinde çok rahatlamış, sevinmiştim. Biz ona on yıldır "sen şizofrenisin" diyemedik. O kendisi uzmanından hastalığının ne olduğunu öğrenmiş ve kabul etmişti. Ailece çok rahatlamıştık. 10 yıl boyunca her dakika bize, "benim neyim var söyleyin" diye isyan ediyordu. O artık hastalığını öğrenmiş, bize soru sormuyordu. Kendisi de rahatlamıştı. Bize de artık "neyim var" demiyor, "ben şizofreniyim" diyor. Hastalığını kabullenmesi de iyileşmesinde çok büyük bir ilerleme idi.

Düşünüyorum da, evladınıza bu kadar acı veren hastalığını söyleyemiyorsunuz ne kadar acı... Bu kadar acı veren bir hastalığı söylemek bize zor geliyordu. Ne 18 yaşında söyledik, ne 25 yaşında. Ta ki 29 yaşına gelene kadar... Ne yazık ki hayatının baharı da bitmişti. Çok çırpınmış, çok merak etmişti. "Benim neyim var, neden beni hastanede tutuyorsunuz, neden insanlar neden benden uzaklaşıyor". Bunları düşündükçe çok üzülüyorum.

Hiç olmazsa hastalığını öğrendi. Şimdi soranlara ben şizofrenim diyor. Nedenlerle geçen gençliği ve nihayet nedenini öğrendiği hastalığı "ŞİZOFRENİ".
Evet şizofreni olduğunu öğrendi. Ne yazık ki yıllar hayatının baharını çalmıştı yavrumun. Ona ne yazık ki tek geri veremeyeceğimiz şey, hiç yaşamadan biten baharı... Yine de çok şükür artık kontrollerine daha rahat gidiyorduz. Önceden her doktora gittiğimizde, "benim neyim var, hastalığım nedir" diye sürekli soruyordu. Artık rahat. Artık durmadan doktoruna da bana da ilaçları içiyorum niye iyileşmiyorum demiyor. Hastalığının ilk yıllarında ilaçları kabul etmiyordu fakat ben içiriyordum. Zamanla iyileştikçe artık ilaçlarını kendisi içmeye, ilaçlarının saatini kaçırmamaya başladı. Şimdi ilaç saatlerini o bana hatırlatıyor. Önceden uyandırdığımda uykulu uykulu elini açıp ilaç için uyandırdığımı zannediyordu. Artık kendisi uyanıp saatinde ilaçlarını içiyor.
 
-42-

AİLE TERAPİSİ

Kontrollerine gidip gelirken bir gün doktoru "hastanemizde aileler için terapi yapılıyor siz de gider misiniz" dediğinde çok ihtiyacım olduğunu düşündüm ve aile terapisine katıldım. Bu terapiler aileler için çok faydalı oluyordu. Özellikle annelere. Çocuklarının ve yakınlarının hastalığını, ilaçların yan etkilerini, faydalarını çok iyi öğretiyorlardı. Bilginiz artıyor, hastalığı daha iyi tanıyorsunuz. Alevlenmeleri nüksleri öğreniyor, nasıl davranılması gerektiğini öğrenip yakınınıza daha iyi yardımcı olmaya çalışıyorsunuz. Ona göre davranıyorsunuz.

Bir gün Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde, biz ailelere terapi uygulayan psikiyatrist doktor Ayla Yazıcı Hanım istanbul'da "Şizofreni Dostları Derneği"nin olduğunu söyledi ve bu derneğe gitmemizi önerdi. Adres ve telefonunu verdi. Çok sevinmiştim.

Yıllar önce yeni çıkan bir ilacı yurt dışından getirtiyorduk. Tanıdıklardan ve akrabalarda defalarca ilaç istemiştik. Artık bir şekilde bunu halletmemiz gerekir diye çareler arıyorduk. Oğlum internetten Almanya'da bir yer bulmuş. Sevinerek, "anne ben bir çare buldum, ağabeyime ilaç gönderecekler" dediğinde çok sevindim. Hemen reçetesini ve ücretini gönderdik, ilaç çok kısa bir süre içinde geldi. Pakette bir de Almanca mektup vardı. Oğlum mektubu okudu. Mektupta istanbul'daki "Şizofreni Dostları Derneği"nden bahsediyordu. Telefon numarasını yazmışlardı. Hemen aradık. Fakat oradan taşınmışlardı. Doktor hanımın verdiği adres bu derneğin adresiydi. Çok sevinmiştim. Çünkü yıllardır "keşke bir dernek kursak" diye hep düşünürdüm. Aileler bir dernek çatısı altında toplansak, birbirimize dertlerimizi anlatıp yardımcı olsak, bilgi birikimimizi paylaşsak...

Çünkü ben yalnızlığı çok çekmiş ve yaşamıştım. En yakın akrabalarımıza dahi derdimizi anlatamıyorduk. Anlatsak da anlamıyorlardı. Hiç yardım ve destek görmemiştim. Bizi ancak bu hastalığı çeken hasta yakınları anlardı. Özellikle biz anneler birbirimizi daha iyi anlar, destek oluruz...

Yıllarca hep dua etmiştim. "Allah'ım sen oğluma şifa ver" hiç olmasa yollarda, vasıtalarda bağırıp çağırmasın, insanlardan şüphelenmesin, ben onunla rahat gidip geleyim. Bir dernek kurup bu dernekte hastalara, ailelere elimden ne geliyorsa yardım edeyim. Hiç olmazsa benim gibi evladı hasta olan annelerle dertlerimizi paylaşabiliriz. Biz aileler birbirimize yardımcı olalım çünkü aynı cephede savaşıyor, aynı üzüntüleri yaşıyoruz.
Ben her sabah oğlum uyandığında, acaba bugün nasıl bir gün geçirecek diye hala endişeleniyorum.
Çünkü yıllarca, her sabah uyandığında, kalkış şekli ve yüz ifadesinden o günün çok sıkıntılı geçeceğini anlıyordum. Oğlum sanki bir başka boyutta ona hiç yetişemiyordum. Girdiği bunalımlar, hezeyanlar, hayaller ve o sesler, o sıkıntıları sanki ben de yaşıyordum. Tabii ki diğer anneler de benim gibiydiler. Bu hastalık konusunda hiçbir bilgisi olmayan insanlardık. Sağ olsun duyarlı doktorlarımızın sayesinde öğrendik. Sabahları artık tedirgin olmuyoruz. Terapi gören anneler de aynı fikirde.

Uzun yıllar hastanelerde evladımın ve bu insanların ızdıraplarını, çaresizliklerini yakından görüp yaşadım. Ailelerin ve masum hasta evlatlarımızın böyle derneklere çok ihtiyacı olduğunu hep düşündüm. Yıllar geçmiş, oğlum daha iyi olmuştu ve artık bir dernek vardı. Allah'ım dualarımı kabul etmişti. Doktor Ayla Yazıcı Hanım'a beni bu derneğe yönlendirdiği için çok teşekkür ederim.
 
sayfaları diğer arkadaşlar gibi bende çırpıda okudum.

Allah yardımcısı olsun şifa bekleyen tüm hastaların.

kesinlikle araştırmak bilgiye açık olmak hoşgörülü olarak mücadele edilen bir hastalık bu.:26:
 
sağolasın ghs,

okb'nin hastaneye yatışa kadar etki bıraktığını bilmiyordum, şiddetli yaşamış olmasın. geçmiş olmuş bitmiş.
iyi misin şimdi, takıntıların devam etmiyor değil mi?

şuan iyiyim cnm evet bi dönem gerçekten cok kötüydüm duygusallıgımda bunu tetikliyor hala duygusalım ama daha dik duruyorum öyle olmayya calısıyorum en azından. tabi bnmki bunlara göre çok hafif kalır Allahım yardımcıları olsun
 
Nihil,

kitap bittimi.?
 
Bugün öğlenden sonra doktora gidecektik. Herhangi bir işi olduğu günün evvelinde ertesi gün uyanamayabilirim endişesi ile tüm gece uyumuyor,uyuyamıyor kardeşim. Unuttum yine bunu.
Şu saat oldu geceden beri hala odasında bir oraya bir buraya gidiyor geliyor. Birkaç saat evvel abla bi gelir misin dedi
Bu sesler neden böyle yapıyor bana, beni felç ediceklermiş, seslerini duyura duyura delirteceklermiş beni gitsinler artık bıraksınlar beni dedi.
Sıkıntılı sinirli ve huzursuzdu da. Dilimin döndüğünce hastalık belirtileri olduğundan
tüm gün meşguliyetsiz kaldığımızdan seslerin arttığını anlatmaya çalıştım.
Uyutmuyorlar abla beni, uyumazsın diyorlar bana dedi. Akşam belli bir saatten sonra çay kahve içmemizi azaltmalıyız dedim, şimdi bile yan odada kimbilir kaçıncı üçü bir aradasını içiyor.
Bunlar senin içinde biriktirdiğin düşüncelerin. Onları duyuyorsun sen. Delirmekten korktuğun için sağlığından endişe ettiğin için, kendi sesini duyuyorsun aslında sen. Az beni dinle, bir müddet bir ay iki ay seni yönlendirmeme izin ver dedim.
Hayır abla sen anlamıyorsun beni, sıkıldım git artık odamdan dedi.
Tamam, istediğin bir şey olursa çağır beni dedim.

Gerildim. Üzüldüm. Midem acıdı yine. Ne yapabilirim soru işaretleri belirdi tekrardan.

Kardeşimin elinden tutma çabam her daim aynı gayrette olamıyor. Enerjim düşüyor bu zamanlarda. Panikliyorum. Yapmak istediklerimi baskı hissetmek
belki de sıkıştığımı düşündüğümden baskı hissediyorum,
böyle zamanlarda -yapmak zorunda kalmak- hiç yapmak istememek gibi bir davranış geliştirmişim
üzerine gitmeli iken kulaklarımı tıkamak, bırakmak istiyorum.
Bunu yapamayacağımın da mantığındayım.

Gergin ruh halimi yumuşatmaya ihtiyacım var.
 

Mücadele edilen hastalık derken er_ca yakınında var mı şizofreni olan? mücadele eden?


Geçmiş olsun ghs. Atlatmışsın.

Nihil,

kitap bittimi.?

Birazdan devam edeceğim Yena,
vakit ayıramadım bir kaç gündür.
 
-43-

DERNEĞE GELİŞİMİZ

Doktor hanımdan almış olduğumuz derneğin adresini gidip buldum. Ertesi günü oğluma, "çok iyi bir dernek var, senin gibi hasta gençlerin bir araya gelip sohbet ettiği ve arkadaş oldukları bir yer gidelim mi" dediğimde kabul etti ve hemen gittik. O zaman dernek çarşamba günleri açıktı, içeriye girince ben endişeliydim çünkü oğlum kalabalıktan ve alışık olmadığı insanlardan rahatsız oluyordu, içeriye girince oğlum gibi pırıl pırıl gençlerle karşılaştım. Fakat oğlum on beş dakika oturmadan kalkalım dedi. O zaman cana yakın bir sekreter kızımız vardı, çok ısrar etti, "kal arkadaşlarımla tanış" fakat oğlumu ikna edemedi. Oradan ayrılmak zorunda kaldım. Kapıdan çıkarken çok sinirlendi, bir daha gelmeyeceğini söylüyordu. "Burası bana göre yer değil" deyip duruyordu. Eve gelince, "derneği unut anne, asla gitmem" diye tutturdu. Ben de artık üzerinde durmadım. Üç ay sonra ben yavaş yavaş derneğin çok faydalı olacağını, kendisine ve bana çok faydaları olacağını anlatmaya başladım. Bir gün, "anne bugün çarşamba değil mi", "evet çarşamba, neden sordun" dediğimde, "derneğe gitmek istiyorum, gidelim" dedi. Hemen kalkıp gittik. Biraz oturduktan sonra bu sefer ben "kalkalım" dedim kalktık. Böylece üç ay kadar haftada bir gidip kısa süre kalmaya başladık. Oğlum zamanla derneğe ve arkadaşlarına alıştı.
Derneğimiz sıcacık samimi bir yuvamızdı. Anneler biraraya gelince en yakınlarımızla paylaşamadığımız dertlerimizi birbirimizle paylaşıyorduk. Değerli doktorlarımızın düzenlemiş olduğu sempozyumlar ve şizofreni yürüyüşüyle üye sayımız günden güne artıyordu. Bu sempozyumu ve çeşitli etkinlikleri düzenleyerek bizlere destek olan, şizofreni yürüyüşünde hasta yakınlarımızı ve bizleri yalnız bırakmayan Profesör Doktor Alp Üçok'a, Doktor Şahap Erkoç'a, Doktor Cem Ataklı'ya ve diğer katılımcılara, şizofreniler ve yakınları adına teşekkürler...

Bu etkinliklerden sonra üye sayımız artmaya başlamıştı ve zaten bir oda bir salon olan dernek binamız artık dar geliyordu. Dernek başkanı ve yönetim kurulu olarak taşınmamız gerektiğine karar verdik. Taksim'de, dört oda bir salonu olan bir daireye taşındık.

Genel kurulda, değerli üyelerimizin oylarıyla dernek yönetiminde yer aldım. Şu an haftanın altı günü açığız. Devamlı gelen hasta üyelerimiz çok mutlular, çünkü burası onların ikinci evi. Burada birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlar. Arkadaşlarına ilaçların yararlarını anlatıyorlar. Kontrollerini aksatmamaları konusunda birbirlerini uyarıyorlar.

Oğlum artık benimle her gün gelip, arkadaşlarıyla çok güzel günler geçiriyor. Daha önceleri "ben dünyada yapayalnızım, hiç arkadaşım yok" diye isyan ederdi. Çok şükür artık onlarca arkadaşı var. Biz de çok rahatız. Artık oğlumuz yalnız değil... Bazen, "anne dernek olmasaydı ben yine yalnız kalacaktım, benim iyileşmemde derneğin ilaçlar kadar faydası oldu" diyor. Evet; ilaçsız, doktorsuz olmazsa olmaz ama derneğin de çok faydası oldu. Sürekli gelen hasta üyelerimizin 4 yıldır hastaneye yatışları yok. Başta benim oğlumun 4 yıldır hastane yatışı olmadı, işte derneğin faydası. En azından bu insanların vasıtalara binip derneğe gelmesi bile bir sosyal terapidir diye düşünüyorum. Uzun yıllar boyunca, gerek hastalığı, gerekse sık sık ve uzun süreli hastane yatışları oğlumu toplumdan uzaklaştırmıştı. İyileşince bunu daha iyi anlamıştım. Fakat ben hiç yılmadım. Onu sürekli toplum içine sokmaya çalıştım. Hastaneye en son yatışında, taburcu olduğu günlerde, onu çok kalabalık bir çarşıya götürdüm. Fakat çok rahatsız oldu. Eve geldiğimizde insanların onu çok rahatsız ettiğini söyledi. Biraz konuştuğumuzda kalabalıktan rahatsız olduğunu anladım. Daha sonra her gün dışarı çıkarıp hayata, topluma alışmasını sağladım, iki yıl mücadele verdim. Çok şükür bunu da aştı.

Bu hastalığı bir savaşa benzetiyorum, ilaçları da silaha. İlaçlar bizim en etkili silahlarımız. Daha sonra zaman ve sosyal destek... Şu an oğluma en iyi sosyal destek veren yer dernek. Dernekte kendisi gibi hasta gençleri gördükçe kendine güveni geldi. Gördü ki kendisi gibi nice insanlar var. Dernekteki tüm hasta üye gençler, benim için hepsi bir Serdar. Hepsi de benim oğlum gibi, çok acılı ızdıraplı yıllar geçirmişler. Tabii ki aileleri de benim gibi üzülmüşlerdir. Bu üye gençleri çok seviyorum. Hepsi benim evladım sayılır. Onları gerçekten sevip gözetiyorum. Benim kendime sözüm vardı, "Allah'ım oğluma şifa ver dedim. Hiç olmazsa yollarda vasıtalarda bağırıp sinirlenmeden şüphelenmeden gitsin. Ben dernek kurup bu insanlara ölünceye kadar elimden geldiği kadar yardımcı olayım. Çok şükür dualarım kabul edilmişti. Şimdi ben dernekte bu insanlarla çok mutlu oluyorum. Bütün gün elimden geleni yapıyorum. Elimden geldiği kadar yardımcı oluyorum. Hele annelerle bir araya gelince ne kadar da çok konuşacağımız şeyler varmış. Hiç tanımadığım bu insanlarla ne çok paylaşacak dertlerimiz varmış.

Oğlumu Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne her götürüşümde, "ne Allah'ım şu bahçede küçük bir yer verseler, dernek kurup tüm aileler burada bir araya gelip dertlerimizi, bilgi birikimimizi paylaşsak, kim bilir bizim gibi ne yalnız aileler vardır" diye düşünürdüm.

Türkiye'de ilk defa Şizofreni Derneği'ni kuran Doktor Ercan Kesal Bey'e, Doktor Fatih Altınöz Bey'e ve derneğin kurucu üyelerine teşekkür ederim. Allah razı olsun. Emeği geçen insanlara çok teşekkürler. Toplumsal destek şart!
 
-44-

Ne yazık ki bu kadar ağır ve yıllarca süren bu hastalık çok ihmal edilmiş, hasta aileleri ne maddi ne de manevi yönden hiç mi hiç destek görmemiştir.
Toplum olarak şizofreni hastalarına borçluyuz. Çünkü hiç bir insanlık görevimizi yapmadığımız kanısındayım. Sadece damgaladık. Hiçde hak etmedikleri halde dışladık. Onların hastalığı nedir ne değildir? Nasıl bir hastalıktır? Toplum olarak bilinçlenmemişiz. Bu hastalık hiç kimsenin suçu ve tercihi değildir. Tek suçları insan ve hasta olmak. İyileşseler bile yine de toplumun bilinçsizce damgalamalarından kurtulamıyorlar. Bence bu insanlığa hiç mi hiç yakışmıyor. İlimin ilerlediği çağda yazık, çok yazık...

Bir hasta annesi olarak oğlumun devletimiz tarafından desteklenip iş verilmesini isterim.
Bütün gün ilaçlarını içip, evde veya hastanede boş boş oturması, sürekli düşünmesi, hiçbir şeyle meşgul olmaması iyileşmesine ne kadar yardımcı olabilir?
Doktorlarımız, şizofreni iyileşebilir bir hastalıktır diyorlar. Ellerinden geleni yapıyorlar, ilaçlarını yazıp tedavi ediyorlar. Fakat kontrollerine vaktinde gidilmesi gerekir.
Ben oğlumu sıkıntılı görünce hemen doktoruna götürüyorum. Doktoru belki yine ilaçlarını ayarlar diye... Öyle de oluyor.

Bir hasta annesi olarak yıllardır edindiğim tecrübelere göre, ailelerin biraz daha dikkatli olmaları gerekir.
Vaktinde ilaç, doktor kontrolü, sevgi, destek... Bunca yıllık deneyimim bana bunları öğretti.

Sadece bir beyin hastalığı olduğunu bilerek yakınlarını suçlamamalarını, kendilerini suçlamamalarını, bu bilince varınca çok şeyleri aşacaklarına inanıyorum. Ben hiçbir zaman oğlumun hastalığını saklamadım. Onun hastalığından hiç utanmadım. Çünkü oğlumun hastalığı kendi tercihi değildi. Benim oğlum ne devletine ne de milletine zarar vermemişti. Zarar verenler utanmalıydı.

Eşim, oğlumun hastalığının ilk yıllarında, "Oğlumuzun hastalığını çevremize söylemeyelim, oğlumuzu damgalarlar, bu onun için iyi olmaz, toplumumuz bu konuda fazla bilinçli değil" dediğinde çok şiddetli tepki göstermiştim. "Saklamanın ne anlamı var?" dedim. Saklamadım. Oğlum kimseye kötülük yapmamıştı, o sadece hastaydı.
 
-45-

HASTA VE YAKINLARINA TERAPİ

Çok şükür derneğimizde gönüllü psikiyatristler, psikologlar ve hemşireler tarafından haftanın belirli günlerinde hasta ve yakınlarına terapiler yapılmaktadır. Dört yıldır süren bu uygulamalar çok faydalı oluyor. Hasta üyelerimiz hastalıkları konusunda, ilaçlar ve sosyal hayata uyumla ilgili çok şeyler öğreniyorlar. Ailelerin terapiler sonrası salondan ağlayarak çıktıklarını görüyorum. "Biz hasta yakınlarımıza ne yanlışlar yaptık" diye çok üzülüyorlar. Keşke bu terapiler yıllar önceden ailelere uygulanmış olsaydı, çok daha iyi olurdu. Belki çoğu anne ve baba evlatlarının hastalığının ne olduğunu öğrenmeden ölmüşlerdir diye düşünüyorum. Çok üzülüyorum.

Ülkemizde çok büyük hastaneler var. Yakınlarımız doktorları tarafından bu hastanelerde tedavi ediliyor. Ya aileler? Evet ya aileler? Şaşkın ve bilinçsiz bir şekilde ızdırap çekiyorlar.
Bir anne bana; "derneğe gelmeden önce oğlumun hastalığından çok utanıyordum, burada hastalığı öğrenip terapiler sayesinde artık çok rahatladım, oğlumdan utanmıyorum" dedi.

Yine bir hasta ablası; "annem, babam rahmetli oldular ama bana öyle bir miras bıraktılarki her gün yudum yudum zehir içiyor gibiydim, sizleri tanıdıktan sonra çok rahatladım artık yalnız değilim" dedi. Utanç ve üzüntü...

Neden bu kadar acı veren bir hastalık için bu kadar büyük hastanelerde aile ve hasta terapi merkezleri kurulmuyor?

Hasta hastaneye yatırılınca neden aileler bilinçlendirilmiyor? Niçin insanlar hiçbir şekilde bu konuda bilinçlendirilmiyorlar. Tam bir muamma...

En yakın zamanda bu merkezlerin açılmasının, işin uzmanları tarafından hasta ve yakınlarının bilinçlendirilmesinin çok yararlı olacağını düşünüyorum. Ülkemizde büyük eksiklik.

Ülkemizdeki Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanelerinde terapi ve bilgi hizmeti veren hiçbir merkez yok.
Bazen anneler, "Bu nasıl bir hastalık, ne olur siz biraz yardım edin, bize bilgi verin" diye ıstırap içinde bizden yardım istiyorlar. Sağ olsun gönüllü uzmanlar ellerinden geldiğince yardımcı oluyorlar.

Doğal olarak hasta ve yakınlarının düşmanını iyi tanıması gerekir. Bir beyin hastalığı olan şizofreniyi tanımalarının en doğal hakları olduğunu düşünüyorum, insan düşmanını tanırsa savaşması kolay olur. Evet ülkemizde çok büyük ruh ve sinir hastalıkları hastaneleri var. Örneğin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Bünyesinde bulunan terapi merkezinin kapatılıp sağlık ocağına dönüştürülmesi... Yazık! Çok yazık! En önemli yeri kapatmışlar. Ülkemizde çok büyük eksiklik. Ne yazık ki hasta ve yakınları için hiçbir terapi ve bilgilendirme merkezleri yok. Aileler bilinçlendirilmezlerse yakınlarına yardım ve destekleri ne derece olabilir bilmiyorum. Hasta bilinçlendirilmezse ne derece ilaçlarını kabul edip zamanında ve sürekli içer? Çok hasta yakınını biliyorum ki ilaçların önemini daha kavrayamamış, yazık! Yakınlarını doktora götürdüklerinde verilen ilaçları içtikten sonra hemen iyileşeceklerini zannediyorlar veya sürekli ilaçlarını içse de tekrar doktora götürmüyorlar.
Onun için bu terapi ve bilgilendirme merkezleri çok önemli.

Hasta ve yakınlarının çoğu sosyal haklarını bile bilmiyorlar.

Sağlık Bakanlığı hastanın sosyal hakları adlı küçük bir kitapçık yayınlayıp hastanelere dağıtsa, hasta ve hasta yakınları hiç olmasa bu kitapçıktan yararlanırlar.

Derneğe gelen hasta ve yakınları sosyal haklarını duyduklarında şaşırıp kalıyorlar. Çoğu yıllardır ilaçlarını parayla aldıklarını, çok mağdur olduklarını, zaman zaman ilaçları alamadıklarını, ilaç içmeyince yine hastalandıklarını söylüyorlar. Bu konularda insanlar bilinçlendirilmeli.
 
Tüm gece uyumadığı için öğlenden sonra uykuya daldı kaldı. Az evvel uyandı, yemeğimizi yiyip ilaçlarımızı içip uyuyalım ki gündüz erken uyanabilelim düzenimiz olsun dedim
erken uyursun erken uyanırsın, sen gece uyayamayınca ben de uyuyamıyorum sonra bugün olduğu gibi doktora götüremiyorum seni gidemiyoruz dedim.
Uykumu aldım ben uyumam artık abla dedi. Söylediğimi yapmak zorunda hissetsin de istemiyorum ama isteyerek yapsın olumlu olsun istiyorum.
Uyuyacak mı uyumayacak mı, tüm gece koridorda gezinecek mi, çay kahveye dadanır mı, ne düşünüyor,düşünceleri sese dönüşür mü,,
dinlemeyip asileştiğinde içim sinirleniyor. Sinirlendiğim için kendime kızıyorum çünki istediğimce hoşgörülü yaklaşamıyorum.
Neden gerginleşiyorum diye de kendime kızıyorum. Erken uyursa eğer yarın doktora gidebiliriz.
Abla bir bardak çay içebilir miyim diye sordu az evvel.
Parça parça olumlu olumsuz duygular yumağı hali. Bunları düşünmek de bu halde kalmayı tetikliyor. Evrene gönderdiğini yaşarsın mentalitesi.
Seksen milyon kişi izliyor bizi. Kişi üye foruma. Tek şizofreni hastalığını yaşayan yakını olmak mutlu ediyor beni.
 

Sen zoru başarıyorsun çünkü sabrın ve sevgin çok büyük İnş. kardeşinde en kısa zamanda Serdar gibi her şeyi atlamış olur.
 
Yaptıklarım ile değerlendirip yapamadıklarım ile değersizleştirir oldum kendimi. Böyle söyleyince artı birşey yapıyormuşum gibi hissettim bir an. Oysa ki hangimizin kardeşi göz önünde yaşar yaşamaz şekilde yaşarsa onu bu halden çekip çıkartmak için canla başla çalışmayız?
Yaşamayan kişi karşısındakinin yaşadığı sıkıntıya aaa ben olsam asla katlanamazdımvari sözler sözlüyor düşünüyor. Başkası bir tarafa, kendi yaşadıklarımız için bile, misalen beş sene evvel on sene evvel ki sıkıntımız için, şimdi olsa asla yapamazdım, nasıl dayanmışım demiyor muyuz?
İnsan yaşadığı olaylar karşısındaki yaşayabiliyor olma gücünü kendinden zamanla yükselen eşiğinden, kendi birikiminden alırmış. Olaylar yaşanan seviyeye gelinceye kadar alışa alışa yaşayabiliyor olurmuş. Bitip gittikten seneler sonra yaşarkenki alışkanlığı olmadığından yaşayamazmış gibi gelirmiş.
Ne sunulsa ne verilse kabul edip, üstesinden gelmeye çabalamak. Yeter ki sağlığımız ile uzuvlarımız ile sınanmayalım. Bu arada ne kadar fazla yaşamak türevli kelime kullanmışım, anlamını yitirdi neredeyse :~
 
Tövbe ediyorum. Çay kahve içme demiyeceğim bir daha. Gitmiş 2,5 litre kola almış gelmiş, tüm gece git gel kola içecek.
 
Tesadüfen tıkladığım sayfayı bilmiyorum kaç dakikada bitirdiğimi Serdara nasıl üzüldüğümüibir annenin mücadelesini nasıl gözyaşlarıyla bitirdiğimi anlatamam.Nihil sana,ailene ve herşeyden önce kardeşine büyük sabır ve sağlık versin Yüce yaradan.Allah yar ve yardımcınız olsun.Bu durumdaki tüm ailelere Allah büyük güç versin.Çok şükür sağlıklıyız ama kimin başına neyin geleceği hiç belli olmuyor.
 
-46-

DERNEĞİN FALİYETLERİ

Benim çok genç yaşta iki evlat acısı çekmem, daha sonra Serdar'ımın şizofren olması...

Bütün bu acılar beni insanlara karşı duyarlı ve sevgi dolu bir insan kıldı. Evet anılarım, acılarım ve şizofreni... İşte her anı üzüntüyle geçen yıllar. Onun için dünyada hiçbir insanın acı ve üzüntü çekmesine dayanamam. Zamanım evimden çok dernekte geçiyor. Sağ olsun uzmanlar terapiler yapıyorlar. Biz de dışarıdan işinin uzmanı gönüllü resim öğretmeni, folklor hocası ve tiyatro öğretmeni bulduk. Bu insanlar gönüllü geliyorlar. Hasta üyeler resim ve ebru çalışmaları öğrenip çok güzel şeyler yaptılar. Yaptıkları resimlerle çok güzel tebrik kartları bastırdık. Folkloru öğrendiler. Bana yıllar önce senin oğlun iyi olup folklor oynayacak deselerdi inanmazdım. Kesinlikle olmaz derdim. Evet oğlum folklor oynuyor. Arkadaşlarıyla çok güzel bir gösteri sundular. Yaklaşık 500 kişi, sergiledikleri halk oyunları dakikalarca ayakta alkışlandı. Biz hasta aillerine bundan daha fazla mutluluk verecek hiçbir şey düşünemiyorum.

Bu başarılı folklor ekibimiz Almanya ve Hollanda'ya davet edildi. Çok da başarılı gösteriler sundular. Demek ki ilgilenince, destek olunca bu yakınlarımız çok başarılı işler yapabiliyorlarmış.

Genç yaşına rağmen çok duyarlı bir insan olan ve çok emek veren destek olan halk oyunları hocası Mehmet Ali Taşdemir'e ve Sarp Akyüz'e, M. Onur Güngör'e çok teşekkür ederim.

İstanbul çok büyük bir şehir. Bu nedenle Kadıköy'de de bir dernek kurmaya karar verdik. Bir gün Taksim'deki derneğimize seksen yaşlarında bir baba, kırk beş yaşındaki oğluyla geldi. Kalp hastası olduğunu, bu nedenle çok zor geldiğini, neden Anadolu yakasında da dernek kurmadığımızı, oradaki insanların da çok ihtiyaçları olduğunu söylediğinde çok etkilendim.
Duyarlı doktorlar ve biz hasta yakınları, Kadıköy'de "Şizofreni Evi Dostluk Derneği"ni kurduk, inşallah insanlara biraz da olsun faydalı olur.
İki dernekte de günlerim çok yoğun geçiyor. Çok yorulduğum günler oluyor ama ben çok mutlu ve iç huzuru ile akşamları oğlumla beraber evime dönüyorum. Bazen çok üzüldüğüm olaylar da oluyor. Üzüntüm bu insanların çoğunun sosyal güvencelerinin olamaması.

Bir gün bir hasta genç çok üzüntülüydü. Böyle üzgün görünce sordum. "Neyin var?" "Yok bir şey" dedi. Yine ısrarla sorunca arkadaşları ilacını içmediğini söylediler. İlacını ihmal etmemesini söyleyip çıktım. Arkadaşlarına ilacını içmeyeceğini söyleyince gelip bana haber verdiler. Tekrar yanına gidip ilacını içmesini söyledim ve ağlamaya başladı, "ilacımı içersem ilacım bitecek, almaya paramız yok" dediğinde ben gerçekten yıkıldım.

Yine başka bir üyemiz evli ve dört yaşında bir kızı var. Kendisi de iktisat fakültesi son sınıf öğrencisi, hastalığı nedeniyle okulu bitirememiş. Bir gün gazetedeki bulaşıkçı aranıyor ilanını okuyunca gidip müracat etmiş, iş yeri sahibi, bulaşıkları iyi yıkamadığı için aynı gün işten kovmuş. Derneğe gelince çok üzgündü, "iş buldum diye çok sevinmiştim, kızıma bir şeyler alırım diye, fakat beni kovmaları çok gücüme gitti" demesi beni çok üzmüştü.

Bunun gibi olaylar beni çok üzüyor. Dernekteki üyelerimiz birbirlerine çok destek oluyorlar. Hastalıklarını, sıkıntılarını birbirlerine anlatıp dertlerini ve bilgi birikimlerini paylaşıyorlar. En önemlisi ilacın, doktorun, onların hayatında nedenli önemli olduğunu birbirlerine anlatıyor, yardımcı oluyorlar. Zaten dertler paylaşıldıkça hafifler.

Bir gün derneğe gelen bir telefon beni çok etkiledi:

Erzurum'un bir köyünden duyarlı bir vatandaş köylerinde otuz altı yaşında bir kızcağızın şizofren hastası olduğunu, üstelik de cilt kanserine yakalandığını, annesinin öldüğünü, ailesinin ilgilenmediğini, dağda koyun çobanlığı yaptığını, akşamları da hayvanlarla ahırda kaldığını söyleyip bizden yardım etmemizi rica etti. İşte Anadolu'daki bir hastanın durumu. Yurdumuzun her yerinden buna benzer telefonlar açıyorlar. Çok çaresiz insanlarımız var.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…