Satır arası / Kahve molası




Radyoda "Leylim Ley" duyunca, Sabahattin Ali geldi aklıma...

41 yıllık kısacık bir hayata, neler neler sığdırmış inadına, inadına ...

Kalemi güçlü, düşünceleri güçlü olan ve hayatları acı bir şekilde son bulan Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç ............ ve sayıp sayılamayacak tüm kayıplarla birlikte, Sabahattin Ali'ye de rahmet dileyerek devam etmek istiyorum...

"Renkli kişiliğine" de yazar çizerliği kadar sempati duyduğum insanlardan biridir rahmetli Sabahattin Ali...

Marko Paşa'sıyla, Malum Paşa'sıyla, Kürk Mantolu Madonna'sıyla, Kuyucaklı Yusuf'uyla, Benim Meskenim Dağlardır Dağlar'ıyla, daha pek çok dergi, gazete, şiir ve kitabıyla, kolay unutulmayacak ve öncü bir isim...

Hayatı hakkında, en detaylı bilgiyi Hıfzı Topuz'un güzel anlatımıyla "Başın Öne Eğilmesin" adlı kitabından almıştım... (Şimdi bulup çıkarttım aynı zamanda kitabı ve kapağındaki notumdan 2006 yılında okumuş olduğumu gördüm, şöyle bir karıştırdım ve sanırım yeniden okuyacağım.)

Kitabın sayfalarından bir kaç satır da ilave edip, yine Sabahattin Ali'den bir şiirle bitsin bu geceki satır arası.


"Mahpusluk günlerinde yine bir türlü aklından çıkaramadığı tek kişi vardı. Küçük sevgilisi Melahat Muhtar. Şiirlerindeki "yar" O'ydu. Şöyle sesleniyordu O'na"

Ellere soramadığım
Doyunca saramadığım
Görmeden duramadığım
Nazlı yarimden ayrıldım.


Şu şiirindeki "yar" da Melahat'tı:

Geniş ol, göklere bakın
Çıkacağım günler yakın
Yar beni unutma sakın
Gurbet hapishanesinde


Başka bir şiirinde de şöyle diyordu:

Sevip sevip yari ele kaptırmak
Kara bahtın bana eski işidir
Ömrümdeki yıllar kadar yar sevdim
Her biri bir başkasının eşidir.


Sabahattin Ali, cezaevinde sıkıldıkça kendini mektuplara ve yazıya veriyordu. Bir günde 12-13 mektup yazdığı dönemler de oluyordu.

Sevdiklerinden mektup alamayınca da fena kızıyordu.

Bu düşüncelerini "Nazım Hikmet" le de paylaşıyordu. Nazım'da o günlerde ona yazdığı bir mektupta şöyle diyordu.

"Mesele mektubun uzunluğu, kısalığı değil, mektup gelmesindedir. Gözü postada olan hapis, içeriğe pek dikkat etmez."


Bir mektubunda Ayşe'ye şöyle diyordu.


"Balta olmaktan pek hoşlanmadığım için artık bana mektup yaz demeyeceğim... Keyfin isterse yaz, istemezse yazma...

Naz yapması mazur görülecek tek bir kişi varsa o da benim... Kimsenin nazını çekecek durumum yok..."


İşte böylesine farklı ve renkli bir insan Sabahattin Ali, her yönüyle...


KIYAMADIĞIM

Hey bir zaman bakıp bakıp
Seyrine doyamadığım !
Şimdi gurbette bırakıp
Sesini duyamadığım !

Evde kapanıp kaldın mı?
Seyrana çıkıp güldün mü?
Başkalarının oldun mu?
"Benimsin !" diyemediğim !

Akıtıp gözüm yaşını
Hatırlarım gülüşünü;
Kıvırcık saçlı başını
Göğsüme koyamadığım!

Dik yamaçların selisin,
Sen benden daha delisin,
Şimdi kimlerin kulusun ?
Başını eğemediğim !

Nasıl vurgunum bilirdin,
Neden benden yüz çevirdin?
Kimlerin koynuna girdin ?
Öpmeye kıyamadığım !

 


Kadınların siyasi hayatta seçme ve seçilme hakkını elde etmesi; toplumsal hayatta gerçekleşen Atatürk Devrimleri’nden birisidir.

1930 senesinden itibaren çıkarılan bir dizi yasalarla ilk Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların, milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934 senesinde Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile tanındı.

Kadınların katıldığı ilk genel seçimleri, 8 Şubat 1935 senesinde yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi (T.B.M.M.) 5. dönem seçimleridir.

Bu seçimlerde 17 kadın milletvekili T.B.M.M’ye girdi.

1936 senesi başında boşalan milletvekillikleri için yapılan ara seçiminde emekli öğretmen Hatice Özgenel’in Çankırı milletvekili olarak seçilmesiyle meclisteki kadın milletvekili sayısı 18’e yükseldi.




Belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı

Kadınların belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkı 3 Nisan 1930 senesinde Belediye Kanunu’nun kabul edilmesiyle tanındı.


Kadınların katıldığı ilk belediye seçimleri

Kadınlar bu siyasal haklarını ilk kez 1930 senesindeki Belediye seçimlerinde kullandılar. Seçimler, Eylül başından Ekim’in 20’sine kadar sürdü.

Şehir meclislerine girebilen kadınlar arasında İzmir seçimlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)’nın iki kadın adayı olan Hasane Nalan ve Benal Nevzat Hanımlar ile, İstanbul seçimlerinde CHF adayı olan Rana Sani Yaver (Eminönü), Seniye İsmail Hanım (Beykoz), Ayşe Remzi Hanım (Beyoğlu), Nakiye (Beyoğlu), Latife Bekir (Beyoğlu) Hanımlar vardır.



Köy muhtarı seçme ve seçilme hakkı

Köy Kanunu’nun 20. Maddesinin değiştirilmesi ile 26 Ekim 1933 tarihli ve 2329 sayılı kanunun çıkarılmasıyla; kadınların köy muhtar ve heyetlerine seçilme hakkı tanınmıştır.


İlk kadın muhtarın seçimi

Aydın’ın Çine ilçesine bağlı Demirdere köyünde (Günümüzdeki Karpuzlu ilçesi) yaklaşık 500 oy alarak seçimi kazanan Gül Esin, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ilk kadın muhtar oldu.


Milletvekili seçme ve seçilme hakkı

Türkiye’deki kadınlar milletvekili olabilmek için ilk adımı 1923 senesinde atmışlardı.

Bu adım, kadınların 1923 senesinde Nezihe Muhiddin önderliğinde ilk kadın partisi “Kadınlar Halk Fırkası”nı kurma girişimidir. Fakat 1909 Seçim Kanunu sebebiyle bu parti kurma girişimi, Kadınlar Halk Fırkası’nın Türk Kadınlar Birliği adlı derneğe dönüşmesi ile sonuçlanmıştı.

1924 anayasası hazırlanırken kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olması gündeme geldi ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi(T.B.M.M.) genel kurulunda bu hakların yalnızca erkeklere tanınması fikri ağır bastığından kadınlar siyasal haklar sağlayamadılar.

Gerekli yasal değişiklik 1934 senesinde Başbakan İsmet İnönü ve 191 milletvekilinin sunduğu Anayasa ve Seçim Kanununda değişiklik yapılmasını öngören yasa önerisi sonucu gerçekleşmiş oldu.

Öneri, 5 Aralık 1934 senesinde Mecliste görüşüldü. Yapılan oylamada, 317 üyeli Meclis’te, oylamaya katılan 258 milletvekilinin tamamının oyuyla değişiklik önerisi kabul edildi.

Anayasanın 10. ve 11. Maddeleri değiştirilerek her kadına 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkı tanındı.

Bu anayasa değişiklikleri çerçevesinde İntibah-ı Mebusan Kanunu (Milletvekili Seçimi Kanunu)’nda 11 Aralık 1934 senesinde yapılan değişiklikler sonucu anayasada tanınan haklar seçim kanunuyla da düzenlendi.


Yasanın çıkmasının ardından 7 Aralık 1934 senesinde, Türk Kadınlar Birliği İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda büyük bir kutlama mitingi ve Beyazıt’tan Taksim’e bir yürüyüş düzenledi.


Kadınların katıldığı ilk genel seçimler


Kadınların katıldığı ilk genel seçimleri, 8 Şubat 1935 senesinde yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi (T.B.M.M.) 5. dönem seçimleridir.

Bu seçimlerde 17 kadın milletvekili T.B.M.M’ye girdi. 1936 senesi başında boşalan milletvekillikleri için yapılan ara seçiminde emekli öğretmen Hatice Özgenel’in Çankırı milletvekili olarak seçilmesiyle meclisteki kadın milletvekili sayısı 18’e yükseldi.


Böylece kadınlar;

Meclis’teki tüm milletvekillerinin % 45 ‘inioluşturdular.




 



geç gördüm mesajını o yüzden öncelikle bir özür dilerim diyorum :)))


Evet okudum yazdıklarını hemde gözlerim dolarak.
Yok Candan ablam düşündüğün kadar hızlı olmadığımı düşünüyorum. Ama bazen yanımda yavaş iş yapan insanları izlerken ruhumun daraldığını falan çok hissettiğim olur :)))

Senin gibi güzel bir insanıda geç tanıdık ona yanarım ama Çabuk bırakmıcaz haberin olsun.

Bir kaç tane daha rezilliğim varki onu kimselere diyemem, biliyorum anlatsam :)) oha olursunuz o eşimle bende saklı. yani okuduğun kadarıyla sınırlı değil
 

Görmek istemeyiz aslolanı.İnsanoğlunun aslolana körlüğü düşüncesizliğinden de gelmez düşünemediğinden de.Görmek ve görülenle yüzleşmek aczimizi vurur yüzümüze...
Tokat çarptı mı bir kere , can acıtır .Hem de ne fena acıtır.
Kapatsak gözlerimizi ,hiç görmesek ...O zamanda utanırız insanlığımızdan.
İyisi mi deriz...Cebimizdeki üç-beş kuruşu sıkıştırırız o minik avuçlara...
Büyük bir görev tamamlamanın verdiği onurla , yüzümüze yerleşen aptal bir gülümsemeyle ,yola devam ederiz.
Ama o yüzleşmekten korktuğumuz '' acz '' asıl şimdi yerleşir bize .
 
Son düzenleme:


Merhaba Sevcancığım

Yok, yok... Artık gözümle de gördükten sonra yanılmadığım bir kez daha tescillenmiş oldu...

Bence de sana fenalık gelir eminim, yavaş hareketleri olan insanları sadece görmekle bile... :)

Diğer konuya ise; son yazdığın satırlardan sonra sadece "eyvah, eyvahhhh....." diyebiliyorum. :)

Aaa, şimdi hatırladım.. Sana geldiğimiz gün hani bir ara sen demiştin ya, "Canndann abla bak gel de senin forumda okumamış olduğunu da anlatayım" diye, tabi ben biraz da çocuklarla birlikte olmak isteyince onların odasına geçmiştim ve tamamen unuttum onu...

Ben çocukların odasındayken anlatmışsan eğer, o bölümü de kaçırdım ayrıca... Neyse, naklen olmasa da bir dahaki sefere banttan tekrarını alabilirim mümkünse... :)

 
Son düzenleme:

Merhaba Ausencia

Ne diyebilirim ki? Bu yazdıklarının üstüne...

Evet, yüzleşmekten korkmak korkulacak şeyin ortadan kalkmasını sağlamıyor sonuçta ve başka seçenek de kalmıyor belki bazen, "elden bir şey gelmiyor tesellisi de" böylece sığınılacak iyi bir yer halini alıveriyor kolaylıkla, hepimiz için...

 

Dur ! bırak !

kaynasın kahvenin suyu ...

Bana İstanbul'u anlat, nasıldı?

Bana boğazı anlat, nasıldı?

Haziran titreyişlerle, kaçak yağmurlar ardı

Yıkanmış kurunur muydu? o yedi tepe

Ana şefkati gibi sıcak güneşte...

İnsanlar "gülüyordu" de,

Trende, vapurda, otobüste

Yalan da olsa hoşuma gidiyor, söyle

Hep kahır, hep kahır, hep kahır,

Bıktım be ...


Dur ! bırak !

Kalsın, açma televizyonu !

Bana İstanbul'u anlat, nasıldır ?

Şehirlerin şehrini anlat, nasıldır ?

Beyoğlu sırtlarından, yasak gözlerinle bakıp

Köprüler, Sarayburnu, minareler ve Haliç'e

Diyiverdin mi bir merhaba gizlice ?

İnsanlar "gülüyordu" de,

Trende, vapurda, otobüste

Yalan da olsa hoşuma gidiyor, söyle

Hep kahır, hep kahır, hep kahır,

Bıktım be ...


Dur ! bırak !

Kımıldama ! Kal biraz öylece, ne olur ?

Kokun, İstanbul gibidir,

Gözlerin İstanbul gecesi ,

Şimdi gel sarıl, sarıl bana kınalım.

Gök kubbenin altında, orda da beraber

Çok şükür diyerek yeniden başlamanın hayali,

Hasretimin çölünde, sanki bir pınar gibi...


İnsanlar "gülüyordu" de,

Trende, vapurda, otobüste

Yalan da olsa hoşuma gidiyor, söyle

Hep kahır, hep kahır, hep kahır,

Bıktım be ...


 

Çok daha fazla molalar vermek istediğim buraya kısacık da olsa uğramışken;

içimden geliveren ve çok sevdiğim yukarıdaki satırlarla birlikte, rahmetli Cem Karaca' yı da yad etmeden geçmek yakışmaz tabii ki...


Bir insan için önemi ve anlamı tartışılmaz olan en önemli şeylerden biri "Sevgili Anneler" bir diğeri de "Sevgili Babalar" dır şüphesiz...

Büyük sanatçı Cem Karaca'ya Allah'tan rahmet dileyerek, yine O'ndan ve yine çok sevdiğim bir şeylerle sonlandırayım bu geceki "Satır arası / Kahve molası" nı...



Bir dolu şey söylendi analar için

"Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar" dediler

Ama hep analar için

Uzakta çok uzakta bulutların orada

Oradasın babam, bulutların orada, yukarlarda

Daha dün, geçmişten bahseder

Kahvemi içerdin aynı köşende ...


Şimdi ise; ne kaldı geriye senden

Bir kara ıslak tümsek bir de taş bana

Bir avuç altın öğüt mirasın bana

Ellerinle anlatır dilinle söylerdin

Gözlerinle sever belli etmezdin

Biliyor ve inanıyorum şimdi yukarda

Koruyor ve gözetliyorsun beni hala

Bir dolu şey söylendi analar için

Bu da benim ağıtım olsun ardından baba ...



Hayatta olan tüm anne ve babalara; sağlıklı ve uzun ömürler dileklerimle hürmetler. saygı ve sevgiler...

Ebediyete intikal etmiş olup, yoklukları her daim hissedilen ancak anılarda hiç yitmeyen tüm anne babalara ise;

Allah'tan rahmetler... Nurlar içinde olsunlar... Toprakları bol, mekanları cennet olsun inşallah...


 
Çocukluğum, Alamanya'ya ne çok gurbetçi gittiği, hayatların, yaşamların, koşulların, yarınların her haliyle kurtuluşu gibi düşünüldüğü dönemlere rastgelmişti.

Tartışmasız Türk Sinemasının Sultanı, güzeller güzeli ve sanatçılığıyla da önemli isimlerinden biri Türkan Şoray'ın, her izlediğimde beni çok etkileyen bir dolu filminden biri.

Çok zaman olmuştu izlemeyeli. Neredeyse unutmuşum, aslında varlığını unutmadığım bu filmi...

Ayrıca; muhteşem bir müzik ve muhteşem sözler, Sevgili Edip Akbayram'ın inanılmaz güzel yorumu dışında, istisna olarak başka birinden de aynı etkiyle dinlenebilecek ve çok çok güzel bir başka yorum ve ses de bıkmadan usanmadan izlenen ve izlenebilecek bu filmin bir başka muhteşem yanı ...

Bu gece "Satır arası / Kahve molası" na da misafir olsun istedim aynı zamanda.

Günümüz şartlarıyla mukayese bile edilemeyecek olumsuzluklara ve zorluklara rağmen, geçmiş yıllarda sinemaya emekleri geçmiş olan herkese ve bu filmde emeği olan herkese teşekkür ve şükranlar...




Seha Okuş - Hasretinle Yandı Gönlüm (1972 Dönüş) - YouTube
 
kaman civarına bahar gelince yıkılır ovadan apdal çadırları
yücesinde pare pare duman tutmuş
düdüldağ'ın yaylasında mekan kurulur
hoş gelmişsin evvel bahar
nisan ayı içinde donanır dağlar
donanır yeşilinden alından
istasyon deresi kabarmıştır
hacıdağ'ın selinden
dağlar sıra sıradır eylim eylim
dağlar uzanır bir uçtan bir uca
dağlar birbirinden yüce
yamaçlarında kireç yakılır
bir ömür boyunca kahrı çekilir
kimse anlamamış sırrını hikmetini
bu bereket nereden gelir
başınızdan duman eksilmesin gavurdağları
siz hikayet eylediniz bana
bahçe kazasının kaman köyünden
cebbar oğlu mehemmed'in hikayesini

yılların yücesinden şöyle bir seyran edelim
bir avuç toprağıma çöreklenmek için
yürümüş selamsız sabahsız
destursuz girmiş memleketime
yedi çeşit frenk askeri
uğursuz bir hava çökmüş
üstüne memleketimin
uğursuz ve karanlık
çocuklar gülmemiş artık
sessiz sessiz ağlamış analar
oduna giderken vurulmuş
ve yahut harman yerinde
avuçları buğday kokan delikanlılar

ve nice gavurdağı kızlarının
birer birer ırzına geçilmiş
yalvarmış ihtiyarlar allah'a
- rivayet şöyledir kim -
dumanlı bir güz akşamı
şu mor dağlar efendim
destur demiş de yürümüş
silkinip kalkmış ayağa

gel haberi öteden verelim
çıkmış dağlara kendiliğinden
cebbar oğlu mehemmed
fransız'a silah çekmiş
hür yaşamak uğruna
ırz uğruna namus uğruna
ana için baba ve kardeş için

şu mübarek topraklar
şu mübarek vatan için
derken efendim
bir gün kaman'dan öte
uğrun uğrun haber ulaşmış
urfa'nın antep'in köylerine
gözü kanlı maraş beylerine

cebbar oğlu mehemmed
burcu burcu çam kokan bir yaz akşamı
omuz vermiş bir ağaç gölgesine
usul usul türkü söylüyor
- hasret kuşun kanadında
deli kuşlar uçun gayrı
yazımız böyle yazılmış
bu diyardan göçün gayrı -
kirveleri durdu ve süleyman
on sekiz adım gerisinde
şahin gibi tünemişler kayaların üstüne
avuçları sıcak bakışları ok gibi
deliyor her dokunduğu yeri
biri doğuya bakıyor diğeri batıya

iptida durdu görüyor geleni
yel midir toz mudur anlamıyor
lakin bıyıkları terlemeden
çeteci olan garip ökkeş
çok geçmeden getiriyor haberi
tabur tabur üstümüze varıyor
düşman yola çıktı savranlı'dan

hemen mevzie sokuldu mehemmed
yanıbaşında durdu ve gerisinde süleyman
çeteler yer tutup pusu kurdular
kanlı geçit boyuna
düşman yanaşırken kaman köyüne
bekletmeden yaylım ateşi açıldı
mermi kurşun yağmur gibi saçıldı
ilk seferinde on beş kişi vurdular
ve bir hayli düşman kırdılar
yamaçlarda koptu kızılca kıyamet
cesaretlerine söz yoktu ama
neyleyip nitsinler düşman daha çoktu
düştü birer birer bütün yiğitler
gürültüler boğazda sustu nihayet

demek diz üstü düşmüş mehemmed
kirvesi durdu'nun yanıbaşına
kanlar akar yarasından
al al olmuş çevresinden

köpük köpük gözlerini doldurur
bir başına mehemmed yedi düşman öldürür
mavzerinin namlusu hala sıcak
tutulmaz
ölümün derdi büyük yiğenim
çare bulunmaz

aynı akşam doğurmuş karısı döne
mavi gözlü bir çocuk sarışın
bir avuç toprak sarmışlar altına
ve kemal koymuşlar adını Attila İlhan Saygı ve rahmetle...
 
Benim bütün hayatımda güttüğüm gaye hiç bir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem; daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve yararına olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın sivrilmesi ve yükselmesini göz önüne almamışımdır. (1919) Mustafa Kemal Atatürk
 
Esas; Türk Milleti'nin haysiyeti ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. (1919) Mustafa Kemal Atatürk
 
Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. (1921) Mustafa Kemal Atatürk
 
Milli Egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun. (1923) Mustafa Kemal Atatürk
 
1953 yılı… 3 Nisan'ı 4 Nisan'abağlayan gece, Dumlupınar denizaltısı Ege'de katıldığı NATO tatbikatından geridönüş yolunda, Çanakkale Boğazı'ndan içeriye giriyordu. Sisli ve rüzgarlıgecede su üstü seyri yapan denizaltının rotası Gölcük'teki DenizaltıKomutanlığı ana üssüydü. Dumlupınar; manevralar boyunca iki gün sualtındakalmış, üstün başarı gösteren gemi personeli yerli yabancı tüm komutanlarıntakdirini kazanmıştı. Yorgun, ama bir o kadar da gururlu 86 denizci,kendilerine yeni bir görev verilinceye kadar sevgilileri olan denizden vegemilerinden ayrılıp, eşlerine, ailelerine kavuşmanın heyecanıiçerisindeydiler. Ne varki saatler 02:15'i gösterdiği sırada, ÇanakkaleBoğazı'ndaki Nara Burnu dönülürken, Türk denizaltıcılık tarihinin en acı kazasıyaşandı. Dumlupınar, İsveç bandıralı yük gemisi Naboland ile Boğazın ortayerinde çarpıştı. Dumlupınar'ın parçalanan baş bodoslamasından hücum eden karanlıksular, baş üstü dikilen koca denizaltıyı 81 denizciyle birlikte birkaç dakikaiçinde yutuverdi. Zıpkın yemiş bir balina gibi acı dolu sesler çıkaranDumlupınar son dalışını yaparken, çarpışma sırasında nöbet tuttukları köprüüstünden denize düşen 5 denizci hayatta kalmayı başardı...

Gemide kalan 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi, geminin arkabölümündeki torpido dairesine sığındı. Mahsur kalanların su yüzünefırlattıkları telefon şamandırasıyla gemi ile irtibat sağlandı.

Sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için herkes seferber oldu.

Bu arada oksijeni idareli kullanmaları için, gereksiz yere konuşmamaları, şarkıtürkü söylememeleri ve sigara içmemeleri konusunda uyarılar yapıldı. Ancaksaatler süren kurtarma çalışmalarının sonunda, umutlar tükendiğinde karanlıktabekleyen 22 kişiye, herşey yine aynı sözcüklerle anlatıldı; konuşabilirler,türkü söyleyebilirler ve hatta sigara bile içebilirlerdi. Şamandıra kopmadanhemen önce telefon hattının öbür ucundan, tüm Türkiye, denizaltıda ''Ah BirAtaş Ver'' türküsünü dinledi.


Ah Bir Ateş Ver
Ah bir ataş ver cigaramı yakayım
Sen salın (sallan) gel ben boyuna bakayım
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği

Ah vur ataşı gavur sinem ko yansın
Arkadaşlar uykulardan uyansın
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği
Çanakkale Boğazı, Nağra Burnu açıkları
4 Nisan 1953, Saat 02:15

Ah Bir Ataş Ver - Çetin Bozalan - Bu Türkünün Yöresi İzmir


BATTI ŞAMANDIRASI


Kazadan yaklaşık 6 saat sonra Dumlupınar'ın battı şamandırası bulundu.


Dipnot= Alıntıdır.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…