Satır arası / Kahve molası

 
Merhaba Sevgili Kedicik, Merhaba...

Tam 20 yıl ve sanırım Karlı Sokak da o günden sonra "daha dün gibi" hiç unutamamıştır -bu acı pusu gününü... "Çevirdi anahtarı, apansız bir ölüme... Şarapnel parçaları, saplandı ciğerine...

Çok ama çok teşekkür ediyorum... Bu başlığa ne zaman bir şeyler yazsam; istisnasız aklıma gelen ilk kişilerden biri... Ama hep ertelediğim, yetersiz kalacağı için "kısaca anlatılamayacaklarını düşündüğüm diğer bazı insanlar gibi"...

Yüreği, düşünceleri ve kalemleri güçlü olan, hayatları bu denli acı son bulan tüm diğer basın şehitlerine ve Sevgili Uğur Mumcu'ya Allah rahmet eylesin, toprakları bol olsun inşallah diyerek, bu vesileyle bir kez daha saygılar ve şükranlar...

Atatürk'ün "Gerçek nitelikleriyle tanınması ve tanıtılması" nın önemine sürekli vurgu yapmış, bu konudaki eksikliklerin giderilmesinin önemini sürekli tekrar etmiştir...

Ayrıca; Hayat felsefesi edinilmesi gereken "Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunamayacağı" görüşünü, herkes gibi ben de çok sever ve çok önemli bulurum.

Yine O"ndan bir iki satırla sonlandırayım...

"Kurtuluş Savaşı"nın Yüce Önderini inançla selamlıyoruz... Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa" 6 Ocak 1981

"Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için; habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin -güvenilir kişi olması- zorunludur...

 
Yıllar önce bugün, 5 Mayıs 1925 yılında Atatürk'ün modern bir çiftlik kurulması yönünde verdiği talimatıyla kurulmuştur.

Türkiye'yi bağımsızlığa kavuşturduktan sonra, "Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak ............ diye devam eden önemli tespitlerinin doğruluğu, ehemmiyeti ve bu konudaki ihmallerin neticesi, yıllar sonra günümüzde çok daha bariz bir şekilde ortadadır...

"Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi isabetle amaca ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım siyaseti uygulamak ve onun içinde her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım rejimini kurmak lazımdır" diyerek tarıma verdiği önceliği belirtmiştir.

"Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark etsin" diyerek Atatürk Orman Çiftliği'nin kurulmasında öncü olmuştur. Ayrıca, bozkır ortasına kurulmuş olan ülkenin yeni başkenti Ankara halkının rahatlıkla gezebileceği, nefes alacağı, yaz, kış yeşil kalabilecek bir yer, bir doğa güzelliği yaratma isteği de önemlidir.

Ülkenin tanınmış tarımcılarını Çankaya Köşkü'ne çağırtarak, Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler ve bu amaca uygun bir arazi bulmaları emrini verir. Atatürk'ün böyle bir çiftlik için özellikle Söğütözü'nü (yanlış seçim olduğu kanaati taşıyan işin ehli kişilere rağmen) tercih etmesi ve bizzat ağaçlandırmalarda fiilen gayretleri, söğüt ve çam ağaçlarını kendi elleriyle dikmiş olması da yeşile, çevreye, ağaca vermiş olduğu önemi bir kez daha göstermekte, bu konuda önemli mesajlar vermekte ve içermektedir aynı zamanda... (Dileyenler bu konudaki kaynaklardan süreci detaylarıyla inceleyebilirler) Daha sonra yine Atatürk tarafından hazineye bağışlanmış olan bu gözle görülebilir miras, aynı zamanda O'ndan kalan önemli ve güzel bir hatıradır...

[/I
 
7 Mayıs 1919 İtilaf Devletleri'ne mensup gemiler İzmir limanına gelmeye başladılar...


Harbiye Nezareti tarafından Yıldırım Kıtaatı Müfettişliği'ne, 13., 3. ve 15. Kolordu Komutanlıklarına; Atatürk'ün 9. Ordu Müfettişliği'ne atandığının bildirilmesi ve yetkilerini gösteren talimatın birlikte gönderilmesi.

Atatürk'ün, Harbiye Nezareti'ne, 9. Ordu Müfettişliği karargah mensuplarının 3 aylık ödeneklerinin şimdiden ve İstanbul'dan verilmesini isteyen yazısı.


19 Mayıs 1919'a artık sayılı günler kalmıştı.

Aynen; Bandırma Vapuru ve İsmail Hakkı Kaptan'ın, Ata'yı sağ salim taşımasına kalan sayılı günler gibi...


I. Cihan Harbi ardından Osmanlı donanması ağır hasar almıştı. Mevcut ve onarıma muhtaç olan gemiler de Almanya' ya bakım amaçlı gönderilmiştir.

Bu bakımdan Mustafa Kemal Paşa ve Silah arkadaşlarını Samsun'a götürmek için eldeki olanaklara uyularak Bandırma Vapuru ayrılmış ve gemin süvariliğine'de 01.05.1919 tarihinde İsmail Hakkı Kaptan atanmıştı.

O dönemde 41 yaşında olan Bandırma Vapuru, sürekli olarak Marmara denizi kıyılarında çalışmış, Karadeniz'e pek çıkmamıştı, Karadeniz' in hırçın dalgalarına dayanma gücü ve direnci az olan bu gemi ancak Marmara'da çalışabiliyordu. (Gemi Karadeniz' e pek çıkmamıştı ama İsmail Hakkı kaptan iyi bir birikim sahibi ve Karadeniz'i çok iyi tanıyan bir kaptandı. 21 yıllık kaptanlık sürecinde 5 yılını fiili olarak Karadeniz' de çalışmış Hindistan ve Uzak Doğuya kadar gitmiş bir kaptandı.)

Mustafa Kemal Paşa tarafından Şişli'de ki evine çağrıldı. Kaptan eve vardığında Paşa tarafından nazik bir şekilde karşılanarak, üzerinde haritalar bulunan bir masaya oturması işaret edildi.

Paşa kaptandan gemi hakkında bilgi istemiştir. Beraber gidiş rotasını saptamışlardır. Kaptan önce geminin özelliklerini anlatmış, geminin 41 yaşında olduğunu, ama kısa bir hazırlık döneminden sonra bu yolculuğa hazırlıklı hale getirilebileceğini söyler.

Mustafa Kemal Paşa anlatılanları sessizce dinledi, sonra da isteklerini söylemiştir. Yol boyunca gemi, mümkün olduğu kadar kıyıya yakın bir rota izleyecekti. Bundan amaç, düşman savaş gemilerinin muhtemel saldırılarından korunup en hızlı yoldan karaya geçmekti. Yolculuk Samsun'da noktalanacaktı. Muhtemel bir tehlike anında Sinop'a çıkabilirlerdi. Her şey gelişmelere bağlı idi.

Kaptan izin isteyerek Paşa'nın yanından ayrılırken kafasında tek bir düşünce vardı.

Bu değerli adamı ve arkadaşlarını sağ salim Samsun'a ulaştırmak...

 



Bağımsızlık gayesinin elde edilişine kadar tamamiyle milletle birlikte fedakârane çalışacağıma mukaddesatım namına yemin ettim.

Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek katidir. 1919


Millî irade kendi istikametinde bir nehir gibi coşup taşacaktır. Mücadeleyi her noktasından düşünerek uyanış ve coşkunluk hasıl olmuştur. Sadece dayanıklı olmak ve vazifede kusur etmemek temel şarttır. 1919

Mustafa Kemal Atatürk

 
Son düzenleme:


Aziz ve mübarek vatanımızı kurtarmak için bütün aydınların herkesin hazır olması lâzımdır.

İstanbul’a gitmeyeceğiz. Anadolu en büyük hazinedir. Vatanın sinesinde kurtuluş çarelerini beraberce ölünceye kadar aramaya temin etmeye çalışacağız. (1919)

Mustafa Kemal Atatürk

 


Bazı arkadaşların yoksulluk içinde bu büyük dâvanın başarılamayacağını zannederek memleketlerine dönmek arzusunda olduklarını duydum.

Arkadaşlar!

Ben sizleri bu millî dâvaya silâh zoruyla davet etmedim görüyorsunuz ki sizi burada tutmak için de silâhım yoktur.

Dilediğiniz gibi memleketlerinize dönebilirsiniz.

Fakat şunu biliniz ki bütün arkadaşlarım beni yalnız bırakıp gitseler ben bu Meclis-i Âli’de tek başıma kalsam da mücadeleye ahdettim.

Düşman adım adım her tarafı işgal ederek Ankara’ya kadar gelecek olursa ben bir elime silâhımı bir elime de Türk bayrağını alıp Elma Dağı’na çıkacağım.

Burada tek başıma son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım.

Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak kanımı sindire sindire emerken ben de milletim uğruna hayata veda edeceğim.

Huzurunuzda buna and içiyorum. (1920)

Mustafa Kemal Atatürk


 


Abdi İpekçi - 1 Şubat 1979 tarihli son yazısının son pargrafı. (Basın şehitlerimizden değerli gazeteciye saygı ve rahmetle)


"Şimdi İran'da iktidarı ele geçirmek için iç ve dış güçlerin oyun içinde oyun oynamaları olasıdır.

Türkiye elbette komşusundaki gelişmeleri dikkatle izlemek durumundadır.

Bunu, son derece ihtiyatlı bir biçimde yapmalıdır.

Herhalde, İran'ın iç işlerine karışma biçimini alacak bir politika düşünülemez.

Bunun gibi Türkiye'nin şu ya da bu biçimde herhangi bir desteği, hatta sempatisi dahi söz konusu edilmemelidir.

Çünkü, en iyi niyetle yapılacak bir girişim bile Türkiye'yi, iç ve dış güçlerin oynayacakları oyunların parçası haline getirebilir, o oyunların içine sürükleyebilir...



(Milliyet gazetesi arşivinden alıntıdır.)

 
19 Mayıs 1919 Türk Tarihinin Dönüm Noktası


Atatürk, Ankara Halkevi’nde yaptığı bir konuşmasında,

19 Mayıs 1919 gününü ve Gençlik Marşı’nın tarihsel anlamını şu sözlerle değerlendirmişti:


“Ben 1919 senesi Mayıs’ı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde hiç bir maddi kuvvet yoktu.

Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı.

İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milleti’ne güvenerek işe başladım.

Samsun’dan Anadolu içlerine kırık bir otomobille gidiyordum...

O kırık otomobil Anadolu içlerinde ilerlerken ben daima düşünür ve yaverime “Dağ Başını Duman Almış” marşını söyletirdim.

Ben Türk ufuklarından bir gün behemahal bir güneş doğacağına, bunun hareket ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu âdeta gözlerimle görüyordum.

O marşı okutup tekrar ettirmekteki maksadım, Türk’ün bu güneşi doğunca, muvaffak olacağını anlatmaktı.”

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s.284.



 



“Efendiler, bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da millî hakimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak...

İşte İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur...

Türk’ün haysiyeti ve gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Öyleyse ya istiklâl ya ölüm!”


Kemal Atatürk, Nutuk, 1919-1927, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 1989, s.1 vd.

 


“Milli mücadeleyi yapan doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlatlarıdır.

Millet analarıyla, babalarıyla, hemşireleriyle mücadeleyi kendisine ideal kabul etti.

Biliyorsunuz ki, asırlarca meydana gelen mücadeleler ve bunların neticeleri olarak da büyük tarihi zaferler vardır.

Fakat o zaferleri kazananlar kendi ideallerinin değil, şunun bunun hırsı peşinde kul köle olarak bulunmuşlardır.

Halbuki milli mücadelede kişisel hırs değil, milli ideal, milli onur, gerçek etken olmuştur.” (1925) Mustafa Kemal Atatürk

 
Atatürk Kurtuluş Savaşında (Cahit Külebi)

I.


Edirne’den Ardahan’a kadar
Bir toprak uzanır,
Boz kanatlı üveyikler üstünden uçar
Ardahan’dan Edirne’ ye
Edirne’den Ardahan’ a kadar.

Kop dağı’nda akar bir çeşme var
Serçe parmak kalınlığında suyu
Haram etmiş gece gündüz uykuyu
Akar da akar.

Samsun’un evleri denize bakar
Sokakları yosun içinde.
Çaparlar, takalar, mavnalar
Bilyalar gibi suyun yüzünde
Bir iner bir kalkar.

İstanbul’dan bir yar sevdim
Adamı günaha sokar.

Savaştepe köprüsünden geçen trenler
Sel olur İzmir’e akar,
İzmir’in denizi kız, kızı deniz
Sokakları hem kız, hem deniz kokar.

Güneyde mis kokulu bir ağaç
Yuvarlak yaprakları ince,
Yaz gelip de güneş vurunca
Dallarından bal akar.

Bu toprak bizim yurdumuzdur;
Deli gönül yücesine çıkar.
Bir üveyik olur, uçar gider
Ardahan’dan Edirne’ye
Edirne’den Ardahan’a kadar.
Bir gün kara bulutlar göklerimizde konaklamıştı


 
2.


Yaylılar gelip geçiyordu güneyden,
Örtük kara perdeler sallanıyordu,
Utanıyordu Anadolu’dan gelip geçen,
Milletin yüreği kan ağlıyordu.

Askerler gelip geçiyordu güneyden,
Yaralı, hasta, yorgun askerler.
Akşam olmuştu, yurda toplanıyordu
Sağ kalan yiğitler birer birer.

Analar haber soruyordu güneyden
Tarlalar kadar, ırmaklar kadar durgun analar,
Örtük kara perdeler sallanıyordu
Utanıyordu Anadolu’dan gelip geçen
Ama kalanlar anayurtta toplanıyordu


 

3.

Gökyüzünde kara kara bulutlar
Başımıza nerden geldiniz!
Bizler konukseveriz ama
Düşmanları sevmeyiz.

Gökyüzünde kara kara bulutlar!
Harmanlar çürüdü yüzünden!
Sizinle görecek işimiz yok
Gidin üstümüzden!

Mavi değil artık denizlerimiz!
Tarlalar sürülmez oldu!
Sütü kesildi davarların!
Öksüz kaldı bebelerimiz!

Gökyüzünde kara kara bulutlar
Hayın mı hayın!
Bir gün gelir hesabını sorarız
Buralarda durmayın.

Ne bulutlar gitti, ne göklerden bir haber geldi.
Bu seferde padişahlara seslendi.

 

4.

Biz yoksul bir milletiz
Gözlerimizde solgun ışıklar yanar.
Nasılsa yenilmişiz bir kere
Ama uzun sürmez o kadar!

Bir yüce umutları umut etmişiz kendimize
Gerdeğe girmedik kızlar, tüy gibi çocuklar,
Yiğitler, ihtiyarlar,
Bu toprak için yaşıyoruz!
Yol verin bize!

Bu toprak bizim yurdumuzdur!
Deli gönül yücesine çıkar!
Bir üveyik olur uçar gider.
Ardahan’dan Edirne’ye
Edirne’den Ardahan’a kadar.

Ne bulutlar gitti, ne padişahlardan bir haber geldi.
Kemal Paşa derler bir yiğit vardı.
Bu sefer de millet türkülerle Kemal Paşaya haber saldı.

 
5.

Kemal Paşa, yenilmez yiğit, şanlı komutan!

Savaş girer gibi yetiş bize!
Yetiş bize, çöllerde bile olsan!
İnanç doldur, güç doldur içimize!
Bin kere yurdumuzu kurtaran!
Bir görseydin ağlardın hâlimize!
Kuşun kanadında türküler
Kemal Paşanın gönlüne vardı,
Cevabından önce kendi geldi.
 
6.

Bir gemi yanaştı Samsuna sabaha karşı
Selâm durdu kayığı, çaparı, takası,
Selâm durdu tayfası
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından bir duman
Duman değildi bu!
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil!
Sarılan anayurda
Kemal Paşanın kollarıydı.
Selâm vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz’in hâlini görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi.
Erzurum’a kadar.
Bu ne inançtı ki, Kemal Paşa
Atının teri kurumadan
Sürüp geldin yeni yeni savaşların peşinde

 

7.

Bir selâm gibi gitti Erzurum’a,
Bin selâm gibi geldi Sivas’a Erzurum’dan.
Dağlar alçaldı yol vermeğe,
Temizlendi ılkımından karından.
Analar bacılar yola döküldü,
Cephane taşıdı arkasından.
Irmaklar suyundan faydalattı,
Ağaçlar daldasından.
Yer gök inledi bir yol daha
Kurtuluş savaşından.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…