Usulen; "kızlarıyla konuşup, sonucu bildireceklerini" söylediler. Konukları yolcu ettiler.
İlkin Fitnat'la konuştu babası. Ne desin Fitnat'cık ?
"Siz bilirsiniz baba. Siz uygun görürseniz ben de evet derim." diye görüşünü bildirdi.
İç güvey alacakları için fazla beklemeyip, düğünü bir an önce yapmaya karar verdiler.
Nasıriç'teki çiftlik evlerinde davulları çaldırıp, anlı şanlı düğün yapacaklardı.
Gençler heyecanla o günü beklerken, Selanik'i kabus gibi bir hastalık kasıp kavurmaya başladı.
Kolera dedikleri illet, bir çok canı alıp götürmeye başlamıştı. Kenti, kara bulutlar gibi sarmıştı kolera.
Yalnızca Selanik'i değil; tüm Rumeli'yi sarmıştı.
Kimine göre, Selanik limanlarındaki yabancı gemilerden bulaşmıştı.
Kimine göre de Balkanlar'daki savaştan kaçıp Selanik'e sığınan göçmenler taşımıştı kolerayı.
Şu... Bu... Tevatür çeşit çeşit. Ama yaşam sürüyor bir yandan...
Çok geçmeden, iki aile yeniden bir araya gelip düğün gününü kararlaştırdılar.
Üç hafta içinde hazırlıklar tamamlanıp, düğün yapılacak, gençler baş göz olacaktı.
Konu komşudan bazıları; varsıl, saygın Rüstem Ağa'nın kızını, yoksul bir gence iç güveysi olarak vermesini hoş karşılamıyordu.
Ama Memet'in dürüst ve çalışkan olduğunu, bir evlat gibi aileye gireceğini söyleyenler, çoğunluktaydı.
Artık günleri sayıyorlardı...
On beş... On dört... On üç...
Ama koleranın sarstığı Selanik'de, camilerde durmadan selalar okunuyor, cenazeler ard arda kaldırılıyordu.
Kolera olmadık yerlerde, olmadık kişilerde uç gösteriyor, ilkin ateş, kusma, ishal; çok geçmeden de bir yatak, bir yorgan çaput gibi halsiz bırakıp, suyunu emdikten sonra da alıp götürüyordu hastayı.
On iki... On bir...
Ama Fitnat'ın hali hal değildi. Hastanede doktor fısıldadı kulağına babasının.
"KOLERA".
Dokuz... Sekiz... Yedi... Üç...
Düğüne üç gün kala sizlere ömür !
İlkin ateş, kusma, sonra da kesiksiz ishal ve halsizlik...