KOLAJ: MERT GÜRELİ
Memleket haricinden sonra, dahili de 'hayattın sırrı'nı veren kitap ve filmle sallanıyor. 'The Secret', nasıl bu kadar ilgi çektiği anlaşılabilir, tam da bu yüzden ürkütücü, tehlikeli bir fikriyat üzerine kurulu
21/04/2007 (1365 defa okundu)
PINAR ÖĞÜNÇ (E-mektup | Arşivi)
Nazar etme ne olur, çok iste senin de olur
Olay geçen yıl bu zamanlarda bir televizyon harekâtı olarak başladı. Fikir annesi Avustralya doğumlu Rhonda Byrne, bulduğu 'sır'rı dünya üzerinde televizyonu olan herkese, (ama ucundan azıcık) duyurma gayretiyle çok uğraştı. Sonra filmden parçaların izlenebildiği web sitesi dünyalıların uğrak yeri oldu. Ve zincir kitapla tamamlandı. Hayatın 'sır'rı kapışılmaktaydı. 'The Secret', Harry Potter'dan daha fazla insana ulaştı.
Nisan başında kitabın Türkçeleştirilmiş halinin, niyeyse 'The Secret' adıyla satışa sunulacağı büyük tantanayla duyuruldu. Şu an itibarıyla bütün kitapçıların 'çok satanlar' raflarında tek sıraya birinci çinko yaparak yayılmış durumda eser. Son derece pahalı kağıda, kabartmalı kapak ve cillop tabir edilen renkli baskıyla okura arz edilen kitap gerçek manasıyla kapışılıyor; bu da gerçek manasıyla ürkütücü. Şöyle ki...
Sırrı baştan afişe edelim: Çok istersen olur. Kitap doğru düzgün edit edilmediğinden ve daha baştan sallapati yazıldığından bir lafı yüz kez tekrarıyla hipnotik bir etkiye kavuşuyor, bazı cümleler kafanızda yankılanıyor: İyiyi düşünürsen iyi, kötüyü düşünürsen kötü karşına çıkacaktır (Kaldı ki buna kimin itirazı olabilir ki!).
Neyin öğretmenleri?
Öncelikle 'The Secret'ın en başta bir televizyon hamlesiyle tanıtılması boşuna değil. Hayatının çok kötü bir döneminde, kızının verdiği yüz yıllık bir kitap sayesinde binlerce yıldır bütün dâhi ve zenginlerin bildiği sırrın şıpınişi gözünün önünde canlandığı Rhonda Byrne, kitapta ve filmde yüce fikirlerini paylaşan 'öğretmenleri' bir araya topluyor ve diyor ki 'Yüzyılın en büyük televizyonculuk işini biz yapacağız'. Elinde internetten Google'lanmış, Beethoven'dan, Edison'a birçok dâhiden, öncesinde, sonrasında ne anlattığı meçhul olarak birçok alıntı ve okuması gereken onlarca kitap var. Öğretmenler diyor ki "Oh, no! İki buçuk ayda bu kadar şeyi okuyamazsın." Fakat Byrne 'The Secret' felsefesini kendine demirbaş ettiğinden, çok istiyor ve hepsini bir güzel okuyor.
İkinci adım bu öğretmenleri konuşturmak. Kitap zaten bu görüntülerden, konuşmaların deşifre edilmesinden ve minik minik kolajlanmasından müteşekkil. Hayattın sırrı deyince çok spiritüel bir eser bekleyenler yanılıyor. Tamam, tüm fikriyat 'farkındalık' kelimesini bilen ve cümle içinde günde iki doz kullanabilen her New Age insanının bildiği 'Çekim Yasası'. Yani iyiyi de kötüyü de sen çekersin. Ancak öğretmenlerin kısa özgeçmişlerine baktığınızda asıl çekilmek istenenin ne olduğunu anlıyorsunuz. Bir zamanlar sokak çocuğuyken şimdi çok para kazanma konusunda fikir veren bir mesleki danışman, büyük şirketlere finansal yapılarını geliştirmek için çalışan bir butik şirket sahibi, kendisine 'kariyer öğretmeni'nden çok 'yaşam serüvencisi' denmesini isteyen bir fikir girişimcisi, birkaç best-seller kitap yazarı, 'Zengin Doğdunuz' adlı kitabı yazan ve şirketlere çekim yasasıyla refah dersleri veren modern 'bilge', başarılı bir borsa yatırımcısı, bir evsizken şimdi dünyanın en iyi pazarlama uzmanı sayılan bir hipnoterapist, 'Kazanmanın Psikolojisi' adlı kitabın yazarı olan bir bireysel başarı danışmanı...
Kendinize bir çek yazın
'The Secret'ta para, çok para değil, servet lafı geçiyor daha çok. Dilekler arasında ev değil, malikâne var örneğin. 'Para kazanmak için gerçekten çok çalışmalı ve mücadele etmeliyim' şeklinde düşünenlere, 'yanlış yoldasınız' deniyor. "Kendinize hayali bir çek yazın (bu da siteden indirilebiliyor) ve o 'on yüz bin milyar dolar'ın sahibiymiş gibi düşünerek, o frekansı yayın Evren'e" deniyor. Bazı yerlerde bu servet budalalığının neredeyse pornografik bir anlatımı var: "Hemen ellerinizin üzerine bakın. Gerçekten, ellerinizin üzerini dikkatle inceleyin: Teninizin rengine, lekelere, damarlarınıza, varsa yüzüklere, tırnaklarınıza, tüm detaylara dikkatle bakın. Şimdi gözünüzü kapamadan önce, bu elleri, parmaklarınızı size ait gıcır gıcır bir arabanın direksiyonunu kavrarken görün."
Haberleri izlemeyecekmişiz
Zaten kitabın arka tarafına alıntılanmış bölüm insanın sinirini tepesine çıkarmaya yetiyor: "Sizce dünya nüfusunun sadece yüzde 1'lik bir kısmını oluşturan kesimin tüm maddi gelirin yüzde 96'sına sahip olması bir tesadüf mü?" Tesadüf değil tabii ki! Ama sağlıklı bir şekilde düşünerek ulaştığınız reel-politik nedenlerden ötürü değil, sadece o yüzde 1'lik kesim 'sır'rı biliyor çünkü. Ve kitap pervasızca insanlara o yüzde 1'lik kesime dahil olma hayalini kurdurtuyor. 'Maddi gelir' diye tarif ettiklerinin o kadar insana ulaşmasının, ancak kalan kesimin yüzde 4'e talim etmesiyle mümkün olabileceği gerçeğini bile fark edemiyor.
Cümlemize sonsuz refah, sağlık ve ruh eşi vadeden Sır ekibi, savaş karşıtı eylemlerin daha çok savaş, uyuşturucu karşıtı çabaların da daha çok müptela getirdiği kanısında. Neden? Çünkü savaşa karşı çıkarken, ağzımıza 'savaş' lafını alıyoruz, kötüyü içimize sokuyoruz. O yüzden (farkı neyse) sadece barış yanlısı eylemelere katılmakta beşeriyet adına fayda var. Gayet açık olarak televizyonlarda haberlerin izlenmemesi, gazete okunmaması gerektiği salık veriliyor. Neden? Çünkü kötü haber dolu, frekanslarımız etkileniyor. Yani eğer biz, tüm doğal ve insan elinden çıkma yapay afetler, salgın hastalıklar, savaşlar, işgaller yokmuş gibi yaparsak, kendiliğinden düzelecek dünya.
'Sır'rın sırrı ne?
'The Secret' üzerine doğal olarak memleket dahilinde ve haricinde yüzlerce yazı yayınlandı. Çeşitli forum sayfalarında malum esere imalı yoldan bile olsa laf sokmak isteyen, 'Kötüyü düşünürsen, kötü seni bulur' felsefesini baştacı etmiş uluslararası sevgi insanları tarafından neredeyse linç ediliyor. Oprah Winfrey'in yekten pompaladığı Rhonda Hanım ve ekibi hakkında zaten olumsuz bir yazı çok nadir çıkıyor karşınıza. Peki 'Sır'ın sırrı ne?
Son derece günlük dille yazılmış, bir fikri en az sekiz kere tekrarlayan, bununla yetinmeyip bölüm sonlarına özet koyan bir kitap (The Secret for Dummies). Yani meramın anlaşılmaması imkânsız. Biçimden içeriğe geçtiğimizde her şeyin bize bağlı olduğu fikri ilk başta çok tavlayıcı. Dünyanın dört bir tarafından 'Sır' sayesinde olduğu iddiasıyla loto vuran, ölümcül kanserden sıyıran, multimilyoner olan ve zayıflayanların (Amerikan nüfusunun yüzde 30'u obez) hikâyeleri göz boyayıcı.
Herkes frekansını mı yaşar?
Ama işin diğer tarafı yani ayda 5 dolarla geçinmek mecburiyetinde olan Üçüncü Dünya ülke vatandaşları, sadece bu yüzyılda yaşadıkları için kanserle, AIDS'le mücadele edenler, genetik nedenlerle ya da sadece Amerikan hayat tarzına maruz kaldıkları için obeziteyle savaşanlar, internette 'The Secret'la ilgili yüzlerce blog ve foruma pek girmiyor. 'Herkes frekansını yaşar' buradan düşünüldüğünde insana ne ağır bir vebal, insanlığa dair nasıl bir vicdan azabı yüklüyor... Ruhunu spiritüel yollardan temizlemeye çalışanlara da hakaret, mütevazı bir hayatla yetinmeyi seçenlere de, zaten buna mahkû m olanlara da... 'The Secret'ın, tüm dünyada bu kadar ilgiye mazhar oluşu, insanlığın geldiği hale dair en kötü frekansı yolluyor aslında.
* * * * *
Bir 'Sır'rın ifşası
Fikriyata göre siz düşüncelerinizin efendisisiniz. Duygu ve düşüncelerimiz normalde otomatik pilotta. Eğer bir farkındalık yaratabilirsek, yaydığımız frekansları da kontrol edebiliriz
Evreni bir katalog olarak düşünecekmişiz. Sayfaları çeviriyoruz "Evet buna da sahip olmak isterim, buna da. Evet bu deneyimi de yaşamak isterim" diyecekmişiz.
Sır, park yeri bulurken de kullanılabilirmiş.
Posta kutusuna "Ah yine fatura gelecek" diye bakarsak sürekli fatura gelirmiş. Fatura dediğimiz şey, tüketilen mal ve hizmetlerin karşılığı değil mi? Nereye gidecek peki bunlar? Rhonda Hanım'a mı?
'Para insanı bozar, ancak kötü insanlar para sahibi olabilir' gibi yanlış fikirlerden derhal kendimizi arındırmamız gerekiyormuş.
"Spiritüel, fakat sürekli hasta ve meteliksiz yaşayan birçok insan tanıdım. Bu da zenginlik değil. Yaşamak her alanda bolluk ve bereket içinde olmak demektir" kitapta geçen gerçek bir cümle.
Sır içinde 'ruh eşini bulmak' da zaman zaman servet/malikâne tarzı hedef büyümesine takılıyor. Haftada üç kadınla çıkmak isteyen ve çok istediği için başarıya nail olan bir adamın hikâyesi mevcut. Gerçi sonrasında o da ruh eşini bularak evleniyor.
İrili ufaklı hastalıklar çekim yasasının işleyişine denk düşen plasebo etkisiyle iyiye kavuşabiliyor. Zaten hasta olmayı da frekanslarımızla biz çekiyoruz!
Yaşlılıktan mütevellit görme bozuklukları da çok isteyerek çözülebiliyor. Üç günde okuma gözlüğünü atmak mümkün