mesnevi dersleri

Mevlana ve eşi arasındaki hoş sohbet;

"Bir gün eşi Mevlana'ya sorar;
-Bu kadar aşıksın Mevlaya, şükürler olsun...
Bu aşkı yaşayıp yaşatana..
''Peki bana ne kadar aşıksın'' diye sorar..
Mevlana şöyle cevap verir;
Sen benim;
-Yaratan’dan ötürü yaradılanı sevişim,
-Bir adım gelene on adım gidişimsin…
-Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin…
Sen benim;
-Bugünüme şükür,
-Yarınıma dua edişim,
-Azla yetinişim,
-Çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve sen benim;
Kapanmayan avuç içimsin...

Bir eş bir hayat arkadaşı ancak bu anlatılabilirdi...
 

Eklentiler

  • $3a3410ec2b56b4cdbc0f95a6bf5719c8_1297352200.jpg
    $3a3410ec2b56b4cdbc0f95a6bf5719c8_1297352200.jpg
    109,4 KB · Görüntüleme: 360
bacılarım merhabaaa girer girmez daha doğrusu hesabım aktif olur olmaz hemen yazmak istedim.... sizleri çok özledim...
inşallah mesnevi çalışmalarnız çok iyi gidiyordur.. yokum diye sanmayın ki okumadım....

okudum ama paylaşmayınca çalışmammış gibi oldum...
sayfa 179lardayım şu 2 haftada acaip bir gevşeklik oldu.. inşlh kulita ve datlu cadu beni toplar bende herkesi:):):)

mina bacım paylaşımların için çok çok teşekkürler...
 
bacılarım merhabaaa girer girmez daha doğrusu hesabım aktif olur olmaz hemen yazmak istedim.... sizleri çok özledim...
inşallah mesnevi çalışmalarnız çok iyi gidiyordur.. yokum diye sanmayın ki okumadım....

okudum ama paylaşmayınca çalışmammış gibi oldum...
sayfa 179lardayım şu 2 haftada acaip bir gevşeklik oldu.. inşlh kulita ve datlu cadu beni toplar bende herkesi:):):)

mina bacım paylaşımların için çok çok teşekkürler...
hoşgeldinnnnnnnnnnnnnnnn:52:
her zaman paylaşmaya çalışıcam inşallah.hep beraber daha güzel olacak
 
Su şiddetle saldırıp ateşe hâkim gelir. Lakin, su bir kaba konunca ateş de onu kaynatır. 2531

Görünüşte su, ateşten üstündür ...
Fakat ikisinin arasına bir tencere girdi mi ateş o suyu kaynatır, buharlaştırır, yok eder.
Görünüşte su nasıl ateşten üstünse sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mağlupsun, onu istemektesin.

İnsan, yiğitlikte Zaloğlu Rüstem bile olsa, Hamza’dan bile cesur olsa yine de hükmetme hususunda karısının esiridir” diyerek bu hakimiyet vurgulanmıştır.

Diğer taraftan, erkeklerin kadınlara üstünlüğü sanıldığının aksine fiziksel ya da maddesel anlamda görülmemiştir. Erkeklerin işin sonunu görebilme becerileri bakımından üstünlüklerinin bulunduğu düşünülmüştür.
“Ey yiğit kişi! Erkeklerin kadınlara üstünlüğü kuvvet, kazanç ve mal-mülk bakımından değildir.
Öyle olsaydı, aslan ve fil daha kuvvetli olduklarından dolayı insandan daha üstün, daha yüce olurdu.
Erkeklerin kadınlardan üstün olması erkeğin, kadına nazaran daha çok işin sonunu görebilmesindendir.
Erkek de, işin sonunu tahmin edip göremezse, bu becerisi olanlara karşı kadın gibi noksan sayılır” (Mesnevi IV, 1618-1621) sözleri bu durumu ifade etmektedir. Günümüzde de kadınlara yönelik olarak zaman zaman gereksiz ayrıntılara girerek olayın özünü kaçırdıklarına ilişkin eleştiriler bulunmaktadır. :44: :44: :44:
 
bacılarım merhabaaa girer girmez daha doğrusu hesabım aktif olur olmaz hemen yazmak istedim.... sizleri çok özledim...
inşallah mesnevi çalışmalarnız çok iyi gidiyordur.. yokum diye sanmayın ki okumadım....

okudum ama paylaşmayınca çalışmammış gibi oldum...
sayfa 179lardayım şu 2 haftada acaip bir gevşeklik oldu.. inşlh kulita ve datlu cadu beni toplar bende herkesi:):):)

mina bacım paylaşımların için çok çok teşekkürler...

Hoşgeldin kgokcecim, özledik seni. :29:
Ağır adımlarla hedefe ulaşmaya çalışıyorum işte, Nasip olur İnşallah.
Sayfa 130 dayım henüz. :16:
 
Nefsi ve hırsı kadın, aklı da erkek bil.

Erkek akıl kadın nefistir metaforu: Mevlâna Mesnevî"sinde bir anlatım metodu olarak metaforlara baş vurur. Metafor zaten, soyut fikirlerin somut ifâdeleridir. Bu açıdan yapılan benzetmeler konunun daha iyi anlaşılmasını sağlar. (Bkz. Keklik, Mev.Metafor Yol. Fels. s. ) Mesnevî"nin I. Cildinde anlattığı hikayede erkeği akıl kadını nefis kavramlarıyla temsil ettirmektedir:

“Erkekle kadının hikayesini anlattık ya; sen onu nefsinle aklına örnek bil.

Nefisle akıldan ibaret olan bu kadınla erkek, iyinin kötünün ayırt edilmesi için gerek mi gerek.

İkisi de şu toprak yurtta gereklidir; gece gündüz savaştadır, ikisi de olaylar içindedir.

Kadın durmadan evin ihtiyaçlarını diler durur; yani şeref ister, ekmek ister, sofra ister, mevki ister.

Nefis, kadın gibi her şeye bir çare bulmak peşindedir; kimi toprağa döşenir, kimi yücelik arar.

Aklın sa bu düşüncelerden haberi bile yoktur; Aklında fikrinde ancak Allah"ın gamı vardır.

Hikayenin iç yüzü bu yemdir; bu tuzaktır ama dış yüzünü de şimdi toptan işit.

Mânâyı anlatmak yeter olsaydı dünya halkı, işten, güçten kalırdı, düzen bozulurdu.” (Mesnevî, I, 2628-2635 Gölp.)

Mevlâna kadın-erkek ilişkileri konusunda eşlerin birbirlerine karşı davranışlarında ve birbirlerinin hizmetinde bulunmayı “câriye” ve “köle” kavramlarıyla metaforize etmiştir. Nitekim Mesnevî"de hikaye ettiği hususlar bütün aileler için önemli bir örnek ve güzel bir tedbirdir. Her zaman ve her yerde geçerli olabilecek bu tedbir sayesinde hem ailenin rahat, hem kadınla erkeğin geçimi hem de hayatın sıkıntıları aşılıp, mutluluklar temin edilebilir. “Bunun da ötesinde hanımlar bu tür tedbirlerle kötü ahlak sahibi erkekleri ıslah ederler. Fesat yoluna gidebilecek erkekleri doğru yola sevk ederler. Bedevî bir kadın, güzelliği ve aklı ile meşhur olan kızını bir kral ile evlendirirken yaptığı pek çok vasiyet arasında bir de şöyle demiştir: “Sen ona câriye olursan, o da sana köle olur.” Yani sen her hususta ona itaat edersen o da her konuda sana itaat eder.” (M. Carullah, s. 27)
 
Onlara (kadınlara) danışın, fakat söylediklerinin aksini yapın.
Şüphe yok ki, o şehvet sahiplerinin dediğini yapan telef olur. 3063


Bu beyitin uydurma hadis olduğundan başka bilgi bulamadım.

Beklentilerime cevap vermiyor maalesef. :30: Açıklamalı metine ihtiyaç duyuyorum. :31:
 
MEVLANA’NIN HER HALUKARDA SAHİP ÇIKILMAYA İHTİYACI YOK

Horasan’ı,Moğolların işgale başladığı dönemde atalarıyla beraber konar göçer usulüyle Anadolu’ya gelen ve karar vererek Konya’ya yerleşen ailenin o zaman yedi yaşında ki çocuğudur.21.yy da kendi tekniğiyle eleştiren araştırmacı,

Efendim Konya’nın Moğol işgalinde, işgalci moğollarla işbirliği yapmış demesi; karşısında diyorumki Ulu Mevlana şehir adamıdır. Şehir adamı kavga etmez. Kavga cahil adam işi.Yani şehirli sulh ve barış adamıdır.Çünkü aklıyla hareket eder.Kan dökmek istemez.Buna karşın şehirli olmayan kavga adamıdır,sulhtan habersizdir.Örneğin Yunus Emre’nin dediği gibi “kavga bizim işimiz değil”.Kimseyi acımasızca eleştirmenin anlamı yok.Görülen şu: akıl, ilim,hikmet dolu sözler Mevlana’yı haklı çıkardığı gibi islam büyüğü olarak gönüllerde yaşamaya devam edecektir.Moğolları Anadolu’da manen mağlup etmiştir.Ayrıca 13.yy dan kalma çekik ve badem gözlü, brakisefal köse sakallı ve düz saçlı geniş yüzlü elmacık kemikleri çıkık insanları orta Anadoluda görebiliriz.Gerçekten Mesnevi’yi her okuyuşta farklı anlam yükleyebilirsiniz,bunu yaşıyorum.

Medyada ekrana getirilip milletin kafasını karıştıranlar, ecdad yabancı kültürler etkisinde kalmıştır. Türkçe ecdad tarafından ihmal edilmiştir.Türk dili miladi 10.yy da Divan-i Lügatit Türkte görüldüğü gibi çok gelişmiş lisandır,diğer bir önemli olanda,Hz.Pir’in

Moğolları manen ilmi ve hikmetli sözleriyle esir etmesidir..O kavgacı kan dökücü insanlar kazanılmıştır. Son sılagonumuz çağ hikmet çağı ve aydınlık ilim irfan çağıdır.Mevlana’nın Divanında ki sözlerin çoğu başka ilim hikmet sahiplerinden alıntı olsada, ama divanda gine Mevlana’ya ait sözler olduğu gerçeği bulunmaktadır. O da üstad hz.Pir’in yüceliğini göstermektedir.Bu sözleri ancak miracını tamamlıyanlar söyler. (Alıntıdır)


Sanırım Mesnevî'yi, Mevlâna Celâleddin-i Rûmî'nin yaşadığı döneme göre değerlendirmemiz gerekiyor. :26: :30: :17: :14:
 
Mesnevi'yi şerhlerinden okumak için, bir kütüphane dolusu kitabı hatim etmek gerekiyor. :77:

images

. . . . . . . .
images

images
images
 
Son düzenleme:
MEVLÂNÂ'YA GÖRE NEFSE UYMA

Doç. Dr. İbrahim EMİROĞLU
D.E.Ü. İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


Mevlana'nın eserlerinde, yanlışa düşme nedeni olarak nefsin heva ve hevesine uyma ile ilgili bir hayli malzeme bulmaktayız. Geniş açıdan bakacak olursak, kişiyi yanlışa düşmeye sevk eden (haset, kibir, kıskançlık, hırs, acelecilik, tahammülsüzlük, benlik sevdasına kapılma, yanıltma isteği, özeleştiriden kaçınma, gerçek nedeni görmeme, kuruntular gibi) birçok nedenin heva ve hevese uyma ile doğrudan ya da dolaylı ilişkisi vardır.
Mevlana'nın nefsi nasıl gördüğü
Mevlana Celaleddin, nefsi, insanın içine yerleşmiş bir düşman gibi görür ve şöyle der: "0 dost değildir, dosttan ayırır; vefası yoktur; o, şarabı döker de yerine sirke satar" der.
Mevlana, nefsi, yüzlerce hile, hud'a sahibi bir ejderhaya; onun arzu ve isteklerine uyma demek olan heva ve hevesi ise görmeye engel olan kasırgaya ve şeytanın memesindeki süte benzetir. Yine heva ve hevese meyletmeyi, gönüllerin onunla kilitlendiği kilide benzeten Mevlana, insana kilit değil anahtar olmasını önerir.
Mevlana Celaleddin, heva ve hevesine uyan haris nefsi, kuş(hayvan)dan da aşağı görür. "Çünkü kuş, tuzağa düşme tehlikesini göz önünde tutarak her yeme gitmez, her yemi devşirmez. Midesi açlıktan yanar-tutuşur da buna rağmen yine de elli kez sağa-sola bakar; bir leş yiyen yırtıcı kuş, yahut bir kedi pusuda bulunmasın; sakın beni gafil görüp de avlamasın, birisi tutup beni bağlamasın" der. Mevlana, daha da ileri giderek nefsi eşeğe, hırsı da yulara benzetir ve yanlış yapmamak için insanın eşek gözünü değil de akıl gözünü açmasını ister. Zira insanın, aklı ve ulvi şeyleri bir kenara bırakıp nefsin adi isteklerine boyun eğerek süfli şeylere yönelmesi, uyarılması gereken büyük bir aldanıştır.
Ruh, seni en yüksek göklere çıkarırken sen en aşağılıklara, su ve çamura doğru gittin.
Akıl bağlanmıştır da heva ve heves, dilediğini işliyor; halbuki akıl işlemeliydi dilediğini.
Nefsin yanlışa sevk ediciliği
Mevlana'nın ifadesine göre, dostların en azizi, öğüt veren akıldır; düşmanların en kötüsü de (bizi kötülüğe, yanlışa sevk eden) nefs-i emmaredir. 0, heva ve hevesine kapılmış nefsin kişiyi doğrudan ayırarak ona ne yanlışlar yaptırdığını ve neler dedirttiğini Divan'ında uzunca anlatır. 0, zulmanî nefsin, nuranî ve iyi bir hak ve hakikat arayıcısı olan akla neden galip geldiğini sorar ve bunun cevabını yine kendisi verir:
Neden mi? Nefis kendi evinde, kendi yurdunda, akılsa garip! Köpek bile kendi kapısında korkunç bir aslan kesilir. Mevlâna, nefsin arzularına uyanı, bu yılanı sütle besleyerek büyütüp ejderha yapana benzetir ki, ejderhalaşan nefis de büyük tehlikeler saçar. Bu hususla ilgili olarak Mevlana şu tavsiyelerde bulunur:
Heva hevesle, nefsin isteğiyle az dost ol. Çünkü seni Tanrı yolundan çıkaran, yolunu şaşırtan, heva ve hevestir.
Cihanda bu heva ve hevesi, yoldaşların gölgesini kırıp öldürdüğü gibi hiç bir şey kıramaz, yok edemez.Aklının sakalını bedenin eline vermişsin; artık ne diye dertlere düşer, pişman olur da saçını sakalını yolar durursun.
Nefsinle pençe-pençeye savaş, barışa bu çeşit savaşlar yardım eder ancak.
Bir başka yerde de Mevlanâ, konuyla ilgili olarak, "nefis geride, aklın ilerde gerek" tavsiyesinde bulunur. Zira:
Nefsin her anda bir hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun'a uyanlarla boğulmuş.
Mevlana Celâleddin, sonunda nefsi eşeğe benzetir ve onun isteklerine uyup yanlış yollara sapmamak için şu uyarılarda bulunur:
Aptallığından nefsin çuvalına girdin, aptal olmasaydın bırakırdın bu eşeği.
Eşeğin başını çek; onu yola sok, doğru yolu bilenlerin ve görenlerin yoluna sür.
Onu boş bırakma, yularını tut; çünkü o, yeşilliğe gitmeyi sever.
Gaflet edip de bir an boş bıraktın mı çayırlara doğru fersahlarca yol alır.
Eşek yol düşmanıdır, yeşillik görünce sarhoş olur. Onun yüzünden nice ona kul olanlar telef olup gitmişlerdir.
Eğer yol bilmezsen eşeğin dileğine aykırı hareket et; doğru yol o aykırı yoldur.
Mevlâna, nefse uymayı karanlığa dalmak, akla uymayı ise aydınlıkta kalmak olarak gösterir. Zira nefis, tıpkı sofistaiyye gibi kararsızdır, şüphecidir, hile ve aldatmadan yanadır. Bunun için de o, hakikatı ikna yoluyla değil de şiddet yoluyla ( kötekle ) anlar.
Nefse uymada rol oynayan unsurlar
Nefse uymada, ona aşırı güven duyma önemli etkendir. Nefsi, Firavun gibi Mısır'da bey fakat Nil'in dibinde tutsak, kutsuz bir şeytan olarak gören Mevlana, yanlışa, hileye ve aldanışa sevk ettiğinden dolayı insanın ona güvenip de onun peşinden koşmamasını ister. Nefsine aşırı güvenip, onun peşinden gitmede kişinin benlik duygusu veya enaniyeti önemli rol oynar. Mevlana'ya göre benlik ve ululuk isteği kızgınlığa iter, kızgınlık ise insanın birçok yanlışı işlemesine sebep olur. Bundan dolayı o, insana, bu ikisini de ayaklar altına alıp, onları merdiven yaparak göklere yükselmeyi önerir. Benliğinden sıyrılan kişiler şekerlerle dolarlar, başka bir ifade ile tatlılaşırlar, üfleyip ses çıkartılacak tatlı kamışa dönerler, anlayış ve olgunluk kazanırlar. Benlik denen karanlık kuyudan çıkan insan, çiçekleşir, meyveleşir, ve insanlara fayda veren bereketli bahçeye dönüşür.
Atıldığı kuyudan kurtulan Hz. Yusuf, Mısır'a sultan oldu. Beden kuyusundan kurtulan, yani benliğinden sıyrılan da bir çok yanlıştan kurtulur, manevi âleme padişah olur.
Mevlana söz dinlemeyen, istişarede bulunmayan, büyük sözü tutmayan ve ancak kendisini beğenenlerin düştükleri yanlışın sonunda ettikleri feryadı;
"Kendi aklımıza güvendik, fikrimize dayandık da bu tehlikeye çattık" şeklinde nakleder ve kendisini beğenenleri kınayıp, sonunda böyle davranmaktan uzak durmayı tavsiye eder.
Senden, bu kendini beğenme defoluncaya kadar gönlünden de çok kan akar, gözünden de.
Nefse uymaktan kaynaklanan kişisel hesaplaşma/intikam duygusu, hırslar veya ihtiraslar insanı yanlışa itebilir. Mevlâna buna şu örneği verir:
Firavun yine kendi kendine: "Ne şaşılacak şey! Ben bütün gece "Ey Rabbimiz"diye yalvarmıyor muyum? Yalnızken mütevazı bir hale geliyor, düzeliyorum. Neden Musa'ya karşı öyle oluyorum?"
Kişi, hırsı yüzünden elindeki değerli imkanları bırakarak değersiz şeylerin peşine takılabilmektedir. Halbuki "hırs, güz mevsimi, kanaat ise bahardır; dünya güz mevsimiyle kutlu bir hale gelmez ki!"
İnsan, lokmanın yolunu bağladığında hileden-düzenden kurtulur, fakat hırsa düştüğünde ağlamaya koyulur gider. Hırsı yüzünden müflisle işbirliği yapan hata ve aldanış içindedir.
Yine kişi, hırsı yüzünden bazı imkanları, tıpkı avcı gibi, elinden kaçırabilmektedir. Dünyadaki mal, mülk, mevki hırsının insanı sarhoş edebileceğini, bunlara ulaşamamanın kişide baş ağrısı yapıp onu sersemleştireceğini ve hâliyle onun dengesini bozarak yanlışa iteceğini dile getiren Mevlanâ, bu duruma düşmemek için sabra sarılıp, bu ihtirasların esiri olmamak gerektiği üzerinde durur. Zira "Hırs insanı kör, ahmak eder, bilgisiz bir hale sokar, ölümü kolaylaştırır." Bundan dolayı Mevlana, haris kişilerle bir arada bulunmamayı tavsiye eder. Zira uyuz canla düşüp kalkan can da uyuz olur gider.
Dünya malına hırs göstererek sarılmak ve ona tamah etmek insan için bir aldanıştır. Böyle yapan kişi, Mevlana'ya göre, sonunda Tanrı aynasına düşman kesilir; onda yarasalık, güneşe düşmanlık huyu pekişir. Zaten ona göre, "İnsanı zayıflatan, alçaltan, sarartıp solduran tamahtır. "Tamah, oldukça çok zarara yol açar."
İhtiras gösterip menfaat peşinden koşmanın, kişiyi yanlışa iteceğini ve sonunda onu rezil rüsva edeceğini söyleyen Mevlana, "hırsla bir şeyin üstüne düşenin ondan mahrum olabileceği" sözünü nakleder ve peşinden "... ona ancak sabredenler ulaşır." ayetini hatırlatır.
Mevlâna, yine, büyüklük taslama, hırs ve kıskançlık huylarının kişileri ne büyük yanlışlara sevkettiğine işaretle, "eğer bu kötü huylar olmasaydı, o zaman her Firavun bir İmrân oğlu Musa olurdu" der.
Hiddet ve şehvet de bir bakıma nefse uymaktan kaynaklanır. Kişi kızınca, hiddetlenince ve şehvetine uyunca hatalara ve kötülüklere iyice açık demektir. Gözün ağarıp, gerçeği görmeme nedenini nefse ve onun kızgınlığına bağlayan Mevlana, hiddeti ve kini, sapıklığın - kafirliğin temeli olarak görür ve kızınca, hiddetlenince insanın yırtıcı canavarların kızgınlığını bile geçeceğini söyler.
Kötü birer huy olan kibir ve kinin doğmasının sebebi şehvettir. Şehvetin yerleşip kuvvetlenmesi ise itiyat yüzündendir. Kötü huy, âdet edinilince kişide iyice sağlamlaşır ve yerleşir. Yerleşince de insan, ondan vazgeçirmek isteyene de hiddetlenir, kızar. Hiddetlenen insan ise daha çok hata yapar.
Şehvet, insanı tuzağa düşürür, hataya sokar.
Rüstem'in kellesi, kulağı yerindedir; sakallı, bıyıklı bir adamdır ama ayağını tutup onu kafese sokan tuzak, şehvettir.
Mevlana, insanın yanlış bir hüküm ve davranışta bulunmaması için hevâ ve hevesini kendisine vezir yapmamasını ister. Zira heva ve heves hırslarla doludur ve ilerisini görmeyip sadece anı gözetler. Halbuki aklın gözleri ise işin sonunu gözetir. Doğurdukları bu olumsuz sonuçlarından dolayı Mevlâna, insanın kendi mezarını şehvet, haset ve hırs bakırlarıyla değil de gerçeklik altınıyla doldurmasını önerir. İnsan, şehvetine uyunca kanadı dökülür, topal kalır; birçok gerçekler ve güzellikler ondan kaçar gider. Bundan dolayı Mevlana, insanın şehvetini kontrol etmesini ister.
Nefse uymayı engelleme
Hz. Mevlâna, akla uymak varken, doğru yol varken, insanın heva ve hevesine uyarak, yanlış yola sapmasını engellemek için bir hayli eleştiride bulunur. Güzelim parlak güneş meydandayken mumla kandilden aydınlık istemek!
Fakat şüphe yok ki bizim şanımız, edebi terk etme, nimete karşı küfranda bulunma, heva ve hevesimize uymadır. "Ben, nefsimin hilesinden neler gördüm neler! Sihriyle akıl ve temyizi bile giderir." diyen Mevlana, nefse danışılsa bile, yanlış yapmamak için o aşağılığın dediğine uymayıp, aksini yapmayı önerir. O, nefse muhalefet etmeyi de yeterli görmeyerek şöyle der:
Nefis, bu çeşit mahluklardandır da onun için gebertilmeye layıktır. Onun için ulu Tanrı "öldürün nefislerinizi." demiştir.
"Nefis, üç köşeli dikendir, ne çeşit koysan sana batar, ondan kurtulmana imkan mı var?
Heva ve hevesini terk etme ateşini vur şu dikene; iyi işli dosta uzat elini, sarıl ona!"
Kur'an'da geçen Hz. İbrahim'in dört kuşuna telmihte bulunan Mevlana, bunları, nefsin kötülüğe iten güçleri olarak görüp, nefse hakim olmamaları için bunların kesilmesini/öldürülmesini ister. Bu dört kuş şunlardır.
Kaz: Hırs
Horoz: Şehvet
Tavus: Makam Sevgisi
Kuzgun: (Ölmeyecekmiş gibi) uzun yaşama dileği.
Mevlânâ, nefsin isteklerine karşı insanın set çekmesini ve onun doğurduğu kötü duygu ve düşüncelerden arınmasını ister ki bu arınma (tezkiye-i nefs) iki dünyada da kurtuluşa ermenin yoludur.
Tertemiz ol, tamamıyla toprak kesil de toprağından otlar bitsin.
Ot gibi kupkuru bir hale geldin mi güzelce yan; yan da yanışından ışıklar belirsin.
Yine Mevlâna, nefsin heva ve hevesine karşı kendisini frenleyeni şöyle övmektedir: "Aferin himmete, aferin görüşüne ki bu kırık dökük âlemde, bu feryada erişilmez denizde, kendini heva ve heves dalgasına kaptırmadın."
Sonunda Mevlana, heva ve hevese uyarak yanlış yapmamak ve akabinde zararlı çıkmamak için şu uyarılarda bulunmaktadır.
Ey ömrünü yele veren, sarhoş musun sen?
Niceye dek bu heva ve hevese tapacaksın sen?
Hevâ ve heves lezzetlerinin hepsi hiledir, riyadır.
Heva ve heves, erkeklerin hayzıdır.
Heva ve hevesine uyarsan dimağın bozulur.
Eğer şehvet ve heva sevdasında koşacaksan, sana haber vereyim ki eli boş kalacaksın!
Kendine gel de kargaya benzeyen nefsin ardından koşma. Çünkü o, seni mezarlığa götürür, bahçeye değil!
Nefse uymayı engellemek için önce yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi nefsin hilelerini, aldatıcılığını ve ona güvenilmeyeceğini iyi bilmek zorunludur. Bunun akabinde nefsi eğiterek onun bizde değil de, sağlam irademizle bizim onda hâkimiyet kurmamız gerekmektedir. Mevlâna, bunu başaran insanın manen yükseleceğini ileri sürer.
Mevlana'nın anlayışına göre nefis, insanı aldattığı, kötülüğe yönelttiği, boş ve zararlı şeyleri telkin ettiği, süfli şeylere ilettiği, kısacası birçok yanlışın ve kötülüğün kaynağı olduğu için, tehlikelidir. Kişinin benlik duygusu ve ululuk isteği, hırsı, tamahı, hiddet ve şehveti nefsin isteklerine boyun eğmeyi kamçılar. Ona göre, yanlışa düşmemek, dünya ve ahirette zarar görmemek için, akla uymak varken nefse uymamak gerekir. Nefse uymamak için de ona muhalefet etmek, onunla mücadele etmek, gaflette bulunmamak, manevi eğitimden geçerek nefis terbiyesi almak, örnek ve önder kişileri izlemek ve iradeyi sağlamlaştırmak gerekmektedir.
(Alıntıdır)

Heva: istek, nefsin isteği, düşkünlük, gelip geçici olan heves, nefsin zararlı ve günah olan arzuları.
 
Son düzenleme:
iki beyte takıldm kaldım ilerleyemdim. bir ara yazıp yorumlarınız alayım, gökçen hoşgelidn canım
 
maşallah kullitam sen çok güzel ilerliyorsun, gıpta ediyorum sana:31:
 
iki beyte takıldm kaldım ilerleyemdim. bir ara yazıp yorumlarınız alayım, gökçen hoşgelidn canım

Bu turda ''Mevlana'ya göre kadın'' konusuna takılmış durumdayım DatluCaducum.:39:
Her başlık için ayrı hatim görünüyor bana. :40:
Bugün çok çalıştım. Uzuuuun bir molayı hakettiğimi düşünüyorum. :34:

Takıldığın beyitleri merakla bekliyorum canım. :52:
 
$0a0.gif
Mevlâna'nın hamama gittiği bir gün, dostları ondan önce girerek hamamı temizler, diğer müşterileri dışarıya çıkarıp onu
karşılamaya giderler. Bu arada cüzzamlılar hamama girer. Gelince durumu farkeden dostları, onları inciterek, sudan
uzaklaştırmaya başlarlar. Mevlâna bu duruma üzülür; arkadaşlarına engel olur ve hastaların yanına giderek, onların yıkandığı sudan kendi üzerine döker hepsinin gönlünü alır.

Bir gün Mevlâna evinde kızı Melike Hatun'un cariyesini azarladığını işitir. Hemen müdâhele eder ve: "Onu niçin dövüyor ve niçin incitiyorsun? O hanım, sen de cariye olsaydın ne yapardın? İster misin ki, bütün dünyada Allah'tan başka hiç kimsenin köle ve cariyesi yoktur diye fetva vereyim? Hakikatte onların hepsi bizim kardeşlerimiz ve hemşehrilerimizdir. Çünkü Cenab-ı Hak: "Allah sizi bir nefis gibi yarattı ve dünyaya getirdi, buyurmuştur", diyerek kızını ikaz eder. Bunun üzerine kızı da tevbe edip, o câriyeyi âzâd eder.


Mevlâna; insanlığa yol gösteren bir mürşid oluşunun yanında müşfik bir babadır. Onun bütün insanları kucaklayan sevgisine
çocukların da dahil olduğunu görürüz. Oğlu Sultân Veled'in canı sıkkın, üzgün bir halde oturduğunu görünce; başına bir kurt
postu geçirerek "Bu bu bu" diyerek onu güldürünceye kadar şakalaşması küçük bir örnektir.
Yine bir gün yolda giderken oyun oynayan çocuklar Mevlâna'yı görür; hepsi yanına koşup elini öperler. Çocukların biri uzakta
ve meşguldür; "Ben de geliyorum" diye seslenir. Mevlâna, çocuk işini bitirip yanına gelinceye kadar bekler.


Mevlâna dünya hayatına ve dünya malına fazla değer vermezdi. Kendisine gelen hediyelerin muhtaçlara dağıtılmasını isterdi.
Maddî yönden sıkıntısı olanlara yardım elini uzatırken, bunu karşısındakini incitmeden, başkalarına sezdirmeden son derece zarif bir tavırla yerine getirirdi. Müridlerinden Osman Gûyende yeni evlenmişti. Para sıkıntısı çekiyordu. Durumu hisseden Mevlâna, bir gün ona: "Ey Osman! Bundan önce güzel bir âdetin vardı. Sık sık elimizi sıkardın. Uzun zamandır bu âdeti terkettin, sebebi nedir?" deyince, Osman Gûyende O'nun elini öpmek ister. Mevlâna da gizlice eline para sıkıştırır ve: "Bu âdetini daima koru" der. Osman, bu parayla ihtiyaçlarını giderir.


(Diyanet dergisi)
 
Bu turda ''Mevlana'ya göre kadın'' konusuna takılmış durumdayım DatluCaducum.:39:
Her başlık için ayrı hatim görünüyor bana. :40:
Bugün çok çalıştım. Uzuuuun bir molayı hakettiğimi düşünüyorum. :34:

Takıldığın beyitleri merakla bekliyorum canım. :52:

onları çözme kavuşturudm canım. akşamda bir sayfa kadar okudum. yanımda olmadığı için yazamdım eve gidince eklerim inşallah:34:
 
Gönül gözünde kılın ızdırabı varken
Onun köşkünü seyretmen mümkün mü?
 
"Kalp gözünü önce kıldan temizle, sonra idrak gözü ile
köşkünü gör"
 
3 aydır kk ya giremediğimden dolayı yazamadım, şimdi ramazanında etkisi ile elimdeki eseri bitirdim okudum amaaa bitmiyor adetaaa şimdi mevlanayı açıklayan kısa hikayeler anlatan eserlerle mesnevimin yeniden üzerinden geçiyorum yeniden paylaşımlarda bulunmak ümidiyle
 
3 aydır kk ya giremediğimden dolayı yazamadım, şimdi ramazanında etkisi ile elimdeki eseri bitirdim okudum amaaa bitmiyor adetaaa şimdi mevlanayı açıklayan kısa hikayeler anlatan eserlerle mesnevimin yeniden üzerinden geçiyorum yeniden paylaşımlarda bulunmak ümidiyle

Aaah ah! Ramazan Ayında Mesneviye gömüleceğimi ümit ediyordum lakin elime bile alamadım maalesef. :17:
 
Back