- 20 Temmuz 2015
- 1.391
- 2.013
- 133
- 46
Aslında buda bir çözüm değil bırakalım insanlara zarar mı versinler yani insanlarında hayvanlarında zarar görmeyeceği bir çözüm bulmak gerek bunun için sivil toplum örgütleri hükümetler görüşüp bilgi alışverişi yaparak bir çözüm bulunmalı ,petshoplarla ilgili kısıtlama olabilir canı isteyen köpek alıp sonra ortalığa salıyor tabi o kadar dert var ki ülkede sıra hayvanlara mı gelecek ,Avrupa da barınaklarda bir süre kalıp sahiplenilmeyen hayvanlar daha kibar ismiyle uyutuluyorBenim olduğum yerde de çok fazla sokak köpeği var özellikle geceleri coşuyorlar. Bir kez ısırılmıştım ayağımdanama diyorum ki barınağa gidip aç kalıp uyutulacaklarına burada arkadaşlarıyla yaşasınlar ısırılırsam da iki haftada iyileşiyo zaten
Sokak köpekleri sorunsalıyla ilgili 1910 yılında İstanbul da olan olayları anlatan bir animasyon kısa film var konuyla ilgilenenlerin izlemesini tavsiye ederim
Cannes Film Festivali'nde Kısa Metraj dalında Altın Palmiye Ödülü Hayırsızada filmi
Cannes film festivalinde en iyi kısa metrajlı film ödülünün verildiği yapımdır. Bu film, protestolara neden olan 5199 sayılı hayvanları koruma kanununda bahsedilen 'doğal yaşam parkları' nın ne demek olduğunu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.
İstanbul’da yapılan köpek katliamları, o zamanki adıyla “itlaf” 17. yüzyıla dayanıyordu. Hayırsız Ada adlı kısa film, Haziran 1910’da II. Meşrutiyet’in ilanıyla başlayan Batılılaşma hareketleri çerçevesinde İttihat ve Terakki Partisi döneminde Talat Paşa’nın İçişleri Bakanı olarak görev yaptığı, Suphi Bey’in belediye başkanlığı zamanında 30 bin köpeğin, modernleşme programı adı altında sürgün edilmesini anlatıyor. Köpekler, Hayırsız Ada’ya sürgüne gönderilerek, korkunç bir şekilde ölüme terk ediliyorlar. Jön Türkler, bu katliamın gerçekleşmesini isteyen grupta yer alıyor.
Yaptığımız araştırmada köpek katliamının İngilizler yüzünden başladığı bilgisine de ulaşıyoruz. Batının modernleşme ve şehirleşme politikasının dayattığı yaptırımlar, sorgusuz sualsiz kabul edilerek bu katliamların yapılmasına neden olmuştur.
Pierre Loti bu olayı şöyle anlatır: “Bu ülkeye II. Mehmet’in ordularının ardından gelen köpekler, Terakki’yi ve hükümet işlerine Levantenler’in (deniz ticareti yapan Akdeniz ülkelerinden gelip yerleşen Müslüman olmayan azınlık) girişini unutmuşlardır. Dört, beş asırlık sadakatten sonra kimseyi hiçbir zaman ısırmamış olmalarına rağmen katliamların en iğrencine mahkum edildiler. Hiçbir Türk, Hilâl'e uğursuzluk getireceği söylenen bu onur kırıcı görevi üstlenmek istemedi. Bu yüzden serseriler, işsiz güçsüzler ve haydutlar görevlendirildi. Bunlar işlerini demir kıskaçlarla yapıyorlar, zavallı kurbanlarını boyunlarından, ayaklarından ya da kuyruklarından yakalıyorlar ve onları rastgele kan-revan içinde Hayırsız Ada'ya götürecek olan mavnalara atıyorlardı.”
1910 yılında istanbul sokaklarındaki 80.000 köpek Hayırsızada' ya bırakılmıştır..
Adadaki köpeklerin durumunu bizzat gözlemlemek isteyen fransız bir gazetecinin yazdıkları şöyledir:
"Dayanılmaz derece sıcak vardı. etkisinden kurtulmak için kabineme çekidim. Vapur durmuştu. Biraz kestirmiştim. Hemen kalktım. Acele merdivenleri çıkarak güverteye kendimi attım: küme küme köpek cesetleri ve etrafa yayılan çok fena bir koku. Kaptan köprüsünde toplanmış olan arkadaşlarımın yanına çıktım. Hepsi mendilleriyle burunlarını tıkamışlardı. Koku o derece dayanılmaz bir hal almıştı ki ikinci kaptan emir verdi. Kamaraların kapılarını, pencerelerini kapadılar, vapurun diğer kısımları da kapatıldı.
Bir mil uzakta ağaçtan, bitkiden oluşmuş yalçın bir kayadan ibaret olan ada gözüküyordu. Güneşin parlak ışınları görme kabiliyetimizi azaltmış olduğundan üzerinde bulunan hayvanları önce farketmemiştim. zannediyordum ki bu ada üzerinde taşlar hareketli, büyük bir kütle halinde çalkalanıyor, kaynaşıyor. Bu yanlış görüşü güneşin etkisi yapıyor diye düşünmüştüm.
Yalçın Kaya'nın üstünde köpekler karınca gibi kaynıyor. bir kısmı kıyıya yayılmış, güneşin yakıcı sıcağından kurtulmak için ve biraz serinlemek için kendilerini suya atmışlar. diğer bir kısmı tepelere tırmanmış adeta tiyatrolardaki panıramaları andıran acıklı bir tablo vücuda getirmiş. Yaklaştıkça durum ve görünüşler daha belirleniyor. dürbüne ihtiyaç duymaksızın gözlerimizle her şeyi, bu zavallı hayvanın çaresiz çırpınışlarını elemle görüyor ve izliyorduk.
Köpeklerin en büyük kısmı sahili takip eden kayalık üzerinde toplanmıştı. Pek çokları güneş hararetinden kavrulmuş, serinlemek için var güçleriyle suda yüzüyorlar, son takatlarına kadar suda kalmak istiyorlar. ötede beride görülen cesetlerin etrafında dolaşarak, çabalayarak bir parça et koparmaya çalışıyorlar... Karadaki diğer kısmı ufak bir gölge bulabilmek için taş kovuklarına sığınmak üzere delik, deşik arıyorlar. Diğer bir kısmı ise adeta delirmiş gibi oraya buraya koşuyorlar, sürekli kendi etraflarında dönüyorlar. Seslerini şimdi tam olarak duyuyorduk. İşittiğimiz bu feryatlar köpek havlaması değil adeta insan feryadı idi.
Kaptan geminin düdüğünü çaldırdı. Zavallı hayvanlar bir yardım sesi duymuş gibi heyecanlandılar. Bu sese hayvanların nasıl yalvarırcasına cevap verdiklerini size anlatamam. bilmem göz önüne getirebiliyor musunuz? Feryat ve inilti saçan bir yalçın kaya. bir yanardağ ki ateş yerine feryat, duman yerine cesetler saçıyor. bu kızgın zemin üzerinde su, yiyecek için ağızları açık köpekler. Etrafında martıların uçuştuğu cesetler kısım kısım denizde lekeler oluşturuyor. Vapur hareket etti. Zavallı köpekler yine bizleri son bir ümit ile takibe çalışarak çırpınıyorlar. Hiçbir şeyden habersiz geminin dalgaları onları büsbütün batırıyor, boğuyor, öldürüyordu. Ne karada ne denizde ölümden başka onlara el uzatan yoktu. uzaktan bir romorkörün adaya doğru geldiğini gördük. arkasında iki mavna köpek dolu kafeslerle aynı adaya gidiyor. Hayırsız Ada' nın aç sakinlerine istanbul' dan taze köpek getiriyorlardı. Biz uzaklaştık. Marmara'nın yüzü üzerinde siyah bir nokta halinde kalan bu müthiş manzaralı adadan bakışlarımızı ayıramıyorduk.'' Tarihin tekerrür etmemesi dileğiyle
İzlemek isteyenler için aşağıdaki link bırakıyorum...
https://izl.sn/8477941