Son kullanma tarihi geçmiş, bayatlamış bir tarayıcı kullanıyorsanız. Mercedes kullanmak yerine tosbaya binmek gibi... Websiteleri düzgün görüntüleyemiyorsanız eh, bi zahmet tarayıcınızı güncelleyiniz. Modern Web standartlarını karşılayan bir tarayıcı alternatifine göz atın.
Kişilik tipi, bireyin hayata bakışını, zevklerini, motivasyonlarını, stres ve rahat durumundaki davranışlarını, hatta alışkanlıklarını ve ilişkilerini, kısacası her şeyini etkiler. Fakat ne ölçüde ve hangi yönde daha fazla etkileyeceği kişiye, duruma ve tabi şartlara göre farklı şekil alır. Bizim bu sayfada ele alacaklarımız, anne-babalar için rehber niteliği taşımaktadır. Çocuğunuzun mizacını tanımak size; Çocuğunuz insanlarla nasıl ve ne kadar ilişki kuruyor? Grup içi faaliyetlerde davranışlarını hangi faktörlere göre düzenliyor? Sosyal ilişkilerini nasıl kurar ve bu yönde beklentileriniz nasıl olmalı? Çevresini (ve bilgiyi) nasıl bir süzgeçten geçirerek tanıyor, öğreniyor? Hangi öğrenme çeşidi mizacına daha uygun? Karar verirken öncelikleri neler? Aklı ile mi, kalbi ile mi karar veriyor? Önceliği duygular mı, yoksa rasyonel gerçekler mi? Bunlardan birini tercih etmesi ona ne sağlar? Ve hayatını nasıl düzenliyor? Davranış ve alışkanlıklarını şekillendirirken öncelikleri neler? Özellikle davranış boyutunda ona yardımcı olmak için nelere dikkat etmelisiniz? Sorularına cevap bulma imkânı verecektir. Peki bu sorulara cevap almak, çocuğunuzu yüzde yüz tanımanızı sağlar mı? Şunun altını çizmeliyiz; kimseyi yüzde yüz tanıyamayız –hatta kendimizi bile.
Çocuğunuzun mizacını tanımaya çalışmakla, daha iyi anne-baba olma ve sağlıklı ebeveyn-çocuk ilişkisi kurma adına önemli bir adım atmış bulunuyorsunuz. Benim yapmaya çalışacağım şey, bu sayfadan size daha iyi bir ebeveyn olma yolunda size öncelikle bir harita sunmak ve çocuğunuzun dünyasının kapılarını açmaktan ibaret.
Ardından, yolda sizi bekleyen engellere karşı rehberliğe ihtiyacınız olabilir. Elden geldiğince danışmanlık ve rehberlik yönlendirmelerini sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Şimdi, hep birlikte bir yolculuğa çıkalım diyoruz.
Buradan sonrası sizin sabır ve sevginizle şekillenecek.
Hakan ve Aysel, son derece sosyal, neşeli ve sevilen bir çifttirler. Çocuklarının da enerjik, ortalıkta koşup oynayan, kahkahalar atan, cıvıl cıvıl bir bir çocuk olacağını düşünmüşlerdi. Pek çok anne-baba gibi kendilerinin küçük bir kopyasını dünyaya getireceklerini hayal ediyorlardı. Fakat ilk çocukları Serhat, bekledikleri “ideal çocuk”tan oldukça farklıydı. Neşeli ve şen şakrak değildi. Tam tersi sakin, sessiz, kendi halinde bir çocuktu. Çocuklarının bu sessiz ve suskun hali Hakan ve Aysel’i rahatsız ediyordu. Kendi çocukluklarıyla kıyasladıklarında, Serhat’in hareketleri onlara sönük ve içe kapanık görünüyordu ve bu duruma üzülüyorlardı. Serhat, yaşı ilerledikçe okulda öğretmenleri tarafından takdir edilen, akıllı bir çocuk oldu. İyi gözlem yapması ve çevresini incelemeyi sevmesi de dikkat çeken özelliklerindendi. Serhat’ın kardeşi Sena ise tam bir cimcimeydi. Çok hareketli ve cıvıl cıvıldı. Tanıştığı insanlarla hemen diyalog kurar, yeni ortamlarda hiç yabancılık çekmez, afacan ve sokulgan tavırlarıyla kendini herkese sevdirirdi. Serhat sakin bir şekilde tek başına saatlerce oyun oynayabiliyor, kendini meşgul edecek bir şey bulmakta zorlanmıyordu. Sena sürekli anne-babasını hoşnut etmeye çalışıyor, kendisine sorulan sorulara sevimli cevaplar vererek etrafını şenlendiriyordu. Serhat her kural ve yasağın kendisine mantıklı bir şekilde izah edilmesini bekliyordu. Serhat’ı görenler, onun çok olgun gözüktüğünü, bir yetişkin gibi durduğunu söylerlerdi. Tabi aradaki bu kontrast Aysel ve Hakan’a garip geliyordu. Serhat’ın normal bir çocuk olduğuna inanmakta zorlandıkları bile oluyordu. Bunun dışında, her ikisine de aynı şekilde davranmalarına karşı aldıkları tepkiler o kadar farklıydı ki, hangisine neyi nasıl anlatacaklarını şaşırıyorlardı. Serhat ve Sena’nın mizaçlarındaki farklılık, öğrenme tarzlarına da sirayet etmişti. Sena’da çok etkili olan bir yöntem Serhat’ı hiç etkilemiyordu. Bazen de Serhat’a kolayca izah ettikleri bir kuralı Sena’ya anlatamıyorlardı.
Bir Bebek, Bir İnsan, Bir Dünya Hakan ve Aysel’in yaşadıkları pek çok anne-baba için oldukça tanıdık sıkıntılar. Anne-babalar, ister istemez çocukları ile ilgili bir takım beklentilere girerler. Bebek, dünyaya gizemli bir paket içinde gelmiş bir armağan gibidir. Zaman geçtikçe o paket yavaş yavaş açılır, büyür, serpilir, gelişir. Paketten neyin çıkacağını, bize nasıl bir armağan geldiğini ilk başta bilemeyiz. Fakat zaman içinde gizem perdeleri yavaş yavaş aralanır. Eskiler bu süreci tohum örneği üzerinden anlatılar. Toprağa attığımız tohumun ne ağacı olacağı, başlarda bizim için bir muamma iken, filizlenip topraktan göğe doğru yükselmeye başladıkça ne ağacı olduğunu anlayabilir; ihtiyacına göre ona en iyi suyu, gübreyi bulabiliriz. Batılıların dediği gibi, çocuklarımız bize “kullanma kılavuzu” ile gelmiyorlar. Pek çoğumuz nasıl bir anne-baba olacağımızı yaşamadan öğrenme imkanına da sahip değiliz. Ama kendimizi yetiştirmek ve iyi bir anne-baba olmayı öğrenmek gibi bir imkana sahibiz. İçgüdülerimize ve gelişigüzel tavsiyelere değil, gözden geçirilmiş bilgiye ve uzman görüşüne başvurabiliriz. Hakan ve Aysel örneğinde olduğu gibi, çocuklar illa anne ve babalarına benzemek, onların minik birer kopyası olmak zorunda değiller. Böyle beklentilere sahip oldukları için çocuklarını anlamakta zorluk çeken bir çok anne-babayla karşılaştık. Şikayetleri de genellikle aynıydı: “Halbuki kardeşi/ağabeyi/ablası hiç böyle değil”, “Kime çekti bilmem ki”, “Doğumunu kendi gözümle görmesem, benim çocuğum olduğundan şüphe edeceğim”. Çocuğunu anlamakta zorlanan bir annenin/babanın kafasının karışması, kendini çaresiz hissetmesi ve bu tip sitemlerde bulunması gayet doğal. Ebeveyn olarak bize düşen ise, çocuğumuz için en iyinin ne olduğunu anlayıp gerçekleştirmeye çalışmak. Anne-babaların görevi, çocuğun zihin yapısına nüfuz etmek, güdülerini, motivasyonlarını, isteklerini, dünyayı nasıl algıladığını ve tepkilerini hangi süreçlerden geçerek verdiğini anlamaya çalışmaktır. Her ne kadar “kendi çocuğumuzu” en iyi tanıyan kişi olduğumuzu düşünsek de, anne veya baba olmanın getirdiği bazı küçük körlükler yüzünden çocuğumuzla ilgili kimi noktaları istesek de göremeyiz. Kimi zaman beklentilerimiz çok yüksek olduğundan, kimi zaman başka sebeplerden, insanın kendi çocuğuna objektif bir gözle bakması imkansıza yakın sayılabilir. Kişilik tahlilleri ve psikolojik analizler, anne-babalara daha objektif bir bakış açısı kazandırırken, çocuklarına karşı beklentilerini sağlıklı bir seviyeye çekmelerine yardımcı olur. Önceden görülemeyen bir takım noktaları görmek, daha aydınlık ve yeni bir açıdan bakmak, ebeveyn-çocuk ilişkisine büyük katkılar sağlar.