Kızlar, bu asalet, sadelik, gösteriş, görgüsüzlük konusunda benim de düşünmüşlüğüm var.
Forumda her türden gelinliğe rast geliyoruz. Bir gelinliği beğenen ve beğenmeyenlerin yorumlarını da okuyoruz. Hakkaten şu var ki, gösterişli gelinlik sevenler sık sık "aman başka nerde giyebileceğiz, abartabileceğimiz sadece düğün var vb." ifadeler kullanıyorlar. Yani düğünde, normal hayatlarında yaşayamadıkları şeyleri yaşayabilmek istiyorlar. Hatta straplesi de sırf bu yüzden isteyenlerle karşılaştım, normalde giyemiyorum bari gelinlikte normal karşılanır diye giyeyim diyenini okudum. Tabii bu tüm gösterişli gelinlik sevenleri kapsamaz.
Sadelik ise eğer "asil olayım diye" zorla sade giyinmeye çalışan bir insan değilse, doymuşlukla, kusura bakmayın ama görmüşlükle alakalı gerçekten de. Hiçbir şeyin eksiğini giderme ihtiyacı hissetmeyen bir insan psikolojisi azla yetinmeye, hatta azdan memnun olmaya daha yatkın oluyor. En azından şunu diyebiliriz, yapacağı bir şeye karar verirken yapamadıklarının acısını çıkarmaya değil, kendi rafine zevklerine göre yapmaya uğraşıyor.
İşin içinde bir de gösteriş yapma meselesi var. Eğer kişi çevreye gösteriş yapma durumunda olursa, illa ki iddialı bir şeyler kullanmak istiyor. Aman benimki kimsede olmasın, yok herkes konuşsun, yok benim ailem şöyle bir aileydi vs. vs gibi cümleler duyabiliyoruz. Zaten birşeyleriyle bilinen ve konuşulmakta olan, kıskanılan kişilerse gösteriş yapmaktan bilhassa kaçınırlar. Çünkü böyle kişiler için ayıptır, öyle öğretilir.
İsterseniz size çok somut bir örnek vereyim. Bu sene, Allah isteyen herkese nasip etsin, Paris'e gitmek nasip oldu. Versailles sarayına da gittik. Sarayın devasa arsası içinde, birçok farklı yapılanma var. Dikkatimi o zaman da çeken ve üstüne bolca konuştuğumuz bir gözlemimiz oldu. Sarayın asıl binası, yani devlet işlerinin görüşüldüğü ve yabancıların geldiği bölüm, oldukça gösterişli, ihtişamlıydı. Ancak, saray sakinlerinin özel hayatlarını geçirmek için kendilerine yaptırmış oldukları binalar çok daha sadeydi, nerdeyse bizim evlerimiz kadar. Hatta, Fransa'nın en görkemli, şatafatlı dönemlerinden birini yaşamasıyla ünlü Marie Antoinette kendine küçük bir köy yaptırmıştı.
Yani, konuştuğumuz soyluların, asillerin en tipik örneklerinden olan bu kişiler, giderek sadeliğe kaçmış, adeta gösterişten sıkılmış ve özlerine dönmeye uğraşmışlardı.
Bahsettiğim manzaraya ait fotoğrafları paylaşmak istiyorum. İlki saraya ait, ikincisi özel yaşam alanları, üçüncüsü ise marie antoinettein bahçesi...
Sonuç olarak demek istiyorum ki, asiller, yani aslında kast ettiğimiz aristokratlar zenginlik içinde büyüyen, eksikleri olmadan yaşayan insanlar oldukları için, yani kısaca görmüş oldukları için fazlaya değil, aza yöneliyorlar. Asilliğin sadelikle bu yüzden bir ilişkisi olduğunu düşünüyorum...