size cook enteresan bir link daha alin okuyun ben okumaya doyamiyorum okadar güzel yazmiski
eski bir obezin günlügü :)
Sanırım bugüne dek hiç bu kadar şeffaf bir yazı yazmamıştım. Ben, kilo almadaki en büyük nedeni babam olarak görüyorum. Onun o fütursuzca çocuk yetiştirişinde ve nedense yaptığı her şeyde mutlaka bir doğruluk ya da haklılık buluşunda... İştahsız ama sağlıklı bir çocukken boynuma yapışan elinin kafamı zorla yemek tabağına sokuşunu hala unutabilmiş değilim. Daha 8-10 yaşında çocukken 2'şer 2'şer yediğim tostları, sandviçleri de... İnsanın önünde nasıl bir model olursa eninde sonunda o model olarak koyuyor kendi cümlesinin noktasını. Babama göre "az yemek" "az pişirmek" hep ayıptı. Etsiz bir sofraya asla oturmazdı. Evde ne zaman bir sorun çıksa (annemle ne zaman kavga etseler misal) bir koşu pastaneye gider o tatsızlığı aldığı pastalarla, böreklerle tatlıya bağlardı. Ona göre "erkek adam" erkek adam gibi yemeliydi; yani kıtlıktan ya da insanlıktan çıkmış gibi... "Ohhh ye koçummmm" derdi bana hep. Sonra da dalga geçerdi çok yedim diye. Babamın aşırılıklarının aşırılık olduğunu bile anlayamayacak ve onları norm olarak kabul ederek büyüyecek kadar küçüktüm. Aslında kendisi 35 yaşına kadar gayet de zayıf bir adamdı. Sonradan bir deve dönüştü o başka mesele. Babamın gizli bir blumia hastası olduğundan şüpheleniyorum. Aslında şüpheye gerek bile yok, öyle! Akşama kadar bir şey yemez, akşam evine gidince tencerenin tamamını yer, eğer yiyememişse, aralıklarla mutfağa gider gelir yer ve en nihayetinde hepsini gidip tuvalete kusar. Protein, süt vesaire gibi efsanelere sonuna kadar inanır ve et yemeyen bir insanı dimağı almaz, algılayamaz. Her şey hep çoktur, kocamandır, büyüktür!
132 kiloyu vurduğum gün beni en çok yaralayan babam gibi sonlanmış olmaktı. Onun yeme içme alışkanlıklarını edinmek ve o yaşıma kadar yemeği ruhsal sıkıntı kuyularından çıkıp gün ışığı görmek için bir araç yapmış olmam beni gerçekten yıktı. Çünkü en son olmak istediğim şey "babam gibi" olmaktı. Bizi yanyana görenler "ayın babana benziyorsun" dediklerinde çıldıracak gibi olurdum. Hala olurum... Yemekle ilgili kurulmuş tüm yanlış ilişkilerimi babamın yüzünden kurduğuma inanıyorum.
549 gün önce hayatımı kurtarmaya karar verdiğimde en çok istediğim şey babamdan çok farklı bir insan olabilmekti. Mesela babamın çok sevdiği "toptan" alışverişleri vadır. O kadar nefret ederdim ki her şeyin "en büyük boyunu" almaktan şimdi bir şey alacak olursam hep "en küçüğünü" alıyorum. 10 kere markete gideceğimi de bilsem hep en az miktarlarla alıyorum. Evdeki o kocaman tabağı çanağı da attım zaten. Her şeyi hep en küçüğünden kullanıyorum. Küçük tencerelerimiz, küçük tabaklarımız ve küçük saklama kaplarımız var. Herhangi bir yiyecek hazırlarken kaç kişi yiyecekse o kadar hazırlıyorum. Herkes yedikten sonra hiçbir şey kalmıyor geriye. Bazen annem şaşırıp da salataları falan "çok" yaptığında esip gürlüyorum; "kim yiyecek bu kadar şeyiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii?" diye... Biliyorum hoş değil ama kendime hakim olamıyorum.
Açlıktan bu kadar haz alıyor olmamın en büyük nedeni vaktiyle aç kalmaya hiç fırsatımın olmaması. 15'er günlük tuttuğun sıvı oruçları ya da 36 saat boyunca sadece suyla oruç tutabiliyor olmak beni o eski günlerden tamamen uzaklaştıran bir uç! Belki de en çok bu nedenle yani diğer uçtan koşarak uzaklaşmak istediğim için başka bir uçta bu kadar ısrarla mesken tuttum. Bilmiyorum... Zaman içerisinde kazanılan alışkanlıklar istesek de istemesek de kendilerine sağlam yer ediniyorlar hayatlarımızda ve kurtulmak için çok derinlerden kazımaya başlamak gerekiyor.
Her zaman söylüyorum, insan kendinin en iyi arkadaşı ya da düşmanı olabilir. Bunların yanında kendi kendimizi iyileştirebilecek güce de sahibiz. Ben halüsinasyon görmedikçe bir psikiyatra gitmeyi düşünmem mesela. Ne yaptıklarını halen anlayabilmiş değilim. Seneler"le" yaşanmış bir hayatın neresini 1 saatlik seansa sığdırıp, kargacık burgacık yazılmış bir reçete satırıyla nasıl düzeltebilirim?
İnsan kendine dürüst oldukça, olabildikçe ve o dürüstlüğün derecesi arttıkça daha başarılı olabiliyor hayatta. Bugün ben, zayıflamayı ve zayıflarken hayatımda gerçekleştirdiğim değişiklikleri en çok babama olan benzerliklerimi silmek için yapıyorum. Önündeki modele göre kendini kodlayarak büyüyen insanın seneler boyunca "görerek" öğrendiği şeyleri unutması gerçekten çok sancılı bir süreç! Ama başarılabilir. Ben herkesin eğer "yeteri kadar" isterse kendini değiştirebileceğine inanıyorum. Herkes "yeteri kadar" isterse kendi kendinin doktoru olabilir, hayatının çıkmazlarına şifa bulabilir.
Bleeker'la uzun bir zamandır arkadaştık. 4 seneyi aşkın bir zaman... Eskiden bize geldiğinde falan adamın gırtlağına sarılıyordum "ye" diye. Kek, börek yapmışsam en az 4 kere dolduruyordum o tabağı misal. Nefret ediyormuş bu durumdan yeni yeni söylüyor. Ben de aynı babam gibi davrandığımı yeni yeni anlıyorum. Eskiden bana "Juno neden bu kadar çok yapıyorsun, 1 kişiyim ben" dediğinde, "canım, ne bileyim ben, 'erkeksin' işte çok yemen gerekmez mi?" diyordum. Aynı babam gibi... Erkeklerin fil olmadıklarını sonradan öğrendim. Bleeker çok az yiyen, çok yiyince sinirleri bozulan, yağlı yemeklerden nefret eden, ot yiyince ya da meyve yiyince, üzerine bir de spor yapınca acayip mutlu olan bir adam. Halen bile salata hazırlayacak olduğum zamanlarda dahi uyarıyor; "Juno sadece 2 kişiyiz, ona göre hazırla" diyor. Haklı! Halen dahi kendimi kaybettiğim, "aşırılıklara" gittiğim zamanlar oluyor. Ama öğreniyorum! Amaç da bu zaten. Düşe kalka, hata yapa yapa, arada geriye de sararak öğrenmek! Öğrenmekten vazgeçmemek!
Genetik miras dediklerinin ne kadarı hakikaten değiştirilemez bilmiyorum ama bence anne babadan öğrenilmiş "tepkiler, davranış biçimleri, yemek yeme davranışları" her ne kadar kalıtımsal görünse de değiştirilebilirler. Ben yaptım oradan biliyorum!
isminivermekistemeyenbirizleyici.blogspot.com sitesinden alıntıdır....