NEREDE VE NE ZAMAN DUA ETMELİ?
Sokakta, çarşıda, otomobilde, trende, büroda, okulda, iş yerinde dua edilebilir. Fakat dağlarda, ormanlarda, ya da odanın sessizliğinde daha iyi dua edilir. Bazen da mabedin törensel ibadet havası içinde dua edilir. Dua yeri neresi olursa olsun, Allah Teâlâ insanla konuşmaz. Fakat bu suskunluk insanın ruhunu kuşatır; ruh huzur bulur. Bu ruhsal huzur; bedensel, fizikî ve zihinsel durumumuzu da etkiler.
Günün karışık, gürültülü, uğultulu, kalabalık, toplumu arasında huzur bulmak, zor bir iştir. Bugün dua etmeye özgü yerler aramak durumundayız. Mabetler genellikle şehirlerin sessiz köşelerini oluştururlar. Böyle sığınakvari, sessiz, gürültü ve kalabalıktan uzak şehir köşelerini yapmak, ne ağır ne de zor bir iştir. Bu yerler insana, barış ve huzur verici yerlerdir. Bu sığmakların sessizliğinde, düşünce ve endişeleri Allah Teâlâ’ya doğru yönelen bir insanın; uzuvları, kas ve eklemleri dinlenebilir. Ruhu hafifleyerek, huzur bulabilir. Düşünce gücü ve teşhis yeteneği saflık, netlik ve aydınlığa kavuşabilir. Bu özellikler, aynı zamanda ona, çağdaş uygarlığın sırtına yüklediği ve omuzlarını çökerten hayatın tüm zorluklarına karşı direnme ve katlanma gücü de verir.
Dua, insanın karakter ve özelliklerine da etki eder. Bunun için de, duanın alışkın bir biçimde süreklilik kazanması gerekir.
Epictete; “Nefes almadan önce Allah Teâlâ’yı düşün!” der.
Sabahları dua ederken, günün geriye kalan kısmını, bir barbar gibi, bir vahşi gibi geçirmek, boşuna bir uğraştır.
İnsan beyninde oluşan bir anlık bir düşünce veya zihnin derinliklerinde beliren bir istek, insanı Allah Teâlâ’ya yaklaştırıp O’nun huzurunda tutabilir. Böyle bir anda duanın herhangi bir biçimi, ilham şeklinde gerçekleşir.
Dua; bizzat bir hayat biçimidir. Dua, eğer uygun şartlarda edilirse, sürekli bir sonucu izleme —gerçekleştirme — noktasında olur. Ralph Waldo Emerson, (1803-1882) “Hiç kimse, hiç bir zaman, karşılığını almadığı bir duayı etmemiştir.” diye yazar.