Kararlı dua, kaderin anahtarıdır!

Sence Allah yürüyene neden koşar? Sence insanların arasında Allah’tan sevgiyle söz eden kulu hakkında Allah, Cebrail’e (a.s.) ve sema meleklerine neden övgüyle söz eder? Sence sabahlara kadar uyuyan kullarının semasında, rahmetiyle sürekli “Yok mu Benden af dileyen, yok mu Benden hayır dileyen?” mânâlarıyla dolu nurları neden gönderir? Neden Kur’ân’da, “Duanız ve istemeniz olmazsa ne öneminiz var?” buyurur; neden “İsteyin, icabet edeyim!” der!

Çünkü
O vermek istiyor. Çünkü O isteyenler ve çalışanlar için beşyüz yıl genişliğinde birer cennet yaratmıştır. Çünkü O, cömertliğinin sınırsızlığını anlayabilecek kullar yaratmıştır. Çünkü O evreni, vermek
için ve ne kadar bağışlayıcı olduğunu göstermek için yaratmıştır.
 
O zaman çılgınlar gibi dua et.

Bunaldığında önce O’ndan istemek aklına gelsin. Sevincini paylaşman gerektiğinde önce O’na koş. Sana çamurdan çıkarıp paketleyerek sunduğu bir elmayı ısırırken, elindekinin kimin hediyesi olduğunu farket. Bir damla balı Allah’ın emriyle sana sunabilmek uğrunda ölümü göze alan kahraman arıları da hatırla.

Sonra da senin peygamberinin (a.s.m.) sabahlara kadar secdeye kapanıp, seccadesini ıslatan gözyaşları içerisinde hâlâ ve hâlâ isteyişini izle. Herşeyi kendisine feda eden ve kendisine “Habibim” diye hitap eden Rabbine dua etmekten bir türlü vazgeçemeyişini düşün.

O zaman, neden çok dua etmen gerektiğini hissedeceksin…
 
vermezsen alamazsın
ne kadar çok verirsen o kadar çok alırsın :)
 

seher vakti içindir bu alıntıladığım nokta:)
 
Duadan çekinme! Dua etmek en tabii hakkındır. Ümit ediyorsan mutlaka dua et. CoIoridge

Dua iki şekiIde teceIIi eder: ya bizi korkutan şeyi ortadan kaIdırır. Yahut da onu yenmemiz için bize güç ve cesaret verir. H. E. Posdic

Dua bir umut çığIığıdır. AIfred De Mussed

Dua ağızdan değiI, yürekten geImeIidir. PauI Rcher

Hiç kimse karşıIığını aImadığı bir dua etmemiştir. Emerson
 
---Dua ibadetin kendisidir. Hz. Muhammed

---Kime dua kapısı açıImış ise ona rahmet kapıIarı açıImış demektir. Hadis-i Şerif

---Dua, beIa geImeden önce yapıIır. BeIa geIdikten sonra razı oImaktan ve sabretmekten başka çare yoktur. Ebu Muhammed Ceriri

---Dua ve ibadet, AIIah iIe oImaktır. AIIah iIe oIan kimse için öIüm de, ömür de hoştur. MevIana

---ZamanIa değiI, dua’yIa geIir bekIenen!

---Bazı insanIar dua gibidir: Görünmez ama dokunur sana, duyuImaz ama bırakmaz seni!

---“Hiçbir uzak, Duanın erişemeyeceği kadar uzak değildir..”
 
Son düzenleyen: Moderatör:
---Ben duanın kabul edilmemesi kaygısı taşımam. İçimde dua etme isteğinin olmaması kaygısı taşırım. Hz. Ömer ra.

---DUA ile başlayan her eser, iyilik, şeref ve zaferle süslüdür. Kleist

---Dua etmek Rabbi değiştirmez, ama dua edeni değiştirir. Soren Kierkegaard

---Dua etmek, aşık olmak gibidir. Asla vazgeçemediğiniz sonsuz bir eylemdir. Bu iki deneyim her şeyin en yücesidir Yogi Bhajan

----Yüz yaşına kadar yaşayacakmış gibi çalış ve yarın ölecekmiş gibi dua et. Benjamin Franklin

----Dua her halükarda iyidir. Fakat Allah’tan yardım istenirken insanlar da ellerinden geleni yapmalıdır. Heredot
 
--Dualarınızı yıllarca sürdürürseniz, yasaları bile değiştirebilirsiniz. Muhammed Bozdağ

--Dualarınız ruhunuzu ruhsal enerjiye açacak; çevreniz ruhunuzdan aydınlanacaktır. Muhammed Bozdağ

--Dua etmeyenin hali, aç aslanın insafına teslim edilen ceylan yavrusunun haline benzer. Muhammed Bozdağ

---Dualarınızı hissederseniz; kalplerinize ilham edilenleri duymaya başlarsınız. Muhammed Bozdağ

--En güçlü dua başkası için yaptığımız duadır. Muhammed BOZDAĞ
 

kesinliklee!!yürekten dilemek-yürekten yalvarmak..inanmak..inanarak istemek..hepsinin altın kuralı bu ''içten olmak '' :) kalbin yaydığı enerji,beynin yaydığından daha fazladır
kim ki yürekten inanarak isterse bilsin ki o dilediği kabul olur :)
 
Übey bin Kâb -radıyallâhu anh- diyor ki:

“Hazret-i Peygamber’e:

«– Yâ Rasûlallâh! Ben sana çok salavât-ı şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?» diye sordum.

«– Dilediğin kadar yap.» buyurdu.

«– Duâlarımın dörtte birini salavât-ı şerîfeye ayırsam uygun olur mu?» diye sordum.

«– Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.

«– Öyleyse duâmın yarısını salavât-ı şerîfeye ayırayım.» dedim.

«– Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.

Ben yine:

«– Şu hâlde üçte ikisi yeter mi?» diye sordum.

«– İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için iyi olur.» buyurdu.

«– Öyleyse duâya ayırdığım zamanın hepsinde sana salavât-ı şerîfe getirsem nasıl olur?» deyince:

«– O takdirde Allâh bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar.» buyurdu.” (Tirmizî, Kıyâmet, 23)
 
"Önemli olan iki duâ demetinin arasını, diğer duâ demetleriyle süsleyip, hayatı bir güzel duâ buketine dönüştürebilmektir.

Rabbimiz, hem bizi duâ etmeye yönlendiriyor hem de bize duâ öğretiyor. O’nun öğrettiği duâlar, son derece anlamlı, kapsamlı ve yerli yerince kelime ve cümlelerden oluşmuştur. İlâhî kaynaklı duâlar kabul edilmeye lâyık ve en yakın duâlardır. Bu yüzden onlardan çokça yararlanılmalıdır.

Duâdan en ileri düzeyde sonuç alabilmek için, duâ şuurunun oluşması gerekir.

Bunun için de kimden, neyi, ne zaman ve nasıl isteyeceğimiz son derece önemlidir. Bu bilincin oluşması için öncelikle bir duâ örgüsü olan Kur’ân’ı çokça okumak, sonra da ağzı duâlı bir insan olan Peygamberimizi tanımak gerekir. Kısaca Yüce Allâh’ın ve Hz. Peygamber’in bizlere sunduğu duâ örneklerinden faydalanmak gerekir."

Rabbim bizi dua şuuru derinleşmiş insanlardan kılsın.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Gönülden Allah’a yönelip O’na dua etmek, sıkıntıyı O’na açmak, dertleri, sevinçleri O’na anlatmak, O’ndan yardım dilemek, O’na teşekkür etmek Allah’a yakınlaşmanın en önemli adımıdır.

Dua eden kişi Allah’ın çok beğendiği bir davranış sergilemiş, tüm hayatını, tüm olayları, karşısına çıkabilecek her durumu, her şeyin Yaratıcısı ve Tek Hakimi olan Allah’a havale etmiş demektir.

İçini yalnızca aşkla bağlı olduğu Rabbine açtığı, hayrın yalnızca O’ndan olduğunu bilerek hareket ettiği ve şikayetini, sevincini yalnızca O’na açtığı için de hiç şüphesiz O’nun icabetinden uzak kalmayacaktır
 
Furkan Suresi’nin 77. ayetinde Allah, “De ki: ‘Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?’…” diye buyurmaktadır. Ayetten anlaşıldığı gibi, insanın Allah Katında değerli olması, Allah tarafından sevilmesi, koruyup bağışlanması, Allah’a olan duasıyla orantılıdır.
 
"Dua, sözlerin en güzelidir.

Nurdan, sudan ve sevdadan yapılmıştır. Her varlığa nüfuz eder, her ümitsiz davranışı değiştirir, her kalbi kurtarır.’’ .
Var Olmak- Nurettin Topçu

"Sabahtan dua edip, günün geri kalan kısmını barbarca geçirmek, manasız ve saçmadır." 1912 Nobel Tıp Ödülü sahibi Dr. Alexis Carrel
 
İki çeşit duâ vardır:

I. tür duâ,
bir amaca ulaşmak için “bencil” insanlar arasında yaygındır.

II. tür duâ,
seçkin, samimi bir insana özgüdür. Allah"a aşıkça tapan, O"nunla
söyleşmekten O"nunla bulunmaktan O"nun huzurunda durmaktan zevk duyan bir
kişidir. Birinci tür duâ avama özgü, ikinci tür duâ ise ariflere özgü bir
duâ yöntemidir.
 
NEREDE VE NE ZAMAN DUA ETMELİ?
Sokakta, çarşıda, otomobilde, trende, büroda, okulda, iş yerinde dua edilebilir. Fakat dağlarda, ormanlarda, ya da odanın sessizliğinde daha iyi dua edilir. Bazen da mabedin törensel ibadet havası içinde dua edilir. Dua yeri neresi olursa olsun, Allah Teâlâ insanla konuşmaz. Fakat bu suskunluk insanın ruhunu kuşatır; ruh huzur bulur. Bu ruhsal huzur; bedensel, fizikî ve zihinsel durumumuzu da etkiler.

Günün karışık, gürültülü, uğultulu, kalabalık, toplumu arasında huzur bulmak, zor bir iştir. Bugün dua etmeye özgü yerler aramak durumundayız. Mabetler genellikle şehirlerin sessiz köşelerini oluştururlar. Böyle sığınakvari, sessiz, gürültü ve kalabalıktan uzak şehir köşelerini yapmak, ne ağır ne de zor bir iştir. Bu yerler insana, barış ve huzur verici yerlerdir. Bu sığmakların sessizliğinde, düşünce ve endişeleri Allah Teâlâ’ya doğru yönelen bir insanın; uzuvları, kas ve eklemleri dinlenebilir. Ruhu hafifleyerek, huzur bulabilir. Düşünce gücü ve teşhis yeteneği saflık, netlik ve aydınlığa kavuşabilir. Bu özellikler, aynı zamanda ona, çağdaş uygarlığın sırtına yüklediği ve omuzlarını çökerten hayatın tüm zorluklarına karşı direnme ve katlanma gücü de verir.

Dua, insanın karakter ve özelliklerine da etki eder. Bunun için de, duanın alışkın bir biçimde süreklilik kazanması gerekir.

Epictete; “Nefes almadan önce Allah Teâlâ’yı düşün!” der.

Sabahları dua ederken, günün geriye kalan kısmını, bir barbar gibi, bir vahşi gibi geçirmek, boşuna bir uğraştır.

İnsan beyninde oluşan bir anlık bir düşünce veya zihnin derinliklerinde beliren bir istek, insanı Allah Teâlâ’ya yaklaştırıp O’nun huzurunda tutabilir. Böyle bir anda duanın herhangi bir biçimi, ilham şeklinde gerçekleşir.

Dua; bizzat bir hayat biçimidir. Dua, eğer uygun şartlarda edilirse, sürekli bir sonucu izleme —gerçekleştirme — noktasında olur. Ralph Waldo Emerson, (1803-1882) “Hiç kimse, hiç bir zaman, karşılığını almadığı bir duayı etmemiştir.” diye yazar.
 
Durum bu olmasına rağmen modern insanlar ve düşünürler duaya; bir terk edilmiş gelenek, bir hurafe gözüyle bakmaya, onu ilkel dönemlerden kalma bir artık şeklinde algılayarak nitelendirmeye büyük bir özen gösteriyorlar. Gerçekte ise, duanın tüm etki ve ürünlerinden yoksun kaldığımız söylenebilir. Öyleyse bu yoksunluğun sebeplerinin ne olduğunu görüp farkına varalım.

İlk neden; duanın çok seyrek, çok nadir yapılıyor olmasıdır. Ariflik duygusu, modernize olanlarda yok olan veya değeri olmayan bir onurdur. Yahut da onur olma özelliği taşımamaktadır. Denebilir ki dua eden Fransız’ların sayısının genel nüfusa oranı yüzde 4; ya da yüzde 5’i aşmamaktadır.

İkincisi: Duanın bugün etkisiz oluşudur. Çünkü ibadet eden, dua edenle, çoğunlukla egoist, büyüklenen, gururlu, ikiyüzlü, yalancı kimseler olduğundan, aşk ve imana da sahip bulunmamaktadırlar. Bu nedenle de duanın açığa çıkan, ya da gözle görülebilecek somut etkileri bize ulaşmamaktadır.

Bizim, dua, istek ve aşkımızın cevabı, genellikle yavaş, duyulmayan ya da işitilmeyen bir biçimde gerçekleşmektedir. Çok yumuşak bir mırıldanma, bir fısıltı biçiminde, içimizde beliren cevap da dış dünyanın dedikodusu ve gürültüsü arasında, hemen kolayca boğuluvermektedir.

Duanın maddî belirtileri bile, diğer olayların belirsizlik ve kargaşalığı araşma karışmakta ve kaybolmaktadır.

İnsanlar arasında, hattâ din adamları arasında bile, bu durumu duyacak, bu etkiyi aydınca ve açık bir biçimde gözleyecek kişiler çok azdır. Doktorlar da kendi sahalarına giren duanın etkilerini, — kendilerine yönelik olmadığından — incelememekte, ilgisiz kalmaktadırlar. Böylece tıbbı ilgilendiren bu etkiler de örtülü ve saklı kalmakta… Buna ek olarak; gözlemci, araştırıcı durumunda olanlar, genellikle sonuç olarak ortaya çıkan şeylerin ve sezgilerin aykırılığı nedeniyle, yanlışlıklara ve bozuk anlayışlara varmaktadırlar. Meselâ, organik bir hastalığın iyileşmesini isteyen bir kimse dua ettiğinde, yine hasta olarak kalmakta; fakat açıklanması çok zor, derin bir ruhsal değişime uğramakta ve tanımlanması adeta olanaksız bir moral gücü ve etkinliği kazanmaktadır.

Dua etmek, her ne kadar modern toplumların genelinde, enderlik ve istisnaîlik arz ediyorsa da, atalarının dinine bağlı olanlarda daha çok gözlenebilen bir olaydır.

İşte bugün duanın etkileri ancak bu topluluklarda etüd edilebilir, gözlenip araştırılabilir.

Sayısız etkileri arasından, tıbbî ve psiko-fizyolojik olanlarını ve tedavideki moral ve ruh etkisini açıkça gözlemleme durumundayız.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…