Çocuguma baby partisi yapmış olmam, resimlerini, videolarını çekmem onu boş ve kültürsüz yetiştirdigimi, benimde bilinçsiz oldugumu göstermez. Gösteremez.
2015 yılında 90 lar ekolüyle yetiştirmem hiç beklenemez. 90 lar bana 2000 ler çocuguma,
Kendi dönemimi niye dayatayım. kaldı ki her çocugun ilgi alanı, karakteri vardır. Arkadasları seçimleri tercihleri de mi olmasın. yazıyı okurken sadece üzüldüm. Bu kadar genel haksızlıga ugramayı haketmeyen pırlanta gibi gençlerimiz varken.
Bakın sadece gençleri ya da çocuklarını eleştiriyorsunuz. Bir toplumda bozulma yoluna gidiyorsa bu tüm toplumdur . Sadece gençlik vs. değildir. Örnek vereyim hani dediniz ya 20 megapikselde ağzı kulaklarında vs. diye Iphone 6 türkiye'ye geldiğinde 12 saat yoldan gelip saatlerce telefon kuyruğunda bekleyen 15-18 yaş aralığında kaç kişi vardı ? Herkes belirli bir yaşta olan yetişkinlerdi. Artık hangi yetişkin siyah-beyaz fotoğraf kullanıyorda çocuklardan da bu bekleniyor ? Artık telefon kameraları başka, tablet kameraları başka, profesyonel makineler ve ayrıca su altı kamerası ayrı alınıyor. Yani evet eski değerler bazen öğretilmeli tamamen yok edilmemeli ama her dakika değişen bir dünyaya ve milenyum olarak adlandırılan bir çağa da ayak uydurmak zorundayız.Ben size hitaben yazmadım, genellemeydi sadece
Genelleme içeren, içinde muhakkak abartı da bulunan bir yakınma yazısı, özeleştiri yapma havuzu diyelim.
Ne mutlu size de...
Allah acılarını göstermesin.
....
Babyshower sizin tercihiniz, bana elbette laf düşmez.
....
Fotoğraf kısmını anlamamışsınız, pardon bem yanlış anlatmışım.:)
Kastım şuydu:
Tüketim toplumu olduk, çocuklarımız da bu yarışta çok önde.
Sahip olduklarının değerini bilmiyorlar ve çabuk sıkılıyorlar.
Çok hazırcılar.
Bir ürünün çıkış noktasını, yapılışını, gelişimini farketmeden son halini alıp tüketiyorlar.
Örneğin, (tekrar ediyorum, her çocuk Ara Güler olsun demiyorum, örneğin!)
Çocuk teknolojiye meraklı, yatkınlığı var, eli de maharetli; telefonların teknolojinin son imkanlarının biri gidip biri geliyor.
20 megapikselli telefon çıkınca ağzı kulaklarında diyelim.
Biz elbette bu teknoloji ve imkandan mahrum bırakmayacağız.
Ama şunu da öğretsek örneğin;
Evladım, önceden fotoğraf makineleri böyle idi, daha eskileri de böyle, bak bununla ilgili müze var, eski bir fotoğrafçı var, sana anlatsın, biz de gençken şöyle şöyle makineler kullanırdık, 36 lik pozu verir karanlık odada banyo edilen resimleri bir hafta sonra alırdık ve albümlerde saklardık.
Fotoğraflar yalnızca sola çekilince silinen önemsiz ayrıntı değil, bizim özel hazırlık yaptığımız ve sonsuzlaştırdığımız anlardı, pek kıymetli idi.
Teknoloji kısa zamanda buralara geldi, senin gibi gençlerin bu geçiş sürecini farketmesıyle, daha da ileriye gidecek, senin evladın da flash bellekleri 1000 tane resme belki bakıp gülecek senin bana yaptığın gibi...desek.
Sıyah-beyazın, doğallığın, akustiğin tadını alsa, bilse, daha fazla keyf almaz mi?
Daha yaratıcı olmaz mı?
Daha kıymet bilmez mi?
Buydu yani fotoğraf konusu.
Yoksa sizin videoya almanızı kastetmemiştim..
Şuan biraz sitemli bir yorum mu bu açıkcası sanaldan anlamadım. Ama bir yazınızda da aynı oranda gençlerden ziyade daha büyük yaştaki kesimi de eleştirmenizi öneririiim. Ve sadece eleştirerek hiçbir problemin çözülemeyeceğini de.
Ben size hitaben yazmadım, genellemeydi sadece
Genelleme içeren, içinde muhakkak abartı da bulunan bir yakınma yazısı, özeleştiri yapma havuzu diyelim.
Ne mutlu size de...
Allah acılarını göstermesin.
....
Babyshower sizin tercihiniz, bana elbette laf düşmez.
....
Fotoğraf kısmını anlamamışsınız, pardon bem yanlış anlatmışım.:)
Kastım şuydu:
Tüketim toplumu olduk, çocuklarımız da bu yarışta çok önde.
Sahip olduklarının değerini bilmiyorlar ve çabuk sıkılıyorlar.
Çok hazırcılar.
Bir ürünün çıkış noktasını, yapılışını, gelişimini farketmeden son halini alıp tüketiyorlar.
Örneğin, (tekrar ediyorum, her çocuk Ara Güler olsun demiyorum, örneğin!)
Çocuk teknolojiye meraklı, yatkınlığı var, eli de maharetli; telefonların teknolojinin son imkanlarının biri gidip biri geliyor.
20 megapikselli telefon çıkınca ağzı kulaklarında diyelim.
Biz elbette bu teknoloji ve imkandan mahrum bırakmayacağız.
Ama şunu da öğretsek örneğin;
Evladım, önceden fotoğraf makineleri böyle idi, daha eskileri de böyle, bak bununla ilgili müze var, eski bir fotoğrafçı var, sana anlatsın, biz de gençken şöyle şöyle makineler kullanırdık, 36 lik pozu verir karanlık odada banyo edilen resimleri bir hafta sonra alırdık ve albümlerde saklardık.
Fotoğraflar yalnızca sola çekilince silinen önemsiz ayrıntı değil, bizim özel hazırlık yaptığımız ve sonsuzlaştırdığımız anlardı, pek kıymetli idi.
Teknoloji kısa zamanda buralara geldi, senin gibi gençlerin bu geçiş sürecini farketmesıyle, daha da ileriye gidecek, senin evladın da flash bellekleri 1000 tane resme belki bakıp gülecek senin bana yaptığın gibi...desek.
Sıyah-beyazın, doğallığın, akustiğin tadını alsa, bilse, daha fazla keyf almaz mi?
Daha yaratıcı olmaz mı?
Daha kıymet bilmez mi?
Buydu yani fotoğraf konusu.
Yoksa sizin videoya almanızı kastetmemiştim..
Tamam ben ne demek isteginizi anlıyorum ama suan eski tip foto makinasiyla resim cekip ciktisini almak icin 1 hafta beklemek pahasina fotoğrafciya kosan kac tane yetiskin vardir su yasadigimiz çağda. Bunu sadece biz öyle yapiyorduk onlarda oyle yapsin diye yeni nesile mal etmek ne kadar dogru. Bu sadece gencleri baglayan bir durum mu. Suan bir mimar bir muhendis tüm çizimlerini calismalarini flash bellek lerde saklarken. Onlar resim saklayinca mi bozulmus oluyorlar.
Bu söylediğinizi hobi olarak yapan vardir ama yapmayan da kötü nesil ornegi degildir.
Siz sadece yeni nesili degil yeni nesil anneleri de gommus oluyorsunuz farkinda degilsiniz.
Kisaca bu konuda siz bir ucta bense diger uctayim. Ben sizin yazinizi yeni nesili asagilayan bir yazi olarak görüyorum ve katilmiyorum. Daha fazla alintiya gerek yokk diye düşünüyorum. Selametle
noktasından virgülüne kadar okudum. Yazdıklarınızdan ben şahsen çocuklarımızı daha sade gösterişten şatafattan uzak, çağın getirmiş olduğu imkanlardan abartı olmayacak şekilde faydalanmasını sağlamak "olan var olmayan var" mantığını aşılayıp o şekil yetiştirmek dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü değil paylaşımcı lükse aşık olmayan bencillikten uzak bir şekilde çocuk büyütmek ve bunu sürdürebilmek. Ben bunu anladım. Kültürel olarak sıfır bir ergen gençlik var araştırmacı değil hazırcı olduklarından 10 nundan 8i malsef en basit klişe olan kültürel bir konu hakkında bile fikir yürütüp bilgi sahibi olamıyorlar. Serbest ve özgür yetiştirme tarzı karışmayayın istediğini yapsın modeli ergenler. Artık kaçı eve geç geldi diye annesindem terlik yiyor merak ediyorum. Bende terlikle büyümüş bir nesil olarak bunun hayatımda olumsuz etki oluşturduğunu hiç görmedim okudum ettim hayatımı kurdum hayatı seven insanı hayvanı seven sayan bilgi sahibi bir insan oldum. Yetiştiren ailemede bin şükür. Ama özellikle ergenliğimi şimdilikerle karşılaştırcak olursam arada dağlarrr kadar fark var. Herkes bir değil tabi olamazda ama nesil farklılaşıyor ben şahsen en ufak bir hatada bana ana avrat küfür eden saygısızlık eden bir gençlikte istemiyorum şımarıklıktan başka bir şey değil.Malum konular kapanıyor, yazdıklarımızda bizde kalıyor.
Berk'li, Burak'lı konuyu tekrar hortlatmak istemiyorum, zaten yasak.
Benim derdim şu, bu gençliğin hali sahiden üzüntü verici.
Bu açıdan;
Malum konuya yazdığımı buraya aktarıyorum.
Gençlik ve çocuk yetiştirmede yanlışlarımız neler.
Siz neler dikkat ettiniz?
Fikirlerinizi/görüşlerinizi almak istiyorum.
......
Moderatörlere not;
Siyasi ya da dini değildir.
Fıstık yeşili saç boyası nereden alınır tarzında değildir.
Kapanan konu ya da pasif üye için açılan konu değildîr.
BDV midir?
Fazlasıyla evet.
Gençlik nasıl BD'miz olmaz?!?!
Düzeltilmesi gereken varsa fişi çekmek yerine bir kere uyarmanız yeterli olur.
......
BERKLER, TUĞÇELER, YAZI DİLİ KÖTÜ, 140 KARAKTERLİ OKUMAYAN GENCLIK...!
Bu nesil manyak mı?
Hiç mi kitap okumaz, hatır için iki gazete de mi okumaz?
Nasıl bir yazı şekli...?!
Noktalama işaretleri, paragraf, cümlenin kıçı-başı, öznesi-yüklemi, kelimelerin yazılımı.... Facia.
Konu ne, amaç ne, soru ne, karakterler kim, kaç kişiler, özelikleri neler giriş-gelişme-sonuç....
Yok, yok, yok...
Bu neslin kabahati de yok.!
Kabahat bizde...! ! !
Kendi başaramadıklarımızı ve içimizde kalan uhdeleri, çocuklar üzerinden gerçekleştirmeye çalıştık.
Çünkü_
Klasik müzik dinledik hamileyken, öyle yazıyordu kitaplarda.
Baby shower'lar yaptık; Nurten'ler de yaptığı için.
Saatle uyutup saatle uyandırdık, kitaplara bakıp çocuk yetiştirdik.
Acıkmayan çocuğun peşinde elimizde kaşıkla "uçak" olup koşturduk, türlü şebeklikler yaptık.
Uykusu gelmeyen çocuğu, saati geldi diye derin bir sessizlik ve karanlığa boğduk.
Daha lüks evlerde oturup daha iyi arabalara bineceğiz diye, deli gibi çalıştık, yuvamızla ilgilenmedik.
Yuva ve ev kavramını ayıramadık ki zaten..?!
Eski kafa eski nesil diye; eşyaların yerini değiştiriyor diye, çocuklar yüz buluyor, düzenimiz bozuluyor diye; anne ve kayınvalidelere çocuk baktırmak istemedik, bakıcılar tuttuk.
6 ayda bir bakıcı değiştirdik.
Onlara çocuk baktırmanın yanında; ütü yaptırdık, çamaşır yıkattık, ev temizlettik, "günümüz" var diye kek döktürttük, markete yolladık.
Biz ebeveynler olarak sadece para kazandık.
Deli gibi iş/para/kariyer diye didindik.
Bahanemiz de hazır: "Ama herşey çocuğumuz için, ona daha iyi bir gelecek hazırlamak için, yoksa ben de istemez miyim... kem küm.."
Tüm gün göremediğimiz çocuklara karşı eksiklik ve suçluluk duygusu hissetmemek için; kısıtlı gördüğümüz akşam ve haftasonlarında onların her dediğini yaptık, yüzsüz ve şımarık yetişmesine zemin hazırladık.
Bebl.clar, he..obabyler, ilaçlar, ek besinler vs.
Küçük kavanozlarda bol yazılı, süslü kutulu hazır gıdalar; bisküviler havada uçuştu.
1 litre süte biraz şeker biraz nişasta koyup muhallebi yapmak zor geldi de; çantamızdan eksik etmedik sporcu takviyesi gibi! küçük renkli cam şişeleri.
Küçük başarılarını gözümüzde büyüttük,
küçük hatalarını da büyüttüğümüz gibi:
"Hadi odana", "2 saat tv yasak", "benden özür dileyene kadar seninle konuşmayacağım", "kendi kararın sonuçlarına katlan" "odanı toplama cezası veriyorum" gibi cezalar verip, çocuğa ulaşmayan/değmeyen özenti ve eğreti cümleler kurduk.
El bebek gül bebek büyüttük, ikinci el hiçbirşey kullanmayıp, 2 ay kullanacağı yürüteçlere tonla para verdik.
Süsledik, püsledik, marka kıyafetler aldık, evin her yeri etiket/marka doldu, odasına özel mobilyalar yaptırdık.
Anlayacağı çağda sade ve samimi bir toplanma yapmadık yaş günü için.
Çünkü parti şarttı..!!
Dünyadan bihaber çocuğa 1 yaşında şatafatlı, herkesin çağrıldığı ve büyüklerin podyuma çıkar gibi süslendiği, sahte kahkahaların havada uçuştuğu, bebek doğum gününe gelenlerin çocuk sesinden uzak yerlere kaçtığı (tezata bak!), balkonlarda sigara içme yarışına girildiği, durumu olmayanların hediyelerinde eziklendiği; samimiyet, sıcaklık ve sadelikten uzak d.günü partileri düzenledik.
Evlere de sığmadık, kafelere, trend mekanlara koştuk.
Ufacık çocuklardan moda ikonu yaratmaya kalktık.
Kaşmirlere, özel yünlere, "çocuklar için özel hazırlanmış" mottolu bol renkli bez parçalarına dünyaları bayıldık.
Atkısı, beresi, botu, taytı elli çeşit oldu ama teyzesi, amcası, kuzeni olmadı, uzak oldu.
Kıçımızı yırttık en iyi anaokuluna göndereceğiz diye.
Elli bin kere araştırdık hangi özel okul daha iyi ya da hangi devlet okulunda en iyi öğretmen var diye.
Borç bulup kredi çekip okula yazdırdık, ya da paramız vardı, döktük hepsini.
İmkanı olmayan özentili olanlarımız boş mu durdu?
Adres değiştirdi, araya tanıdık soktu, okula yardım yaptı, iyi bir devlet okulunda iyi bir öğretmen için...!
Kıyafet, ayakkabı, kalem, çantanın en iyisini aldık.
Pardon en pahalısını..!
Çünkü, pahalı olanın, çok revaçta olanın en iyisi olduğunu sandık.
Öğretmen sesini yükseltse soluğu okulda, müdürün yanında, bimere şikayette aldık.
Bacak kadar çocuğu at gibi koşturduk.
Tuttuk elinden yüzmeye, baleye, kemana, piyanoya NLP seminerlerine, mental aritmetiğe, basketbola, at binmeye, buz patenine yazdırdık.
İzin vermedik kendi basit çalgısını kendisi kısıtlı imkanlarla yapsın, isteğini kendi belirlesin.
Berna'yı aşağıladı Sudenaz, "Ben koleje gidiyorum diye"..!
Sınav manyağı çocukları yetmedi sosyal manyak da yaptık.
Bir Allahın kulu da sorgulamadı:
Kimse "okul öncesi olsun, okul zamanı olsun ders ve yardımcı kitaplarda dil ne kadar kötü, cümleler ne kadar devrik, sorular ne kadar anlamsız, masal kitaplarında bile ne kadar uzun ve karmaşık cümleler var" demedi.
X'in kızı oğlu ne yaptıysa onu yaptık.
Doldurduk odayı oyuncakla, 1 günde sıkıldı, kenara attı. Gittik yenisini aldık.
Ağlayarak her istediğini yaptırabileceğini çok güzel öğrettik.
Gülben, Demet, Cem vb çocuğuna ne öğrettiyse, ne kursuna yazdırdıysa ona yetişmeye çalıştık kendi çapımızda.
En kral harçlığın, en basit kahvaltının yanından bile geçemeyeceğini hiç özümseyemedik.
Kirliliği, yırtığı eskimeyi, sabrı, kıymet bilmeyi, hüznü, hayal kırıklığını, hatayı, yanlışı, başarısızlığı, hasta olmayı, ikinci olmayı hep gizledik çocuklardan.
Kusursuz olmalıydı bizim çocuğumuz.
Öbürleri "tü kaka"...
Lider ruhlu olsun diye, koç burcu doğacak şekilde takvime göre seviştikten sonra yapılmıştı zaten.
Oluşu sağlam...!
Kusursuz, güzel, sağlıklı, en zeki, en akıllı, en başarılı, en hızlı, manken gibi, artist gibi, saçı başı yapılı, renkli gözlü olmalıydı.
Dergiler, tvlerde, reklamlarda öyleydi çünkü.
Fotoğraf stüdyosunun duvarına asılan çocuktan ne farkı vardı bizim kızımızın/oğluşumuzun...
Olmamalıydı zaten...!!!
Modern ve açık görüşlü olmakla edepsizlik ve saygısızlığı karıştırdık.
Özentinin içinde boğulduk.
Yanında sigara içtik, dedikodu yaptık, kavga ettik, alkol aldık, mezelerden yedirdik, 15 yaşında çocuğun sevgilisini eve davet edip karşılıklı yemek yedik, bira içtik.
Yemeğe otururken besmele çekmesini, suyu içince şükür demesini; köylülük, bağnazlık, geri kafalılık saydık, öğretemedik.
"Aksiyon" kelimesini 3 dilde öğrendi de; çocuk "bereket" nedir hiçbir fikri olmadı.
20 sene yabancı dil eğitimi aldı ama Türkçe'yi öğretemedik.
100 kelimeyle hayatını sürdürdü senelerce, yarısı yabancı, diğer yarısında ise sesli harfleri kullanmadan...
Uzun yazı okumadı, toplantı/seminer/sempozyum dinlemedi, gazete almadı eline magazine bakmak dışında.
10 dk bir şeye odaklansa, sevindik; durum o kadar kötüydü.
Kaykay, paten, scooter, kask, boks eldiveni, dizlik, bileklik ne varsa aldık da; bir resim defteri bir kara kalem verip çiz demedik.
150 ekran tv aldık, ipad aldık, 6 ayda bir akıllı telefon aldık, laptop aldık, tablet aldık, internet aldık hem de sınırsız ve 16 mbit...
Ama, bir eski fotoğraf makinesi almadık, öğretemedik filmleri fotoğrafçıya götürmeyi... Öğrenmedi pikseli, digital zoom-optik zoom farkını, teknolojideki zamanla gelişmeyi.
Gitar, keman, piyano, bateri aldık almasına da; bir kere de telini değiştirmesini, yağlamasını, dik asmasını öğretemedik, beklemedik ki zaten.
Unutturduk bağlamayı, curayı, cümbüşü, udu.
Klarnet çaldı da, ney üflemek aklına dahi gelmedi.
M.Matiz'i, M.Cyrus'u belledi de Barış Manço, Cem Karaca, Neşet Ertaş bilemedi.
Çünkü görmedi.
Çünkü misafirlikte zırlamasın diye telefona onlarca "Calliuo" yükledik, ağlayınca eline verdik ama hiç aklımıza gelmedi "Adam olacak çocuk" ve "Susam Sokağı"ni diske yükleyip izletmek...!
Doldurduk evi eşyayla; yoğurt makinesi, çorba makinesi, yumurta pişirme makinesi, waffle makinesi, 3 çeşit kahve makinesiyle...
Kitaplığımız olmadı. Olanın içine vazo, süs, fotoğraf doldurduk.
Kitapların eğriliği, sıralaması, cildi mühimdi; şeklen güzel görünmeliydi, aralarında mumlarla.
Ama Türk ve dünya klasikleri eksiksiz olacak ve hepsi muhakkak okunacak demedik.
Her Cuma sinemaya, her pazar kahvaltıya gittik, arada pasta yapma günü, mangal günü, dizi günü organize ettik.
Ama,
Fişleri çekip kitap okuma saati organize etmedik...
Bizim ergenler Murat Boz'un arabasına özendi, Kenan'ın bıyığına, Elçin Sangu'nun da kızıl saçlarına...
Ama keşke Uğur Mumcu'nun kırılan gözlüğüne ve Necip Fazıl'ın kalemine özenseydi...!
Çetin Altan'ın Yaşar Kemal'in ölüm tarihlerini bilseydi, Amy Winehouse için ağlamak yerine...!
Samimiyetsiz, sığ, 140 karakterle hayatını idame ettiren, floresan değiştirmekten bihaber gençlik....
Ve sonuç ortada:
Burak'lar, Berk'ler, Tuğçe'ler, kankiler, aşkitolar, babişko'lar, mummy'ler...
"yeeaaa", "ufff", "sıkıldımmm", "sus be salak", "evet, aynen, aynen, hı hı, evet aynen, yeeaanniii aynen, tabikisi", " mrb a$qtm sni bklyrm şq ozldm mucks by", "süt gibi kız tost mu yapsak orti", "taş gibi oğlan ben bunu götürürüm her türlü kanki " diye konuşan 40 wp gruplu gençlik...
Az biraz büyür, diğer konu başlıklarında da gördüğümüz gibi:
"fiziksel olarak çekim var, ruhen yok, sevişsem bana bağlanır mi?"
"Köpek olsun istiyorum, napsaaam acaba"
"Sevişesim var, Ilgın'dan ayrılmasını bekliyorum, acaba Orçun'la yatsam kıskanıp bana gelir mi?"... vs vs
Velhasıl eksisiyle artısıyla, istisnalarıyla mübalağalarıyla durumumuz budur.
.....
Konuya dönecek olursak;
Berk de Burak da seni sevmiyor, ama denk getirirlerse yatmaktan çekinmezler, haberin olsun.
Kankin çirkin değil ama senin onun için çirkin diye düşündüğünün farkında, ondan huysuzluk yapıyor.
Sen de kendine fazla önem atfediyorsun.
Çözüm?
İki wp grubundan da çık, bundan sonra ödevini başka grupla yap, kartonları yedekli al, birini unutursan diye.
Kankan olmasın düşmanın da, kanki ayağa bok ayağa(ı).
Arkadaşların, dostların, simaen tanıyıp ismen bilmediğin kişiler olsun, yeter.
Telefonla az vakit geçir.
Kpss ye çalış, okuduğun şehri gez...
Agzına yuregine saglıkMalum konular kapanıyor, yazdıklarımızda bizde kalıyor.
Berk'li, Burak'lı konuyu tekrar hortlatmak istemiyorum, zaten yasak.
Benim derdim şu, bu gençliğin hali sahiden üzüntü verici.
Bu açıdan;
Malum konuya yazdığımı buraya aktarıyorum.
Gençlik ve çocuk yetiştirmede yanlışlarımız neler.
Siz neler dikkat ettiniz?
Fikirlerinizi/görüşlerinizi almak istiyorum.
......
Moderatörlere not;
Siyasi ya da dini değildir.
Fıstık yeşili saç boyası nereden alınır tarzında değildir.
Kapanan konu ya da pasif üye için açılan konu değildîr.
BDV midir?
Fazlasıyla evet.
Gençlik nasıl BD'miz olmaz?!?!
Düzeltilmesi gereken varsa fişi çekmek yerine bir kere uyarmanız yeterli olur.
......
BERKLER, TUĞÇELER, YAZI DİLİ KÖTÜ, 140 KARAKTERLİ OKUMAYAN GENCLIK...!
Bu nesil manyak mı?
Hiç mi kitap okumaz, hatır için iki gazete de mi okumaz?
Nasıl bir yazı şekli...?!
Noktalama işaretleri, paragraf, cümlenin kıçı-başı, öznesi-yüklemi, kelimelerin yazılımı.... Facia.
Konu ne, amaç ne, soru ne, karakterler kim, kaç kişiler, özelikleri neler giriş-gelişme-sonuç....
Yok, yok, yok...
Bu neslin kabahati de yok.!
Kabahat bizde...! ! !
Kendi başaramadıklarımızı ve içimizde kalan uhdeleri, çocuklar üzerinden gerçekleştirmeye çalıştık.
Çünkü_
Klasik müzik dinledik hamileyken, öyle yazıyordu kitaplarda.
Baby shower'lar yaptık; Nurten'ler de yaptığı için.
Saatle uyutup saatle uyandırdık, kitaplara bakıp çocuk yetiştirdik.
Acıkmayan çocuğun peşinde elimizde kaşıkla "uçak" olup koşturduk, türlü şebeklikler yaptık.
Uykusu gelmeyen çocuğu, saati geldi diye derin bir sessizlik ve karanlığa boğduk.
Daha lüks evlerde oturup daha iyi arabalara bineceğiz diye, deli gibi çalıştık, yuvamızla ilgilenmedik.
Yuva ve ev kavramını ayıramadık ki zaten..?!
Eski kafa eski nesil diye; eşyaların yerini değiştiriyor diye, çocuklar yüz buluyor, düzenimiz bozuluyor diye; anne ve kayınvalidelere çocuk baktırmak istemedik, bakıcılar tuttuk.
6 ayda bir bakıcı değiştirdik.
Onlara çocuk baktırmanın yanında; ütü yaptırdık, çamaşır yıkattık, ev temizlettik, "günümüz" var diye kek döktürttük, markete yolladık.
Biz ebeveynler olarak sadece para kazandık.
Deli gibi iş/para/kariyer diye didindik.
Bahanemiz de hazır: "Ama herşey çocuğumuz için, ona daha iyi bir gelecek hazırlamak için, yoksa ben de istemez miyim... kem küm.."
Tüm gün göremediğimiz çocuklara karşı eksiklik ve suçluluk duygusu hissetmemek için; kısıtlı gördüğümüz akşam ve haftasonlarında onların her dediğini yaptık, yüzsüz ve şımarık yetişmesine zemin hazırladık.
Bebl.clar, he..obabyler, ilaçlar, ek besinler vs.
Küçük kavanozlarda bol yazılı, süslü kutulu hazır gıdalar; bisküviler havada uçuştu.
1 litre süte biraz şeker biraz nişasta koyup muhallebi yapmak zor geldi de; çantamızdan eksik etmedik sporcu takviyesi gibi! küçük renkli cam şişeleri.
Küçük başarılarını gözümüzde büyüttük,
küçük hatalarını da büyüttüğümüz gibi:
"Hadi odana", "2 saat tv yasak", "benden özür dileyene kadar seninle konuşmayacağım", "kendi kararın sonuçlarına katlan" "odanı toplama cezası veriyorum" gibi cezalar verip, çocuğa ulaşmayan/değmeyen özenti ve eğreti cümleler kurduk.
El bebek gül bebek büyüttük, ikinci el hiçbirşey kullanmayıp, 2 ay kullanacağı yürüteçlere tonla para verdik.
Süsledik, püsledik, marka kıyafetler aldık, evin her yeri etiket/marka doldu, odasına özel mobilyalar yaptırdık.
Anlayacağı çağda sade ve samimi bir toplanma yapmadık yaş günü için.
Çünkü parti şarttı..!!
Dünyadan bihaber çocuğa 1 yaşında şatafatlı, herkesin çağrıldığı ve büyüklerin podyuma çıkar gibi süslendiği, sahte kahkahaların havada uçuştuğu, bebek doğum gününe gelenlerin çocuk sesinden uzak yerlere kaçtığı (tezata bak!), balkonlarda sigara içme yarışına girildiği, durumu olmayanların hediyelerinde eziklendiği; samimiyet, sıcaklık ve sadelikten uzak d.günü partileri düzenledik.
Evlere de sığmadık, kafelere, trend mekanlara koştuk.
Ufacık çocuklardan moda ikonu yaratmaya kalktık.
Kaşmirlere, özel yünlere, "çocuklar için özel hazırlanmış" mottolu bol renkli bez parçalarına dünyaları bayıldık.
Atkısı, beresi, botu, taytı elli çeşit oldu ama teyzesi, amcası, kuzeni olmadı, uzak oldu.
Kıçımızı yırttık en iyi anaokuluna göndereceğiz diye.
Elli bin kere araştırdık hangi özel okul daha iyi ya da hangi devlet okulunda en iyi öğretmen var diye.
Borç bulup kredi çekip okula yazdırdık, ya da paramız vardı, döktük hepsini.
İmkanı olmayan özentili olanlarımız boş mu durdu?
Adres değiştirdi, araya tanıdık soktu, okula yardım yaptı, iyi bir devlet okulunda iyi bir öğretmen için...!
Kıyafet, ayakkabı, kalem, çantanın en iyisini aldık.
Pardon en pahalısını..!
Çünkü, pahalı olanın, çok revaçta olanın en iyisi olduğunu sandık.
Öğretmen sesini yükseltse soluğu okulda, müdürün yanında, bimere şikayette aldık.
Bacak kadar çocuğu at gibi koşturduk.
Tuttuk elinden yüzmeye, baleye, kemana, piyanoya NLP seminerlerine, mental aritmetiğe, basketbola, at binmeye, buz patenine yazdırdık.
İzin vermedik kendi basit çalgısını kendisi kısıtlı imkanlarla yapsın, isteğini kendi belirlesin.
Berna'yı aşağıladı Sudenaz, "Ben koleje gidiyorum diye"..!
Sınav manyağı çocukları yetmedi sosyal manyak da yaptık.
Bir Allahın kulu da sorgulamadı:
Kimse "okul öncesi olsun, okul zamanı olsun ders ve yardımcı kitaplarda dil ne kadar kötü, cümleler ne kadar devrik, sorular ne kadar anlamsız, masal kitaplarında bile ne kadar uzun ve karmaşık cümleler var" demedi.
X'in kızı oğlu ne yaptıysa onu yaptık.
Doldurduk odayı oyuncakla, 1 günde sıkıldı, kenara attı. Gittik yenisini aldık.
Ağlayarak her istediğini yaptırabileceğini çok güzel öğrettik.
Gülben, Demet, Cem vb çocuğuna ne öğrettiyse, ne kursuna yazdırdıysa ona yetişmeye çalıştık kendi çapımızda.
En kral harçlığın, en basit kahvaltının yanından bile geçemeyeceğini hiç özümseyemedik.
Kirliliği, yırtığı eskimeyi, sabrı, kıymet bilmeyi, hüznü, hayal kırıklığını, hatayı, yanlışı, başarısızlığı, hasta olmayı, ikinci olmayı hep gizledik çocuklardan.
Kusursuz olmalıydı bizim çocuğumuz.
Öbürleri "tü kaka"...
Lider ruhlu olsun diye, koç burcu doğacak şekilde takvime göre seviştikten sonra yapılmıştı zaten.
Oluşu sağlam...!
Kusursuz, güzel, sağlıklı, en zeki, en akıllı, en başarılı, en hızlı, manken gibi, artist gibi, saçı başı yapılı, renkli gözlü olmalıydı.
Dergiler, tvlerde, reklamlarda öyleydi çünkü.
Fotoğraf stüdyosunun duvarına asılan çocuktan ne farkı vardı bizim kızımızın/oğluşumuzun...
Olmamalıydı zaten...!!!
Modern ve açık görüşlü olmakla edepsizlik ve saygısızlığı karıştırdık.
Özentinin içinde boğulduk.
Yanında sigara içtik, dedikodu yaptık, kavga ettik, alkol aldık, mezelerden yedirdik, 15 yaşında çocuğun sevgilisini eve davet edip karşılıklı yemek yedik, bira içtik.
Yemeğe otururken besmele çekmesini, suyu içince şükür demesini; köylülük, bağnazlık, geri kafalılık saydık, öğretemedik.
"Aksiyon" kelimesini 3 dilde öğrendi de; çocuk "bereket" nedir hiçbir fikri olmadı.
20 sene yabancı dil eğitimi aldı ama Türkçe'yi öğretemedik.
100 kelimeyle hayatını sürdürdü senelerce, yarısı yabancı, diğer yarısında ise sesli harfleri kullanmadan...
Uzun yazı okumadı, toplantı/seminer/sempozyum dinlemedi, gazete almadı eline magazine bakmak dışında.
10 dk bir şeye odaklansa, sevindik; durum o kadar kötüydü.
Kaykay, paten, scooter, kask, boks eldiveni, dizlik, bileklik ne varsa aldık da; bir resim defteri bir kara kalem verip çiz demedik.
150 ekran tv aldık, ipad aldık, 6 ayda bir akıllı telefon aldık, laptop aldık, tablet aldık, internet aldık hem de sınırsız ve 16 mbit...
Ama, bir eski fotoğraf makinesi almadık, öğretemedik filmleri fotoğrafçıya götürmeyi... Öğrenmedi pikseli, digital zoom-optik zoom farkını, teknolojideki zamanla gelişmeyi.
Gitar, keman, piyano, bateri aldık almasına da; bir kere de telini değiştirmesini, yağlamasını, dik asmasını öğretemedik, beklemedik ki zaten.
Unutturduk bağlamayı, curayı, cümbüşü, udu.
Klarnet çaldı da, ney üflemek aklına dahi gelmedi.
M.Matiz'i, M.Cyrus'u belledi de Barış Manço, Cem Karaca, Neşet Ertaş bilemedi.
Çünkü görmedi.
Çünkü misafirlikte zırlamasın diye telefona onlarca "Calliuo" yükledik, ağlayınca eline verdik ama hiç aklımıza gelmedi "Adam olacak çocuk" ve "Susam Sokağı"ni diske yükleyip izletmek...!
Doldurduk evi eşyayla; yoğurt makinesi, çorba makinesi, yumurta pişirme makinesi, waffle makinesi, 3 çeşit kahve makinesiyle...
Kitaplığımız olmadı. Olanın içine vazo, süs, fotoğraf doldurduk.
Kitapların eğriliği, sıralaması, cildi mühimdi; şeklen güzel görünmeliydi, aralarında mumlarla.
Ama Türk ve dünya klasikleri eksiksiz olacak ve hepsi muhakkak okunacak demedik.
Her Cuma sinemaya, her pazar kahvaltıya gittik, arada pasta yapma günü, mangal günü, dizi günü organize ettik.
Ama,
Fişleri çekip kitap okuma saati organize etmedik...
Bizim ergenler Murat Boz'un arabasına özendi, Kenan'ın bıyığına, Elçin Sangu'nun da kızıl saçlarına...
Ama keşke Uğur Mumcu'nun kırılan gözlüğüne ve Necip Fazıl'ın kalemine özenseydi...!
Çetin Altan'ın Yaşar Kemal'in ölüm tarihlerini bilseydi, Amy Winehouse için ağlamak yerine...!
Samimiyetsiz, sığ, 140 karakterle hayatını idame ettiren, floresan değiştirmekten bihaber gençlik....
Ve sonuç ortada:
Burak'lar, Berk'ler, Tuğçe'ler, kankiler, aşkitolar, babişko'lar, mummy'ler...
"yeeaaa", "ufff", "sıkıldımmm", "sus be salak", "evet, aynen, aynen, hı hı, evet aynen, yeeaanniii aynen, tabikisi", " mrb a$qtm sni bklyrm şq ozldm mucks by", "süt gibi kız tost mu yapsak orti", "taş gibi oğlan ben bunu götürürüm her türlü kanki " diye konuşan 40 wp gruplu gençlik...
Az biraz büyür, diğer konu başlıklarında da gördüğümüz gibi:
"fiziksel olarak çekim var, ruhen yok, sevişsem bana bağlanır mi?"
"Köpek olsun istiyorum, napsaaam acaba"
"Sevişesim var, Ilgın'dan ayrılmasını bekliyorum, acaba Orçun'la yatsam kıskanıp bana gelir mi?"... vs vs
Velhasıl eksisiyle artısıyla, istisnalarıyla mübalağalarıyla durumumuz budur.
.....
Konuya dönecek olursak;
Berk de Burak da seni sevmiyor, ama denk getirirlerse yatmaktan çekinmezler, haberin olsun.
Kankin çirkin değil ama senin onun için çirkin diye düşündüğünün farkında, ondan huysuzluk yapıyor.
Sen de kendine fazla önem atfediyorsun.
Çözüm?
İki wp grubundan da çık, bundan sonra ödevini başka grupla yap, kartonları yedekli al, birini unutursan diye.
Kankan olmasın düşmanın da, kanki ayağa bok ayağa(ı).
Arkadaşların, dostların, simaen tanıyıp ismen bilmediğin kişiler olsun, yeter.
Telefonla az vakit geçir.
Kpss ye çalış, okuduğun şehri gez...
Öncelikle yazınızı tamamen okudum ve gerçekten siz mi yazdınıız bilmiyorum ama tüm ifadelerinize katılmasamda çok doğru yerlere parmak basmışsınız. Ben 16 yaşındayım ve şuan 'ergen' olarak adlandırılan kısma giriyorum sanırım. Ama aslında gençliğin böyle olmasındakii en önemli sebeplerden biri de yapılan şu genellemeler ve tüm bir nesile 'boş ve kültürsüz' moduyla yaklaşmak. Ben Türkan Saylan'ı da, Cemal Süreyya'yı da, Necip Fazıl'ı da ve belkide şuan yetişkinlerin bilmediği çoğu yazarı,şairi bilip takip ediyorum. Okuyorum,araştırıyorum,sorguluyorum. Asla bağnazlık vs. yapmıyorum. Burda üzüldüğüm nokta bu yaşlardaki tüm herkesii aynı kefeye koymanıız ve çözüm yerine fazlaca eleştirmeniz. Evet belki şuan bazı gençler bilmiyor olabilir ve o yaşıtlarımın haline ben de üzülüyorum ama düşünün 20-50 yaş arasında kaç kişi Nazım Hikmet'i yaşadıklarını biliyor ? Atatürk'ü, fikirlerini,ilkelerini bilmeyen binlerce hatta milyonlarca kişi vardır. Yani olaya dönem olarak değil de hangi yaşta olursa olsun her bir bireyi ayrı ayrı değerlendirmeliyiz. Yoksa şuankii yetişkin kesimde de aynı oranda bozulma var.
Yazıdaki amaç çocuklarımızı daha sade şekilcilikten şatafattan özentiden
noktasından virgülüne kadar okudum. Yazdıklarınızdan ben şahsen çocuklarımızı daha sade gösterişten şatafattan uzak, çağın getirmiş olduğu imkanlardan abartı olmayacak şekilde faydalanmasını sağlamak "olan var olmayan var" mantığını aşılayıp o şekil yetiştirmek dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü değil paylaşımcı lükse aşık olmayan bencillikten uzak bir şekilde çocuk büyütmek ve bunu sürdürebilmek. Ben bunu anladım. Kültürel olarak sıfır bir ergen gençlik var araştırmacı değil hazırcı olduklarından 10 nundan 8i malsef en basit klişe olan kültürel bir konu hakkında bile fikir yürütüp bilgi sahibi olamıyorlar. Serbest ve özgür yetiştirme tarzı karışmayayın istediğini yapsın modeli ergenler. Artık kaçı eve geç geldi diye annesindem terlik yiyor merak ediyorum. Bende terlikle büyümüş bir nesil olarak bunun hayatımda olumsuz etki oluşturduğunu hiç görmedim okudum ettim hayatımı kurdum hayatı seven insanı hayvanı seven sayan bilgi sahibi bir insan oldum. Yetiştiren ailemede bin şükür. Ama özellikle ergenliğimi şimdilikerle karşılaştırcak olursam arada dağlarrr kadar fark var. Herkes bir değil tabi olamazda ama nesil farklılaşıyor ben şahsen en ufak bir hatada bana ana avrat küfür eden saygısızlık eden bir gençlikte istemiyorum şımarıklıktan başka bir şey değil.
Kaç kişisel gelişim kitabi sonunda bu raddeye geldin? Ben o furya birkac sene önce bitti sanıyordum :) neyse en az üç yıl sonra teori ile pratik arasındaki uçurumu sen de göreceksin ve bu sorular artık zihnini meşgul edemiyecek!Malum konular kapanıyor, yazdıklarımızda bizde kalıyor.
Berk'li, Burak'lı konuyu tekrar hortlatmak istemiyorum, zaten yasak.
Benim derdim şu, bu gençliğin hali sahiden üzüntü verici.
Bu açıdan;
Malum konuya yazdığımı buraya aktarıyorum.
Gençlik ve çocuk yetiştirmede yanlışlarımız neler.
Siz neler dikkat ettiniz?
Fikirlerinizi/görüşlerinizi almak istiyorum.
......
Moderatörlere not;
Siyasi ya da dini değildir.
Fıstık yeşili saç boyası nereden alınır tarzında değildir.
Kapanan konu ya da pasif üye için açılan konu değildîr.
BDV midir?
Fazlasıyla evet.
Gençlik nasıl BD'miz olmaz?!?!
Düzeltilmesi gereken varsa fişi çekmek yerine bir kere uyarmanız yeterli olur.
......
BERKLER, TUĞÇELER, YAZI DİLİ KÖTÜ, 140 KARAKTERLİ OKUMAYAN GENCLIK...!
Bu nesil manyak mı?
Hiç mi kitap okumaz, hatır için iki gazete de mi okumaz?
Nasıl bir yazı şekli...?!
Noktalama işaretleri, paragraf, cümlenin kıçı-başı, öznesi-yüklemi, kelimelerin yazılımı.... Facia.
Konu ne, amaç ne, soru ne, karakterler kim, kaç kişiler, özelikleri neler giriş-gelişme-sonuç....
Yok, yok, yok...
Bu neslin kabahati de yok.!
Kabahat bizde...! ! !
Kendi başaramadıklarımızı ve içimizde kalan uhdeleri, çocuklar üzerinden gerçekleştirmeye çalıştık.
Çünkü_
Klasik müzik dinledik hamileyken, öyle yazıyordu kitaplarda.
Baby shower'lar yaptık; Nurten'ler de yaptığı için.
Saatle uyutup saatle uyandırdık, kitaplara bakıp çocuk yetiştirdik.
Acıkmayan çocuğun peşinde elimizde kaşıkla "uçak" olup koşturduk, türlü şebeklikler yaptık.
Uykusu gelmeyen çocuğu, saati geldi diye derin bir sessizlik ve karanlığa boğduk.
Daha lüks evlerde oturup daha iyi arabalara bineceğiz diye, deli gibi çalıştık, yuvamızla ilgilenmedik.
Yuva ve ev kavramını ayıramadık ki zaten..?!
Eski kafa eski nesil diye; eşyaların yerini değiştiriyor diye, çocuklar yüz buluyor, düzenimiz bozuluyor diye; anne ve kayınvalidelere çocuk baktırmak istemedik, bakıcılar tuttuk.
6 ayda bir bakıcı değiştirdik.
Onlara çocuk baktırmanın yanında; ütü yaptırdık, çamaşır yıkattık, ev temizlettik, "günümüz" var diye kek döktürttük, markete yolladık.
Biz ebeveynler olarak sadece para kazandık.
Deli gibi iş/para/kariyer diye didindik.
Bahanemiz de hazır: "Ama herşey çocuğumuz için, ona daha iyi bir gelecek hazırlamak için, yoksa ben de istemez miyim... kem küm.."
Tüm gün göremediğimiz çocuklara karşı eksiklik ve suçluluk duygusu hissetmemek için; kısıtlı gördüğümüz akşam ve haftasonlarında onların her dediğini yaptık, yüzsüz ve şımarık yetişmesine zemin hazırladık.
Bebl.clar, he..obabyler, ilaçlar, ek besinler vs.
Küçük kavanozlarda bol yazılı, süslü kutulu hazır gıdalar; bisküviler havada uçuştu.
1 litre süte biraz şeker biraz nişasta koyup muhallebi yapmak zor geldi de; çantamızdan eksik etmedik sporcu takviyesi gibi! küçük renkli cam şişeleri.
Küçük başarılarını gözümüzde büyüttük,
küçük hatalarını da büyüttüğümüz gibi:
"Hadi odana", "2 saat tv yasak", "benden özür dileyene kadar seninle konuşmayacağım", "kendi kararın sonuçlarına katlan" "odanı toplama cezası veriyorum" gibi cezalar verip, çocuğa ulaşmayan/değmeyen özenti ve eğreti cümleler kurduk.
El bebek gül bebek büyüttük, ikinci el hiçbirşey kullanmayıp, 2 ay kullanacağı yürüteçlere tonla para verdik.
Süsledik, püsledik, marka kıyafetler aldık, evin her yeri etiket/marka doldu, odasına özel mobilyalar yaptırdık.
Anlayacağı çağda sade ve samimi bir toplanma yapmadık yaş günü için.
Çünkü parti şarttı..!!
Dünyadan bihaber çocuğa 1 yaşında şatafatlı, herkesin çağrıldığı ve büyüklerin podyuma çıkar gibi süslendiği, sahte kahkahaların havada uçuştuğu, bebek doğum gününe gelenlerin çocuk sesinden uzak yerlere kaçtığı (tezata bak!), balkonlarda sigara içme yarışına girildiği, durumu olmayanların hediyelerinde eziklendiği; samimiyet, sıcaklık ve sadelikten uzak d.günü partileri düzenledik.
Evlere de sığmadık, kafelere, trend mekanlara koştuk.
Ufacık çocuklardan moda ikonu yaratmaya kalktık.
Kaşmirlere, özel yünlere, "çocuklar için özel hazırlanmış" mottolu bol renkli bez parçalarına dünyaları bayıldık.
Atkısı, beresi, botu, taytı elli çeşit oldu ama teyzesi, amcası, kuzeni olmadı, uzak oldu.
Kıçımızı yırttık en iyi anaokuluna göndereceğiz diye.
Elli bin kere araştırdık hangi özel okul daha iyi ya da hangi devlet okulunda en iyi öğretmen var diye.
Borç bulup kredi çekip okula yazdırdık, ya da paramız vardı, döktük hepsini.
İmkanı olmayan özentili olanlarımız boş mu durdu?
Adres değiştirdi, araya tanıdık soktu, okula yardım yaptı, iyi bir devlet okulunda iyi bir öğretmen için...!
Kıyafet, ayakkabı, kalem, çantanın en iyisini aldık.
Pardon en pahalısını..!
Çünkü, pahalı olanın, çok revaçta olanın en iyisi olduğunu sandık.
Öğretmen sesini yükseltse soluğu okulda, müdürün yanında, bimere şikayette aldık.
Bacak kadar çocuğu at gibi koşturduk.
Tuttuk elinden yüzmeye, baleye, kemana, piyanoya NLP seminerlerine, mental aritmetiğe, basketbola, at binmeye, buz patenine yazdırdık.
İzin vermedik kendi basit çalgısını kendisi kısıtlı imkanlarla yapsın, isteğini kendi belirlesin.
Berna'yı aşağıladı Sudenaz, "Ben koleje gidiyorum diye"..!
Sınav manyağı çocukları yetmedi sosyal manyak da yaptık.
Bir Allahın kulu da sorgulamadı:
Kimse "okul öncesi olsun, okul zamanı olsun ders ve yardımcı kitaplarda dil ne kadar kötü, cümleler ne kadar devrik, sorular ne kadar anlamsız, masal kitaplarında bile ne kadar uzun ve karmaşık cümleler var" demedi.
X'in kızı oğlu ne yaptıysa onu yaptık.
Doldurduk odayı oyuncakla, 1 günde sıkıldı, kenara attı. Gittik yenisini aldık.
Ağlayarak her istediğini yaptırabileceğini çok güzel öğrettik.
Gülben, Demet, Cem vb çocuğuna ne öğrettiyse, ne kursuna yazdırdıysa ona yetişmeye çalıştık kendi çapımızda.
En kral harçlığın, en basit kahvaltının yanından bile geçemeyeceğini hiç özümseyemedik.
Kirliliği, yırtığı eskimeyi, sabrı, kıymet bilmeyi, hüznü, hayal kırıklığını, hatayı, yanlışı, başarısızlığı, hasta olmayı, ikinci olmayı hep gizledik çocuklardan.
Kusursuz olmalıydı bizim çocuğumuz.
Öbürleri "tü kaka"...
Lider ruhlu olsun diye, koç burcu doğacak şekilde takvime göre seviştikten sonra yapılmıştı zaten.
Oluşu sağlam...!
Kusursuz, güzel, sağlıklı, en zeki, en akıllı, en başarılı, en hızlı, manken gibi, artist gibi, saçı başı yapılı, renkli gözlü olmalıydı.
Dergiler, tvlerde, reklamlarda öyleydi çünkü.
Fotoğraf stüdyosunun duvarına asılan çocuktan ne farkı vardı bizim kızımızın/oğluşumuzun...
Olmamalıydı zaten...!!!
Modern ve açık görüşlü olmakla edepsizlik ve saygısızlığı karıştırdık.
Özentinin içinde boğulduk.
Yanında sigara içtik, dedikodu yaptık, kavga ettik, alkol aldık, mezelerden yedirdik, 15 yaşında çocuğun sevgilisini eve davet edip karşılıklı yemek yedik, bira içtik.
Yemeğe otururken besmele çekmesini, suyu içince şükür demesini; köylülük, bağnazlık, geri kafalılık saydık, öğretemedik.
"Aksiyon" kelimesini 3 dilde öğrendi de; çocuk "bereket" nedir hiçbir fikri olmadı.
20 sene yabancı dil eğitimi aldı ama Türkçe'yi öğretemedik.
100 kelimeyle hayatını sürdürdü senelerce, yarısı yabancı, diğer yarısında ise sesli harfleri kullanmadan...
Uzun yazı okumadı, toplantı/seminer/sempozyum dinlemedi, gazete almadı eline magazine bakmak dışında.
10 dk bir şeye odaklansa, sevindik; durum o kadar kötüydü.
Kaykay, paten, scooter, kask, boks eldiveni, dizlik, bileklik ne varsa aldık da; bir resim defteri bir kara kalem verip çiz demedik.
150 ekran tv aldık, ipad aldık, 6 ayda bir akıllı telefon aldık, laptop aldık, tablet aldık, internet aldık hem de sınırsız ve 16 mbit...
Ama, bir eski fotoğraf makinesi almadık, öğretemedik filmleri fotoğrafçıya götürmeyi... Öğrenmedi pikseli, digital zoom-optik zoom farkını, teknolojideki zamanla gelişmeyi.
Gitar, keman, piyano, bateri aldık almasına da; bir kere de telini değiştirmesini, yağlamasını, dik asmasını öğretemedik, beklemedik ki zaten.
Unutturduk bağlamayı, curayı, cümbüşü, udu.
Klarnet çaldı da, ney üflemek aklına dahi gelmedi.
M.Matiz'i, M.Cyrus'u belledi de Barış Manço, Cem Karaca, Neşet Ertaş bilemedi.
Çünkü görmedi.
Çünkü misafirlikte zırlamasın diye telefona onlarca "Calliuo" yükledik, ağlayınca eline verdik ama hiç aklımıza gelmedi "Adam olacak çocuk" ve "Susam Sokağı"ni diske yükleyip izletmek...!
Doldurduk evi eşyayla; yoğurt makinesi, çorba makinesi, yumurta pişirme makinesi, waffle makinesi, 3 çeşit kahve makinesiyle...
Kitaplığımız olmadı. Olanın içine vazo, süs, fotoğraf doldurduk.
Kitapların eğriliği, sıralaması, cildi mühimdi; şeklen güzel görünmeliydi, aralarında mumlarla.
Ama Türk ve dünya klasikleri eksiksiz olacak ve hepsi muhakkak okunacak demedik.
Her Cuma sinemaya, her pazar kahvaltıya gittik, arada pasta yapma günü, mangal günü, dizi günü organize ettik.
Ama,
Fişleri çekip kitap okuma saati organize etmedik...
Bizim ergenler Murat Boz'un arabasına özendi, Kenan'ın bıyığına, Elçin Sangu'nun da kızıl saçlarına...
Ama keşke Uğur Mumcu'nun kırılan gözlüğüne ve Necip Fazıl'ın kalemine özenseydi...!
Çetin Altan'ın Yaşar Kemal'in ölüm tarihlerini bilseydi, Amy Winehouse için ağlamak yerine...!
Samimiyetsiz, sığ, 140 karakterle hayatını idame ettiren, floresan değiştirmekten bihaber gençlik....
Ve sonuç ortada:
Burak'lar, Berk'ler, Tuğçe'ler, kankiler, aşkitolar, babişko'lar, mummy'ler...
"yeeaaa", "ufff", "sıkıldımmm", "sus be salak", "evet, aynen, aynen, hı hı, evet aynen, yeeaanniii aynen, tabikisi", " mrb a$qtm sni bklyrm şq ozldm mucks by", "süt gibi kız tost mu yapsak orti", "taş gibi oğlan ben bunu götürürüm her türlü kanki " diye konuşan 40 wp gruplu gençlik...
Az biraz büyür, diğer konu başlıklarında da gördüğümüz gibi:
"fiziksel olarak çekim var, ruhen yok, sevişsem bana bağlanır mi?"
"Köpek olsun istiyorum, napsaaam acaba"
"Sevişesim var, Ilgın'dan ayrılmasını bekliyorum, acaba Orçun'la yatsam kıskanıp bana gelir mi?"... vs vs
Velhasıl eksisiyle artısıyla, istisnalarıyla mübalağalarıyla durumumuz budur.
.....
Konuya dönecek olursak;
Berk de Burak da seni sevmiyor, ama denk getirirlerse yatmaktan çekinmezler, haberin olsun.
Kankin çirkin değil ama senin onun için çirkin diye düşündüğünün farkında, ondan huysuzluk yapıyor.
Sen de kendine fazla önem atfediyorsun.
Çözüm?
İki wp grubundan da çık, bundan sonra ödevini başka grupla yap, kartonları yedekli al, birini unutursan diye.
Kankan olmasın düşmanın da, kanki ayağa bok ayağa(ı).
Arkadaşların, dostların, simaen tanıyıp ismen bilmediğin kişiler olsun, yeter.
Telefonla az vakit geçir.
Kpss ye çalış, okuduğun şehri gez...
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?