"Ortaçağ İslam loncaları kültürünün, sanatın yerine zenaatı koyarak 'muayyen bir mükemmelliğe' ulaştığını belirten Tanpınar'ın kanısınca, geçiş kültürümüzün yetkinliğini, 'iç alem medeniyet' adını verdiği ruh eğitimini sağlayan lonca ahlakında; zenaatçıyı, yarattığı yapıtta kendi kişiliğini yadsımaya götüren inceliklerde aramalıdır: 'Bir Beethoven, bir Wagner, bir Debussyi bir Liszt, bir Borodine bu gördüğü edebiyat yıldızından ( Emin Dede'den) ne kadar ayrı insanlardı. Onların çılgın hiddet ve kinleri, bütün hayatı kendisi için hazırlanmış bir sofra zanneden iştihaları ve bunları tek başına yüklenebilmek için imkansız bir Atlas gayretiyle gerilmiş gururları, hiç olmazsa şahsiyetlerini değişik planda göz önüne koyan bir yığın nazariyeleri, garabetleri, yumuşaklığı bile etrafındaki her şeye bir arslan pençesi gibi geçen mizaçları vardı. Halbuki bu şöhretsiz dervişin (Emin Dede'nin) hayatı, üstü üste kendi şahsını inkardan ibaretti. Bu inkarlar mutlak'a karşı beslenen bir aşkta ve hayatın umumi gürültüsü içinde bu çifte kaybolma kararı, sadece Emin Bey'e ait bir şey değildi. "
(Ahmed Hamdi Tanpınar-Huzur ) Hilmi Yavuz -Osmanlılık-Kültür-Kimlik-45