Akşam çökerken, karlı dağların arasından ilerleyen adam ıssız bir yamaca dayanmış bir ev görür.
Eve yaklaştığında kapı açılır ve elinde tüfeğiyle, düşman bakışlı genç bir kadın belirir.
- Hemen git buradan, der, yoksa ateş ederim.
Adam yorgundur, açtır, uykusuzdur, yaralıdır.
Sadece o geceyi geçirecek bir yer aradığını, kötü bir niyeti olmadığını anlatmaya çalışır ama kadın hep aynı cümleyi tekrarlamaktadır.
- Hemen git buradan, yoksa ateş ederim.
Kadının kararlı olduğunu gören adam çaresizce arkasını dönüp yürümeye başlar. Kadın, ya adamın yıkılmak üzere olduğunu anlatan bitkin yürüyüşüne acıdığından ya da adamın gerçekten sığınmaktan başka bir niyeti olmadığını sezdiğinden arkasından seslenerek çağırır.
- Gel.
Adamı eve alır. İçerde bir de bebek vardır.
Yemek ısıtıp adama verir. Sonra ona, alet edevatın durduğu soğuk bir odada yer gösterir.
Adam o kadar yorgundur ki, bir yatağın olmamasına aldırmaz, yere bir battaniye serip yatar.
Biraz sonra kapısı açılır ve geceliğiyle kadın gözükür.
- İstersen, der, içerde yatabilirsin.
Adam eşyalarını toplayıp içeri girer, kadının yatak odasında ne yapacağını bilemeden ayakta durur.
Kadın, adama bakar,
- Yanıma yatıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın?
Adam kadının yanına yatar, kadına sarılır. O halde birlikte uyurlar.
Amerikan İç Savaşı'nda yaşanan dramları anlatan filmdeki birçok acı içinde galiba beni en çok etkileyen, kocası savaşa gittikten sonra o dağ başında yapayalnız yaşayan kadının o cümlesi oldu.
- Yanıma yatıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın?senağlama