Merhabalar. Daha önceden açtığım tonla konu ile buraları bir hayli meşgul etmiştim. Belki o muhteşem iç açıcı konularımı hatırlayanlar vardır. Şu an çok buruk hissediyorum. Biraz içimdekileri döküp rahatlamak istedim.
Önceki konularımdan hatırlayanlar vardır. En son uzaklaştırma kararımız olmasına rağmen babamın ölüm tehditleri sebebiyle eve gidemiyorduk. Amcamların yanında kalıyorduk. Ben bu ultra zor şartların içinde KPSS çalışmaya çalışıyordum. Hatta bunu eleştirenler olmuştu. Senin durumunda olan birinin acil özele girmesi lazım tarzı çok mesaj görmüştüm. Aileden maddi ve manevi tam destek almasına rağmen KPSS için çabalayan tonla genç varken benim bir tecrübesiz eleman olarak işe başlayıp, komik maaşım ile kendime ev tutabileceğimi, dayayıp döşeyebileceğimi söyleyen üyeler olmuştu. Pek gerçekçi bulamasam da elbette saygı duyuyorum. Yine de bu leş gibi şartlar altında sınav için elimden geleni yaptım, sonucu bir ay sonra göreceğim artık.
Tüm bu süreç boyunca "İşe gir. Annene kardeşlerine bak. Atanınca da onları yine yanına alırsın, evlenene kadar bakarsın." diye inanılmaz bir baskı gördüm. Bunu istemediğimi bin defa akraba tayfasına anlattım. Kabul etmeyeceğim noktasında ikna olmaya başladıklarına inanıyorum. Olmamış olabilirler de. Takamıyorum artık. Kırk ellili yaşlardaki çocuklarına bile hâlâ maddi açıdan destek olan sevgili bunaklar beni hayırsız evlat ilan ettiler. Herkes alt soyuna bakmakla yükümlüdür. Üstelik ben hep çok çalıştım, bu sayede burslar kazandım, bu şekilde okudum. Evden dört büyük boy valiz elbise çıkarttım, bir parça bile onlar tarafından alınmamış. Bir silgi almışlıkları zaten yok. Ne vermişler de ne istiyorlar, anlamak zor. Ama her şeye değişik bir bahane. Onlar feleğin çemberinden geçmişler ben cahil olduğum için bu şekilde konuşuyormuşum. Sıkıntı yok. Cahil de desinler.
Bu süreçte baba şerefsizinden şikayetçi ve davacı olmak zorunda kaldım. Çünkü orada burada bizi öldüreceğini söylüyordu. Eve uzaklaştırma çıktı. Zaten boşanma davası açıldıktan sonra da muhtemelen ev bize tahsis edilecekti. Yine de annem eve gitmeye cesaret edemedi. Çünkü hep tehdit hep tehdit...
Sonunda annem memleketine taşınma kararı aldı. Orada işe girecekmiş. 46 yaşından sonra çocukları için iş hayatına atılacak artık yapar mı bilemiyorum. Sınav öncesi eşyalarımızı toplamak için eve gittik. Komşulardan eve bir kadın ile birlikte geldiğini öğrendik. Sağ olsunlar görüp dedikodu yapmışlar sadece, biri elinden düşürmediği telefonunun kamerasını çevirip bir delil bırakmamış köşeye. Ve evde yeni olan her şeyim çalınmış. Marka çantalarım, marka kemerlerim, marka şemsiyelerim, elbiselerim, hatta südyenlerim ve pedim bile yok. Bu arada marka diye belirtme sebebim sağ olsunlar ucuz eşyalarıma dokunmamışlar, fiyatı yüksek olanları çalmışlar. Üzüldüm ama kahrolmadım. Ben yine çanta, kemer, şunu, bunu alırım. Bunların karakterinden hırsızlık silinir mi, asla.
Eve son kez dönüp baktığımda çok buruk hissettim. Aslında hep bir gün pılımı pırtımı toplayıp yok olacağıma, onları geride bırakacağıma inanarak büyümüştüm. Ama o dördü o evde, orada kalacaklardı. O ev yine orada olacaktı. Boşanma süreci veya sonrasında muhtemelen ev satılacak. Artık orada evim diye gideceğim, bahsedeceğim bir yer yok. Alışveriş sitelerinde ki "Ev" diye kaydettiğim o adresi artık silmeliyim. Bu, çok tuhaf hissettiriyor.
Annem ve iki kardeşim birkaç hafta önce memlekete gittiler. Ben sınava gireceğim için İstanbul 'da kaldım. Şimdi sınav bitti. Ben de gitmek zorundayım. Zorundayım diyorum. Aslında önceki konularımda da bahsetmiştim. İstanbul' u çok seviyorum. Ama o adam onu şikayet ettiğim için kafayı bana takmış durumda. Üstelik südyenimi çalma şerefsizliğini yapan biri burada bana rahat huzur verir mi, zannetmiyorum. İstanbul onun emrinde değil ama her yerde o ve hırsız uğursuz arkadaşları var. Bu, insana güvensiz hissettiriyor. Akrabalar benden bir miktar ümidi kesmiş olmalılar ki "Tamam, gel. Atamana kadar kal. Atanınca canın nereyi isterse oraya gidersin tek başına." diyorlar. Bunu da istemiyorum. Oraya gitmek, bir süs biberi gibi bir kenarda oturmak, İstanbul çevresi tüm özel hastanelere başvurmak ve iş bulunca da tüymek istiyorum. İş bulmak da benim için bir mesele elbette. Çünkü insan kaynakları ile görüştüğümde bir senedir neden çalışmadığımı kurcalıyıp sonuç ise KPSS çalışmış ve atanma planı olan bir hemşireyi boşuna işe almak istemediklerine geliyor. Yine de bir şehirde, bir hastanede, bir kısmetim vardır diye düşünüyorum.
Az önce annem aradı ve orada bir ev tuttuklarını söyledi. "Kardeşlerine bulduğumuz okullara o ev yakındı." dedi. Bu cümle içimi acıttı. Bu sıradan cümle insanın içini acıtır mı diye soracaksınız. Benim üniversite tercih dönemim çok sıkıntılı geçti. Baba şahsı çok baskı kurdu asla İstanbul dışına gitmeyeceksin diye. İstediğim bölüme puanım tutmasına rağmen gidemedim. Çok ağladım. Kendimi öldüreceğimi söyledim. Çok yıprandım. Sevmediğim bir bölümü okumak zorunda kaldım. Anne şahsının bir taraflarının umrunda bile olmadı. Şimdi bahsedince söz hakkı olmadığını falan söylüyor. Ama tabloya bakıyorum, alt tarafı biri ortaokula biri liseye gidiyor (Beğendikleri okulları kendileri seçtiler.) ve ev tutmada onların istedikleri okullara yakın olması tek kriter oluyor. Muhtemelen elinden gelenin bin katını yapıp onları istedikleri şehirlere de yollayacak. Her şey çocukların istediği gibi olsun inşallah, ben burada değilim asla. Ama canı istediğinde üstelik bu yaştan sonra bir şeyler yapabilme özelliği varmış demek ki.
Biliyorum, herkes "Hâlâ bu adamdan bu kadından bir şey mi bekliyorsun? Önüne baksana." yazacak. Ama insanın kalbinde geçmişte oluşmuş kırıklar yeni görüp duydukları ile yeniden ve yeniden çatlıyor ve bu insanın kendi kontrolünde olmuyor.