• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

güzel bir hikaye

Hoş ve tatlı bir anektot...


EN İYİ ANNE


Acelem vardı. Üzerimde en iyi giysim, yemek odasına hışım gibi girdim.

O gece bir toplantım vardı ve hazırlanmaya çalışıyordum. Dört yaşındaki kızım
Gillian, Batı Yakasının Hikâyesi filminin şarkılarından en sevdiği "Cool"
ile dans ediyordu. Geç kaldığım için acele ediyordum. Ama içimden bir ses
bana "Dur!" dedi.
Durdum. Kızıma baktım. Elini tuttum ve onu döndürdüm. Yedi yaşındaki kızım
Caitlin de yörüngemize girdi bir anda ve onun da elini tuttum. Üçümüz yemek
odasında başlayıp, salonda biten çılgın bir dans sergiledik. Gülüyorduk.
Dönüyorduk. Acaba komşular pencereden bu çılgınlığı izliyorlar mıydı?
Bunun hiçbir önemi yoktu. Şarkı bir anda bitiverdi, dansımız da. İkisinin de
popolarına yavaşça vurdum ve onları banyoya yolladım.
Merdivenleri nefes nefese çıktılar. kıkırdadıklarını duyuyordum. İşime
döndüm. Eğilmiş, iş çantama dosyalarımı yerleştirirken, küçük kızımın
ablasına, "Caitlin, en iyi anne bizim annemiz, değil mi?" dediğini işittim.
Döndüm, kaldım. Kendimi yaşamın koşturmacasına kaptırıp, o güzel anı
kaçırıyordum neredeyse. Ofisimin duvarlarını süsleyen ödüllerim,
diplomalarım geldi aklıma. Elde ettiğim hiçbir başarı, hiçbir ödül bunun
yerini tutamazdı: En iyi Anne bizim annemiz, değil mi?

Çocuğum bunu bana dört yaşındayken söyledi. Aynı şeyi on dört yaşına
geldiğinde söylemesini beklemiyorum. ama kırk yaşına geldiğinde bana
elveda demek üzere, çam ağacından yapılmış tabutumun üzerine eğildiğinde, bana
yine aynı şeyi söylemesini isterim.
Bu sözlerin mezar taşımda yer almasını isterim.
En iyi Anne Bizim Annemiz...
 
KIZIMA EN SEVDİĞİ YEMEĞİ YAPMIŞTIM.. İŞTAHLA YERKEN BANA DÖNÜP:'' ANNE SEN HARİKA Bİ ANNESİN BAZEN BENİ DÖVÜYOSUN AMA OLSUN GENEDE HARİKASIN '' DEMESİ BENİ ÇOK ŞAŞIRTMIŞTI..
BU ARADA KIZIM 4 YAŞINDA:)
 
Krdi .!.:
Ben daha annecikim. Agu gugudan öteye geçemedik:laugh:
benmkidde 5,5 aylık..bazen elini kolunu vuruyo benimle oynarken...nazlatıyorum onu.."simdi çok küçüksünn.hele bi büyüde bi vur anneye sorarım ben sana anyayı konyayyıı"diyerek nazlatıyorum onu.umarım benim içinde ilerde bööle der...
 
ben olursam iyi bi anne olurum gibi geliyor. çocuğumda en iyi çocuk olur heralde. zaten hayattaki dayanamadığım tek şey çocuklar.
 
hayat koşuşturmasına öyle adapte oluyoruzki..çocuklarımızı ihmal ediyoruz.allah kimsenin emegini boşa çıkarmasın.evlatlarımız bizim gelecegimiz..paylaşımın için tşkr
 
'Evliliğimin dördüncü yılında eşimle ilişkimiz tek düze bir hâl almıştı. Heyecansız ve sıradan. Severek evlenmiştik hâlbuki...

Bir gece evde İnternet’te dolaşırken, bir erişim sisteminde, bir yerde o 'Tanışma Hattı' na rastladım. Geceler boyu bilgisayar başındaydım artık. Bıraktığım mesaja her gece bakıyordum. Beş gün sonra cevap geldi. 'Vefâsız' diye rumuz kullanmıştım. Gelen cevabın rumuzu, bir Türk filminden mülhem 'Goncagül' kelimesiydi. Gerçekten oraya da mesaj geçince, artık özel yazışmalarımız başlamıştı. Tek problemimiz, o gündüz ben gece yazabiliyorduk.

Buluşma teklifimi kabul ettiğini öğrendiğim gece uyuyamadım. Heyecanımı eşime belli etmemek için, büyük çaba harcıyordum ama nâfile... Sabah ne giyeceğini akşamdan hazırlamaya kalkan, ikide bir dişlerini, saçlarını kontrol eden, yatakta sağa sola dönüp duran bir adam ne kadar saklayabilir ki heyecanını?.. 'Aşk insanı silâhsız bırakır.' diye boşuna dememişler.

Buluşma yerimiz Dolmabahçe’ydi Öğleye kadar kulüpte bekledim. 'Bekledim' sözü, de ne demek, saate baka baka saatlerce volta attım. Akrep niye bu kadar ağır ilerliyor? Yelkovan gibi hızlı olamaz mı? 'Ne çıkacak, nasıl bir tip?' gibi merakla karışık korku soruları da kafamda fink atıyor.

Parolamız, bir günlük gazeteydi. Belirlediğimiz bank’ta gazeteyi okuyordu. Arkasından korkarak yaklaştım: 'Merhaba Goncagül!'

Yavaş ve kendinden emin hareketlerle ayağa kalkıp, yüzünü bana döndüğünde, sendeledim!.. Düşmemek için bank’a yapıştım. 'Merhabâ vefâsız!' dedi... Eşimdi!..


Sâdık Söztutan / Türkiye Gazetesi
 
Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!

::.. Beyaz Gardenyalar::..

12 Yaşımdan bu yana, her yıl doğum günümde bana, kimin gönderdiği belli olmayan beyaz bir gardenya gelirdi. Üzerinde ne bir not ne de bir kart olurdu. Çaresiz bir şekilde çiçekçiyi aradığımda ise; ödemenin peşin yapıldığını söylerlerdi. Bir süre sonra, çiçeği gönderenin kimliğini öğrenme çabalarımdan vazgeçtim. Yumuşacık, pembe kâgıtlara sarılmış sihirli bir görünüm sergileyen beyaz çiçeğin baş döndüren kokusunun ve güzelliğinin tadını çıkarmaya başladım. Fakat, hiçbir zaman da gönderenin kim olduğu üzerine hayeller kurmaktan vazgeçmedim. En mutlu anlarım, kimliğini saklayan bu çok utangaç ama tuhaf, ayni zamanda heyecan verici ve harika insanın kim olduğunu düşünerek geçti. Ergenlik dönemimde, çiçeği gönderenin beni çok seven ya da benim tanımadığım, ama bana hayran bir erkek olduğunu düşünmek çok zevkliydi. Annem genellikle benim bu hayallerime katkıda bulunurdu. Bana sık sık, bu kişinin iyilik yaptığım ve teşekkürünü bu biçimde dile getirecek biri olup olmadığını sorardı. O zaman, bisikletime binerken, küçük çocuklarıyla alışverişten eli kolu dolu olarak evine gelen komşumuzu anımsardım. Çünkü, her zaman o komşumuzun aldıklarını arabasından eve taşımasına yardım eder ya da çocukların yola fırlamalarını engellerdim. Çiçekleri gönderen, belki de caddenin karısındaki evde oturan yaşlı adamdı. Kışın buz tutan merdivenlerden inerken düşmemesi için, posta kutusundaki mektuplarını posta kutusundan ben alır götürürdüm evine. Annem, gardenya konusunda hep hayal gücümü kullanmama yardım etmiştir. Çocuklarının hep yaratıcı olmalarını isterdi. Ayrıca, sadece kendisinin değil, tüm dünyanın bizi sevdiğini hissetmemizi isterdi. 17 Yaşına geldiğimde bir erkek kalbimi kırdı. Beni telefonla son kez aradığı gece, uyuyana kadar ağladım. Ertesi sabah uyandığımda aynamın üzerine rujla yazılmış bir not buldum: Yarı-Tanrılar çekip gittiklerinde, gerçek Tanrılar ortaya çıkarlar. Unutma!." Emerson'in bu sözleri hakkında uzun uzun düşündüm ve çektiğim acılar yok olana kadar da annemin yazdıklarını aynamdan silmedim. Cam siliciyi elime aldığımda annem gerçekten iyileştiğimi biliyordu artık. Fakat elbette annemin iyileştiremeyeceği yaralar da aldım. Babam bir kalp krizinde öldü. Duydugum üzüntü bir anda terkedilmişliğe, korkuya, güvensizliğe ve öfkeye dönüşmüştü ... Yaşadığı büyük acı bile annemin duygularımı anlamasını engellememişti. Çocuklarının kendilerini nasil hissettikleri her zaman onun için çok önemli olmuştu. Bize, çirkinliklerde bile bir güzellik bulmayı öğretmişti. Annem çocuklarının kendilerini gardenya gibi görmelerini istemişti. Güzel, güçlü, mükemmel sihirli ve belki de biraz gizemli bir koku ile birlikte. Annem, ben 22 yaşıma geldiğimde öldü ve ben annemin ölümünden 10 gün sonra evlendim. Gardenyalar o yıldan sonra gelmez oldu.
 
Ayrılık vaktinin yaklaştığını hissettiğimiz günlerdi..Benim boğazıma düğümlenmiş cümlelerim senin ise veda için söyleyeceklerin vardı..İkimiz de susmayı tercih edip belki de o ana kadar hiç olmadığımız kadar yakınlaştık birbirimize..Ellerine uzandım..Gitmene izin vermeyeceğim dediğimde o vakur her zamanki gururlu, kendine güvenli belki de kendini beğenmiş tavrınla biraz da alaycı güldün..Ne yaparsam yapayım bu gidişi erteleyemeyeceğimi ben de biliyordum aslında..Benimki sadece son bir çırpınıştı..

Zamanımız çok sanıp ne kadar az şey paylaşmıştık seninle..Aslında yıllar öncesinden koymuştuk sınırı ve kimse de birbirimize karşı ,sınır boyu örülü duvarı yıkmamız için fırsat vermedi bize..

Senin gideceğini öğrendiğimde üniversite sınavından çıkmıştım..Veda haberini etkilenmeyeyim diye sonraya bırakmışlardı..Şimdi düşünüyorum da keşke benim yerime karar vermeyip daha önce söyleselerdi..Söyleselerdi ki ben seninle geçen zamanı daha kıymetli kılabilseydim..

Gideceğini öğrendiğim zaman içimde koca bir boşluk hissettim..O boşluk o kadar büyük ve derindi ki..O derinliğe tüm anılarımız ılık ılık aktı..İçimde bir şeyler eriyip yitiyordu..Acı olan ,yapabileceğim hiçbir şey olmayışıydı..İçim çok acıyordu baba..

Sensiz ne yapacaktım ?Geceyi yatağımda gözümü kırpmadan geçirdim..Hıçkırık boğazımda düğümlenirken, sensizliğin kurgusunu yapmaya çalışıyordum..Olmuyordu ,sensiz olamazdı ki..Bir genç kız nasıl olur da babasız kalıverirdi..Bu beklenmedik ani ayrılık o kadar saçma ve adaletsizdi ki!

Peki annem ve kardeşim? Onlar nasıl alışacaklardı senin yokluğuna ? Annem yeni ameliyat olmuştu,kardeşim daha ilkokuldaydı..Gece boyunca debelendim durdum yatağımda..Bu acı ayrılık nasıl kabullenilir ,buna nasıl alışılabilirdi ki?

Ertesi gün seni ziyarete geldim hastaneye..Senin umudunu kaybetmemen için bir şeyler yapmalıydım..Öyle ya mucizeler de vardı bu dünyada..Kendimi de seni de inandırabileceğim küçük bir yalanın kime ne zararı olabilirdi ki?Hiç görmediğim o rüyayı sana anlattım. Rüyaya o kadar inanmak istemiş olmalısın ki doktoruna da anlatmışsın..Rüyamda sen bir çukura düşmüştün de ben sana seslenince kızım çağırıyor ben dönmeliyim deyip çukurdan çıkmıştın..Hiç görmediğim o rüyayı sana anlattıktan sonra gözlerindeki o umudu görmek dünyaya bedeldi baba..Sana sımsıkı sarılmak istedim ama sarılamadım..O kadar zayıflamıştın ki..Her yanın dikiş , serum ve iğneler yüzünden sızlarken seni incitebileceğimden korkup sarılamamıştım..Keşke sarılsaydım baba..Keşke sana sımsıkı sarılıp seni çok seviyorum babacığım deseydim..

Birkaç gün sonra hastaneden eve çıkardık seni..kanser çok hızlı ve sinsice yayılmış ve seni ele geçirmişti..Doktorun deyişine göre yapılabilecek bir şey kalmamıştı dua etmekten başka..Her geçen gün gözümüzün önünde eriyip gidiyordun ..Çaresiz kalmak ne demekmiş öğrenmiştim artık..Sevdiğin acı çekerken elinden bir şey gelmemesinden daha kötü bir şey yokmuş dünyada..

Evde fenalaşınca acile kaldırdık seni..Vücudun iflas etmişti..Sürekli kan veriyordu doktorlar..Bilincinde kapanmıştı..Ben evden bir şeyler almak için yanından ayrıldığımda kalbin durmuş baba.. Sizi bırakıp gitmek istemiyorum demiştin evet sana kalsa zaten bizsiz bir yere gitmezdin..Haberini aldığımda, huzur bulduğun için bir yanım rahatladı baba..Ama sensizliğe alışmak çok zor geldi ..En büyük sınavdı bu galiba..

Yıllarımızı birlikte geçirmişken aslında ne kadar az şey yaşamışım seninle diye kızdım kendime..Keşke dedim baba keşke...!

Ve artık sevgilerimi, özlemlerimi,hatalarımı,dostlarımı,vefaları en önemlisi zamanı ertelemiyorum baba..Daha hoşgörülüyüm dünyaya..
Esin Sağlamcı 25 Haziran 2006, Pazar
hürriyet.com
 
CANIM ELİFİME KAVUŞTUM

Hayallerimde büyüttüğim ve hiçbir zaman bu dünyada ellerini tutamayacağım
sadece Ahirette kavuşacabileceğim canım kızım Elif'ime....."


Saatler çoktan onbiri geçmişti. Ne çabuk geçiyordu zaman . Delicesine akıp giden bir nehir gibi . Ne kadar bentler kursan da zamanın akışında sürükleniyordum. Yüreğim, yapayalnız odanın içinde karanlığı soluyordum. Gecenin karanlığı çöktü üzerime. Oysa ziyaretime gelenlerin teselli kelimeleri hala kulaklarımda.Üç duvar arasına sıkıştırılmış umutlarımı yeni bir güne hazırlamak için kirpiklerime yasladım yüreğimi. Sorguların içinde delicesine soluk alıp veriyordum. Geçmişin süzgecinde zamanı ve umutlarımı eliyordum. Gerçeklerin sahnelendiği hayat perdesine asılı kalmış sevdalarımı düşündüm bir an. Yine boynumu büküp uyumak istedim bir an evvel.Üzerime karanlığı çarşaf misali örtüp yine sabahı beklemeye başladım.

Uyuyamıyordum bir türü.Bunalmaya başlamıştım. Biraz da üşüyordum nedeni bilmediğim bir şekilde.Oysa Temmuz ortasında ne üşümesi. Bedenim değildi üşüyen belki de...Düşlerim, umutlarım karakışın içinde tir tir titriyordu belki de..Sahi yaz ortasi bu üşümek nerden çıktı ? Sorular, cevapsız kalan satırlar ve anlamsız dudak bükmeleri.. Cevabı olmayan soruların içinde boğuluyordum sanki. Birisi beni ve ruhumu sanki karanlıgın dibine çekiyordu .Bir an herşeyden bulanıp sessizliğin içine bıraktım içimdeki yetimliği.Dudaklarıma kilit vurup gecfenin karanlığına bıraktım dilsiz yüreğimi. Uyumak en güzeliydi belki de.

Boy vermiş başakların arasında geziniyordum. Ilık bir rüzgar okşuyordu saçlarımı. Güneş ise alabildigince yetim gölgeleri eziyordu.Ayaklarım çıplak taşların üzerinde geziniyordum. Sonra gezindiğim yerin babamı 5 yıl önce kaybettiğimiz tarla oldugunu farkettim bir an. Zaman, ne çabuk geçmişti oysa. Hasretle, özlemle geçen birbirinden hüzünlü nice sene..Bir an duraksayıp geçmişe sürdüm kendimi. Annemin kollarında kaybetmiştik babamı. . Dün gibi hatırlıyorum, kalbi sıkışıp toprağa düştügünde saati kırılmıştı babamın. Kırılan saati tam 14.05 'i gösteriyordu. İşte zamanın " hasrete " gebe kaldığı , gözlerimizin gözyaşına esir kaldığı bir vakitti. Gözlerim nemlenmişken ben neden burdayım soruları diklendi başıma. Evet, ben neden burdayım ? Benim hastahanede olmam gerekmiyor mu ? Hayret kollarımda serum izleri de yok ! Galiba bir rüyanın ortasındayım diye düşündüm. Ve birazdan uyanıp yine karanlık odamda olacağım. Rrutin kontroller, en sevmediğim ilaçlar, telaşlı ve bir o kadar suskun hemşireler... Evet, sabah olup ziyaretçi saatini bekleyeceğim yine. Tek tesellim buydu zamandan. Uyanmak istedim rüyamdan. Evet, uyanmalıyım. Bir an evvel iyileşip umuda ve hayata koşmalıyım. Doğum günümde sevdiklerim beni gülümseyen bir adam olarak görmeli..Bu seneki doğum günüm önemliydi. İlk kez doğum günümü sevdanın varlığıyla karşılayacaktım. Belki de ailem harici birisinden değerli bir hediye alacaktım. İçim içime sığmıyordu. Bir an evvel iyileşmek gerekti.Her ilaç aldığımda daha önce iyileşmek için ilaçlarımın üzerine sevdiğimin ismini yazmıştım. Belki de isminin güzelliginden, sevdanın umuda gülüşünden destek almak istiyordum. İsmine bakıp bakıp sanki onun gözlerini görüyor oluyordum.

Karanlığı giyinmiş katransı gece üzerime serili bir çarsaf gibi tenime yapıştı. Bir türlü sabah olmuyordu.Bir an evvel üzerideki ağırlığın ve karanlığın sıkıcı halinden kurtulmak istiyordum.Çok geçmeden sesler duymaya başladım. Alışılmışın dışında iç burkucu ve olagan üstü gürültülü sesler..Hastaneye yatalı ilk defa bu kadar gürültülü bir sabaha uyanıyordum.

Çarşafı üzerimden attığımda yine babamı kaybettigimiz tarlada buldum kendimi. Bu rüyaydı değil mi ? Rüya değilse ben nerdeyim ? Oysa biraz önce ben uykudan uyanmamış mıydım ? Sorulara kendimce cevaplar ararken tarlada annemi gördüm. Boylu ekinlerin arasında kısa boyuna inat annemi seçebilmiştim. Ona doğru yürümeye karar verip iyice yaklaşmıştım anneme. Belini büküp ekinleri biçerken gözyaşların toprağı ıslattığını farkettim. Galiba babamın özlemi annemi ağlamaya itmişti.. Kıyamam sana annem . Kıyamam....O gözyaşlarına canım feda. Kıyamadığım gözyaşlarını tam silecekken kendimi yerde buldum. Düşmüştüm toprağa. Başakların arasına yığılmış bedenimi toparlarken bana bir el uzandığı gördüm başakların arasından. Gözlerim, güneşten kamaştığı için ilk önce kim olduğunu sezemedim. Ama elleri, ellerimden küçüktü.Bunu farketmiştim. Yerden doğrulup ellerini bana uzatan kişiye çevirdim yüzümü. Tanımadığım bir küçük kız cocuğu. Kimdi, ne işi vardı ve ben neden burdayım soruları beynimi yeterince meşgul ediyordu.Bu anlamsızlığa aldıracak gücüm kalmamıştı artık. Yorum yapacak kabiliyetimi yitirmiştim. Ben " beni " bende kaybetmiştim..Sustum öylesine...Anlamsız bakışlarla çevreyi süzüyordum işte.Ve sonra sesimi toparlayıp kücük kıza sordum :

- Sizi tanıyor muyum ? dedim.
- Evet, tanıyorsunuz beni , dedi küçük kız.

Şaşkındım. Tanıdığım dediği kızı hayatımda hiç görmemiştim ben. İçimde sorguları bitirmeden yeni bir soruyu dudaklarımdan bıraktım yüreğine.

- Tanıyorsunuz dediniz ama bana yabancı geldiniz küçük hanım, dedim.
Kücük kız, gözlerime bakarak:

- Bu soruları sonra cevaplasak. Bizi bekleyenler var. Gitmemiz gerek, dedi.

Bir an duraksadım. Nereye ve niçin gidiyoruz ? Kim bekliyor beni ? Anlamsızlığın ve girdabın içinde yürüyordum. Rüzgarla dağılan saçlarını toparlamadan yürüyen kızı takip ediyordum. Sık ağaçların arasında girdik. Ve nice yılları çoktan devirmiş bir çınar ağacın gölgesinde durdu. Çömeldi ve ellerini semâya kaldırıp içinden birşeyler fısıldamaya başladı. Bende onun yaptıklarını tekrarladım sorgusuz ve sebepsizce..Sırtımı çınara çevirince bir mezarın başında oldugumu farkettim. Çicekleri bile yoktu. Toprağı bile bozulmamış. Galiba yeni defnedilmiş. Sonra gözlerim mezar tasında bir isim aradı.Küçük kız bunu farkedince bana doğru yönelip kalk dercesine gözleriyle gözlerimi yokladı.Hafif sesiyle;

- Haydi baba, gitmeliyiz, dedi.
- Baba mı ! ...
- Evet, sen benim babamsın. Hani fani alemde imkansız sevdanda büyüttüğün ve siirlerinde hasretine siir yazdığın kızınım ben. Biliyorum, şaşkınsın.Bak Cennet kokulu kızın burda. Yanında, bir nefes yakınında.
Yüzümde anlamsız ifadelerin belirginleştigi farketmiş olacak ki küçük kız:

- Babacığım, fani alemden göçtün artık. Amel defterin kapandı. Ne yazik ki hastanedeki tedavine bedenin cevap vermedi. Ve seni kaybettiler. Ve şimdi burdasın. Biricik kızın, imkansız dediğin ve bir gün öldüğünde kavuşacağın ve hep Elif isminle anımsadığın kızın yanı başında. Kavuştuk baba. Haydi kalk. Geri dönüşü yok. Vuslat, gerçek oldu. Bak ölümlerin en güzeliyle yanıma gelip Cennet kokulu kızına hasretin sona erdi.

Ölmüştüm. Bir yanımda cesedimin toprağa kavuşması ve bir yanımda hayallerimde büyüttügüm kızım Elif'imle kavuşmam. Hüzün ve sevinç yanyana idi. Sustum. Gerçeğin perdeleri kapanmıştı üzerime. Karanlık bitmiş artık; aydınlığı kızımın gözlerinde görebiliyordum. Artık dudaklarıma kilit vurdum. Kızıma delicesine sarılıp Cennetin kokusunu içime çektim. Bedenimi toprakla başbaşa bırakıp ruhumu soluma ve kızımı sağıma alıp vuslatın yeşermiş başaklarına arasında kaybolduk. Artık kavuşma zamanıuydı. Ve son kez ardıma bakıp dudaklarımdan şunu bıraktım boşluğa:

- Ben Cennet kokulu sevdama sonunda kavuştum. Ölümün, son olmadığını; vuslatın ve hayallerin bir gün gerçekleceğini gördüm. Ben hayallerimde büyüttüm kızım Elif'le vuslata gidiyorum. Kızımla Ahiretin en güzel köşelerinde zemzem denizlerinde yüzen balıklarına resim yapmaya ve Cennet kokulu sevdalı sevenler için yıldızlardan evler yapmaya gidiyorum.Artık zaman, KAVUŞMA ZAMANI. BEN CANIM KIZIM ELİF'İME KAVUŞMUŞTUM.....
 
bizimde hayalimizde bir kızımız var adı Balım...kendi mail adresi olan,babasi ile hergün bir iki satır birşeyler yazdığımız..kızımız Balım...yazılarımızı onun dogmasına yakın kitap haline getirmeyi düşünüyoruz..
Kaderimiz benzemesin.
 
Ben Daha Anne Değilim Ama,
Birgün Anne Olursam Kendi Annem Gibi Olmak Isterim.
Benim Annem De Yazidaki Anne Gibi.
Onu çoooook Seviyorum.
 
Back