Bugün birden bire evlilikten sıkıldığımı fark ettim. 10 yıllık evliyim. Öyle çok büyük problemimiz de olmadı. İki çocuğum var. Eşim çocuklarla ilgilenir, benimle ilgilenir, çok merhametlidir, iyiyken iyidir.
Sinirlendiğinde ise saman alevi gibi parlar. Anlamsız şeylere sinirlenir. Yanlış park eden bir arabaya, sokağa çöp atan adama... tamam ben de sinirlenirim ama küfretmem.
Yıllardır bu sinirin beni yorduğunu fark ettim. Sinirlendiğinde bir daha sana yardım etmeyeceğim cümlesini kurduğunda deli oluyorum. Yaptığı işi aslında benim görevim olarak görüyor ve yardım ederek lütfettiğini düşünüyor. İkimiz de çalışıyoruz. Benim daha yorucu bir işim var. Sabah çocukların birini ben hazırlayıp götürüyorum diğerini o hazırlayıp götürüyor. Yemek bende. Bulaşık çoğunlukla bende. Aslında tüm sorumluluk bende. Ve devamlı yapmasını istediğim şeyleri söylemem gerekiyor. Ne desem yapıyor ama bunu yaparak bilinç altında hep lütfettiğini düşünüyor galiba.
Geleneksel ataerkil kültürle, görevlerin herhangi bir kişiye ait olmadığı birlikte yapmanın esas olduğu görüş arasında sıkışmış kalmış.
Babam bile eşini versen yerine daha iyisini dünyada bulamazsın diyor. Ailemle de arası iyi. Ama 10 yıldır içimi rahatsız eden bir şey var bulamıyorum. Çok severek evlendim o da mesele değil.
Bugün evliliğin bana uygun olmadığına karar verdim en son. Yalnız yaşamayı çok seviyorum. Ve iki kişinin özel alanının olmadığı, kendilerini ilgilendiren kararları bile tek başına alamadığı, bu kültürde yaşanan buram buram ataerkillik kokan bu evlilik anlayışından nefret ettiğimi anladım.
Burada her gün dehşet verici konular açılıyor. Erkekler adeta kadınlara eziyet ediyor ve kadın evliliğimi nasıl kurtarabilirim diye soruyor!
Bizi öldürmediği sürece evliliklerimizi kurtarmayı(!) neden kendimize görev edindik? Kendimize neden saygı duymayı öğrenemedik? Bu erkekleri de biz yetiştirdik. Biz nasıl bir kısır döngü içindeyiz? İki insanın birbirine saygı duyması, kompleks yapmadan olaylara yaklaşması, intikamdan, kinden uzak bir ilişki yaşaması neden bu kadar zor? İnsanların farklı görüşlerinin olabileciğini kabul etmek ve karşımızdakini olduğu gibi kabul etmek neden mümkün olmuyor? Kimse kimsenin hizmetçisi değil! Her insan önce kendisi için var. Neden benliklerimizi hiçe sayarak, kendimizi üzerek, görmezden gelerek yaşıyoruz? Aile olmak bu mudur?
Canım sıkkın. Görünürde hiçbir problemim yok ama satır aralarına baktığımda, bu kültüre baktığımda moralim bozuluyor. Kimsenin kimseye saygısı yok. Nasıl bir ülkeyiz bilmiyorum.
Dünyada iki tip insan var bence, sorgulayanlar ve kabul edenler. Ve kabul edenlerin sayısı sorgulayanların sayısından daima fazla. O yüzden düzen kabul edenlerin düzeni, o yüzden o düzene baktıkça, o düzenin bi parçası olma oranınız arttıkça can sıkıntınız artıyo.
"Türk aile yapısında evin iç işlerinin çekip çevrilmesi kadının üzerindedir. Erkek bu düzende maksimum yardımcı ve katılımcı rolündedir, sorumluluğu yüklenen bi paydaş değildir." diye bi cümle atıyosunuz mesela ortaya. Tabi bu kadar zahmet etmiyosunuz aslında, kadın dediğin... diye başlayıp bol keseden saçmalıyosunuz da neyse.
Neyse bu cümleyi atıyosunuz ortaya, sonra geçip karşısına bakıyosunuz ve görüyosunuz ki çoğunluk bu cümleyi olduğu gibi kabul etmiş. Hatta bu cümleyi en iyi uygulayan olmak için yarışa girişmiş. Hani bi ara yeni gelinlerin sunum telaşı goygoyu vardı, abiler totolarını devirmiş uyurken ablalar sabahın köründe kendilerini paralıyolardı sucuktan kalp yapmak için.
İşte bilin bakalım nereden türüyodu bu "tatlı gelin telaşı"
Neyse çoğunluk bunu yapadursun, bi de bi azınlık var ki onlarda da "tamam da neden böyle bu aile yapısı?" diye soruyo.
"Evlenmedik de şirketleştik sanki, personel müdürü müyüm ben? Evdeki bütün is ve ihtiyacları kendi başına öngör, sonra iş bölümünü yap, işin çoğunu kendine al, eşin kendisine düşen az buçuk işi de lütuf ederek yapsın, sonra kazık kadar adamı aldığı bulaşık yıkama talimatını uygulayabildiğini için takdir et. Wow gerçekten. Bi de ikramiye vereyim lazımsa!" diyo.
Henüz bu kadar sinirlenmemişse "e benim sevgili kocacım bi gün de bu evin buna ihtiyacı var deyip ben söylemeden o ihtiyacı gidersen mi, bi gün de ben bunu bunu hallettim sen şunu yapsan yeter diye beni düsünme zahmetinden kurtarsan mı?" diyo kibar kibar.
Ya da yeni bi cümle atalım ortaya " Türk aile yapısında bireyler birbirinin hayatını kuşatır, eşlerin hayatı ortaktır, sevginin bağlılığın olduğu yerde özel ve izole hayat/alan olmaz, olamaz."
Sonra çogunluk sevgilimi/kocamı nasıl hayatımın merkezine 848584 katlı plaza gibi diktim de bana nefes alacak bi avuc yesil alan kalmadı diye sıraya girsin, bi de bundan mutlu olsun günümüz inşaatçıları gibi.
Siz de "Ben bugün koca, çocuk da dahil olmak üzere insan görmek istemiyorum. Bi sey de yapmak istemiyorum. Umarsızca pizza yiyip bilmem ne dizisini izleyecegim." dediginiz için sıgamadıgınız kalıplarla taşlanın mesela.
O yüzden kabul edenlerle kabul edenleri, sorgulayanlarla sorgulayanları, araftakilerle de kendileri gibileri eşledikçe mutluluk oranı artıyo.