Follow along with the video below to see how to install our site as a web app on your home screen.
Not: This feature may not be available in some browsers.
bayanlar evlendiğiniz ilk bir haftası neler yaşadınız neler yaptınız hadi sohbete gelin :)
evlendik,
ertesi gün kayınvalidemlerin duvak diye bir adeti varmış,
yeni geline mevlüt yapılır,yemek dağıtılır.
kırmadım onu kabul ettim.
ertesi gün erkeden geldi hanımlar.
bizim evimiz farklı şehirdeydi eşimin işinden dolayı.
düğün ailelerin olduğu şehirde oldu.
haliyle kayınvalidemlerde kaldık,
onlar 3 gün akrabalarında kaldılar.
3 gün sonrada zaten balayına antalya ya gittik,1 hafta kaldık,
oradan tekrar akrabaların bulunduğu şehre geldik,
el öpme faslından sonrada evimize geldik çok şükür: ))
Evliliğimin ilk bir haftası...
Düğün güzeldi... Herşey sakindi... Biz yorgunduk... Henüz kabus başlamamıştı...
Evlendiğim ilk gece eşim hemen uyuyakaldı, yatarken üstünden yorganı çekivermişim diye bir hışımla kalkıp "Beni öldürmeye çalışıyorsun!" sen deyip ellerimi kollarımı gelinliğimin arka bağı ile bağlamaya çalıştı.. Başarılı olamayınca beni hışımla ittirip odadan attı ve üstüme odanın kapısını kilitlemeye çalıştı. Bu esnada hala bağırıyordu. Sonra beni tartaklayarak önce annemlere götürmek istedi. Sonra mutfağa atıp gitti yattı...
Ben ne yaptım? Mutfak penceresinin önüne çöktüm.. Şok denilen şeyin ne menem bir şey olduğunu gördüm, bize öğretilenden farklıydı yaşayınca... Çok korktum... Daha önce hiç yaşamadığım bir şeydi... Şiddet ile ve nedensiz olarak o akşam tanıştım... "Tüm hayatım bir gecede yalan oldu"... İnanılmaz bir travmaydı... Hiçbir şey yapamadım.. Bu anlatılmaz...
Ertesi sabah uyanan adam bambaşka biriydi... Benimse bir yanım ölmüştü...
İkinci gece yatağa buruk gittik... Daha doğrusu ben öyleydim... Eşim dünyanın en sevimlisine dönüşmüştü... Ancak elinde sürekli telefon vardı.. annesi çağırıyor, dayısı gönül koyuyor ve kesinlikle rahat bırakmıyorlardı.. O gece de o uyumadı ailesini bu akşamlık gelemeyeceğine ikna ederken... Ben uyudum...
Üçüncü gün annesi arabayı veremeyeceği için balayına gidemeyeceğimizi öğrendim... Üzüldüm... Ama olsundu.. O akşam ailecek yemek yenecekti... Cicim ayı neymiş... gençler yalnız bırakılmaz hem=) Kalktık gittik... O akşam eşimin annesinin yanında bana nasıl bir yabancı gibi davranmaya başladığını farkettiğim akşamdı... Evlilik insanları yaklaştırır sanırdım o geceye kadar... Oysa eşim ve ben bir yabancı olmuştuk... Benim bir yanım daha ölmüştü...
Dördüncü günü hiç unutamam... Eşimle buzları eritmek için ısınma turları yaparken Kaynım ve annesi çıkageldi... Ardından diğer tayfa... Ev doldu taştı... (Sonra ki iki sene boyunca haftada dört akşamdan az olmamak ve haftasonları neredeyse sabaha kadar olmak kaydıyla bu hep böyle sürdü) Hala ilk gece yaşadığım travmanın etkisi altında olduğum halde ne kadar yapmacık da olsa gülebildiğimi keşfettiğim zamandı... Oysa dehşet içindeydim... Kültür şoku travması çarpmıştı bu kez... Benim bir yanım daha ölmüştü...
Beşinci gün altınlarım istendi... Vermek istemedim... Kendime saklayacağımdan değil.. Ev alırız diye konuşmuştuk.. Meğer dünyanın borcunun altına girmişiz... Oysa eşim hiç borcumuz olmayacağını söylemişti... Ben böyle sanarak evlendim... Önce boşamakla tehdit etti beni.. Sonra evi dağıttı... Üstüme yürüdü... Sanırım hayatımda son kez o zaman korktum... Sondu o... hatırlıyorum.. son kez o zaman korktum... Bayılmadım ama kaslarım kendini koyverdi.. enteresan bir duyguydu, bilinçli felç gibi... ilk kez... Beni kolumdan sürükleyerek odanın ortasına fırlattığını hissettim.. Kendimi toparlamaya başladığımda beni tutup annemlere bıraktı ve bırakırken altınları istedi.. Verdim... Benim tam olarak yarım o gün ölmüştü...
Hafta sonu da annemlere götürdü ve bıraktı... Ve para istememi söyledi.. Meğer hiç paramız yokmuş.. Bitmiş... Düğünde takılanları kendisi almıştı zaten... Ben utandım isteyemedim.. Çünkü hayatım boyunca ailemden hiç para istememiştim... Yolda döndü bana "Ne yaptın, para aldın mı?" diye... "Alamadım" dedim... Kolumdan tuttuğu gibi beni sokak ortasında sürüklemeye başladı "Annenin evine dönüyorsun, bıktım senden.. defol" diye... Sürükleyerek....
İşte o gün, o zamana kadar yaşayan naif serotonin gerçekten ölmüştü...
Kabus dolu bir ilk üç sene geçti... Şu an altıncı senemizi deviriyoruz... Kendim bile inanamıyorum hala...?
Tüm bunları neden anlattım?
Bilemiyorum... Belki hayatımda ilk defa bir yere derdimi dökmek istedim konu açmadan...
Ne mesleğim, ne eğitimim ve ne de kültürüm... Hiçbiri engel olamadı yaşadıklarıma...
Sadece bunu söylemek istedim...
Sizi üzmek için yazmadım...
Şu an hiçbir şey böyle değil.. Çünkü ben değiştim... Dolayısıyla evliliğim de değişti.... İlk üç senemle son üç senem arasında inanın dağlar kadar fark var.. Sanki şimdi ki eşim ikinci evliliğim... Ben gerçekten çok değiştim...
Sizi üzmek için yazmadım...
Şu an hiçbir şey böyle değil.. Çünkü ben değiştim... Dolayısıyla evliliğim de değişti.... İlk üç senemle son üç senem arasında inanın dağlar kadar fark var.. Sanki şimdi ki eşim ikinci evliliğim... Ben gerçekten çok değiştim...
ilk üç sene neden yaşamaya devam ettin?
bu degisim yaptigi seyleri umursamamak mi? yoksa esin degistigi icin mi?
"Ben değiştim"...
Eşimin ve ailesinin ihtiyacı olan gelin oldum...
Bazı insanlar vardır... İyilikten, yumuşaklıktan ve naiflikten anlamazlar.. Bunu zayıflık olarak görürler ve baskı kurmaya, "kültür", "gelenek" adı altında bir sürü bencillikler silsilesini size kabul ettirmeye çalışırlar... Siz sustukça bunu terbiyenize değil, zayıflığınıza yorarlar....
Önemli olan geldiğiniz ailenin karakterini ve eşinizin karakterini gerçekten anlayabilmek... Ve karakteri komple değiştirmek, kalmak istiyorsanız, eşinizin çocuk gözlerinde kalmak için bir sebep görebiliyorsanız... Çok zor ama imkansız değil... Ben zaten konulara cevap verirken çoğunlukla kendi deneyimlerimi (sonuç alabildiysem) yazıyorum. Ama elbette evliliğine ve kişinin karakterine göre değiştirdiğim şeyler de oluyor...
Eşim değişmedi aslında... Sadece "Cıss" ları çok iyi öğrendi... Ben çok yoruldum ama tüketmedim kendimi... bir çocuğu yetiştirir gibi özenle devam ettim....
Aslında en başta ki sorunun cevabı buydu belki.. Annem ve babam "Sevmek emek ister... Vazgeçebildiğini asla sevmemişsindir" diye diye aklımıza kazıdılar. Gururumu kırardı "Sevdim" dediğim insandan savaşmadan vazgeçmek...
Belki de aslında tüm cevap bu...
Evliliğimin ilk bir haftası...
Düğün güzeldi... Herşey sakindi... Biz yorgunduk... Henüz kabus başlamamıştı...
Evlendiğim ilk gece eşim hemen uyuyakaldı, yatarken üstünden yorganı çekivermişim diye bir hışımla kalkıp "Beni öldürmeye çalışıyorsun!" sen deyip ellerimi kollarımı gelinliğimin arka bağı ile bağlamaya çalıştı.. Başarılı olamayınca beni hışımla ittirip odadan attı ve üstüme odanın kapısını kilitlemeye çalıştı. Bu esnada hala bağırıyordu. Sonra beni tartaklayarak önce annemlere götürmek istedi. Sonra mutfağa atıp gitti yattı...
Ben ne yaptım? Mutfak penceresinin önüne çöktüm.. Şok denilen şeyin ne menem bir şey olduğunu gördüm, bize öğretilenden farklıydı yaşayınca... Çok korktum... Daha önce hiç yaşamadığım bir şeydi... Şiddet ile ve nedensiz olarak o akşam tanıştım... "Tüm hayatım bir gecede yalan oldu"... İnanılmaz bir travmaydı... Hiçbir şey yapamadım.. Bu anlatılmaz...
Ertesi sabah uyanan adam bambaşka biriydi... Benimse bir yanım ölmüştü...
İkinci gece yatağa buruk gittik... Daha doğrusu ben öyleydim... Eşim dünyanın en sevimlisine dönüşmüştü... Ancak elinde sürekli telefon vardı.. annesi çağırıyor, dayısı gönül koyuyor ve kesinlikle rahat bırakmıyorlardı.. O gece de o uyumadı ailesini bu akşamlık gelemeyeceğine ikna ederken... Ben uyudum...
Üçüncü gün annesi arabayı veremeyeceği için balayına gidemeyeceğimizi öğrendim... Üzüldüm... Ama olsundu.. O akşam ailecek yemek yenecekti... Cicim ayı neymiş... gençler yalnız bırakılmaz hem=) Kalktık gittik... O akşam eşimin annesinin yanında bana nasıl bir yabancı gibi davranmaya başladığını farkettiğim akşamdı... Evlilik insanları yaklaştırır sanırdım o geceye kadar... Oysa eşim ve ben bir yabancı olmuştuk... Benim bir yanım daha ölmüştü...
Dördüncü günü hiç unutamam... Eşimle buzları eritmek için ısınma turları yaparken Kaynım ve annesi çıkageldi... Ardından diğer tayfa... Ev doldu taştı... (Sonra ki iki sene boyunca haftada dört akşamdan az olmamak ve haftasonları neredeyse sabaha kadar olmak kaydıyla bu hep böyle sürdü) Hala ilk gece yaşadığım travmanın etkisi altında olduğum halde ne kadar yapmacık da olsa gülebildiğimi keşfettiğim zamandı... Oysa dehşet içindeydim... Kültür şoku travması çarpmıştı bu kez... Benim bir yanım daha ölmüştü...
Beşinci gün altınlarım istendi... Vermek istemedim... Kendime saklayacağımdan değil.. Ev alırız diye konuşmuştuk.. Meğer dünyanın borcunun altına girmişiz... Oysa eşim hiç borcumuz olmayacağını söylemişti... Ben böyle sanarak evlendim... Önce boşamakla tehdit etti beni.. Sonra evi dağıttı... Üstüme yürüdü... Sanırım hayatımda son kez o zaman korktum... Sondu o... hatırlıyorum.. son kez o zaman korktum... Bayılmadım ama kaslarım kendini koyverdi.. enteresan bir duyguydu, bilinçli felç gibi... ilk kez... Beni kolumdan sürükleyerek odanın ortasına fırlattığını hissettim.. Kendimi toparlamaya başladığımda beni tutup annemlere bıraktı ve bırakırken altınları istedi.. Verdim... Benim tam olarak yarım o gün ölmüştü...
Hafta sonu da annemlere götürdü ve bıraktı... Ve para istememi söyledi.. Meğer hiç paramız yokmuş.. Bitmiş... Düğünde takılanları kendisi almıştı zaten... Ben utandım isteyemedim.. Çünkü hayatım boyunca ailemden hiç para istememiştim... Yolda döndü bana "Ne yaptın, para aldın mı?" diye... "Alamadım" dedim... Kolumdan tuttuğu gibi beni sokak ortasında sürüklemeye başladı "Annenin evine dönüyorsun, bıktım senden.. defol" diye... Sürükleyerek....
İşte o gün, o zamana kadar yaşayan naif serotonin gerçekten ölmüştü...
Kabus dolu bir ilk üç sene geçti... Şu an altıncı senemizi deviriyoruz... Kendim bile inanamıyorum hala...?
Tüm bunları neden anlattım?
Bilemiyorum... Belki hayatımda ilk defa bir yere derdimi dökmek istedim konu açmadan...
Ne mesleğim, ne eğitimim ve ne de kültürüm... Hiçbiri engel olamadı yaşadıklarıma...
Sadece bunu söylemek istedim...