- 1 Aralık 2006
- 272
- 3
ERKEK ANNESİ
Fıkra gibi bir şey anlattılar geçen gün, hoşuma gitti. Var olan gelin-kaynana-damat durumunu bütün çıplaklığıyla anlatıyor.
Yaşını başını almış iki eski arkadaş hanımefendi yolda karşılaşmışlar... Hal hatır sormuşlar... Sıra çocuklarına gelmiş... "Senin oğlan nasıl, evlendi mi?" diye sormuş biri, "Evlendi" demiş öteki, "evlendi ama ah, sorma, öyle bir gelin çıktı ki, felâket!.. Sabahtan akşama çalışıyor, evde doğru dürüst yemek pişmiyor, yorgun olduğu zaman oğluma yemek pişirttiriyor. Bazen sabah kahvaltısını bile oğlum hazırlıyor. Ne dikiş var, ne ütü. Bir kadın bulmuş, bütün işi ona yaptırtıyor. Evde prensesler gibi oturuyor, oğlum için özel hiçbir şey yapmıyor, çok üzgünüm, çok..."
"Vah vah" demiş arkadaşı, "peki kızın nasıl, o da evlendi mi?"... "O da evlendi" demiş arkadaşı, "ama o çok mutlu, öyle iyi bir damadım var ki, kızımın elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor. Kızım çalıştığı için çok yoruluyor, çoğu akşam, yemekleri beraber pişiriyorlar, hatta bazen damadım hazırlıyor. İnanır mısın öyle iyi bir çocuk ki tatil günlerinde kahvaltısını kızımın yatağına götürüyor. Bir kadın bulmuşlar, evin bütün işlerini o yapıyor, kızım evde hiç yorulmuyor, prensesler gibi oturuyor, kocası da ondan iş beklemiyor, çok memnunum, çok..."
Bana çok doğru geldi bu öykümsü fıkra... Erkek annelerinin oğullarına düşkünlüğünü anlatması bakımından da; anneliğin damat, gelin, kız ve oğul dörtlemesi içinde nasıl çifte standartlı olabildiğini yansıtması açısından da çok doğru.
Bazı erkek anneleri oğullarına aşın düşkün. Onların oğullan sanki dünyanın en harika, en başarılı, en akıllı, en yakışıklı erkekleri. Böyle olunca da onların "aldıktan kadınlar oğullarına yakışacak biçimde davranmalı. Yani sürekli kocalarına hizmet edip, onlara hayatı kolaylaştırmak için uğraşıp didinmeliler.
Şimdiki genç anneler sanırım biraz daha aklı başında davranıyor, gelinlerini de gerçekten kızları gibi seviyor, oğullarının bir hatası karşısında bir an gibi gelinlerini savunuyorlar.
Ama bir tür erkek anası var ki, bunlar hâlâ bir felâket. Oğlanın kız arkadaşı, hele biraz süreklilik kazanıp, ciddiye binmişse, annenin en büyük düşmanı oluveriyor. Oğulları sanki birdenbire annelerini bırakıp gidivereceklermiş gibi, gelin adayına gerçek bir düşman oluyorlar. Oğlunu bir hemcinsine, yani rakibesine kaptırmak istemeyen anne, başlıyor oğlunu sevgilisinden soğutma çabalarına. Kızı kötülüyor, uzaklaştırmaya çabalıyor. Gelin adayı, hele köle ruhlu, hizmetkâr yapılı, geleneksel ve sıradan bir kız değil de, modern, başı dik, eşitlikçi, paylaşmacı, haksızlıklara karşı çıkan biriyse, o zaman kıyamet kopuyor, oğlan anası karalar bağlıyor, "oğlum elden gitti" diye.
Kendini rakibesi karşısında yenilmiş hissediyor.
Kendini, asla karışmaması gereken bu ikili yaşamın dışında tutamıyor.
Kızı söz konusu olduğunda ise aslında pek sorun yok. Kız damadına hizmet etse de bu tür anneler yadırgamıyor bu durumu çünkü ona göre zaten kızlar erkeklere hizmet için var. Ama bunun tersi olup da damat yardımsever ve eşitlikçi çıkarsa, eh bu da bir şans, iyi olur tabii.
Sanırım erkeklerin, anneleri ve sevgilileri -eşleri-arasındaki sorunlan kendilerinin çözmeleri gerekiyor. Hayatlarındaki kadını sevdiklerini, beğendiklerini, onun hakkında kimseden bir kötü söz duymak istemediklerini, annelerinin hayatlarına müdahale etmelerinden hoşlanmadıklarını net bir şekilde belli etmeleri doğru olur gibi geliyor bana.
Aslında gelin ile kayınvalidenin birbirlerini sevmeleri gerekmiyor. Ama birbirini sevmemek saygısızlığı da getirmemeli. Ortada paylaşılamayan bir erkek var ve durumu idare etmek de ne yazık ki ona düşüyor. Evet, annesini kırmamak ama annesinin mutluluğuna müdahale edip, bir başka kadını da mutsuz etmesine de izin verilmemeli.
Kim Dergisi, Eylül 1997
DUYGU ASENA
Fıkra gibi bir şey anlattılar geçen gün, hoşuma gitti. Var olan gelin-kaynana-damat durumunu bütün çıplaklığıyla anlatıyor.
Yaşını başını almış iki eski arkadaş hanımefendi yolda karşılaşmışlar... Hal hatır sormuşlar... Sıra çocuklarına gelmiş... "Senin oğlan nasıl, evlendi mi?" diye sormuş biri, "Evlendi" demiş öteki, "evlendi ama ah, sorma, öyle bir gelin çıktı ki, felâket!.. Sabahtan akşama çalışıyor, evde doğru dürüst yemek pişmiyor, yorgun olduğu zaman oğluma yemek pişirttiriyor. Bazen sabah kahvaltısını bile oğlum hazırlıyor. Ne dikiş var, ne ütü. Bir kadın bulmuş, bütün işi ona yaptırtıyor. Evde prensesler gibi oturuyor, oğlum için özel hiçbir şey yapmıyor, çok üzgünüm, çok..."
"Vah vah" demiş arkadaşı, "peki kızın nasıl, o da evlendi mi?"... "O da evlendi" demiş arkadaşı, "ama o çok mutlu, öyle iyi bir damadım var ki, kızımın elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor. Kızım çalıştığı için çok yoruluyor, çoğu akşam, yemekleri beraber pişiriyorlar, hatta bazen damadım hazırlıyor. İnanır mısın öyle iyi bir çocuk ki tatil günlerinde kahvaltısını kızımın yatağına götürüyor. Bir kadın bulmuşlar, evin bütün işlerini o yapıyor, kızım evde hiç yorulmuyor, prensesler gibi oturuyor, kocası da ondan iş beklemiyor, çok memnunum, çok..."
Bana çok doğru geldi bu öykümsü fıkra... Erkek annelerinin oğullarına düşkünlüğünü anlatması bakımından da; anneliğin damat, gelin, kız ve oğul dörtlemesi içinde nasıl çifte standartlı olabildiğini yansıtması açısından da çok doğru.
Bazı erkek anneleri oğullarına aşın düşkün. Onların oğullan sanki dünyanın en harika, en başarılı, en akıllı, en yakışıklı erkekleri. Böyle olunca da onların "aldıktan kadınlar oğullarına yakışacak biçimde davranmalı. Yani sürekli kocalarına hizmet edip, onlara hayatı kolaylaştırmak için uğraşıp didinmeliler.
Şimdiki genç anneler sanırım biraz daha aklı başında davranıyor, gelinlerini de gerçekten kızları gibi seviyor, oğullarının bir hatası karşısında bir an gibi gelinlerini savunuyorlar.
Ama bir tür erkek anası var ki, bunlar hâlâ bir felâket. Oğlanın kız arkadaşı, hele biraz süreklilik kazanıp, ciddiye binmişse, annenin en büyük düşmanı oluveriyor. Oğulları sanki birdenbire annelerini bırakıp gidivereceklermiş gibi, gelin adayına gerçek bir düşman oluyorlar. Oğlunu bir hemcinsine, yani rakibesine kaptırmak istemeyen anne, başlıyor oğlunu sevgilisinden soğutma çabalarına. Kızı kötülüyor, uzaklaştırmaya çabalıyor. Gelin adayı, hele köle ruhlu, hizmetkâr yapılı, geleneksel ve sıradan bir kız değil de, modern, başı dik, eşitlikçi, paylaşmacı, haksızlıklara karşı çıkan biriyse, o zaman kıyamet kopuyor, oğlan anası karalar bağlıyor, "oğlum elden gitti" diye.
Kendini rakibesi karşısında yenilmiş hissediyor.
Kendini, asla karışmaması gereken bu ikili yaşamın dışında tutamıyor.
Kızı söz konusu olduğunda ise aslında pek sorun yok. Kız damadına hizmet etse de bu tür anneler yadırgamıyor bu durumu çünkü ona göre zaten kızlar erkeklere hizmet için var. Ama bunun tersi olup da damat yardımsever ve eşitlikçi çıkarsa, eh bu da bir şans, iyi olur tabii.
Sanırım erkeklerin, anneleri ve sevgilileri -eşleri-arasındaki sorunlan kendilerinin çözmeleri gerekiyor. Hayatlarındaki kadını sevdiklerini, beğendiklerini, onun hakkında kimseden bir kötü söz duymak istemediklerini, annelerinin hayatlarına müdahale etmelerinden hoşlanmadıklarını net bir şekilde belli etmeleri doğru olur gibi geliyor bana.
Aslında gelin ile kayınvalidenin birbirlerini sevmeleri gerekmiyor. Ama birbirini sevmemek saygısızlığı da getirmemeli. Ortada paylaşılamayan bir erkek var ve durumu idare etmek de ne yazık ki ona düşüyor. Evet, annesini kırmamak ama annesinin mutluluğuna müdahale edip, bir başka kadını da mutsuz etmesine de izin verilmemeli.
Kim Dergisi, Eylül 1997
DUYGU ASENA