En beğendiğiniz şiir dizeleri...

Kim o, deme boşuna...
Benim, ben.
Öyle bir ben ki gelen kapına;
Baştan başa sen.
 
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
 
Son düzenleme:
Beni güzel hatırla,Bunlar son satırlar
Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
Ya da bir yağmur ...sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim
Belkide bir rüyaydım Senin için..
Uyandın ve ben bittim
Beni güzel hatırla Çünkü sevdim seni ben her şeyini
Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini Beni üzdün kınamadım
Alışıktım vefasızlığa el oldun aldırmadım
Beni güzel hatırla Sayfalarca mektup bıraktım sana
Şiirler yazdım her gece Çoğunu okutmadım
Sakladım günahını sevabını içimde
Sessizce gittim senden öncekiler gibi sende anlamadın
Beni güzel hatırla Sana unutulmaz geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda Ne arasan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda Beni güzel hatırla
Dizlerimde uyuduğunu düşün
Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
Alnından öptüğüm dakikaları
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun Bu da sana son sürprizim olsun
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla gidiyorum..
 
Annesinden dayak yediği halde, yine ‘Anne’ diye
ağlayan bir çocuktur aşk.
Cemal Süreya
 
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
 
Kadın olmak acı verir...
Bir genç kız olduğunuzda acı verir...
Bir sevgili olduğunuzda acı verir...
Bir anne olduğunuzda acı verir...
Ama yeryüzündeki bütün acıların en dayanılmazı;
Bir kadının, bir gün biteceğini bilmeden çekmesidir, bütün bu acıları…
 
Son düzenleme:
EĞER
eğer çevrendekiler akıllarını kaybetmiş ve bunun için seni suçlarken;sen aklına sahip olabilirsen..
eğer herkes senden şüphelenirken sen kendine güvenirsen
ama bir yandanda onların şüphelerine anlayış gösterirsen
eğer bekleyebilir ve beklemekten yorulmazsan
ya da sana yalan söylense bile sen söylemezsen
yada senden nefret edildiği halde sen etmezsen
ve bütün bunlara rağmen kendini beğenmez ve ukalalık etmezsen...

eğer düş kurar ama esiri olmazsan
eğer düşünebilir ama düşünmeyi tek amacın haline getirmezsen
eğer zafer ve felaketle karşılaştığın zaman
bu iki çeldiriciye eşit muamele yaparsan
eğer söylediğin doğru şeylerin ve anlattığın gerçeklerin
ahmakları tuzağa düşürmek için saptırıldığını görmeye dayanabilirsen
ya da hayatını adadığın şeylerin yıkıldığını izleyip sonra
onları elinde kalanlarla tekrar inşa edersen

eğer bütün kazandıklarını biriktirip
sonra hepsini bir defada kaybetmeyi göze alabilirsen
ve kaybetip tekrar baştan başlarsan
ve hiçbir zaman kaybından söz etmezsen
eğer yüreğini iradeni ve gücünü son damlasına kadar zorlar
Ve dayanırsan

eğer kalabalıklara hitap eder ama ahlakından taviz vermez
veya krallarla birlikte olur ama başkalarını küçümsemezsen
eğer ne dostların ne de düşmanların seni üzemezse
eğer herkese saygı duyar ama ayrım yapmazsan

eğer önemli anların değerini bilirsen
YERYÜZÜ VE ONUN İÇİNDEKİ HERŞEY SENİN OLUR
VE
DAHA DA ÖNEMLİSİ OĞLUM,
İNSAN OLURSUN!...
RUDYARD KIPLING
 
Ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki
Ve her şeyin bir bir varolmasına o kadar alışacağım ki...
Bilirsin neler için çarpmıyor bir yürek.
 
”git gidebildiğin yere kadar.. bu limanda kaybettiğim ilk gemi sen değilsin! ama şunu unutma! rıhtımda kalanı değil, çekip gideni vurur fırtına…”(küçük iskender)
 
Rüzgar dudaklarıma
iki damla yağmur vurdu.
Bir çocuk aşkı ki,
koca insanlar böyle sevmemiştir.
Akşamüstü Arnavutköy'deydim.

''Sevda'' diyorum,
''Sevda'' dedin mi gizli olacak
ve çulsuz olacaksın ki
değerini bileceksin,
hissedeceksin.
O zaman acısına da saygın olur.

İki damla yağmur,
ardını bilmediğim karanlıktan
dudaklarıma
rüzgarın hediyesi.
Cebimde yumruk elim.
Yanıyor avucumda,
yanıyor
verdiğin mektup.
Bütün bulutları seviyorum.
Bütün insanları seviyorum.
Yaşamayı seviyorum.
 
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla
 
Kalbim kül oldu
Eski bir kütüphane yangınında
Ben yandım.
Kimi cüret etsem sevmeye
Kendime küçük geldim
Zayıf kaldım
He murathan esir düştüm
Sefil oldum.
Acılarım hep tavsiyedir
Çok sevdiğim bir şairden
Yok bire yok
"ne etsek olmuyor"un ranza arkadaşıyım
 
Heyecanla beklenen haftasonu..Ayna karşısında bir yüz ve yapılmış onca hazırlık..2.tekil şahıs eksikliğinden doğan bir yaşam bozukluğu.
 
Benim istediğim
ölümsüzlük iksiri değil ki.
Ölümden korkanın canı çıksın.
Ben,
yıllardır durmaksızın
beyaz kağıtlara döktüğüm
lacivert gözyaşlarımı
bir bahar valsiyle kurutacak rüzgarı istiyorum.
Bir dakika benim gibi sevecek.
Beklentisi yalnız aşk, sadakati yürekte,
insanı insan edecek bir GADIN istiyorum
 
Son düzenleme:
Hep benimkinden azdı,bedeninin başkenti kalbindeki ateş.Bu yüzden,parmaklarının ucuna basıp kendini daha uzun göstermeye çalışan çocuklara benziyordu aşkın.
 
Ne yapacağımı sanıyorsun ki?

Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
 
İçimde mis kokulu
kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş,
çoğum gitmiş de azım kalmış, umurumda değil.
 
Bırakıp gittin beni bütün kapılardan.
Bütün çöllerde tek başıma kodun beni.
Şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
Vardığım hiçbir yerde değildin.
Sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam !
Hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını,
Denizde dalga kıranda da boş boşluğunu bir günün,
Seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği..

Bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz
Her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
Düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni.
Yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin,
Gelişigüzel bir nesne, bir "şey", bir iskemle gibi,
Yazla birlikte biten bir kısa tatil,
Çekmecede bir kart gibi bırakıp gittin.
Senden düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında.

Başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
Bana bakıp görmediğin için,
Ben yokken içini çektiğin için.

Ayağına düşen gölgene acıdın mı sen hiç ?



(şairin eşinin ölümünden sonra yazdığı şiirdir beni çok etkiledi)
 
Huzur ellerinin güzelliğidir,gözlerin karşımda mutluluk denizi,her sabah soframızda ekmeğimizi sen bölsen yeter.
 
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması
Ne kötüdür an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması
Ve bilir misin ne acıdır insanın bildiğinin anlatamaması
''Ben'' deyip susması, ''sen'' deyip ağlamaklı kalması... -Nazım Hikmet-
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…