Günümüz anne-babalarının belki de en büyük problemi, çocuk yetiştirme konusunda yapayalnız kalmış olmalarıdır. Çok değil, bundan bir önceki nesil, çocuklarını terbiye ederken geniş âile içinde olmanın avantajlarını kullanıyor ve samimi sosyal yaşantının oluşturduğu sosyal kontrolmekanizmasının verdiği güvence ile çocuklarını kollektif bir şuur ile yetiştiriyorlardı.
Evlerde engin hoşgörülü kayınvâlideler, halalar ve teyzeler arasında ve hatta bunlar yetmiyormuş gibi sırf bu iş için tutulmuş dadılar eliyle rûhunun dinamiklerini doya doya yaşayarak yetişiyordu çocuklar Anne, çocuğunu nasıl terbiye edeceğini, zor anlarda çocuğu ile nasıl bir iletişim kuracağını, kendinden öncekilere bakarak ve onların tecrübelerinden faydalanarak öğreniyordu. Böylesi bir destek, her bir anne için olmazsa olmaz derecesinde önemlidir. Zira tek başına kalmış bir annenin çocuk terbiyesinde başarılı olması, -hele ki günümüzde- neredeyse imkânsız derecesinde zor bir iştir.
Ki bu gerçek, anne-babaların ilk çocuklarını nasıl yetiştirdikleri üzerine yapılan gözlemlerde de ortaya çıkmaktadır. Yapılan çalışmalarda net olarak görülmektedir ki, anne-babalar özellikle ilk çocuklarında ciddî hatalar yapmakta ve yaptıkları bu hataların bir kısmını ikinci çocukta ve geri kalan kısmını da üçüncü çocukta ancak düzeltebilmekteler.
Anne-babanın yaşı ilerledikçe, olgunlaştıkça hata yapma oranı göreceli olarak daha da azalmaktadır. Çok nâdir durumlarda, anne-babalar, ilk çocuklarında yaptıkları hataları aynı şekilde diğer çocuklara da uygulamaktadırlar.
Hâlbuki, özellikle anneler, çocuk terbiyesinde kendilerinden bir önceki nesilden yeterince bilgi alabilmiş olsalardı, çocuk terbiyesinde günümüzde bunca yanlış yapılmamış olurdu.
Mâalesef günümüz annelerinin, bir önceki neslin tecrübelerini kullanmaları hemen hemen imkânsız durumdadır. Zira, geniş âile yapısı, artık günümüz anneleri için neredeyse bir çileye dönüşmekte, gelin-kaynana problemleri, görümce-elti meseleleri âile içi çatışmaların büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Hâl böyle olunca, kayınvâlide tecrübesinden faydalanmak şöyle dursun, gelinler, kayınvâlidelerinden annelik statüsü ve annelik saygınlığını dahî almakta zorlanmaktadırlar.
Karı-koca ve çocuktan oluşmuş kısır âile modeli içinde yetişen çocuklar ve bu çocuklar ile baş etmeye çalışan anne-babalar, günümüz âile yapısının en belirgin acısıdır.
Akıllı-Uslu Çocuk Yetiştirme Sevdâsı
Kendi çocukluk yıllarında yaşadığı acılar ve karanlık tecrübelerle anne-baba olan günümüz ebeveynleri, kucaklarına aldıkları ilk çocuklarını mükemmel olarak yetiştirmek için olmadık kitaplar ve olmadık tavsiyelere kendilerini kaptırıyor ve mâalesef çok defa kendi kültür değerleri ile uyuşmayan yol ve usûllerle çocuklarını yetiştirme gayreti içerisine giriyorlar.
Anne-babaların çocuk yetiştirmek için okudukları kitapların birçoğunun, Anadolu Pedagojisine uymayan bilgi ve usûllerle dolu olduğunu görüyoruz. Farklı kültürler için yazılmış olan çocuk yetiştirme sanatları, kendi toplumumuzun değer yargıları ile yorumlanmadan ve hiçbir elekten geçirilmeden anne-babalara sunulmakta ve kitap ile çocuk yetiştirmeye çalışan anne-babalara oldukça garip problem çözme teknikleri örnek verilmektedir.
Hâlbuki Anadolu Pedagojisi diye adlandırabileceğimiz ve Anadolu toprakları üzerinde binlerce yıldır yaşayan insanların kendisine has yol ve usûlleri vardı ki, bu coğrafya yüzlerce yıl hoşgörü veinsan gibi insan olan şahsiyetlerle ün saldı. Bu topraklar, Yûnus Emreleri, Mevlânâları, İbrahim Hakkı Efendileri, Hacı Bektâş-ı Velîleri, Aziz Mahmud Hüdâyîleri yetiştiren topraklardır. İsmi sayılamayacak kadar çok, daha binlerce gönül dostunun yetiştiği bu topraklarda bu gün anne-babalar, çocuk yetiştirmekte Batılı usûller kullanıyor ve mâalesef kullandıkları usûllerin kurbanları oluyorlar.
Günümüz anne-babaları, öyle istiyor ki, çocuk doğduğu andan itibaren söz dinlesin ve kendilerini hiç üzmesin; yat denildiğinde yatsın, kalk denildiğinde kalksın Kısacası çocuklar, akıllı-uslu olsun, el âleme karşı anne ve babalarını mahcup etmesin, utandırmasın Yani el gördülük çocuk terbiyesi Desinler diye çocuk terbiyesi
-Mâşaallâh bizim çocuk öyle akıllı-uslu ki, şuraya oturur ve biz kalk deyinceye kadar kalkmaz!.. diye övünülecek bir çocuk yetiştirme hayali, günümüz anne-babalarının hayallerini süslüyor.
Aslında akıllı-uslu çocuk yoktur. Çocuk deli doludur Çocuk koşacak, çoşacak, düşecek, kalkacak Bazen kavga edecek, bazen barışacak Bazen öfkelenecek, bazen üzülecek, bazen de kıskanacak Çocuk, rûhunda, Allâhın yarattığı bu insânî duyguların hepsini doyasıya yaşayacak ki insan olsun
Hâlbuki günümüz anne-babalarının, çocukların daha doğuştan itibaren keyifle yaşayacağı bu insânî duyguları onlara yaşatmamak için ellerinden gelen tavırları sergilediğini üzülerek görüyoruz.
Çocuk, bazen annesini kıskanıyor; anne, kendisini kıskanan çocuğun kıskançlık duygusunu yok etmek için elinden geleni yapıyor.
Çocuk, bazen öfke ile kardeşine vuruyor, anne-baba kara bir dev gibi kardeşine vuran çocuğun üzerine çöküveriyor. İki kardeşin çocukca ve mâsumca bir oyuncak yüzünden kavga etmeleri, anne-baba için hayâtî önem taşıyormuş gibi kavgaya kendilerini de dâhil ediyorlar Hâlbuki çocuk, kavga etmezse, barışmayı nasıl öğrenecek?
İşte bütün bunlardan dolayı diyoruz ki, çocuk, Allâhın insanoğlunun içerisine yerleştirdiği bütün duyguları, çocukluk dönemi mâsumiyeti içinde kullanmalı Duygularını serbestçe ifade edebilmesi, mâsum dünyasının içinde kızgınlığını, öfkesini, sevincini, kıskançlığını yaşayabilmesi gerek Anne-baba, çocuğunun bu hâllerine bakarak:
-Bugün bu küçücük hâli ile bana el kaldıran çocuk, yarın beni döver bile!.. diye hezeyana ve komik korkulara kapılarak çocuklarının duygularını yaşamasına engel olmamak gerek
Çocuk duygularını yaşama konusunda ne kadar özgür olursa, o kadar his dünyası geniş bir yetişkin olur Çocukluk yıllarında duygularını yaşayamamış ve kendisini olduğu gibi kabul etmekte zorlanmış bir ebeveyn yanında büyümüş olan çocuklar, yetişkin olsalar dahî içlerinde yaşayamadıkları çocukluk hislerinin kıpırdanışlarını ve özlemlerini bir ömür boyu sırtlarında kambur gibi taşıyacaklardır.
Çocuk, duygu dünyasında bunca özgür bir hayat sürerken sosyal yaşantının getirdiği bir nezâket ve kurallar bütününü de öğrenebilmesi gerek İşte biz buna duyguda özgürlük, davranışta disiplindiyoruz
Davranışta Disiplin, Hayır!.. Demekle Olmaz
Her anne-baba ister ki, çocukları kendi kontrolünde olsun ve sözlerini dinlesin Ancak çocuğun anne-baba sözünü dinlemesi, anne-babanın asil ve aziz olmasına bağlıdır. Yoksa elinde bir sopa olan anne-baba:
-Benim sözüm burada geçer!.. diyerek korku cellatlığı yapıyorsa, o evden yetişse yetişse vicdanı yok olmuş bir cânî yetişir.
Anne-baba demek, asâlet demektir Anne-baba demek, aziz olmak demektir İşte bu sebeple, çocuk terbiyesi ile meşgul olan anne-baba, çocuklarını engelleyici değil, onun önünü açıcı olmalıdır. Çocuk hayır denilerek yetiştirilir ise, bilinenin aksine kuralsız ve sınırsız olur.
Yukarıda da açıklandığı gibi, belki Hayır! diyerek kural koymak, Batı pedagojisinin bir ürünü olarak anne-babalara sunuluyor olsa da, Anadolu pedagojisinde Hayır! denilerek çocuk yetiştirilmediği bir gerçektir.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-i tarif edenler:
«Lâ ilâhe illâllâh»taki lâ olmasaydı, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hayatında hiç Hayır! demeyecekti. diye tarif etmektedirler.
Çünkü Hayır! diyerek insanlara mukabelede bulunmak, özellikle çocuk dünyasında hırçınlığa veagresifliğe yol açan en önemli faktördür.
Çocuk, gelişim dönemi içinde eşyayı ve dünyayı tanımak ister Bu tanıma sırasında anne ve babasından birtakım yardımlarda ve isteklerde bulunur Çocuğun istekleri başlangıçta çok mâsumca ve çocukca olmasına rağmen eğer anne-baba, bu istekleri yerine getirmek yerine durmadan Hayır! diyerek -güyâ- disipline etmeye veya otorite oluşturmaya kalkarsa, işte bu târihî bir hata olur.
Çocuk, masum olan ve çocukça isteklerinin karşısında Hayır! diyerek direnen anne-baba ile mücâdele etmeye ve önünde engel olan bu kişileri yenmeye, aşmaya çalışır Anne-babaların çoğu defa inatçı diye şikâyet ettikleri çocuklar, kendilerine Hayır! denilerek nasıl inatçı olunacağı öğretilen çocuklardır Başlangıçta mâsum olan istekler, bir süre sonra imkânsıza doğru gitmeye ve anne-babayı çileden çıkartmaya da adaydır
Evet ve Olur Denilerek Yetişen Çocukların Vicdanı Hassaslaşır
Hâlbuki anne-babalar, çocuklarının vicdanlarını Hayır!larla, yasaklarla ve pazarlıklarla katılaştıracağı yere, Evet! ve Olur! demenin gücünü keşfetmelidirler.
Eğer Hayır! demek bir işe yarasaydı, Kâinâtın Sultanı, semâdaki yıldızlar gibi sahabelerini yetiştirirken, onları cennet yolculuğuna hazırlarken, istekleri karşısında hep Hayır! diyerek mukabelede bulunurdu.
Anadolu pedagojisinde Hayır! denilerek yetiştirilmiş olmanın hırçınlığı ve katılığı değil, Evet!denilerek yetiştirilmiş olmanın mahcûbiyeti insan rûhunda okunmalıdır.
Yukarıda îzah etmeye çalıştığımız gibi, çocuk terbiyesinde tek başına kalmış bir anne-babanın böylesi bir hassasiyetin gücünü hissedebilmesi ve duyguda hoşgörü, davranışta disiplin ince çizgisini oluşturabilmesi oldukça zordur.
Belki bir cümle ile özetleyecek olursak, bu denge için; dede gibi hoşgörülü ve samimi baba ya daebe gibi sıcak ve sevecen anne olmak gerek diyebiliriz.
Pedagog Adem güneş
Kaynak:Şebnem Dergisi
Evlerde engin hoşgörülü kayınvâlideler, halalar ve teyzeler arasında ve hatta bunlar yetmiyormuş gibi sırf bu iş için tutulmuş dadılar eliyle rûhunun dinamiklerini doya doya yaşayarak yetişiyordu çocuklar Anne, çocuğunu nasıl terbiye edeceğini, zor anlarda çocuğu ile nasıl bir iletişim kuracağını, kendinden öncekilere bakarak ve onların tecrübelerinden faydalanarak öğreniyordu. Böylesi bir destek, her bir anne için olmazsa olmaz derecesinde önemlidir. Zira tek başına kalmış bir annenin çocuk terbiyesinde başarılı olması, -hele ki günümüzde- neredeyse imkânsız derecesinde zor bir iştir.
Ki bu gerçek, anne-babaların ilk çocuklarını nasıl yetiştirdikleri üzerine yapılan gözlemlerde de ortaya çıkmaktadır. Yapılan çalışmalarda net olarak görülmektedir ki, anne-babalar özellikle ilk çocuklarında ciddî hatalar yapmakta ve yaptıkları bu hataların bir kısmını ikinci çocukta ve geri kalan kısmını da üçüncü çocukta ancak düzeltebilmekteler.
Anne-babanın yaşı ilerledikçe, olgunlaştıkça hata yapma oranı göreceli olarak daha da azalmaktadır. Çok nâdir durumlarda, anne-babalar, ilk çocuklarında yaptıkları hataları aynı şekilde diğer çocuklara da uygulamaktadırlar.
Hâlbuki, özellikle anneler, çocuk terbiyesinde kendilerinden bir önceki nesilden yeterince bilgi alabilmiş olsalardı, çocuk terbiyesinde günümüzde bunca yanlış yapılmamış olurdu.
Mâalesef günümüz annelerinin, bir önceki neslin tecrübelerini kullanmaları hemen hemen imkânsız durumdadır. Zira, geniş âile yapısı, artık günümüz anneleri için neredeyse bir çileye dönüşmekte, gelin-kaynana problemleri, görümce-elti meseleleri âile içi çatışmaların büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Hâl böyle olunca, kayınvâlide tecrübesinden faydalanmak şöyle dursun, gelinler, kayınvâlidelerinden annelik statüsü ve annelik saygınlığını dahî almakta zorlanmaktadırlar.
Karı-koca ve çocuktan oluşmuş kısır âile modeli içinde yetişen çocuklar ve bu çocuklar ile baş etmeye çalışan anne-babalar, günümüz âile yapısının en belirgin acısıdır.
Akıllı-Uslu Çocuk Yetiştirme Sevdâsı
Kendi çocukluk yıllarında yaşadığı acılar ve karanlık tecrübelerle anne-baba olan günümüz ebeveynleri, kucaklarına aldıkları ilk çocuklarını mükemmel olarak yetiştirmek için olmadık kitaplar ve olmadık tavsiyelere kendilerini kaptırıyor ve mâalesef çok defa kendi kültür değerleri ile uyuşmayan yol ve usûllerle çocuklarını yetiştirme gayreti içerisine giriyorlar.
Anne-babaların çocuk yetiştirmek için okudukları kitapların birçoğunun, Anadolu Pedagojisine uymayan bilgi ve usûllerle dolu olduğunu görüyoruz. Farklı kültürler için yazılmış olan çocuk yetiştirme sanatları, kendi toplumumuzun değer yargıları ile yorumlanmadan ve hiçbir elekten geçirilmeden anne-babalara sunulmakta ve kitap ile çocuk yetiştirmeye çalışan anne-babalara oldukça garip problem çözme teknikleri örnek verilmektedir.
Hâlbuki Anadolu Pedagojisi diye adlandırabileceğimiz ve Anadolu toprakları üzerinde binlerce yıldır yaşayan insanların kendisine has yol ve usûlleri vardı ki, bu coğrafya yüzlerce yıl hoşgörü veinsan gibi insan olan şahsiyetlerle ün saldı. Bu topraklar, Yûnus Emreleri, Mevlânâları, İbrahim Hakkı Efendileri, Hacı Bektâş-ı Velîleri, Aziz Mahmud Hüdâyîleri yetiştiren topraklardır. İsmi sayılamayacak kadar çok, daha binlerce gönül dostunun yetiştiği bu topraklarda bu gün anne-babalar, çocuk yetiştirmekte Batılı usûller kullanıyor ve mâalesef kullandıkları usûllerin kurbanları oluyorlar.
Günümüz anne-babaları, öyle istiyor ki, çocuk doğduğu andan itibaren söz dinlesin ve kendilerini hiç üzmesin; yat denildiğinde yatsın, kalk denildiğinde kalksın Kısacası çocuklar, akıllı-uslu olsun, el âleme karşı anne ve babalarını mahcup etmesin, utandırmasın Yani el gördülük çocuk terbiyesi Desinler diye çocuk terbiyesi
-Mâşaallâh bizim çocuk öyle akıllı-uslu ki, şuraya oturur ve biz kalk deyinceye kadar kalkmaz!.. diye övünülecek bir çocuk yetiştirme hayali, günümüz anne-babalarının hayallerini süslüyor.
Aslında akıllı-uslu çocuk yoktur. Çocuk deli doludur Çocuk koşacak, çoşacak, düşecek, kalkacak Bazen kavga edecek, bazen barışacak Bazen öfkelenecek, bazen üzülecek, bazen de kıskanacak Çocuk, rûhunda, Allâhın yarattığı bu insânî duyguların hepsini doyasıya yaşayacak ki insan olsun
Hâlbuki günümüz anne-babalarının, çocukların daha doğuştan itibaren keyifle yaşayacağı bu insânî duyguları onlara yaşatmamak için ellerinden gelen tavırları sergilediğini üzülerek görüyoruz.
Çocuk, bazen annesini kıskanıyor; anne, kendisini kıskanan çocuğun kıskançlık duygusunu yok etmek için elinden geleni yapıyor.
Çocuk, bazen öfke ile kardeşine vuruyor, anne-baba kara bir dev gibi kardeşine vuran çocuğun üzerine çöküveriyor. İki kardeşin çocukca ve mâsumca bir oyuncak yüzünden kavga etmeleri, anne-baba için hayâtî önem taşıyormuş gibi kavgaya kendilerini de dâhil ediyorlar Hâlbuki çocuk, kavga etmezse, barışmayı nasıl öğrenecek?
İşte bütün bunlardan dolayı diyoruz ki, çocuk, Allâhın insanoğlunun içerisine yerleştirdiği bütün duyguları, çocukluk dönemi mâsumiyeti içinde kullanmalı Duygularını serbestçe ifade edebilmesi, mâsum dünyasının içinde kızgınlığını, öfkesini, sevincini, kıskançlığını yaşayabilmesi gerek Anne-baba, çocuğunun bu hâllerine bakarak:
-Bugün bu küçücük hâli ile bana el kaldıran çocuk, yarın beni döver bile!.. diye hezeyana ve komik korkulara kapılarak çocuklarının duygularını yaşamasına engel olmamak gerek
Çocuk duygularını yaşama konusunda ne kadar özgür olursa, o kadar his dünyası geniş bir yetişkin olur Çocukluk yıllarında duygularını yaşayamamış ve kendisini olduğu gibi kabul etmekte zorlanmış bir ebeveyn yanında büyümüş olan çocuklar, yetişkin olsalar dahî içlerinde yaşayamadıkları çocukluk hislerinin kıpırdanışlarını ve özlemlerini bir ömür boyu sırtlarında kambur gibi taşıyacaklardır.
Çocuk, duygu dünyasında bunca özgür bir hayat sürerken sosyal yaşantının getirdiği bir nezâket ve kurallar bütününü de öğrenebilmesi gerek İşte biz buna duyguda özgürlük, davranışta disiplindiyoruz
Davranışta Disiplin, Hayır!.. Demekle Olmaz
Her anne-baba ister ki, çocukları kendi kontrolünde olsun ve sözlerini dinlesin Ancak çocuğun anne-baba sözünü dinlemesi, anne-babanın asil ve aziz olmasına bağlıdır. Yoksa elinde bir sopa olan anne-baba:
-Benim sözüm burada geçer!.. diyerek korku cellatlığı yapıyorsa, o evden yetişse yetişse vicdanı yok olmuş bir cânî yetişir.
Anne-baba demek, asâlet demektir Anne-baba demek, aziz olmak demektir İşte bu sebeple, çocuk terbiyesi ile meşgul olan anne-baba, çocuklarını engelleyici değil, onun önünü açıcı olmalıdır. Çocuk hayır denilerek yetiştirilir ise, bilinenin aksine kuralsız ve sınırsız olur.
Yukarıda da açıklandığı gibi, belki Hayır! diyerek kural koymak, Batı pedagojisinin bir ürünü olarak anne-babalara sunuluyor olsa da, Anadolu pedagojisinde Hayır! denilerek çocuk yetiştirilmediği bir gerçektir.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-i tarif edenler:
«Lâ ilâhe illâllâh»taki lâ olmasaydı, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hayatında hiç Hayır! demeyecekti. diye tarif etmektedirler.
Çünkü Hayır! diyerek insanlara mukabelede bulunmak, özellikle çocuk dünyasında hırçınlığa veagresifliğe yol açan en önemli faktördür.
Çocuk, gelişim dönemi içinde eşyayı ve dünyayı tanımak ister Bu tanıma sırasında anne ve babasından birtakım yardımlarda ve isteklerde bulunur Çocuğun istekleri başlangıçta çok mâsumca ve çocukca olmasına rağmen eğer anne-baba, bu istekleri yerine getirmek yerine durmadan Hayır! diyerek -güyâ- disipline etmeye veya otorite oluşturmaya kalkarsa, işte bu târihî bir hata olur.
Çocuk, masum olan ve çocukça isteklerinin karşısında Hayır! diyerek direnen anne-baba ile mücâdele etmeye ve önünde engel olan bu kişileri yenmeye, aşmaya çalışır Anne-babaların çoğu defa inatçı diye şikâyet ettikleri çocuklar, kendilerine Hayır! denilerek nasıl inatçı olunacağı öğretilen çocuklardır Başlangıçta mâsum olan istekler, bir süre sonra imkânsıza doğru gitmeye ve anne-babayı çileden çıkartmaya da adaydır
Evet ve Olur Denilerek Yetişen Çocukların Vicdanı Hassaslaşır
Hâlbuki anne-babalar, çocuklarının vicdanlarını Hayır!larla, yasaklarla ve pazarlıklarla katılaştıracağı yere, Evet! ve Olur! demenin gücünü keşfetmelidirler.
Eğer Hayır! demek bir işe yarasaydı, Kâinâtın Sultanı, semâdaki yıldızlar gibi sahabelerini yetiştirirken, onları cennet yolculuğuna hazırlarken, istekleri karşısında hep Hayır! diyerek mukabelede bulunurdu.
Anadolu pedagojisinde Hayır! denilerek yetiştirilmiş olmanın hırçınlığı ve katılığı değil, Evet!denilerek yetiştirilmiş olmanın mahcûbiyeti insan rûhunda okunmalıdır.
Yukarıda îzah etmeye çalıştığımız gibi, çocuk terbiyesinde tek başına kalmış bir anne-babanın böylesi bir hassasiyetin gücünü hissedebilmesi ve duyguda hoşgörü, davranışta disiplin ince çizgisini oluşturabilmesi oldukça zordur.
Belki bir cümle ile özetleyecek olursak, bu denge için; dede gibi hoşgörülü ve samimi baba ya daebe gibi sıcak ve sevecen anne olmak gerek diyebiliriz.
Pedagog Adem güneş
Kaynak:Şebnem Dergisi