Bu yazı soru soran arkadaslara genel bir cevap gibi geldi okuyunca paylaşmak istedim
Bedeniniz Bir İllüzyon
Bağlantıda olduğunuz insanlarla dolanık haledesiniz.
Size gerçekten de hücrelerin nasıl çalıştığının bilimini göstereceğim ve bugün dünyadaki çoğu doktordan daha çok bilgiye sahip olacaksınız. Çünkü onlar halâ genlere inanıyorlar. Sizler 50 trilyon hücreden oluşuyorsunuz ve hücreler canlı varlıklar. Dolayısıyla, sizler yalnız değilsiniz.
Bedeninizdeki her hücre, içinizde eksi voltaja ve dışınızda da pozitif voltaja sahiptir. Her bir canlı hücre bir pildir. Her bir hücre yaklaşık 1.4 volttur. 50 trilyon çarpı1.4 volt, şu anda bedeninizde 700 trilyon volt elektrik yapar. Eğitim ve meditasyonlarla bu enerjiye odaklanabilrisiniz. Buna “Çi“ denir ve siz bu enerjiyi şifa için kullanabilirsiniz. Dolayısıyla, kendinizi fiziksel bir varlık olarak görürken; yeni fizik, sizin şu anda birbiri ile etkileşimde olan “enerji dalgaları” olduğunuzu söylüyor. Tüm hayvanlar, tüm bitkiler titreşimle, titreşerek iletişim kuruyorlar. Ceylan, aslana gidip de “sen benim arkadaşım mısın?” demez. Çünkü bir mesafeden enerji hissedilebilir ve ceylan onun yanına kötü titreşimlerden, hislerden dolayı gitmez.
Eğer bizlere küçükken titreşimlere karşı hassas olmamız söylenseydi, kötü ilişkiler ve kötü yerlerde kendimizi bulmayabilirdik. Ama genellikle hislerimizle ilerlememiz ve insanların söylediklerini dinlememiz söylenir.
“Dil, Duyguları Saklamak İçin Tasarlanmıştır”
Olay şu; tüm organizmalar titreşimle iletişimde olurlar. İyi bir yerde mi, yoksa kötü bir yerde mi olduklarını titreşimleri OKUyarak bilirler. Biz insanlar bu beceriye sahibiz ama bunu kullanmak için eğitilmedik.
İnsanları gördüğümüzde, burada siz dinleyicilere baktığımda ya da siz bize baktığınızda, insanları fiziksel parçacıklar ya da makine olarak görürüz. Ama bu bir illüzyondur! Çünkü bizler etkileşen dalgalarız. Bu yüzden sadece alanın içinde olarak, bir insan diğer bir insanı etkileyebilir. Ve bugün fizik, fiziksel olanı değil, titreşimleri çalışıyor, inceliyor. Kuantum fiziğinde, bizler parçaçıkları çalışmayız, bizler dalgaları çalışırız ve dalga girişimlerini çalışırız. Tüm dalgaların bir araya gelmesine “ALAN” deriz. Dolayısıyla atomlardan meydana geliyorsunuz ama “alansınız” da! Herşeyle bağlantıdasınız, herşeye bağlısınız. Çünkü dalgaları ayıramazsınız.
Şimdi sizlere düşüncelerinizin nasıl dışarı çıkıp, dışardaki yaşamınızı etkilediğini göstereceğim. Bu, yeni bir teknoloji olan Magnetoensefalografi (MEG) daha eski resmi.
EGG’de ise cildinize teller yerleştiriliyor ve beyin aktiviteniz okunuyor. MEG’de kontrol çubuğu-sonda kafanıza dokunmuyor bile. Beyin aktivitenizi beyninizin dışında okuyabiliyorsunuz. Bu sihir değil. Düşünceleriniz, beyninizin içinde sınırlı değildir. İnsanların, parçaçık olmadığını, dalgalar olduğunu ve dalgaların birbirine karıştığını, dolandığını söylüyorum. Bağlantıda olduğunuz insanlarla dolanık haldesiniz.
Şu duruma pek çok kişi aşinadır: Yıllardır görmediğiniz bir kişiyi düşünün... “Arkadaşım John’u 10 yıldır görmüyorum” derim ve telefon çalar, arayan John’dur ya da ondan bir mektup gelir. Tıpkı plasebo, nosebo gibi. Birisi hakkında olumlu düşündüğünüzde, o kişi de sizinle iletişim kurmak için çaba harcar. Ama bu durum iki şekilde de işler. Eğer biri hakkında olumsuz düşünüyorsanız, nerede olurlarsa olsunlar, sizin hakkınızda olumsuz konuşma yaparlar.
Dolayısıyla şunu fark etmek çok önemli; düşünceleriniz ve yargılarınız sadece sizinle bağlantılı değil, ayrıca hakkında konuştuğunuz insanlarla da bağlantılıdır. O zaman insanlar şunu bilmelidir ki; eğer doğru frekansı çıkarırsanız, kristal bir kadehi bile patlatabilirsiniz! Buna harmonik (ahenkli-uyumlu) rezonans veya yapıcı girişim denir. Sizler tıpkı beyninizle diyapazon (ayarlama-ses çatalı) gibi olursunuz; düşüncelerinizin frekanslarını yayınlarsınız.
Hangi goblet-kadeh düşüncelerinize tepki verir? Sizin düşüncelerinizle uyumlu şekilde rezonansa giren! Eğer korku içinde yaşarsanız, Dalai Lama’yı aktive edemezsiniz, onun yerine Scarface (yaralı yüz-film-gangaster) ortaya çıkar. Dolayısıyla, düşündüğünüzde, dünyada düşüncelerinizle bağlantılı bu tarz şeyleri harekete geçirip, aktive edersiniz. Soyguncu, caddede yürüdüğü farklı insanlardan hangisine saldıracağını seçmeye çalışır. Aralarında en çok korkanı seçer! En çok korkan, korku yayını yapıyordur, korku titreşimi yolluyordur ve bu da soyguncuyu çağırmak anlamına gelir. Soyguncunun birşey yapmasına gerek yoktur, gider ve “bummm” ve bu haldeki herkes de ona her şeyini verir. Bu bireysel olarak bu şekilde işlerken, bir grup insanla çok daha güçlü hale gelir. Yeterince insan savaşmaya hazır olmadan savaşamazsınız!..
Burada kitlesel hareketin bir resmini göstereceğim. Bu 9 Eylül’den bir sene sonra, New York şehri ile alakalı. Bu 11 Eylül 2002.
9 Eylül’ün 1.Yıldönümü. New York’daki insanlar o gün için ne düşünüyorlardı?.. Bakın; Kazanan numara: 911 (9/11)..
Bizler kollektif olarak gerçekliği yaratıyoruz. Dolayısıyla, kendinize baktığınızda, sizler tek, yalnız bir varlık değilsiniz. 50 trilyon hücre topluluğundan oluşuyorsunuz. “Topluluk” kelimesini anlamak önemli. Her bir hücre akıllıdır ama topluluk içinde kendi bireysel akıllarını bırakırlar ve merkezi sese tepki verirler. Topluluk bir şeyi temsil eder, o bir şeye “organizma” denir. O toplulukta, bir hücre merkezi sesi takip etmelidir. Merkezdeki ses “öl!” derse, hücreler ölür. Merkezi ses, zihin’dir.
Şimdi size zihnin iki kısmının doğasından ve bazen hayatlarımızı kontrol etmede neden problem yaşıyoruz bunlardan bahsetmek istiyorum…
Bu zihnin nasıl çalıştığını ve rolünü konuşmak istiyorum. İlk olarak çevreden sinyaller vardır; içsel ve dışsal. İçsel ve dışsal çevre. Beyin, beynin fonksiyonu, sinyalleri algılar ve sonra da bu sinyalleri yorumlar ve sonra da genetiği ve davranışları kontrol etmek için bilgiyi hücrelere yollar.
Dolayısıyla beynin fonksiyonu: “algılama” buradan beyin, zihni yaratıyor.
Şimdi, “plasebo etkisi” diye bir şey duyuyoruz. Plasebo etkisi, çok olumlu bir düşünceye sahip olduğunuzda birşey sizi şifalandırabilir, hattâ bu bir şekerden oluşmuş ilaç da olabilir ve siz bunu bilmezsiniz ve siz bunun gerçek ilaç olduğuna inanırsınız ve buna inandığınız için de onunla iyileştirebilirsiniz. Aslında ilaç size iyileştirmemiştir, düşüncesi size iyileştirmiştir. İstatistikler, tüm tıbbi iyileşmelerin, buna ameliyatlar da dahil, üçte biri, plasebo etkisi sonucu olduğunu söylüyor. “Plasebo etkisi” olumlu düşünceye sahipken meydana geliyor. Peki olumsuz düşüncede ne oluyor? Bunu tıp size söylemez. Olumsuz düşünce vardır ve bununda etkisine da “Nosebo etkisi” denir ve olumlu düşünce gücü size nasıl iyileştirirse, aynı şekilde olumsuz düşünce de size öldürebilir. Her ikisinde de aynı etki vardır. Bir tanesi daha olumlu, bir tanesi ise daha olumsuzdur. Ancak, sağlığınız üzerindeki etkileri tam olarak aynıdır! Bir tanesi sizi iyileştirirken, diğeri size hasta yapar.
Olay şu; olumsuz düşünce kemoterapinin tüm etkilerini yaratabilir!!!
O zaman şimdi şunu düşünün: eğer bir doktor sizin bir hastalığınız olduğunu ya da öleceğinizi söylerse, ve siz de uzman diye doktora inanırsanız, inancınız hastalığı size verir ve ölmenize neden olur!
Amerika’da, Güney’de, Vaftizci Köktendinciler diye dini bir grup var ve bu tek grup,kendilerini ekstazi(kendinden geçme), dini ekstazi haline sokuyor ve Tanrı’nın onları koruduğuna inanıyorlar ve onlar yılanlarla çalışıyorlar, zehirli yılanlarla, çıngıraklı yılanlar gibi..ve hattâ yılana kendilerini sokturuyorlar ve onlara hiç bir şey olmuyor!
Şuna bakın... bazıları toksik/zehirli dozlarda striknin (kargabüken özü) içiyorlar ve o inanç halindeyken, bu onları etkilemiyor.
Eğer toksik bir zehir içebiliyorsak, o zaman yiyeceklerdeki, havadaki ve diğer herşeydeki toksikler için neden endişe duyuyoruz ki?!.. Çünkü, toksinlerin bizi öldürebileceği inancına sahibiz de ondan. Ancak, bunu bilmeme rağmen, striknin içmem!! Neden mi? Çünkü, benim inancım onların inancı kadar kuvvetli değil!
Dolayısıyla, eğer çok güçlü inançlarla yetişip, programlanırsak, şu anda olduğumuzdan çok daha güçlü hale geliriz.
Bruce Lipton
Çeviri: AylinER