Çorum ili, Bayat ilçesi, Yenişıhlar köyü...
Her ne kadar gitmeden önce köy hakkında bilgi toplamaya çalışsak da yine de bir meraktı bizim için.. Nereye gidiyoruz... Nasıl bir yer.. İnsanlar.. Çocuklar.. Hepsi bir muamma.. Sanki yol bir türlü bitmiyor gibiydi, yağan yağmur da cabası.. Çocukları görmenin heyecanı da vardı içimizde. Hatta öyle bir heyecan ki eksi derecelerdeki hava bile üşütmüyordu sanki insanı.. Giderken izlediğimiz, arada bir arabayı durdurup fotoğraf karelerine sıkıştırmaya çalıştığımız müthiş manzara ise yolculuğun en zevkli yanıydı..
Yolda "şakasını' yapıyorduk, yapıyorduk da yaptığımızın aslında "bu kadar gerçek' olduğunu bilmeden..
- Köyde su yokmuş..
- Hadi canım..
- Banyo, tuvalet hak getire..
- Atma!
- Ne atması yaa.. Çeşmeden gidip su taşıyacaksın. Onu da geç yollar öyle kötüymüş ki inşallah çamura saplanıp kalmayız..
- Aaa dağ başımı canım orası..
- Dağ başı tabe
Evet bir dağ köyüydü Yenişıhlar..
Akşam 17:00 civarı köyün bağlı olduğu ilçe olan Bayat'taydık.. İlçede köyün muhtarı ile buluşup köye doğru yola çıktık.. Akşam karanlığında gittiğimiz yol sanırım bir insanın ömrü boyunca gereksinim duyacağı tüm adrenalini karşılayacak oranda yeterlidir.
Köy ilçeye o kadar uzaktı ki meraktan sorduk muhtara "neden bu kadar uzağa kurulmuş köy?' diye.. O da bildiği kadarıyla anlattı bize..
- Taa Osmanlı'dan önce.. Birilerinden kaçmış buralara yerleşmiş bizim atalar..
- Hakkı amca sizin atalar saklanmak konusunda epeyce bir ustaymış.. Sizi burada sittin sene bulamazlar.
- Artık kaçtığımız yok da işte mecbur yaşayıp gidiyoruz.. Gel zaman git zaman dedelerimiz de bizler de buralarda kalmışız..
- Peki ne ile geçiniyorsunuz burada? Gelir kaynağınız nedir?
- Havalar güzelleşince Ankara'ya gider bizim gençler. Orada inşaatlarda çalışırlar. Malum köy dağ köyü. Tarım imkansız, hayvancılık yok. Tek geçim kaynağı bu süreli göçlerdir.. Mecburen ailelerinden ayrı.. İyi havalarda çalışır kış bastırdığı zaman geri dönerler..
Muhtarın bu sözleri ve geçtiğimiz yollar köy hakkında daha net fikir sahibi olmamıza yardımcı olmuştu..
Doğru bir tercihti bu köy. İnsanların durumu için her ne kadar içimiz acısa da yapılan yardımı doğru yere ulaştırıyor olmanın da mutluluğunu yaşıyorduk bir taraftan..
Muhtar kendi evinde ağırladı bizi.. Sofra kuruldu, kendi imkanları dahilinde ne varsa konuldu sofraya.. Bir telaş vardı ev halkında, bir "memnun etme' çabası.. Kar yağan köyde evin içinde cayır cayır yanan kömür sobası ne kadar ısıtıyorsa sonunda dayanamayıp "donduk' dediğimiz bedenimizi, sofrayı kuran kızın yüzündeki tebessüm, tebessümüyle birlikte gülen gözleri o kadar ısıttı içimizi..
Köylülerden biri öğretmeni iftarda yemeğe davet etmiş.. Oturup onu bekledik.. Kısa bir süre sonra geldi öğretmen.. Kendisi gibi öğretmen olan bir arkadaşıyla birlikte.. Köy öğretmeni Engin ve arkadaşı öğretmen Ali.. "İdealist olmalı insan' diye başladı söze Engin.. "İdealist bir öğretmen olmazsan burada yaşaman, buraya alışman çok zor..' Haklıydı da.. Henüz o ana kadar gördüklerimiz bile Engin'in haklı olduğu konusunda tam olarak yeterliydi. "Zeki çocuklar var mı sınıfta? Hani şöyle koparıp gidecek, sonuna kadar okuyacak çocuklar..' diye sorduk.. "Var' dedi.. Teker teker anlattı öğrencilerini. Yardım toplama aşamasında her birinin ismini o kadar çok görmüştük ki sanki tanıyor gibiydik çocukları.. Sanki tanıdığımız insanlardan bahsediyor gibiydi.. Çayımızı da içtikten sonra "dinlenin' dedi muhtar.. Ne mümkün ki böyle birşey.. Yanlış yol tercihinden dolayı yaklaşık 7-8 saat sürmüş bir yolculuk ve yine de yorgun olmamak.. Hemen işe koyulma telaşı.. İşte bu vardı üzerimizde. Muhtar ve öğretmenlerle birlikte gecenin karanlığında okula doğru yola çıktık. Kaymaktan zor yürüdüğümüz çamurlu yokuşları geçip nihayet okula ulaştık..
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Yenişıhlar Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okulu..
Bir okul düşünün şimdi..
Önce okulun bahçesinden başlayın..
Çocukların basketbol "oynamaya çalıştıkları" bir basket potası düşünün mesela...
Tek öğretmenden oluşan bir okul. Yalnızca bir kişi hem öğretmen, hem müdür, hem hademe.. kısaca okulun herşeyi.. Kolu kırık, biraz itecek olsan yıkılıp düşecek bir kapı.. Ya pencereler..? Çocuklar üşüyorlar diye öğretmen Engin'in kartonlarla kapatmaya çalıştığı kırık camlar.. İçerisi biraz güzel görünsün diye kendi aldığı mavi boya ile öğretmenin boyadığı derme çatma çerçeveler.. Pek de usta değilmiş hani Engin boya işinde.. Çerçeveleri boyarken camları da boyamış biraz :)
Sorumluluk sahibi bir insanın edasıyla anlatıyor Engin.. "Bu tarafta 1. sınıf ve 2. sınıf öğrencileri oturuyor.. Ortada 3. ve 4. sınıflar.. Diğer cam kenarında ise 5. sınıf.. Soba ortada yandığından cam kenarlarında oturanlar üşüyorlar.. Birkaç kez "öğretmenim üşüyoruz' dediler ne yapabilirim diye düşündüm.. Karton yapıştırdım kırık camlara. Pek faydası olmasa da hiç değilse rüzgarı engelliyor.." İçimiz buruk bir şekilde dinledik Engin'i.. Bir taraftan sınıfı gezdik.. Duvara yapıştırdıkları bir kağıt çekti dikkatimizi.
Çiçek Tablosu..
Gülümseyerek dinledik hikayesini.. Engin'den önceki öğretmen böyle bir uygulama yapmış.. Yıl içinde kim hikaye kitabı okursa her okuduğu kitap için bir çiçek alıyormuş.. Yıl sonunda kimin aldığı çiçek sayısı daha fazlaysa ona birşey hediye ediyormuş öğretmen..
Eski öğretmen bir walkman almış en çok kitap okuyan öğrenciye.. "Hoşuma gitti anlattıkları ben de yaptım' dedi Engin.. "Yıl sonunda en fazla kim çiçek alırsa ben de ona bir hediye alacağım..'
Vakit geçiyordu.. Hemen işe koyulduk. Onlarca yardım kolisi vardı.. Hepsini teker teker açtık önce. Yanımızda getirdiğimiz boş kolilerin üstüne her bir öğrencinin ismini yazdık.. Toplam 35 adet boş koli.
Arada bir verdiğimiz sigara molaları dışında hiç durmadık belki de. Defterler paylaştırıldı önce tüm çocuklara.. Her birine defter, kalem, silgi.. Cetvelinden tutun pergeline kadar aklınıza gelebilecek tüm kırtasiye malzemesi çocuklar arasında paylaştırılıp kolilerine konuldu.. Tümüne yeni birer kot pantolon, diş macunundan diş fırçasına şampuanından sabununa temizlik malzemeleri.. Hepsi paylaştırıldı.. Yardım kolileri kendi aralarında sınıflandırıldı.. Kitaplar, eşortmanlar, kazaklar, yazlık kıyafetler, pantolonlar, oyuncaklar, yiyecekler... Aklınıza ne gelirse.. Ertesi gün için tüm hazırlıklar yapıldı. Yarın her bir öğrenci teker teker içeriye alınacak, kıyafetler denenecek, olanlar kendi adına açılan koliye konulacaktı.. Çocuk aklıdır dedik, yersiz kıskanır üzülürler, birbirlerine verilenleri görmesinler.. Ertesi gün bizi oldukça yorucu bir gün bekliyordu ve bu yorucu maratona hazırdık biz. İlk kez görecektik çocukları. Bunun heyecanı bile yeterdi. Gece 01:00 gibi artık yorulduğumuzu anladık ve sabah yedide kalkmak üzere kalacağımız yere gittik..
2 Kasım Salı Saat 08:00
Okuldaydık.. Yardım kolilerinin bulunduğu odanın hemen karşısındaydı çocuklar.. Kırık olduğundan dolayı doğru düzgün kapanmayan sınıf kapısındaki aralıktan bizi kesiyorlardı :) Biz de onları.. Öğretmen Engin'den izin istedik ve sırayla çocukları yanımıza çağırdık.. Onlar ders işlerken biz tek tek aldığımız çocuklara kıyafetleri birer birer denedik.. O ilk karşılaşma anını inanın kelimelerle anlatmak oldukça imkansız. Sadece hissedebilirsiniz.
Fakir ama tok gözlü çocuklar düşünün. Ayaklarında lastik ayakkabılar, yırtık önlükleri, yırtık çorapları, keçe gibi olmuş saçlar, utanmaktan eğilmiş başlar ama tüm bunların içinde parlayarak bakan, içi gülen bir çift göz.. Aynı model fakat farklı renklerde olan bir sürü kaban vardı.. Her birine teker teker sorduk "hangi rengi seviyorsun?' diye.. Genelde kırmızıydı kızların tercihi. Kimisi utandı hiçbirşey söylemedi. Biz seçtik onların yerine.
İlk giydirdiğimiz kıyafeti öylesine çok beğeniyorlardı ki, biz bir ikincisini denemeye çalıştığımızda o ilk verdiğimizi geri alacağız sanıyor "hayır bu bana büyük geldi' ya da "yok bu bence bana küçük' gibi mazeretler öne sürüyorlardı üstlerine tam gelen kıyafetlere. Öyle zor inandırdık ki bunların tümünün kendilerinin olacağına, bir öncekini geri almayacağımıza..
Sibel.. Sınıfın en güzel kızlarından..
O güzel saçlarına taksın diye uzattığımız toka kutusunun içinden ne de zor aldı beğendiği tokayı.. Ellerini ovuşturuyor, bir türlü kutuya uzatamıyordu minik parmaklarını.. Öylesine çok beğendi ki yeni önlüğünü, çiçekli kot pantolonunu, hele beyaz bluzunu.. Teker teker giydirdik hepsini, teker teker denedik.. Ayakkabısı, önlüğü, pantolonu.. Aklınıza ne gelirse..
Berna.. Seçilmiş kızlarımızdan biriydi Berna.. Boy / kilo çizelgesinde öylesine dikkat çekiciydi ki ölçüleri sanki 4-5 yaşında bir çocuk gibi.. Birinci sınıfa gidiyordu Berna.. O gün biraz hastaymış. Sabah okula gitmek istememiş. "Gitme' demiş ailesi.. Bu sefer de "yardım için okula gelecekler, eğer gitmezsem bana hiçbirşey vermezler' diye ağlamış.. Ağlaya ağlaya gelmiş okula. Aldıklarımızı denerken öylesine yorgundu ki surat ifadesi.. Kendisi için birşeyler getirdiğimize emin olduktan sonra gitti evine. Onun eşya kolilerini alması için ailesini çağırmadık.. Akşam kendimiz, kendi ellerimizle verelim istedik.. Evine gittiğimizde, kendisi için alınanları gördüğünde surat ifadesi, o masum sevinci izlenmeye değer güzellikteydi..
Ãerife.. Sınıfın "bilmiş', çilli güzeli.. Bilmiş bir kız evet.. Kıyafet denerken bizi öylesine çok güldürdü ki.. Ona da diğer çocuklara sorduğumuz klasik sorumuzu sorduk.. "Hangi rengi seversin?' Önce bir cevap vermek istemedi. "Yeşil olur mu?' diye öneri getirdi öğretmen Ali.. Elleri belinde, hışımla o tarafa döndü Şerife..
- İğrenç....!
Öylesine çok gülmüştük ki.. Hatta o ana kadar ki havayı bir anda silip götürdü Şerife. Çocukların içinde fikrini söyleyebilme cesaretini gösteren ilk öğrenciydi o :) Hem de "iğrenç!' diyerek fikrini oldukça net ifade etti :)
Bir de Nurgül vardı..
Annesi Nurgül henüz bebekken bırakıp kaçmış, terketmiş köyü. Babası başka bir kadınla evlenmiş. Babaannesi bakmış Nurgül'e.. Kısa bir süre önce babaannesini de kaybetmiş Nurgül. O yaşına kadar yaşadığı yorgunluğun izleri vardı sanki suratında. Onu da bir anda özel kızımız ilan ettik. En güzel bebek Nurgül'ün oldu.. Onun da eşyalarını akşam evine kendimiz götürdük..
Her biri öylesine sevimliydi ki.. Her birinin kıyafetlerini tek tek denemek, tek tek üstlerine uygun bir şeyler bulma çabası..
Yine akşam olmuştu.. Paketleri hazır olan çocuklar ailelerini çağırdılar, sevinçle götürdüler kolilerini. Paketleri almaya gelen anneler, babalar hepsinin yüzünde bir burukluk ama aynı zamanda hoş bir gülümseme vardı.
Epeyce yorulmuştuk o gün. Akşam yemeğimizi yedikten sonra öğretmen Engin'in evine Fenerbahçe – Shalke maçını izlemeye gittik :) "Lojman' adını verdikleri iki odalı bir ev. Odanın birisi "oda' tabirinden oldukça uzak aslında. Odunluk desek daha doğru. Kışın yakacağı odunları dizmiş Engin.Görüntü kirliliğini yok etmek için diğer odayla arasına bir çarşaf germiş.. Oturduğu odada iki çekyat, bir sandalye, bir soba ve bir televizyon vardı.. Bir de Digitürk :) "Ãimdi havalar o kadar kötü değil. Cuma günleri yola çıkıp Ankara'ya ailemin yanına gidiyorum. Ama kar yağmaya başladı mı bu imkansız olur. Tek eğlencem maç izlemek, o da olmasa burada kafayı yerim sanırım...' diye anlattı Engin. Engin ve Ali Fenerbahçeliydi.. Biz ise maalesef Almanya doğumlu :) Mecburen Shalke'yi tuttuk.. Gece onikiye kadar maçı izledik. Muhtar amca da bizi eve götüreceği için mecburen bizimle oturmak zorunda kaldı. Arada "sen git amca biz geliriz' diye ısrar etsek de sonunda ısrarımıza dayanamayan muhtar "beni bana bırakın!' diye bizi biraz tersleyince biz de susup oturduk :)))
Sabah sekizde yine okuldaydık.. Eti'nin gönderdiği yiyecekler ve bir kolinin içinde biriktirdiğimiz oyuncaklar vardı dağıtılacak.. Oyuncakların çoğunu özellikle kolilere koymadık. Ufak tefek oyuncakları her birine dağıttık sınıfta.. Bazı göze çarpan büyük oyuncakları ise soru sorup bilenlere verdik.. Akıllıydı çocuklar. Sorulan sorulara anında parmaklar kalkıyordu. Yalnızca bir soruda biraz duraksadılar.. Öğretmen Ali sordu "Türkiye'nin tek kadın başbakanı kimdir..?' Çocuklar kendi aralarında mırıldandılar.. "Çilli bir kadındı yaaaa neydi bunun adı" O da epeyce güldüğümüz bir andı..
Her birine içecekler, çikolatalar, oyuncaklar, bisküviler dağıttık.. Tüm kız öğrencilere çeşit çeşit tokalar.. Bilmiş kızımız Ãerife ve sıra arkadaşı Pınar.. Saçlarını güzel yapmasını istediler Jas'dan.. O da yanlarına oturup teker teker ördü ikisinin de saçını. Birbirlerinin saçlarına bakıp "ayy ne güzel oldu' diye diye bir hal oldular.
Her birinden teker teker bahsetmek istiyor insan ama bu mümkün değil..
Ayrılmak öylesine güç geldi ki.. Ne onlar ne de biz bir türlü bırakıp gitmek istemedik birbirimizi. Defalarca öpüşmeler, defalarca mahsun gözlerle söylenen "tekrar gelin ne olur..' sözleri.. Hayatımız boyunca asla unutamayacağımız anları yaşadık Yenişıhlar'da.. Asla unutulmayacak anlar.. Zar zor içimiz buruk bir şekilde çıktık yola. Giysi ve kırtasiye malzemelerinde epeyce bir artan olmuştu. Öğretmen Ali bir köyden daha bahsetti. İskilip'e bağlı Aşağışıhlar Köyü.. Orada bir öğretmen arkadaşları vardı. Kalan paketleri onun öğrencilerine götürecektik. Önce Bayat'a gittik. Okulun kırık camları, çerçeveleri ve kapısı için bir marangozla görüştük. Uzun süren bir görüşmeden sonra sonunda fiyatta anlaştık. Bu iş de tamam dedikten sonra yardımları diğer köydeki çocuklara götürmek üzere yola çıktık. Çıktık ama burada bir önceki kadar şanslı değildik. Çorum'a giderken köylülerin "40 düğüm' ismini verdikleri "tehlike yolunu' bile sağ salim geçtik de maalesef bu köye gidemedik. Yaklaşık 2 saatlik bir yoldan sonra önümüze öyle bir çamurlu yokuş geldi ki arabayı kontrol edemediğimizden araba zaten kendi kendine kayıyordu aşağıya doğru. Hadi inmek neyse de dedik çıkarken ne yapacağız.. Hevesimiz kırılmış bir şekilde zar zor geri dönüyorduk ki köyden bir arabayla karşılaştık.. Adamlar yardımcı oldular ve yardım kolilerini arabalarına aldılar. Tekrar köye ineceklermiş, biz yardımları öğretmene iletiriz dediler.. Öğretmen ile telefonda görüştük ve konu hakkında bilgilendirdik.. İçimiz rahat bir şekilde dönüş yoluna koyulduk...
Buz gibi bir hava, aklımızda çocuklar, o masum gülümsemeleri, yaşadığımız o güzen anlar, bulundukları durum, minik yüreklerindeki coşkun heyecan..
Bu "ilk'ti dedik içimizden..
Sonra bunları düşündük ve şuna karar verdik..
"Asla son olmayacak..!'
Not:
2 Araç bu kampanya için 1400 x 2 = 2800 km yol kat etmiştir.
Buna ek olarak 15 gün içinde okulun tüm cam çerçeve ve kapıları değişecektir. Siparişi verilmiş teslim süresi 15 gündür.