Aslı'nın başucu defterinden seçmeler..

Paylaşımlarımı beğeniyor musunuz arkadaşlar?


  • Ankete Katılan
    71
girdim canım cok oldu 18inde bitti okulum.Gözün aydın senden mutlusu yoktur artık şu dünyada :)[/QUOTE

oh oh gözün aydın olsun senin de avukat hanımcım.ee nevar ne yok tatil planları var mı yoksa kalın kitaplar mı seni oyalıycak tatilde de.bu arada nerden buluyosun cidden bu kadar güzel alıntıları,netten mi yoksa okuduklarından mı.neler okuyorsun tavsiye edeceğin bişeyler var mı.ben yine okuma krizine girdim bu ara .kitap okuma organizasyonu var gelmek istermisin kk da

canım kardeslerim teyzemle beraber fethiye yollarına düştüler ama ben gitmedim az biraz sorunlarım var bu aralar :(( alıntıları netten alıyorum canım ben çok kitap okurum ama beğendiğim kısımları çizmediğim için kitaplardan alıntı yapmam mümkün olmuyor ama sonra bu güzel sözlerle bir şekilde nette karşılaşıyoruz ben de sizlerle paylaşıyorum su kitap okuma organizasyonunun detaylarını özelden yazsana bana cok sevinirim..
 
Bir eşi olmalı insanın
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O'nun sesini.
Akşam... onu görecek diye, ...pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken,
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!!!
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...
can yücel
 
Bir erkeğin kalitesi etkileyebildiği kadınların sayısı ile değil reddedebildiği kadınların sayısıyla ölçülebilir..
 
Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş.
"Öldüğüm
geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona
bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş.
Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip
...sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal,

"Benim sadece bir ipim v...ar, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam
zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile birlikte
defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı
var.
"Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler
ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.
"O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın?
Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?" Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın
hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış.
- Tamam, servetin yarısı senin,
demişler.

- Aman,demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin
hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm??
 
Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki çocuğunu kapının önünde beklerken buldu.

Çocuk babasına, 'Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun' diye sordu ...

Zaten yorgun gelen adam, 'Bu senin işin değil' diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk 'Babacım lütfen, bilmek istiyorum' diye üsteledi.

Adam 'ıllâ da bilmek istiyorsan 20 milyon' diye cevap verdi.

Bunun üzerine çocuk 'Peki bana 10 milyon borç verir misin' diye sordu.

Adam iyice sinirlenip, 'Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat' dedi.

Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.

Adam sinirli sinirli 'Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder.' diye düşündü.

Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü, 'Belki de gerçekten lazımdı...' Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı... Yatağında olan çocuğa, 'Uyuyor musun' diye sordu.

Çocuk 'Hayır' diye cevap verdi... 'Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim' dedi...

Çocuk sevinçle haykırdı, 'Tesekkürler babacığım...' Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı.

Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.

Bunu gören adam iyice sinirlenerek, 'Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun..? Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok...' diye kızdı.

Çocuk 'Param vardı ama yeterince yoktu' dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı; 'ışte 20 milyon... Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım..?'
 
vurduğun her yerden gül biter sanma,sen beni ilk defa yaralamadın..ben sana kul köle olurdum amma,sen bana bir günlük yar olamadın..bu kadar yüklenmek var mı susana,yerimde olup da cıldırmasana,ben gönül köşkümü açtım da sana,sen sokak kapını aralamadın..hancerle mavzerle yıkılmazdım da,süründüm aklımı senle bozdum da,ben sana yüzlerce roman yazdım da,sen bana bir satır karalamadın..
 
Varsın kalbi yanmasın benim kadar..Varsın el bildikleri kıymetlisi olsun..Sıla hasreti gibi burnumda kokar hasreti..O özlemesin..O yanmasın..Duruşuna ömür verdiğim adam beni ,benim onu sevdiğim gibi sevmesin..Yollar aşka yasak kılsın,gözümdeki yaşlar umuduma tohum olsun..Diyarsız gönlüm elbette vazgeçmez..Bu yazgımı yazan HAK halimi görsün..Varsın Sevdiğim görmesin,bilmesin..!
 
Kirlettiklerini
çıkartıyorum hayatımdan, Güzel sabahlarını hatırlıyorum, Canımı
yakmadığın, Tadımı aldığın akşamları bir de, Sevdiğim bir şarkının
nakaratı gibi Seviyorum seni sevmeyi, Başını sonunu çok iyi bildiğim
halde Yalnızca ortasını seviyorum bu aşkın, Ama artık bu yalnızca senin
şarkın...
 
Mevlâna, Şems-i Tebrizi'den ayrıldığı zaman inanılmaz acılar çeker ve ondan haber getirenlere hediyeler verir. Bir gün sarhoş der ki: Şemsi-i Tebrizi'yi Bağdat'ta gördüm.
Mevlana sırtındaki kaftanı çıkarır ve ona hediye eder....Yanındakiler gelirler: "Amanefendim, ne yaptınız? O, sarhoşun tekidir. Onun Şems-i Tebrizi'yi görmesi imkansız. Bütün gün ayyaş ayyaş dolaşır.Yalan söylüyor."
Mevlâna tebessüm ederek;"Biliyorum " der. "Onun, bırakın görmeyi, Bağdat'a gidemeyeceğini bile biliyorum. Ben o kaftanı onun yalanına verdim. Eğer gerçek olsaydı, canımı verirdim."
 
Hiç bitmeyecek sandığım gecelerden birinde, Gözyaşlarım uğurladı seni giderken. Eskisi gibi değildi bakışların, Bir şeyler vardı yapmaya çalışıpta yapamadığın. Dindiremedim içimdeki sessiz çığlıkları. Umudum bile yetmedi seni getirmeye … Gel desem bile gelemez, sesimi duyamazdın Gözlerim gece nöbetlerinde kaldı,bekledim. Gelmedin. Hiç gitmemiş gibiydin resimlerde. Hiç kimse sen değildi ki, Sanki teninin sıcaklığı vardı bedenimde. Düşüncelerimde bir yorgunluk belirtisi, Kırgınlıklarım isyanlar içinde şimdi. Vazgectim artık! Seni sevmekten değil senden vazgeçtim. Bu defa ben gidiyorum. Kırgınlıklarımı,umutlarımı sana bırakıp, Siliyorum anılarımı. Bağrımda senin ateşin yanıyor, Elvedasız yolculuğum başlıyor şimdi.
 
Sen giderken , ben içimden haykıracağım ; kusursuz bir aşktı bu diye ! Kusursuz bir aşktı benim sana büyüttüğüm , sen ne yaşadın ... Bilmiyorum...
 
Eylüle kuruyorum saatlerimi...Ağustos’u yok
sayıyorum ömrüme.. Sen varsın diye korkmuyorum beklemekten… Otobüs
peronlarına asıyorum iri puntolu pankartlarımı... "GELECEK VAR"
diyorum.... ”Duracak var ,inecek var” diyenlere inat... Yaşıyorum işte
gökyüzü… Sevdamı yüreğimde, göğüs kafesimde saklıyorum......
 
her ayrılık gitmek değildir ve aslında her gidiş de ayrılık sayılamaz.Gitmeyi bilmiyorsan,kalanlardansındır ama kaldığın yerde barınamazsın çünkü artık o gönülde ancak sığıntısındır.Gün gelir izin,sesin,nefesin bile fazla gelir.Resimlerini,sözlerini yırtıp atarlar.Gitmeyi öğrenmişsen nasıl yavaşça bittiğini görerek öğrenirsin...
 
Güvendiğiniz dağlara kar yağdıgında en
güzel çare dağ ile kar'ı başbaşa bırakmaktır...Gün gelip karlar
eriyince ,dağ yolunuzu gözleyince sizin en güzel cevabınız başka bi
dağdan selam yollamaktır...
 
Beklemekte olduğun şey,
ancak onu beklemeyi unuttuğunda gerçekleşir.
Bu, evrenin; ''sen bakarken soyunamıyorum'' deme şeklidir.

Küçük ıskender
 
Bugüne kadar hayatımdan giden,
Kralların yerini KRALLARLA,
Sultanların yerini SULTANLARLA doldurmasını bildim...
Ama bir tek senin yerin boş kaldı,
Ve bundan sonra da hep boş kalacak...
...Çünkü hayatımda bir ŞEREFSıZ daha olmayacak...(damar ama olsun)
 
Back