Aralık Ve Ocak Ayında Gebelik Müjdesi Bekleyenler..

ya ben bişi sorcam bu üye adımız değişmiyomu ben yanlış yazmışım öyle kalmış flyery olcaktı yanlışlıkla flyrey ypmışımmmm :1::1::1::1:
ah bu benim aşık kafammmmm :9::9::9::9:
 
Günaydın sevgili arkadaşlar. Adet oldum ve yataktan kalkamayacak kadar ağrım var. Üzgün asla değilim ama biraz hormonlarım karışık sanki, ağlamaklıyım. Yarına geçer. Bu ağlak hal içinde oturup anneme mektup yazdım ve sizinle bunu paylaşmak istedim. Annesinden uzak herkese gelsin...


Ne zaman seni özlesem, keskin bir çilek kokusu doluyor odama. Kitapları karıştırıyorum, haberlere bakıyorum, heyhat; hepsi nafile çaba. Bir yerlerde beni beklediğini unutmak mümkün değil. Ve bu mümkünsüz çaresizlikle yaşamak.

Sen garip bir şeysin anne. Karlı köy sabahlarında, her şeyiyle içimize oturmuş o yolun ucunda belirecek ekmek arabasını beklemek kadar güzel ve hüzünlü bir şeysin.

Bazen bir çentik atıp monotonluğuma, bu yabancı şehrin uzak mahallelerine gidiyorum. Gözüm kapılarda. Üzerinde adın yazan bir zil, ya da yaşmağının asıldığı bir çamaşır teli görmek muradıyla. Benzetmek bile kafi. Beton dedikleri soğukluk, diğer bütün nemli engeller gibi bitiyor bir yerde. Her mahallede yarım bir anne yüzü anımsayacak ve bir nefes çocukluk soluklanacak kadar boşluk var anne. Bir parça yeşil çimen. Kalasla dolu bir arsanın ortasında durup, aşk ile gökyüzüne başını kaldırdığında bile, hayali bir çimenin olması mümkün. İnsan çok isteyince…Çok isteyince her şey mümkün. Ben ne zaman özlemle dolduysam, başımı gökyüzüne kaldırdım, fakat hiçbir zaman gökyüzüne baş kaldırmadım anne. Bu sadakatimin mükafatı, gördüğüm her tutam mavide eşkalini bulmam. Belki diyorum bu gökyüzü, senin elinden kaçmış o mavi çarşaftır. Çivitle yıkayıp, öperek katladığın…

Bu aralar yine nüksetti eski hastalığım. Ne yana baksam hunharca terkedilişimi görüyorum. Pencerenin perdesi, açık camdan firar etse ya da mumlar yanıp içindeki kara ipi birkaç damla suyun içinde bırakıp sönse, yağmur sonrası evleklere dolan su, ötelerdeki bulanık ve engin denize doğru aksa, ozonla yıkanmış kadar pak bir acı gelip oturuyor içime. İnsan çok büyüdüğünde, teselliler de kifayetini yitiriyor anne. Avuntular sahte birer gülümsemeden öte ne verebilir ki insana? Birkaç bilinmeyenli terkedilme denkleminden başka hiçbir şey olmayan bu hayatı, beni tahtaya kaldırmasına ramak kalmış bir matematik öğretmenini kollar gibi yaşıyorken, sen bile teselli olmaktan çıkıyorsun anne. Korku insanı etinden sıyırıyor.

Herkesin bir ıssızlık mevsimi olur, diyor içimden bir ses. Benimki geçmeye niyeti olmayan bir mevsim. Zaten ben, oldum olası kırlangıca benzetmişimdir kendimi. Ömrünün altıncı ayında, çok uzak bir yerde sıcak ülkeler bulacağı ümidiyle yuvasını terk etmişken, tam iki mevsimin arasında, ince bir dal üzerinden pat diye düşüp ölen kırlangıçlar gibi gafil. Kırlangıçların ikinci bir mevsimi hiç olmaz anne. Vedalaştıkları yuvalarına “Yeniden geleceğim” diye gülümserlerken, aslında dönüşü olmayan bir yola revan olduklarını bilemezler. Kırlangıçlar, sıcağa doğar, göç yolunda ölürler.

Anne,

“Ben daima seninle olacağım” dediğin halde, beni bir saklambacın içinde terk edişini hiçbir zaman unutmayacağım. İçimden yirmi yıla kadar sayışımı ve seni bütün müsamere alanlarında arayışımı…Bulamadığım vakit, en son basılan ayak izinin üzerinden yıllar geçmiş bir kuytuda sessizce elma armut, diye sayıklayışımı. Belki ben yanlış hatırlıyorumdur, elma çıkma, armut çıktır belki. Belki tam aksidir ve belki biz hiç bilmediğimiz birileriz diye, her ikisini de aynı sayıklamanın içinde andığımı…

Ucu bir “Of!” bu mektubun anne. Buradan ta sana kadar of!
 
kızlar önerebileceğiz DVDfilm var mı kocişle haftasonu böyle bir planımız var :69:

hımmmm bi düşüneyim ben geçen hafta alacakaranlığın finaline gittim güzeldi ama eski filmlerden dersen aklıma geldikçe yazarım hatta izlemediysen 1408 i tavsiye edebilirim veya çarpışma crash ama crash biraz ağır dikkat istiyo ikiside güzel film
 
Günaydın sevgili arkadaşlar. Adet oldum ve yataktan kalkamayacak kadar ağrım var. Üzgün asla değilim ama biraz hormonlarım karışık sanki, ağlamaklıyım. Yarına geçer. Bu ağlak hal içinde oturup anneme mektup yazdım ve sizinle bunu paylaşmak istedim. Annesinden uzak herkese gelsin...


Ne zaman seni özlesem, keskin bir çilek kokusu doluyor odama. Kitapları karıştırıyorum, haberlere bakıyorum, heyhat; hepsi nafile çaba. Bir yerlerde beni beklediğini unutmak mümkün değil. Ve bu mümkünsüz çaresizlikle yaşamak.

Sen garip bir şeysin anne. Karlı köy sabahlarında, her şeyiyle içimize oturmuş o yolun ucunda belirecek ekmek arabasını beklemek kadar güzel ve hüzünlü bir şeysin.

Bazen bir çentik atıp monotonluğuma, bu yabancı şehrin uzak mahallelerine gidiyorum. Gözüm kapılarda. Üzerinde adın yazan bir zil, ya da yaşmağının asıldığı bir çamaşır teli görmek muradıyla. Benzetmek bile kafi. Beton dedikleri soğukluk, diğer bütün nemli engeller gibi bitiyor bir yerde. Her mahallede yarım bir anne yüzü anımsayacak ve bir nefes çocukluk soluklanacak kadar boşluk var anne. Bir parça yeşil çimen. Kalasla dolu bir arsanın ortasında durup, aşk ile gökyüzüne başını kaldırdığında bile, hayali bir çimenin olması mümkün. İnsan çok isteyince…Çok isteyince her şey mümkün. Ben ne zaman özlemle dolduysam, başımı gökyüzüne kaldırdım, fakat hiçbir zaman gökyüzüne baş kaldırmadım anne. Bu sadakatimin mükafatı, gördüğüm her tutam mavide eşkalini bulmam. Belki diyorum bu gökyüzü, senin elinden kaçmış o mavi çarşaftır. Çivitle yıkayıp, öperek katladığın…

Bu aralar yine nüksetti eski hastalığım. Ne yana baksam hunharca terkedilişimi görüyorum. Pencerenin perdesi, açık camdan firar etse ya da mumlar yanıp içindeki kara ipi birkaç damla suyun içinde bırakıp sönse, yağmur sonrası evleklere dolan su, ötelerdeki bulanık ve engin denize doğru aksa, ozonla yıkanmış kadar pak bir acı gelip oturuyor içime. İnsan çok büyüdüğünde, teselliler de kifayetini yitiriyor anne. Avuntular sahte birer gülümsemeden öte ne verebilir ki insana? Birkaç bilinmeyenli terkedilme denkleminden başka hiçbir şey olmayan bu hayatı, beni tahtaya kaldırmasına ramak kalmış bir matematik öğretmenini kollar gibi yaşıyorken, sen bile teselli olmaktan çıkıyorsun anne. Korku insanı etinden sıyırıyor.

Herkesin bir ıssızlık mevsimi olur, diyor içimden bir ses. Benimki geçmeye niyeti olmayan bir mevsim. Zaten ben, oldum olası kırlangıca benzetmişimdir kendimi. Ömrünün altıncı ayında, çok uzak bir yerde sıcak ülkeler bulacağı ümidiyle yuvasını terk etmişken, tam iki mevsimin arasında, ince bir dal üzerinden pat diye düşüp ölen kırlangıçlar gibi gafil. Kırlangıçların ikinci bir mevsimi hiç olmaz anne. Vedalaştıkları yuvalarına “Yeniden geleceğim” diye gülümserlerken, aslında dönüşü olmayan bir yola revan olduklarını bilemezler. Kırlangıçlar, sıcağa doğar, göç yolunda ölürler.

Anne,

“Ben daima seninle olacağım” dediğin halde, beni bir saklambacın içinde terk edişini hiçbir zaman unutmayacağım. İçimden yirmi yıla kadar sayışımı ve seni bütün müsamere alanlarında arayışımı…Bulamadığım vakit, en son basılan ayak izinin üzerinden yıllar geçmiş bir kuytuda sessizce elma armut, diye sayıklayışımı. Belki ben yanlış hatırlıyorumdur, elma çıkma, armut çıktır belki. Belki tam aksidir ve belki biz hiç bilmediğimiz birileriz diye, her ikisini de aynı sayıklamanın içinde andığımı…

Ucu bir “Of!” bu mektubun anne. Buradan ta sana kadar of!

canım yaaa:14::14::14::14::14::14::14::14::14::14::14::14::14::14::14::14:
 
sudemerve ne yaptın kuzum sen yaw. :43::43::43::43:
ağzına sağlık, ama ben çok fena oldum. en son bayramda gördüm bizimkileri, yaz gelmeden de gidemeyiz, onlarda gelemiyo :43::43::43:
 
Sınav filmi. Ama Türk filmi olan değil:) Son derece enteresan bir sonu olan acayip heyecanlı bir film. Hayatımda izlediğim en iyi filmlerden. Ağlamak istiyorsanız "Çınar Ağacı."
 
sude merve 2 gündür ağlağım bende dün gece yatakta kriz geçiriyordum kocam babasının ölümünü anlattı yine yine perişan ben mektubunu okumadan geçmek istedim ağlamamak için ama olmadı zor tutuyorm kendimi
 
Back