Annemin yokluğundaki babam

Ananemi şekerden kaybettik oda boğazını tutamazdı her uyardıgımızda ben ne yedim ki derdi
Şeker ciddi bi hastalık da babanın ciddiye alması gerekiyor, şeker hastalarının fotoğraflarını mı göstersen googledan bulup belki biraz daha ciddiye alır
 
Geç yazıyorum kusura bakmayın


Size de çok geçmiş olsun, anlıyorum; zaten babamı hunharca kısıtlamıyorum-kısıtlamıyoruz Damdan; yani belli bir düzende tutmaya çabalıyoruz çünkü her yerden veriyor o fireyi, canının hiçbir kıymeti yokmuş gibi davranıyor. 2 kere kalp krizi geçirdi, bypasstan çıktıktan sonra doktora sorduğu ilk şeyler arasında "Bahçe işine ne zaman dönebilirim?" oldu, şu ağırlığı şu kadar zaman kaldıramazsın dedikleri halde, o ağırlıkları vaktinden önce kaldırmaya başladı. Birkaç kez uyardık, baktık olmuyor zaten bir şey demedik.
Bahçede rahat 100 basamak vardır; aşağı yukarı iner çıkar - iner çıkar ve "Yeter" demeyiz; çünkü yine bir -yeter dikkat et, bizi çok endişelendiriyorsun, bu kadar çok uğraşmak zorunda değilsin- deme dönemi geçirdik, zaten adam zorundalık hissiyle de değil, keyfine doyamamaktan bu halde, baktık olmuyor sesimizi kestik.
Çok noktalardan bıraktık, kaç kere kalbini tuttu basamaklarda, "İyi misin?" demekten öte gitmedik çünkü dinlemiyor.

Yolda yaptığım şey senin yaptığın şeydi işte,az yesin diye ne varsa yedim durmaksızın ama bana destek bir eş yoktu yanımda, durumun ciddiyetinin farkında olmayan, yemeyi iyi sanan ve bana "Ya bi şey olmaaz" diyen bir eş vardı. Cinnete gelmedimse babam ile çocuk için gelmedim diyeyim; ben alma dedikçe aldı, ben kaçırdıkça o gözüne gözüne soktu adamın. Olur mu böyle Damdan?

Oradan deli kontrolde mi görünüyorum bilmiyorum ama hayır-dokunma-otur-yeme tarzı biri değilim; içim acıyor, tehlikeyi görüyorum, bir düzenin bozulduğunu ve gitmemesi gereken bir tarafa doğru gittiğini görüyorum ve buna engel olup sadece eski düzene girmesini sağlamak istiyorum. Olay bu. Zaten 2 yemesi gerekirken kaçak göçek 4 yiyor; şimdi annemin yokluğunda bunu 8 yemeye çıkaramaz, gözümün önünde bunu yapamazlar. Beni de vicdanen yakamazlar, hakları yok bu kadarına.
 

Oğlumun güvenliğini sizden daha iyi düşünebilirim annesi olarak. Tamam?
Uzatmasanız mı artık, konu hem bu değil hem de öyle on dakikaya bir duramazsınız gidip geldiğimiz yollarda. Esas o daha tehlikeli. Ve nasıl bir yolculuk yaşadığımızı da bilmiyorsunuz, çok gereksiz bir duyara girdiniz ciddiyim gerek yok.
Kafanızda kurduğunuz kadar mükemmel olmuyor her şey maalesef.
 

Tövbe yarebbi, kadın ölsün diye nasıl yapılır ya öyle, bi de matah bir şey yapar gibi anlatmış bir yaşıma daha girdim. :/

bence annen kaçmış canım yaa

Kuvvetle muhtemel.
 

Sabah da cozutmuşlardı, bir çeşit reçel, bir bal koydum, dahasını sorup duruyorlardı; hatta eşim "Ben alır gelirim baba, Gangsta saklamıştır" filan diyordu. Bunun üzerine evden çıkmadan azarladım.
Eşim bilmiyorum nasıl doyuyor, yer de yer. Önüne gelene "Almayayım teşekkür ederim" dediğini görmedim.
 

Size de geçmiş olsun.
İnsülin almıyor, "Nesi varmış ki insülin alacakmış" modunda.
Evet "Az yedim, yemeden sayılmaz" derken daha löp löp götürüyor.
Bari eşim yapmasa işte, destek aldıkça adam daha da coşuyor; tamamen yemeyecek demiyorum "Abartma" diyorum, "Yeter artık onu da sonra ye" diyorum, eşime çıkışıyorum "Adamın gözüne gözüne sokma, burnunun dibine getirme, destekleme"... Bakalım. Annemi döndüreceğiz eve, yok öyle bir sene gitmek, iki haftaya dönecek. Yoksa ben sinir hastası olacağım.


Allah rahmet eylesin... Topuğunun kenarı hafif yara mı, topuk çatlağı mı anlayamadım (Bence yara olma yoluna girmiş bir şey) yaşlılıktan çatlak o diye göz göre göre inkarda. Allah sonumuzu hayra çıkarsın diyeyim, ne diyeyim.
Onu da göstereyim...
 

İnsülin kullanması gerektiği halde mi almıyor? Yoksa dr gerek mi görmedi?

Eğer insülin verilmiş ve kullanılmıyorsa işte bu çok büyük sıkıntı. Aman dikkat diyeyim....

Annenize gelince : Umarım başarabilirsiniz. Bence her iki taraf da tatil moduna geçmiş gibi..
 

Kuru üzüm vs. ise yine masum. Çalıştığım şirkette bir abi var şeker hastası. Aşırı kilosu da var. Ama her gün bir kaç çikolata yer. İşi dışarıda oluyor genelde Allah bilir daha neler yiyordur..
Annene şikayet et bol bol..
 

İnsülini verdi doktor; kullandı, sonra perhizlerine çok dikkat ettikleri güzel bir dönemi yaşadılar.
Dalgalanmalar baya düzene girdi, şeker güzel seyretti, açlık tokluk hapları devam, yavaş yavaş insülini azaltmaya başladılar.Anneme bırakabileceğini söyledi doktor, babama değil, daha az bir dozda alacaktı. Ancak babam da annemle birlikte bıraktı. Sorun yaşamadı, annemle kaçamakları da abartmıyordu en azından bu kadar.
Şimdi insülinsiz halde abarttı.

Umarım. Evet, kafa dinliyorlar kendilerince.
 
Reactions: csi

Kahvesini çikolatasız/lokumsuz içmez bey efendi mesela, her gün de kahvesini düzenli içer. Keyfi diye bir şey demiyoruz da işte abartmasa ah.
En azından eşim şeyini çıkarmasa affedersin, adam da coşmasa iyice...
 

Hiç şeker hastası değil gibi yaşıyor hayatını. Çok ilginç..

Vallahi yaşlandıkça bir tuhaflaşıyorlar. Benim kp prostat ameliyatı olmuştu. Şimdi nüksetmiş ama gitmiyor doktora. Ama çocuğa dede torun gezme planlarını söylüyor.
Ben artık açık açık "sen böyle kendine bakmazsan biraz zor gezersin" diyorum.
Biraz sert konuş sen de.

Annenin kendi diyetinin de olması avantajmış. Ama sizin ona ayak uydurmanız zor. Annen gelmeli mutlaka..
İnsan 100 yaşına kadar da yaşar. Ama o yaşam yatak döşek olursa hiç bir anlamı yok..
 
Tabi :)
 
Aynı şeyleri emin olun yaşadım. Benim de oğlum var. Çok çok bogustum boğuşmaya gücüm olmadığı zamanlarda yolculuk da yapmadım. Ankara kars arasını 20 dakikada bir durarak gittim. Sizin aman bir şey olmaz dediginiz 5 saniye içinde magandanin biri karşı şeritten uçarak girer allah korusun. Yani siz boş verin babanızı. Kimbilir kaç yaşında adam. Önlük bağlayıp mama yediremezsiniz. Gerekirse tüm yol boyunca oğlumuzla boğuşun. Eminim çocuğunuzu çok seviyorsunuz ama her şeyin en iyisini anneler bilmiyor. Ayrıca babanızı da rahat bırakın. Kendi bileceği iş.
 
Sanki kendi babamı okudum yahu..
Valla boşuna deli divane olmayın.. zira anneniz ancak başa çıkabilir. O da gitmiş ne yazıkki..
 

Israrla haklı çıkmak pahasına bilmeziye, "Kafamdaki kalıbın dışına çıkmam, oraya oturtur anneliğinizi sorguya açarım" diyorsunuz, oto koltuğu üzerinden.

Oğlum, bir duruma alışmakta zorlanıyor ise (Ki ilk uzun yolculuğu diyorum yine basıyorum üzerine) tutturma kısmına kayıyor, ısrar/ikna çabası sadece ağlamasını gittikçe şiddetlendiriyor ve teselli edilemez hale gelerek bir süre sonra ağlamanın sarsıntısından istifra etmesine sebep oluyor. Oğlunuzda da aynı huy var mı merak ettim?

Şehir içi maksimum yarım saat, bir saatlik mesafelerde oto koltuğunda oturabiliyor, ancak belli bir noktadan sonra eline ne verirseniz verin, ister tablet, ister atıştırmalık sevdiği bir şey, ister gözde oyuncaklarından biri, ister yarım saat, bir saat bekletin tekrar oturtmaya çalışın (Yani o molalarda gerisn geri ikna edemiyorsunuz unutmuyor), o koltuktan kalkma çabası başlıyor ağlayarak.

Bizim yolculuğumuz hiç molasız ve tüm hız kurallarına uyarak en iyi ihtimalle de yedi buçuk saat sürecek bir yolculuktu. Molalarla birlikte 12/13 saate çıkardık ve gittikçe daha hırpalandık.

Uçak (uçak sonrası taksi/servis yolculuğuna gelemez yine saatler alır) ve otobüs tercih etmedim çünkü en güvenli, rahat ve kontrolümde olanının bizim araç olacağını düşündüm, artı başka insanları olası bir ağlamasında, rahatsız etmek istemedim.
Ha şunu diyebilirsiniz "Madem çocuk alışkın değil, yolculuğa hiç çıkmasaydınız, daha güvenli olurdu" , evet, tam olarak bu daha güvenli olurdu ve ben de çocuğumu fanusunun(!) içinde yetiştirmeye(!) devam ederdim ama "Alıştırmaya çalışıyorum".

Her ne ise; yolculuğu anlatıyordum:
Molaları belli noktalarda, düzenli vermeliyiz ki; ne yanlış yerde durup kazaya davetiye çıkaralım, ne sürücümüzün dikkati dağılsın/yorgun düşsün, ne bla bla bla...Bunlar zaten en önemli trafik kuralları arasında: Her yerde-her yolda kontrolsüzce durulmaz. Durduğumuz yerde de oğlana işlemez zaten.

İdeali 5-15 dakika olmak üzere (Ve biri de 30 dk) iki - üç saatte bir ve ihtiyaca/uygunluğa göre gerektiği yerde saatte bir mola verdik. Beni "Oto koltuğu daha güvenli" şeklinde sorumsuzlukla itham etmeden önce, madem böyle konudan alakasız karşınızda kara cahil var gibi güvenlik bazlı uyarılara gireceksiniz, kaç kişinin uzun yola çıkmadan arabasının 4 lastiğini yolun ihtiyacına göre kontrol ettirdiği/değiştirdiği, rot balans testine götürdüğü, özetle içinde can taşıyacağı arabasını yola ne kadar hazırladığı ile başlayın. İlave edeyim; bunlar yapıldı.

Sonra o koltuğu yerleştirip çocuğumu ikna edip ilk bir-bir buçuk saat kadar oturtmamı, ardından tutturmanın gelmesini ve koltuğu istememesini, koltuğu itmeye çalışmasını ve kusmaya doğru uzanmakta olan ağlamasını fark ederek, koltuktan alışımı anlatayım size. Çocuğumun annesi olarak, onun için ve aynı zamanda onu da taşıyan sürücü için neyin daha tehlikeli olduğunu öngörebilirim. Koltukta bir başka molaya kadar zorlama oturtsam, çocuk kusar ve ben kemerini çözüp alana kadar kendi kusmuğunda boğulma tehlikesi atlatır. Ani gelişen bu tarz bir olayla, refleks olarak sürücü ne yapacağını şaşabilir, boşluğuna gelerek bakışını 90-100 km hızla "Noluyor" diye yoldan ayırabilir. Anlatabildim mi? Yani ben çok daha ayrı yerlerden düşünmek zorundayım oğlum böyleyken.

Paşa paşa, oğlunuzun gördükçe delirdiği o koltuğu alır, bagaja koymak ve onu teselli için kucağınıza almak zorunda kalırsınız, dilerse kucağınızda daldırana kadar oyalar, uyuyunca erken molaya girerek koltuğu bagajdan alır, içine güzeelce uyandırmadan yerleştirirsiniz. (Böyle yaptık)
Yani sizin dediğiniz gibi bi dünya yok bizim burada, öyle on dakikaya bir, pes edene kadar filan.
Belki sizin çocuğunuza söküyordur, benimkine sökmüyor. Ha her çocuğun aynı davranış karşısında aynı fabrikadan çıkmış gibi davranacağını düşünüyorsanız da zaten bir de bunun tartışmasına hiç giremem, gerek yok

Çocuğu oto koltuksuz ara ara arabada dinlendirdim; kah kucağımda kah yanımda ve biliyor musunuz; "Koltuğa-cama çenesi gelir, viraj dönüyor oluruz, dilini o şiddetle ısırırsa" lara kadar düşünüp olduğu yere salıvermedim kollarım tutuldu, güvenle oturtma çabalarım da bu kısımda, oturttum da. hep kolum ile belli bir dengede sarılı haldeydi, bir yandan yolu süzdüm, bir yandan oğlumu tuttum-yatıştırdım, bir yandan eşim ile babamı takip ettim. Sizin dediğinizin aksine "Tüm dikkatimi/sorumluluğumu oğluma veremiyorum" eğer yoldaysak. Çünkü o arabada oğlum varsa, sürücüsünden yoluna, sürücü yanında oturan muavin konumundaki kişisine kadar benim dikkatim altındadır. Arkama rahatça uzanıp yolu teslim edemem; ben de izlerim.

Beni bu noktada "Oğlumun güvenliğini riske atmamla" değil, "Güvenlik konusunu kılı kırk yarar gibi zilyon parçaya bölmemle" eleştirebilirsiniz en fazla. Bizim oğlanla anca böyle. Siz kazayı hesaplıyorsunuz, ben olası kazalarla birlikte kusma-boğulma-bu anda dağılan dikkat hepsini tartıyorum.

Çok basit: Birinin ateşi yüksekse, zatürre olma pahasına buzlu suya basarlar bilirsiniz.
Bizde "Ateş yüksek" diyorum, siz "Üşür hasta olur" diyorsunuz sanki. :)
Çocuğum bu şekilde alışıyor, bu şekilde yola hizaya geliyor, böyle bir dinamiğimiz var ve ben çocuğumu oto koltuğuna full oturtabilmeyi zaten sizden çok ama çok daha isterim. De mümkün olmuyor işte. Olmuyor. :)
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…