Sozlesmeyi yenilememek icin gereken kosullar ani çıkışlar yapmamak degil. Belirli kriterler var, her universiteye gore degisen, yayin yapmak, kongre gibi. Onun dışında hakkını savunmak ya da kendini ezdirmemek sozlesme yenilenmemesine dahil degil.Yanlış da biliyor olabilirim, Dr. Öğr. Üyesi kadrosu kalıcı kadro değil. O yüzden ani çıkışlar yapmayın. Sözleşmenizi yenilemezler.
Klinikte çalışanlar TUS ile ar gör olmuyorlar mı? Onun torpili nasıl oluyor ki? Hekim değilseniz de Odyoloji gibi branşlar mı acaba kastettiğiniz ya da diş hekimi misiniz? Oraya DUS dışında da alım oluyor çünkü.
Puanı iyiyse şartları sağladığı için kadroyu hak etmiş olabilir ama muhtemelen tanıdıkla işlerini kolaylaştırmak için orayı tercih etmiştir. Belki de okulun adından dolayı orası tercih sebebidir. Torpille girmemiş olabilir ama hakkıyla yapmaması kendi karaktersizliği, buna göz yuman dayısı da dahil. Bizim ABD başkanı da göz yumuyor ama herkese karşı böyle. Sizde kayırma var.
Ben yerinizde olsam görev tanımınızın dışına çıkıp da asistanın yanına inmezdim ki yapı olarak ben de sizin gibi kendi işimden feragat edebilecek potansiyeldeyim. Yazdığınıza göre asistan beş para etmez. Siz yardım ettikçe üstü örtülüyor kişinin sorumsuzluğu. İşler yürüyünce kimse nasıl işlediğini sorgulamaz. Neticeye bakarlar. Ne hali varsa görsün. İşler aksadıkça sıkıntılar da tepeye ulaşır bu şekilde.
Biraz tırsak olduğum için ilkin diğer hocaları yoklardım. Başkaları da bu durumdan rahatsız mı? Eğer öyle ise akademik kurul toplandığında bu dile getirilebilir. İşlerin aksadığı ve sizlere yük olunduğu söylenebilir. Cesareti olan da kayırmanın dozunun arttığını söyleyebilir. Size takmayacakları şekilde bu soruna yaklaşmanız lazım yoksa ileriki kariyerinizde hocaların size engel koyabilmeleri yüksek olası. Doçentlik için hocalara ağzımı açamadım bu yüzden. Sabırla bekliyorum
Kriterleri sağlayamaması için engel koymaya çalışabilirler ki. Ben kendi ABD'm için diyeyim, bana bir düşman kesilseler Türkiye'nin hiçbir yerinde barındırmazlar beni. Bizim alanın düdüğünü bizimkiler çalıyor. Yurt dışı için bile pislik çıkarabilirler. Elleri fazla uzun. Ufak meselelerde bile farklı baskıları görünce bilmiyorum, ben bizimkilerden korkuyorum.Sozlesmeyi yenilememek icin gereken kosullar ani çıkışlar yapmamak degil. Belirli kriterler var, her universiteye gore degisen, yayin yapmak, kongre gibi. Onun dışında hakkını savunmak ya da kendini ezdirmemek sozlesme yenilenmemesine dahil degil.
Ben akademisyenim. O is o kadar kolay degil. Ola ki sozlesme yenilenmedi, mahkemeye vererek geri donus yapabilirsiniz.Kriterleri sağlayamaması için engel koymaya çalışabilirler ki. Ben kendi ABD'm için diyeyim, bana bir düşman kesilseler Türkiye'nin hiçbir yerinde barındırmazlar beni. Bizim alanın düdüğünü bizimkiler çalıyor. Yurt dışı için bile pislik çıkarabilirler. Elleri fazla uzun. Ufak meselelerde bile farklı baskıları görünce bilmiyorum, ben bizimkilerden korkuyorum.
Ben mizaç gereği haksızlığa gelemiyorum. İlkokulda da böyleydi yüksek lisansta da haksızlığa ugruyorsam asla susmam , susturulamam.yüksek lisans yaparken bizde de vardı o yigenlerden. torpilli yigeni ve Kayıran hocayi şikayet edilecek her yere şikayet ettim kanıtlarıyla birlikte.ben oturacam ALES calisacam bölüme birincilikle giricem o ne hikmetse mülakatta tam puan alıp yerleşecek. Ben essek gibi koştur koştur o derse geliyorsam ,o mazaretli olamaz. Sınava izin alıp giriyorsam o sonradan özel sinav olamaz. Ama siz nasıl yaparsınız bilmiyorum. Artik yeter demedikce semer vurmaya devam edecekler.Hanımlar merhaba, bu bir kayınvalide, sorunlu/sorumsuz eş, aile vs. konusu değil belki onlar kadar dikkat çekmeyebilir de ancak artık içimde tutamadığım ve buradaki akademisyen olan ve olmayan herkesten akıl, fikir ve görüş alma ihtiyacı hasıl oldu. Neticede el elden üstündür. Göz kanamasına sebebiyet vermemek için konuyu kısa tutmaya çalışacağım ancak detaylar fazla olduğu için biraz boyu aşabilir, şimdiden uzarsa kusurabakmayın.
7 yıldır akademik kadrodayım (bunun 7 yılı arş gör ve arş. Gör. Dr. luk), son 4 aydır da öğretim üyeliğine atanarak çiçeği burnunda bir dr. Öğretim üyesi oldum. Bölümümü ifşa olmamak adına detaylı yazamayacağım ancak şöyle bahsedeyim: klinik bir bölüm ve angaryası çok fazla, hem hasta bakmakla hem de bilimum diğer işlerle kafayı yedirten ve dibini sıyırtan (akademiyi bilen bilir), insanda akıl ve ruh sağlığı diye bir şey bırakmayan bir alanda bu kadar yılı kafamda hunilerle kah gülerek kah ağlayarak devirdim. Tabi neler yaşadım şimdi burda bunları a’dan z’ye dökmenin lüzumu yok ama bunu da özetle, dışı seni içi beni yakar diyerek vecizelendireyim.
Bölüme, altıma asistan alındı, ancak alınan kişi anabilim dalı başkanının öz yeğeni, tahmin edersiniz ki dert yanacağım ve bahsedeceğim şeylerin içeriğini bu “torpil” mevzusu oluşturacak. Bu arada bölüme zamanında atama sistemiyle dışardan geldiğimi belirteyim, atanırken ne dayım ne amcam vardı, ales, yds, gano puanlarımla tercih yaparak geldim. Hiç bilmediğim bir şehire, huyunu suyunu hiç tanımadığım, daha önce ucundan kıyısından geçmediğim üniversitenin bir bölümüne asistan olarak damdan düşer gibi tak diye bir anda düşüverdim. Ne işten kaçtım, ne hasta bakmazlık yaptım, sallapati çalışmadım, akademisyene mesai kavramı olmamasına rağmen 8-5, hatta çoğu zaman çok daha fazla saatlerce klinikte kalarak çalıştık, bu kısımları övünmek için demiyorum ama iş yükünün ağırlığı çok fazlaydı ve çoğu zaman istifa etmeyi düşünerek direndim bu şartlara, tabi mobbingi ve psikolojik baskısı da cabasıydı. Bu kısımları çok uzatmadan sadede geliyorum hemen. Bunun için yeni bir paragraf başı şart.
Bölüme alınan asistanın şuan yapması gereken tek bir işi var o da hasta muayenesi ve tedavisi, ben öğretim üyesi olmama rağmen halen daha yazı işleri ve diğer işlerle, hatta halen daha hastayla bile uğraşmaktayım, kendisi acemi! ve yeni atandı! diye henüz bu işleri ona geçir(e)medim, pişme süresi gerekiyomuş daha yeniymiş tamam buna okeyim olabilir. Bunu da dayısı olan abd başkanı söyledi. Bölümde öğretim üyeleri her güne bir öğretim üyesinin nöbeti olacak şekilde, nöbet sistemi ile klinikte hasta bakıyorlar ama bu da hak getire, 7 yıldır hiçbiri sabahtan akşama kadar klinikte nöbetinde tam anlamıyla durmadı, yarım ağız, şunu şöyle yap, hı tamam sen gönderirsin hastayı diyerek hasta yükü hep asistanda oldu (yani bende). Hastayla ilgili bir sıkıntı çıktığında hepsiyle başbaşa kaldım, sıkıntılı durumlarda nöbetçi hocayı bulamadım, nasıl olsa asistan hallediyor, sepulik bakar gönderir diye. Ben öğretim üyeliğine atandığımda da uygun bir uslüple hakkım olan nöbet günümü istedim, reddedildi bu talebim, tüm öğretim üyeleri nöbetle hasta bakıyorken ben abd başkanının isteğiyle her gün kliniğe inmek zorundaydım çünkü öyle uygun görülmüştü daha pişmem lazımdı, hastaya tek başıma bakarken en pişmişi de bendim ama. Aman huzur bozulmasın diye neyse dedim daha yeniyiz, hoca oldum ayaklarına girmiyim, gene idare ediyim, yeni asistana yardım ediyim insanlık bende kalsın dedim. Hastaya indim, halen daha da iniyorum da, seviyorum da bölümümü, bu iş zul gelmiyor.
Artık olaylar çığrından çıkmaya başladı. 4 aydır sadece nöbetle hasta bakmam gerekiyorken ve her gün hastaya inme zorunluluğum yokken, ben yeni gelene yardım etmek için kliniğe indim aman yalnız kalmasın ben çok yalnız kaldım diye yanında oldum, öğlene kadar hatta mesai bitimine kadar bile yardımcı oldum bir sürü işim gücüm varken, torpilli yeğen bile olsa alışma sürecine kadar destek çıkayım diye artık akademik işlerimle uğraşmam gerektiği yerde ben hala amiyane tabirle amele gibi hasta baktım, bakıyorum da. Daha ne bir proje ne bir makaleye başlayabildim, 7 senede sadece 1 tane SCI yayınım var, hastadan ve diğer işlerden fırsat bulamadığımdan asıl dolması gereken akademik cv’im güdük gibi kaldı. Millet doktoradan önce döşüyorken yayınları ben hasta peşinde koşmakla uğraşıyodum. Öğretim üyesi şartlarını asgari sağladım.
Torpilli yeğen dayısına güvenerek sürekli işinden kaçıp, yırtmaya, işim var yarın gelemicem diye mesaisini sallamamaya başladı, klinikte hastaya bakması gereken kişi (bu arada hasta bakmak öncelikle asistanın görev tanımında, ondan sonra nöbetçi hoca devreye giriyor, asistan işin içinden çıkamazsa) “anabilim dalı başkanının haberi var ben yarın gelmicem” diyerek ortadan kaybolmaya başladı, bu bir, iki, üç derken derken artık fazla olmaya başladı. Ben bir iki kere idare ettim ama artık alnımda enayi yazıyomuşçasına aptal yerine konmak beni delirtmeye başladı. Kendisi yapması gereken işten kaçıp hasta işini bana yıkmaya çalışmakta, hadi birincisinde ev taşıdı okey, ikincisinde başka bir işi oldu ona da okey ama artık kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Nasıl olsa hocanın haberi var diye haftada 4-5 gün kez ortada yok, sepulik de amele zaten asistanın yapması gereken işi o yapacak. Ben asistanlığımda mesai saatini 1 dakika geçirsem abd başkanından fırça yediğimi, bir gün bile işim var gelemicem diye izin alamadığımı biliyorum. Çifte standart değil de ne?
Öğretim üyesi olduğum ve hakkım olan nöbeti alamadığım ve resmi olarak nöbetsiz hasta bakma zorunluluğum olmadığı halde, kliniğe bir gün uğrayamadığımda kendi torpilli yeğenine bol keseden gayriresmi izin dağıtan abd başkanı, ben biraz işim olup kliniğe inmeyip odamda bi makale tarayayım dediğimde “Sepulik, aşağıya inmiyosun, seni aşağıda göremiyorum.” diye ayar veriyor. İndiğim halde sırf indiğim anlarda beni görmedi diye inmedim zannediyor ki inmesem bile resmi olarak bir yaptırımı olamaz çünkü öğretim üyesinin nöbetle hasta bakması gerekiyor. Ama iş kendi yeğenine gelince nasıl olsa sepulik kliniğin amelesi bakar o ne var ya diyerek, yeğeni mesaiye geç gelse bile eminim ki onu uyarmıyor bile. Artık canıma tak etti. İşten kaçan, yatmaya gelmiş torpilli bir asistan, kafasına göre git gel diye izin veren dayısı anabilim dalı başkanı, kliniğin namusunu kurtaracak olansa enayi ben.
Asistanlığımda hasta olduğumda bir kere bile doktora gidememiş, mazeret iznimi bile kullanamamış olan, izinlerimde bile ağız eğerek izin isteyen torpilsiz ben, daha işe başlayalı 4 ay olmuş ve kafasına göre işim var diyip gelmeyen torpilli asistan. Hala asistan gibi benden hastalara bakmamı isteyen, nöbet de vermeyen ancak yeğeni asli görevini yapmadığı için gıkı bile çıkmayan ve çifte standart uygulayan abd başkanı. Bu adaletsizliğe dayanamıyorum. Dolup dolup patlama noktasına gelmekten korkuyorum açıkçası. Bu aşamada bana ne önerirsiniz? Aşırı sakin, iyi huylu, sorun çıkmasın aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey modunda takılmaktan artık patlama noktasına gelmek üzereyim. Hiçbir zaman hocalara karşı bir saygısızlığım olmadı, verilen her işi zamanında yaptım, tamamladım, klinikle ilgili bir gün bile şikayet gelmedi benim çalıştığım dönemde, ama artık bu haksızlığı bağırıp çağırmadan kaos çıkarmadan halledemeyeceğim gibime geliyor. Bu zamana kadar dolmuşluğumun etkisiyle bir anda patlayıp yeter artık diyip her şeyi yerle yeksan edesim geliyor da zor duruyorum. Aşağı inmiyorsun diye haksız yere itham edildiğimde bile cevap olarak "İniyorum hocam, ama tamam daha çok inerim." dedim. Düşünün halimi.
Benzer şeyleri yaşayan, akademide bu şekilde haksızlık yaşayan, çözümleme konusunda yol gösterecek, fikir verecek, yönlendirebilecek kişilerden farklı fikirlere ihtiyacım var. Ya da gemileri yakıp nolacaksa olsun yeter sustuğum kabahat diyip böyle bağırıp çağırmalı aksiyon alanınız oldu mu hiç? Nasıl olsa sessiz, gıkı çıkmıyo diyip iyice üzerime gelmelerinden, enayi gibi benden hala amelelik beklemelerinden bıktım. Aslında sözümü söylüyorum hoşuma gitmeyen yerlerde ama böyle uzun boylu değil yani çıkışmak, terslemek şeklinde olmuyor. Bazı insanlar vardır böyle höd höd girer ama üslubuncadır. Hani bazen bir kaos, bir cıngar gerekir ya bazı şeylerin yoluna girmesi için, böyle bir şey yapsam saygısızlık yapmış olur muyum? Çünkü malum “hoca” onlar, biz saygılı olmalıyız, susmalıyız. Ama bana bu zamana kadar bana yapılan ve yuttuğum saygısızlıklar nolacak? Ben susuyorum diye bunları yutacak mıyım?
Buraya kadar okuduysanız teşekkürler. Görüşlerinizi bekliyorum.
Yukarda okudum kadron varmış konu sahibesi o zaman tamazlar diye düşünüyorum. O durumda bence bir miktar diş göster, ezilip büzülmeyeceğini göster. Misal
yeğeninizin gelmediği için yapmadığı işlerle meşguldüm kusura bakmayın. kendisi gelirse işlerini başkalarına yıkmazsa programda da kaymalar olmaz
de, sonra da dön sırtını git. Kolayca ezemeyeciğini anlayan yöneticiler çark ediyor geri basıyor genelde.
Öyle de farkında ki, kendi aldığı yeğeninin sanki ne kadar çalışıp çalışmadığını bilmiyor mu adı gibi biliyor, güvenmiyor da zaten torpille aldım sağdan soldan bak torpille aldın çalışmıyor bu dedirtmemek için arkadan arkasını toplayacak çok afedersiniz ama bir enayi gerek, o da kim tabi ki ben.işte en büyük sıkıntı bu sistemde, kimi kime şikayet edeceksin ki...kimsenin o torpilli yeğenden, onun ne yapıp yapmadığından, sizin ne kadar çok çalıştığınızdan haberi yok mu sanki...işlerine böylesi geliyor. akademik camiada çok sık rastlanan bir durumun içindesiniz maalesef ki. artık akademik çalışmalarınıza odaklanmanın vakti gelmiş. çaktırmadan usul usul kendinize zaman yaratmaya bakın. birden patlamak hiçbir şeyi çözmeyecektir.
Bende doktorasını bitirmek üzere olan bir akademisyen adayıyım ne yazık ki bu torpiller yüzünden akademiden nefret ettim. Benim bölümümde de hocanın bir gözde öğrencisi var kadrolu olmasına rağmen keyfi gelmediği günler oluyor itiraz da edemiyoruz hoca arkasında çünkü. Hasta bakma yükü tamamen biz kadrosuz asistanlara kalıyor ve kimse itiraz edemiyor etsek bile biz kötü oluyoruz zaten kadromuz yok diye kimseyle kötü de olamıyoruz. tüm şartlarım var ve arkamızda kimse yok diye kadroya da giremiyoruz akademi ne yazık ki akraba yuvasına döndü Allah size sabır versin ama zaten hoca olmuşsunuz bence restinizi çekebilirsiniz en fazla çalışma yapmanıza bu hocalar sıkıntı çıkarabilir
Evet eksiksiz, noksansız, hatasız, son hızda robot gibi çalıştığım için ve ben işleri yaparken kürsünün hiçbir işi bir dakika bile aksamadığı için enayi buldu bırakır mı, öğretim üyesi olmuşum asistanlığım bitmiş ama keyfine göre gelmeyen asistanın yerine inip asistanlık yapmamı bekliyor. Kliniğin namusunu ben kurtaracam.Bölüm başkanıyla durumu oturup konuşmanızı tavsiye ediyorum. Size idare ettirmeye çalışıyor yeğeni.
Çok geçmiş olsun siz de zor şeyler yaşamışsınız sanırım.size ders yazmasalar ne olur onu anlamadım
çok mu ek ders ücretiniz var?
yazmazsalar yazmasınlar zaten asgari şartta gereken ders sayınızı doldurmuşsunuzdur
bakın ben 2. doktoramı yapıyorum ama ilk doktoradan yayınım yok -ölümden dönmekle meşguldüm de o sıralarda. mezun olmadım.
benim şimdiden 3-4 tane SCI Q1 yayınım var. daha tez çalışmama geçmiş değilim.
siz 7 sene diyorsunuz...7 senede ben en kötü 10 SCI Q1 yapmış olurum o da doktora harici tam zamanlı çalışıyor + proje yürütüyorum. yani sizin hasta bakma mesainiz kadar en az dışarıda mesaim var akademi harici.
oturun yayınlarınızı çıkarın. proje alın. dersiniz, oradan öğrenciniz olmazsa proje öğrenciniz olur. tez yönetirsiniz oradan puanınız olur. bunun bi sürü alternatifi var yani.
yani ahh ders vermediler diye ağlarsanız bu sefer de yumuşak karnınız bu diye buradan vururlar sizi
bölümde o kadar hoca var mı ayrıca bir kısmına ders vermeden duracak kadar
zira öyle bol bol hoca yoksa zaten size vermemezlik edemezler sıkıntı olur
Aslında neden yetişmiyor gibi bir baskısı yok daha çok yeğenini koruma ve bana onu idare ettirme problemi ağır basıyor, ha bir de ben çalıştığım halde bana neden hasta bakmıyorsun diyip yeğeni 3-5 gün kafa izinleri alırken ona yeğeni olduğu için hiçbir şey dememesi sorun bu. Asistanın asli görev tanımı bu, bu görevi yapmayıp kaytarıyosa neden ben düşünüyorum ki?Çok bıçak sırtı bir konu. Fakat bir yere varmayacağı belli. Bence kendiniz kasmadan yapabildiğiniz işleri yapmaya devam edin ve yöneticiniz neden yetişmiyor diye sorduğu zaman durumu anlatıp tek başınıza yetiştiremediğinizi söyleyin. Bu durumda bir şey diyemez.
Evet nahif duruyor olabilirim, bu zamana kadar sorun çıkaran bir yapım olmadı hep uyum sağlama odaklıydım, öyle sesim bile yükselmiş değil kimseye karşı, verilen her işi itiraz etmeden yaptım, çok koşturdum tabi ki bunun için madalya beklemedim ama bunları da bence hak etmedim artık burama kadar gelmeye başladı, dolup taşma noktasındayım.Klinik yok bizde ama şunu soyleyebilirim. Eger bir sorununuz varsa yazili olarak cozmeye calisin. Mumkun mertebe yazili delil olsun elinizde. Mail de olabilir. Diger hocalar gibi nobet istediginizi soyleyen bir dilekce yazabilirsiniz. Diger hocalara uygulanan sisteminnsize de uygulanmasini anlatan bir dilekce, akademik calismalara vakit ayiramadiginizi anlatan. Ilerisi icin elinizde bir delil olur. Bu arada cok mu naif duruyorsunuz? Boyle olursaniz isler hep ustunuze kalir. Gerektiginde hakkinizi savunmalisiniz.
Cok uzun hikaye ama dekan tarafindan mobinge ugramistim. Once labımi elimden almaya kalkti, sonra actigim dersi kendi vermeye kalkti, sonra da yillik iznimi vermemisti. Rektore durumu bildirdim, cozulmedi. Ben de cimere sikayet ettim. Sorusturma acildi sonra.
Beşeri alanda değilim ben çok detay vermemek adına şuan sadece bunun bilgisini veriyim, puanları hazırdı o kişinin, zaten kadroyu özel olarak ona istediler rektörden bizzat, onun için gidip randevu alıp konuştular hatta söz vermişlerdi seni alacağız diye, kadro da ona açıldı, duyurdular sağa sola, kimse başvurmasın kadro sahipli diye, tek başvuran oydu haliyle aldı da.Yanlış da biliyor olabilirim, Dr. Öğr. Üyesi kadrosu kalıcı kadro değil. O yüzden ani çıkışlar yapmayın. Sözleşmenizi yenilemezler.
Klinikte çalışanlar TUS ile ar gör olmuyorlar mı? Onun torpili nasıl oluyor ki? Hekim değilseniz de Odyoloji gibi branşlar mı acaba kastettiğiniz ya da diş hekimi misiniz? Oraya DUS dışında da alım oluyor çünkü.
Puanı iyiyse şartları sağladığı için kadroyu hak etmiş olabilir ama muhtemelen tanıdıkla işlerini kolaylaştırmak için orayı tercih etmiştir. Belki de okulun adından dolayı orası tercih sebebidir. Torpille girmemiş olabilir ama hakkıyla yapmaması kendi karaktersizliği, buna göz yuman dayısı da dahil. Bizim ABD başkanı da göz yumuyor ama herkese karşı böyle. Sizde kayırma var.
Ben yerinizde olsam görev tanımınızın dışına çıkıp da asistanın yanına inmezdim ki yapı olarak ben de sizin gibi kendi işimden feragat edebilecek potansiyeldeyim. Yazdığınıza göre asistan beş para etmez. Siz yardım ettikçe üstü örtülüyor kişinin sorumsuzluğu. İşler yürüyünce kimse nasıl işlediğini sorgulamaz. Neticeye bakarlar. Ne hali varsa görsün. İşler aksadıkça sıkıntılar da tepeye ulaşır bu şekilde.
Biraz tırsak olduğum için ilkin diğer hocaları yoklardım. Başkaları da bu durumdan rahatsız mı? Eğer öyle ise akademik kurul toplandığında bu dile getirilebilir. İşlerin aksadığı ve sizlere yük olunduğu söylenebilir. Cesareti olan da kayırmanın dozunun arttığını söyleyebilir. Size takmayacakları şekilde bu soruna yaklaşmanız lazım yoksa ileriki kariyerinizde hocaların size engel koyabilmeleri yüksek olası. Doçentlik için hocalara ağzımı açamadım bu yüzden. Sabırla bekliyorum
Hanımlar merhaba, bu bir kayınvalide, sorunlu/sorumsuz eş, aile vs. konusu değil belki onlar kadar dikkat çekmeyebilir de ancak artık içimde tutamadığım ve buradaki akademisyen olan ve olmayan herkesten akıl, fikir ve görüş alma ihtiyacı hasıl oldu. Neticede el elden üstündür. Göz kanamasına sebebiyet vermemek için konuyu kısa tutmaya çalışacağım ancak detaylar fazla olduğu için biraz boyu aşabilir, şimdiden uzarsa kusurabakmayın.
7 yıldır akademik kadrodayım (bunun 7 yılı arş gör ve arş. Gör. Dr. luk), son 4 aydır da öğretim üyeliğine atanarak çiçeği burnunda bir dr. Öğretim üyesi oldum. Bölümümü ifşa olmamak adına detaylı yazamayacağım ancak şöyle bahsedeyim: klinik bir bölüm ve angaryası çok fazla, hem hasta bakmakla hem de bilimum diğer işlerle kafayı yedirten ve dibini sıyırtan (akademiyi bilen bilir), insanda akıl ve ruh sağlığı diye bir şey bırakmayan bir alanda bu kadar yılı kafamda hunilerle kah gülerek kah ağlayarak devirdim. Tabi neler yaşadım şimdi burda bunları a’dan z’ye dökmenin lüzumu yok ama bunu da özetle, dışı seni içi beni yakar diyerek vecizelendireyim.
Bölüme, altıma asistan alındı, ancak alınan kişi anabilim dalı başkanının öz yeğeni, tahmin edersiniz ki dert yanacağım ve bahsedeceğim şeylerin içeriğini bu “torpil” mevzusu oluşturacak. Bu arada bölüme zamanında atama sistemiyle dışardan geldiğimi belirteyim, atanırken ne dayım ne amcam vardı, ales, yds, gano puanlarımla tercih yaparak geldim. Hiç bilmediğim bir şehire, huyunu suyunu hiç tanımadığım, daha önce ucundan kıyısından geçmediğim üniversitenin bir bölümüne asistan olarak damdan düşer gibi tak diye bir anda düşüverdim. Ne işten kaçtım, ne hasta bakmazlık yaptım, sallapati çalışmadım, akademisyene mesai kavramı olmamasına rağmen 8-5, hatta çoğu zaman çok daha fazla saatlerce klinikte kalarak çalıştık, bu kısımları övünmek için demiyorum ama iş yükünün ağırlığı çok fazlaydı ve çoğu zaman istifa etmeyi düşünerek direndim bu şartlara, tabi mobbingi ve psikolojik baskısı da cabasıydı. Bu kısımları çok uzatmadan sadede geliyorum hemen. Bunun için yeni bir paragraf başı şart.
Bölüme alınan asistanın şuan yapması gereken tek bir işi var o da hasta muayenesi ve tedavisi, ben öğretim üyesi olmama rağmen halen daha yazı işleri ve diğer işlerle, hatta halen daha hastayla bile uğraşmaktayım, kendisi acemi! ve yeni atandı! diye henüz bu işleri ona geçir(e)medim, pişme süresi gerekiyomuş daha yeniymiş tamam buna okeyim olabilir. Bunu da dayısı olan abd başkanı söyledi. Bölümde öğretim üyeleri her güne bir öğretim üyesinin nöbeti olacak şekilde, nöbet sistemi ile klinikte hasta bakıyorlar ama bu da hak getire, 7 yıldır hiçbiri sabahtan akşama kadar klinikte nöbetinde tam anlamıyla durmadı, yarım ağız, şunu şöyle yap, hı tamam sen gönderirsin hastayı diyerek hasta yükü hep asistanda oldu (yani bende). Hastayla ilgili bir sıkıntı çıktığında hepsiyle başbaşa kaldım, sıkıntılı durumlarda nöbetçi hocayı bulamadım, nasıl olsa asistan hallediyor, sepulik bakar gönderir diye. Ben öğretim üyeliğine atandığımda da uygun bir uslüple hakkım olan nöbet günümü istedim, reddedildi bu talebim, tüm öğretim üyeleri nöbetle hasta bakıyorken ben abd başkanının isteğiyle her gün kliniğe inmek zorundaydım çünkü öyle uygun görülmüştü daha pişmem lazımdı, hastaya tek başıma bakarken en pişmişi de bendim ama. Aman huzur bozulmasın diye neyse dedim daha yeniyiz, hoca oldum ayaklarına girmiyim, gene idare ediyim, yeni asistana yardım ediyim insanlık bende kalsın dedim. Hastaya indim, halen daha da iniyorum da, seviyorum da bölümümü, bu iş zul gelmiyor.
Artık olaylar çığrından çıkmaya başladı. 4 aydır sadece nöbetle hasta bakmam gerekiyorken ve her gün hastaya inme zorunluluğum yokken, ben yeni gelene yardım etmek için kliniğe indim aman yalnız kalmasın ben çok yalnız kaldım diye yanında oldum, öğlene kadar hatta mesai bitimine kadar bile yardımcı oldum bir sürü işim gücüm varken, torpilli yeğen bile olsa alışma sürecine kadar destek çıkayım diye artık akademik işlerimle uğraşmam gerektiği yerde ben hala amiyane tabirle amele gibi hasta baktım, bakıyorum da. Daha ne bir proje ne bir makaleye başlayabildim, 7 senede sadece 1 tane SCI yayınım var, hastadan ve diğer işlerden fırsat bulamadığımdan asıl dolması gereken akademik cv’im güdük gibi kaldı. Millet doktoradan önce döşüyorken yayınları ben hasta peşinde koşmakla uğraşıyodum. Öğretim üyesi şartlarını asgari sağladım.
Torpilli yeğen dayısına güvenerek sürekli işinden kaçıp, yırtmaya, işim var yarın gelemicem diye mesaisini sallamamaya başladı, klinikte hastaya bakması gereken kişi (bu arada hasta bakmak öncelikle asistanın görev tanımında, ondan sonra nöbetçi hoca devreye giriyor, asistan işin içinden çıkamazsa) “anabilim dalı başkanının haberi var ben yarın gelmicem” diyerek ortadan kaybolmaya başladı, bu bir, iki, üç derken derken artık fazla olmaya başladı. Ben bir iki kere idare ettim ama artık alnımda enayi yazıyomuşçasına aptal yerine konmak beni delirtmeye başladı. Kendisi yapması gereken işten kaçıp hasta işini bana yıkmaya çalışmakta, hadi birincisinde ev taşıdı okey, ikincisinde başka bir işi oldu ona da okey ama artık kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Nasıl olsa hocanın haberi var diye haftada 4-5 gün kez ortada yok, sepulik de amele zaten asistanın yapması gereken işi o yapacak. Ben asistanlığımda mesai saatini 1 dakika geçirsem abd başkanından fırça yediğimi, bir gün bile işim var gelemicem diye izin alamadığımı biliyorum. Çifte standart değil de ne?
Öğretim üyesi olduğum ve hakkım olan nöbeti alamadığım ve resmi olarak nöbetsiz hasta bakma zorunluluğum olmadığı halde, kliniğe bir gün uğrayamadığımda kendi torpilli yeğenine bol keseden gayriresmi izin dağıtan abd başkanı, ben biraz işim olup kliniğe inmeyip odamda bi makale tarayayım dediğimde “Sepulik, aşağıya inmiyosun, seni aşağıda göremiyorum.” diye ayar veriyor. İndiğim halde sırf indiğim anlarda beni görmedi diye inmedim zannediyor ki inmesem bile resmi olarak bir yaptırımı olamaz çünkü öğretim üyesinin nöbetle hasta bakması gerekiyor. Ama iş kendi yeğenine gelince nasıl olsa sepulik kliniğin amelesi bakar o ne var ya diyerek, yeğeni mesaiye geç gelse bile eminim ki onu uyarmıyor bile. Artık canıma tak etti. İşten kaçan, yatmaya gelmiş torpilli bir asistan, kafasına göre git gel diye izin veren dayısı anabilim dalı başkanı, kliniğin namusunu kurtaracak olansa enayi ben.
Asistanlığımda hasta olduğumda bir kere bile doktora gidememiş, mazeret iznimi bile kullanamamış olan, izinlerimde bile ağız eğerek izin isteyen torpilsiz ben, daha işe başlayalı 4 ay olmuş ve kafasına göre işim var diyip gelmeyen torpilli asistan. Hala asistan gibi benden hastalara bakmamı isteyen, nöbet de vermeyen ancak yeğeni asli görevini yapmadığı için gıkı bile çıkmayan ve çifte standart uygulayan abd başkanı. Bu adaletsizliğe dayanamıyorum. Dolup dolup patlama noktasına gelmekten korkuyorum açıkçası. Bu aşamada bana ne önerirsiniz? Aşırı sakin, iyi huylu, sorun çıkmasın aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey modunda takılmaktan artık patlama noktasına gelmek üzereyim. Hiçbir zaman hocalara karşı bir saygısızlığım olmadı, verilen her işi zamanında yaptım, tamamladım, klinikle ilgili bir gün bile şikayet gelmedi benim çalıştığım dönemde, ama artık bu haksızlığı bağırıp çağırmadan kaos çıkarmadan halledemeyeceğim gibime geliyor. Bu zamana kadar dolmuşluğumun etkisiyle bir anda patlayıp yeter artık diyip her şeyi yerle yeksan edesim geliyor da zor duruyorum. Aşağı inmiyorsun diye haksız yere itham edildiğimde bile cevap olarak "İniyorum hocam, ama tamam daha çok inerim." dedim. Düşünün halimi.
Benzer şeyleri yaşayan, akademide bu şekilde haksızlık yaşayan, çözümleme konusunda yol gösterecek, fikir verecek, yönlendirebilecek kişilerden farklı fikirlere ihtiyacım var. Ya da gemileri yakıp nolacaksa olsun yeter sustuğum kabahat diyip böyle bağırıp çağırmalı aksiyon alanınız oldu mu hiç? Nasıl olsa sessiz, gıkı çıkmıyo diyip iyice üzerime gelmelerinden, enayi gibi benden hala amelelik beklemelerinden bıktım. Aslında sözümü söylüyorum hoşuma gitmeyen yerlerde ama böyle uzun boylu değil yani çıkışmak, terslemek şeklinde olmuyor. Bazı insanlar vardır böyle höd höd girer ama üslubuncadır. Hani bazen bir kaos, bir cıngar gerekir ya bazı şeylerin yoluna girmesi için, böyle bir şey yapsam saygısızlık yapmış olur muyum? Çünkü malum “hoca” onlar, biz saygılı olmalıyız, susmalıyız. Ama bana bu zamana kadar bana yapılan ve yuttuğum saygısızlıklar nolacak? Ben susuyorum diye bunları yutacak mıyım?
Buraya kadar okuduysanız teşekkürler. Görüşlerinizi bekliyorum.
İteleyecek baska altta asistan yok tek o var, kadro problemi var yıllardır bölümde ve fakültede, asistan kadrosu en son benle birlikte verildi, 7 sene sonra ancak işte bu yeğen için açıldı, bölümün yoğunluğu fazla bir kişiyle işlerin dönebileceği bir yer değil, iki üç tane asistan lazım normalde ama verilmiyo, kadrosu olmayan yüksek lisans doktora öğrencileri de gelmiyor hiç, hani onlar gelse yardımcı olsa tamam dicez o da yok, hep bir kişinin üstünden dönüyo tüm işler.o kadar tecrubeli degilim ama ana bilim dali baskanina itiraz edemezsiniz. yapmaniz gereken o gereksiz elemani bir sekilde baska kisilere itelemek.
Evet kadro yenileme 3 senede bir dr.öğretim üyeliğinde, yayın kriterleri oluyor onları sağlamak gerekiyor, öyle yeniden atanabiliyoruz, ben de sanmıyorum ki hakkımı savunduğumda sözleşmem yenilenmesin, herkes gibi diğer öğretim üyeleri resmi haklarından yararlanabiliyorsa (prof, doc vs) ben de zorunda olmadığım, sırf yeni gelene yardım etmek icin, nöbetim olmamasına rağmen bakmakla yükümlü olmadığım hastalara bakmama hakkımı savunduğumda çifte standart yaşamak istemiyorum ve bunun çözümünü arıyorum aslında.Sozlesmeyi yenilememek icin gereken kosullar ani çıkışlar yapmamak degil. Belirli kriterler var, her universiteye gore degisen, yayin yapmak, kongre gibi. Onun dışında hakkını savunmak ya da kendini ezdirmemek sozlesme yenilenmemesine dahil degil.
Ücretsiz izinlerimi kullanabiliyorum Allahtan, ona bölüm çok çomak sokmuyor, 20 gün izin hakkım var kullanacağım da ve ben olmadığımda mecbur o ilgilenecek ama sorun şu ki; ben döndüğümde yine aynı şeylerin tekerrür edecek olması, o torpillinin yine işleri kaktırmak ve üzerinden savmak için işim var, hastanede randevum var bahaneleriyle kaçmaya çalışması ve asli görevini sallamaması.Hangi koşullarda ücretsiz izin kullanabileceğiniz bir araştırın. Siz ücretsiz izindeyken yeni arkadaşa bir çözüm bulmak zorunda kalırlar.