Akademide Torpilli Yeğen

sepulik

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
2 Mayıs 2019
868
1.474
Hanımlar merhaba, bu bir kayınvalide, sorunlu/sorumsuz eş, aile vs. konusu değil belki onlar kadar dikkat çekmeyebilir de ancak artık içimde tutamadığım ve buradaki akademisyen olan ve olmayan herkesten akıl, fikir ve görüş alma ihtiyacı hasıl oldu. Neticede el elden üstündür. Göz kanamasına sebebiyet vermemek için konuyu kısa tutmaya çalışacağım ancak detaylar fazla olduğu için biraz boyu aşabilir, şimdiden uzarsa kusurabakmayın.

7 yıldır akademik kadrodayım (bunun 7 yılı arş gör ve arş. Gör. Dr. luk), son 4 aydır da öğretim üyeliğine atanarak çiçeği burnunda bir dr. Öğretim üyesi oldum. Bölümümü ifşa olmamak adına detaylı yazamayacağım ancak şöyle bahsedeyim: klinik bir bölüm ve angaryası çok fazla, hem hasta bakmakla hem de bilimum diğer işlerle kafayı yedirten ve dibini sıyırtan (akademiyi bilen bilir), insanda akıl ve ruh sağlığı diye bir şey bırakmayan bir alanda bu kadar yılı kafamda hunilerle kah gülerek kah ağlayarak devirdim. Tabi neler yaşadım şimdi burda bunları a’dan z’ye dökmenin lüzumu yok ama bunu da özetle, dışı seni içi beni yakar diyerek vecizelendireyim.

Bölüme, altıma asistan alındı, ancak alınan kişi anabilim dalı başkanının öz yeğeni, tahmin edersiniz ki dert yanacağım ve bahsedeceğim şeylerin içeriğini bu “torpil” mevzusu oluşturacak. Bu arada bölüme zamanında atama sistemiyle dışardan geldiğimi belirteyim, atanırken ne dayım ne amcam vardı, ales, yds, gano puanlarımla tercih yaparak geldim. Hiç bilmediğim bir şehire, huyunu suyunu hiç tanımadığım, daha önce ucundan kıyısından geçmediğim üniversitenin bir bölümüne asistan olarak damdan düşer gibi tak diye bir anda düşüverdim. Ne işten kaçtım, ne hasta bakmazlık yaptım, sallapati çalışmadım, akademisyene mesai kavramı olmamasına rağmen 8-5, hatta çoğu zaman çok daha fazla saatlerce klinikte kalarak çalıştık, bu kısımları övünmek için demiyorum ama iş yükünün ağırlığı çok fazlaydı ve çoğu zaman istifa etmeyi düşünerek direndim bu şartlara, tabi mobbingi ve psikolojik baskısı da cabasıydı. Bu kısımları çok uzatmadan sadede geliyorum hemen. Bunun için yeni bir paragraf başı şart.

Bölüme alınan asistanın şuan yapması gereken tek bir işi var o da hasta muayenesi ve tedavisi, ben öğretim üyesi olmama rağmen halen daha yazı işleri ve diğer işlerle, hatta halen daha hastayla bile uğraşmaktayım, kendisi acemi! ve yeni atandı! diye henüz bu işleri ona geçir(e)medim, pişme süresi gerekiyomuş daha yeniymiş tamam buna okeyim olabilir. Bunu da dayısı olan abd başkanı söyledi. Bölümde öğretim üyeleri her güne bir öğretim üyesinin nöbeti olacak şekilde, nöbet sistemi ile klinikte hasta bakıyorlar ama bu da hak getire, 7 yıldır hiçbiri sabahtan akşama kadar klinikte nöbetinde tam anlamıyla durmadı, yarım ağız, şunu şöyle yap, hı tamam sen gönderirsin hastayı diyerek hasta yükü hep asistanda oldu (yani bende). Hastayla ilgili bir sıkıntı çıktığında hepsiyle başbaşa kaldım, sıkıntılı durumlarda nöbetçi hocayı bulamadım, nasıl olsa asistan hallediyor, sepulik bakar gönderir diye. Ben öğretim üyeliğine atandığımda da uygun bir uslüple hakkım olan nöbet günümü istedim, reddedildi bu talebim, tüm öğretim üyeleri nöbetle hasta bakıyorken ben abd başkanının isteğiyle her gün kliniğe inmek zorundaydım çünkü öyle uygun görülmüştü daha pişmem lazımdı, hastaya tek başıma bakarken en pişmişi de bendim ama. Aman huzur bozulmasın diye neyse dedim daha yeniyiz, hoca oldum ayaklarına girmiyim, gene idare ediyim, yeni asistana yardım ediyim insanlık bende kalsın dedim. Hastaya indim, halen daha da iniyorum da, seviyorum da bölümümü, bu iş zul gelmiyor.

Artık olaylar çığrından çıkmaya başladı. 4 aydır sadece nöbetle hasta bakmam gerekiyorken ve her gün hastaya inme zorunluluğum yokken, ben yeni gelene yardım etmek için kliniğe indim aman yalnız kalmasın ben çok yalnız kaldım diye yanında oldum, öğlene kadar hatta mesai bitimine kadar bile yardımcı oldum bir sürü işim gücüm varken, torpilli yeğen bile olsa alışma sürecine kadar destek çıkayım diye artık akademik işlerimle uğraşmam gerektiği yerde ben hala amiyane tabirle amele gibi hasta baktım, bakıyorum da. Daha ne bir proje ne bir makaleye başlayabildim, 7 senede sadece 1 tane SCI yayınım var, hastadan ve diğer işlerden fırsat bulamadığımdan asıl dolması gereken akademik cv’im güdük gibi kaldı. Millet doktoradan önce döşüyorken yayınları ben hasta peşinde koşmakla uğraşıyodum. Öğretim üyesi şartlarını asgari sağladım.

Torpilli yeğen dayısına güvenerek sürekli işinden kaçıp, yırtmaya, işim var yarın gelemicem diye mesaisini sallamamaya başladı, klinikte hastaya bakması gereken kişi (bu arada hasta bakmak öncelikle asistanın görev tanımında, ondan sonra nöbetçi hoca devreye giriyor, asistan işin içinden çıkamazsa) “anabilim dalı başkanının haberi var ben yarın gelmicem” diyerek ortadan kaybolmaya başladı, bu bir, iki, üç derken derken artık fazla olmaya başladı. Ben bir iki kere idare ettim ama artık alnımda enayi yazıyomuşçasına aptal yerine konmak beni delirtmeye başladı. Kendisi yapması gereken işten kaçıp hasta işini bana yıkmaya çalışmakta, hadi birincisinde ev taşıdı okey, ikincisinde başka bir işi oldu ona da okey ama artık kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Nasıl olsa hocanın haberi var diye haftada 4-5 gün kez ortada yok, sepulik de amele zaten asistanın yapması gereken işi o yapacak. Ben asistanlığımda mesai saatini 1 dakika geçirsem abd başkanından fırça yediğimi, bir gün bile işim var gelemicem diye izin alamadığımı biliyorum. Çifte standart değil de ne?

Öğretim üyesi olduğum ve hakkım olan nöbeti alamadığım ve resmi olarak nöbetsiz hasta bakma zorunluluğum olmadığı halde, kliniğe bir gün uğrayamadığımda kendi torpilli yeğenine bol keseden gayriresmi izin dağıtan abd başkanı, ben biraz işim olup kliniğe inmeyip odamda bi makale tarayayım dediğimde “Sepulik, aşağıya inmiyosun, seni aşağıda göremiyorum.” diye ayar veriyor. İndiğim halde sırf indiğim anlarda beni görmedi diye inmedim zannediyor ki inmesem bile resmi olarak bir yaptırımı olamaz çünkü öğretim üyesinin nöbetle hasta bakması gerekiyor. Ama iş kendi yeğenine gelince nasıl olsa sepulik kliniğin amelesi bakar o ne var ya diyerek, yeğeni mesaiye geç gelse bile eminim ki onu uyarmıyor bile. Artık canıma tak etti. İşten kaçan, yatmaya gelmiş torpilli bir asistan, kafasına göre git gel diye izin veren dayısı anabilim dalı başkanı, kliniğin namusunu kurtaracak olansa enayi ben.

Asistanlığımda hasta olduğumda bir kere bile doktora gidememiş, mazeret iznimi bile kullanamamış olan, izinlerimde bile ağız eğerek izin isteyen torpilsiz ben, daha işe başlayalı 4 ay olmuş ve kafasına göre işim var diyip gelmeyen torpilli asistan. Hala asistan gibi benden hastalara bakmamı isteyen, nöbet de vermeyen ancak yeğeni asli görevini yapmadığı için gıkı bile çıkmayan ve çifte standart uygulayan abd başkanı. Bu adaletsizliğe dayanamıyorum. Dolup dolup patlama noktasına gelmekten korkuyorum açıkçası. Bu aşamada bana ne önerirsiniz? Aşırı sakin, iyi huylu, sorun çıkmasın aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey modunda takılmaktan artık patlama noktasına gelmek üzereyim. Hiçbir zaman hocalara karşı bir saygısızlığım olmadı, verilen her işi zamanında yaptım, tamamladım, klinikle ilgili bir gün bile şikayet gelmedi benim çalıştığım dönemde, ama artık bu haksızlığı bağırıp çağırmadan kaos çıkarmadan halledemeyeceğim gibime geliyor. Bu zamana kadar dolmuşluğumun etkisiyle bir anda patlayıp yeter artık diyip her şeyi yerle yeksan edesim geliyor da zor duruyorum. Aşağı inmiyorsun diye haksız yere itham edildiğimde bile cevap olarak "İniyorum hocam, ama tamam daha çok inerim." dedim. Düşünün halimi.

Benzer şeyleri yaşayan, akademide bu şekilde haksızlık yaşayan, çözümleme konusunda yol gösterecek, fikir verecek, yönlendirebilecek kişilerden farklı fikirlere ihtiyacım var. Ya da gemileri yakıp nolacaksa olsun yeter sustuğum kabahat diyip böyle bağırıp çağırmalı aksiyon alanınız oldu mu hiç? Nasıl olsa sessiz, gıkı çıkmıyo diyip iyice üzerime gelmelerinden, enayi gibi benden hala amelelik beklemelerinden bıktım. Aslında sözümü söylüyorum hoşuma gitmeyen yerlerde ama böyle uzun boylu değil yani çıkışmak, terslemek şeklinde olmuyor. Bazı insanlar vardır böyle höd höd girer ama üslubuncadır. Hani bazen bir kaos, bir cıngar gerekir ya bazı şeylerin yoluna girmesi için, böyle bir şey yapsam saygısızlık yapmış olur muyum? Çünkü malum “hoca” onlar, biz saygılı olmalıyız, susmalıyız. Ama bana bu zamana kadar bana yapılan ve yuttuğum saygısızlıklar nolacak? Ben susuyorum diye bunları yutacak mıyım?
Buraya kadar okuduysanız teşekkürler. Görüşlerinizi bekliyorum.
 
Yani bu Türkiye’nin kanayan yarası, adamına göre kadro açıyorlar hep olan bir şey.

Misal beni almak isteseler ; KK da G baş harfiyle nick almış 2200- 2300 mesaj atmış personel diye alırlar, kadroyu öyle açıyorlar kimse başvuramıyor.

Sadece akademide değil benim meslekte ben sorular çalınırken derece yapıp girdim, şimdi mülakatı var torpilin dik alası hatta rüşvet verip girenler bile var, üstüne üstlük bizim üstümüze bile çıkıyorlar.

Türkiye’de yaşamak Hard Level de yaşamak.

O yüzden sizin yapacağınız bir şey yok sinir olmayın kendinize odaklanın yakında diğer yeğenlerde gelir gelecek.

Düzen değişir düzülen değişmez
 

Bizim Malatya’da bi MV kardeşine üniversite açtırdı kadın kendini hem rektör yaptı hem dekan haberlere bile çıktı.

Millet kardeşine oynasın diye üniversite açtırıyor rezil rüsva olsalar da yine devam ediyorlar, ilk defa bi yerde torpil dönüyormuş gibi üzülmese bari konu sahibi
 
Gerçekten çalışmak isteyen gençlerin yerini de gasp ediyorlar, milletin devlletin vergilerini de maaş alıp yiyorlar, kendi adıma hakkımı haram zıkkım ediyorum.

Rektöre şikayet olamaz mı?
ABD başkanı deyyusla açıkça konuşurdum ben olsam sonra da tekmeyi yerdim herhalde Güzelce de görüntü alır anahabere atardım ipliklerini pazara çıkarırdım. Allahtan Türkiyede çalışmıyorum, çalışanlara Alllah sabır versin.
 
Okuduğum en korkunç konulardan biri bu.
Cıngar çıkarmak işinize yaramayabilir.
Ancak takmayabilirsiniz. Sizi aşağıda göremedim dediğinde bir yaptırım olmuyorsa evet deyin ve akademik çalışmalarıma devam ediyorum deyin.

Maalesef şu anda dışarıdan bakan biri sizi oradaki -ozur dilerim- en vasıfsız öğretim görevlisi sanacak.

Söylenenleri dinlemeyin he he deyip geçin ve kişi usulsüzce izin istediği günlerde asistan talep edin, hakkınız var mı bilmiyorum, işe yarayabilir.

Her şeyin böyle devam etmesinin sebebi durumun kimsenin işini aksatmamasi.
 


Türkiye'deki bütün üniversitelerde akademi bu şekilde. En iyi boğaziçi, itü'de bile benzer durumlar var. Yeğen olmasa bile kendi okullarından mezun olan öğrenci olsaydı yine aynı ayrım olurdu.

Ben ilk üniversitemi bitirdim, ikinciye başlamıştım, 23-24 yaşındaydım, yeni başladığım okulda doktorasına yeni başlayan bir hoca vardı, onun dersine giriyordum. Aynı sizin yeğen gibiydi, derse gelmek yok, öğrencilere ve diğer hocalara saygısızlık diz boyuydu. Evrak işlerini yapmıyordu her şey birbirine giriyordu. Bölümdeki profesör hocalar bile bu kişiye bir kere ses çıkarmadılar. Bunun keyfi kaçmasın diye 5 tane araştırma görevlisi kadrosu açtılar, onun işlerini yapsın diye.

Tek yapabileceğiniz, yaptıklarınızı onların gözüne sokmak ve duygu sömürüsü yapmak. Öyle insan gibi konuşsanız, tepki gösterseniz bunlar anlamazlar.
 

Haklısınız, yeni olan bir şey değil bu durum, torpili kimin varsa hepsi konuşlanma, kapağı atma derdinde, çalışmadan yatayım yayılayım, hiçbir şey üretmeyeyim ama devleti de maaşını yiyeyim oh ne güzel İstanbul. Biz de aman acaba aldığım maaşı hak ediyor muyum diye vicdan kemirmeleriyle uğraşıp duruyoruz.
Düzen de düzülen de değişmiyor aslında.
Çok ciddi bir reform gerekiyor ama bu beyinlerle mümkün değil.
Bizim gibiler de sinir olduğu ve kendini yediğiyle kalıyor.
Dünya biz hassas kalpler için hakkaten bir cehennem.
 
Sorumu cahilliğime verin de
Burayı beğenmedim baska hastaneyi deneyeyim diyemiyor musunuz?
Tamam ömrü billah burda mı yaşlanacaksınız?
 
7 yıldır yapılan mobbingi aman tezim bitmez aman doktoram yanar aman atarlar diye diye zaten everest seviyesinde sineye çektim, şimdi sussam mı susmasam mı karar veremiyorum, altı üstünden daha kötü olmayacak belki zaten şuanda bile mobbing var. Ama cesaret edemiyorum işte hala o korku var sanırım.
 
konuşursan işinden olursun ,hatta çalışabileceğin başka yerlerde de önüne taş koyabilirler . Bu torpil olayı benimde bir ara canımı çok sıkmıştı . Daha staj zamanlarımda Anabilim dalı yardımcısının bir torpillisi vardı , Aynı şekilde geç gelir , ya da hiç gelmez .
Ameliyathanede iki kişi olurduk öğrenmek için , damar yolu, entübasyon, hasta takibini hep o alırdı , ben yeltendiğimde teknikerimiz ona yaptırırdı , biz öğrenciler kvc ameliyathanesinde çalışmayı çok isterdik haftada bir olurdu , ne hikmetse haftanın 4 günü o oradaydı .ortopediyi sevmezdi oraya yazmazlardı onu mesele .
Bir gün tartıştım ve beni bilgisayar başına koydular, tüm staj boyunca malzeme giriş çıkışı yaptım .

Öyle böyle stajdan bir şey öğrenemedim

Demek istediğim çok şey varda işte…..
 
Gerçekten çok üzgünüm. Benim de bi "dayım" olmadığı için kadro alamadım. Tüm çalışmalarım yalan oldu. Senelerce didindim. Hocamın gayri resmi asistanlığını bile yaptım. Sonuç hüsran.

Sizin gibi bu durumdan şikayetçi ya da abd başkanı ile arası iyi olmayan var mı? Şöyle bi şeye şahit olmuştum, bi kaç hoca, bi kaç asistan birleşip dekana mobbing görüyoruz diye dilekçe verdiler. Pusuda abd başkanı olmak isteyen hoca atak yaptı. Ve abd başkanının ayağını kaydırdılar. Pusuda bekleyen hocayla anlaşmışlar mıydı yoksa adam fırsatı mı değerlendirdi bilmiyorum.

Böyle bi ortam da yoksa mesela abd başkanı seni göremiyorum dediğin de karşılaşmıyoruz hocam aslında ben asistanlığımdaki gibi hep aşağıdayım deseniz güzel olur. Bi an da çıldırıp ortalığı ayağa kaldırmaktansa böyle yeri geldiğinde küçük mesajlar vermek daha mantıklı geldi bana.
Umarım her şey gönlünğzce olur.
 
Yok hayır zaten artık bu torpil olayları ayyuka çıkan şeyler normalleştirmek istemiyorum da ama normalleşiyo maalesef, ilk defa torpil dönüyormuş gibi üzülme değil de, enayi yerine konulmak, buna sesimin çıkamaması, çıkmaza girip ne yapacağımı hangi yöne gideceğimi veya nasıl bir aksiyon alacağımı bilememek beni sıkıştıran. Bu anlamda çıkmazdayım. Kalkanımı nasıl oluşturmalıyım, politik mi davranmalıyım, ses mi yükseltmeliyim, zaten 7 senede akademide politik olmayı öğrenmeyen yoktur buna ben de dahilim ama bu konu beni çıkmaza sürüklüyor.
 

Sizin söylediklerinizi yapasım geliyor, bir an gaza gelip dellenip bölümde bardak tabak çanak indirip fırlatıp deliresim camları falan kırasım geliyor sonra diyorum ki dur saçmalama sakin ol
Zaten bu torpille alınan kişi için abd başkanı, rektörden özel olarak kadro istedi rektör de tamam diyip verdi, ona şikayet etsem kimi kime şikayet ediyorum gibi bir durum olabilir.
 

Yukarda okudum kadron varmış konu sahibesi o zaman tamazlar diye düşünüyorum. O durumda bence bir miktar diş göster, ezilip büzülmeyeceğini göster. Misal
yeğeninizin gelmediği için yapmadığı işlerle meşguldüm kusura bakmayın. kendisi gelirse işlerini başkalarına yıkmazsa programda da kaymalar olmaz

de, sonra da dön sırtını git. Kolayca ezemeyeciğini anlayan yöneticiler çark ediyor geri basıyor genelde.
 
Korkacak bir şeyim kalmadı evet, kadromu aldım, ama derslerin kime verilip kime verilmeyeceğine karar veren kişi bu abd başkanı, sanırım bende şöyle bir şey var aşamıyorum, aman işte dediklerini yapmaya devam etmezsem ders alamam, bana ders yazmaz, dışlanırım, aslında böyle dişini gösteren hayt huyt yapanlar kıymetli oluyor, ben de aman karşı çıkmiyim huzuru bozmiyim kafasında psikolojimden olmak üzereyim.
 
Aynen tam olarak dediğiniz gibi, bu durumun kimsenin işini aksatmaması, ama bi yerde patlayacak bu şekilde giderse, yeğene patlayabilir ama arkasında dayısı var patlayacak gibi olsa da patlatmaz.
Zaten ağzımızla kuş tutsak bile tembel, çalışmayan, bir şeyden anlamayan olduk hep, hadi dedik asistandık tamam böyle olması gerekiyodu bunu bile normalleştirdik yani, ama şimdi gün geldi keser döndü sap döndü, onca sene her şeyi sırtımda taşıdığım halde halen daha "seni görmüyorum" u duyunca bi dellenesim geliyor sonra sakinleşiyorum yine sesim çıkmıyor, söylediğinizi söylemeyi düşündüm, evet akademik çalışmalarıma devam ediyorum diye, cesaret edemiyorum, pıstım kaldım, nasıl bir yıldırma politikası geçirdiysem artık.
 
işte en büyük sıkıntı bu sistemde, kimi kime şikayet edeceksin ki...kimsenin o torpilli yeğenden, onun ne yapıp yapmadığından, sizin ne kadar çok çalıştığınızdan haberi yok mu sanki...işlerine böylesi geliyor. akademik camiada çok sık rastlanan bir durumun içindesiniz maalesef ki. artık akademik çalışmalarınıza odaklanmanın vakti gelmiş. çaktırmadan usul usul kendinize zaman yaratmaya bakın. birden patlamak hiçbir şeyi çözmeyecektir.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…