Geçtiğimiz haftanın heyecanları taşındı bu haftaya; Üzüm’ün kimi gün kıpır kıpır ettiğini anladığım anda dış dünyayla iletişimimi birden kesiverdiğim ve “şşşşşşşhhhhh kesin toplantıyı bebeğim tekmeliyor” demek istediğim çılgın dakikalar da yaşandı, sessiz sakin yatarken sabırsızlıkla bekleyip hiçbir şey hissedemeden uykuya dalıverdiğim anlar da. Her ne olursa olsun kıpırdak Üzüm’le ben 20. hafta kontrolümüze hazırlandık sanki tüm hafta; her gün elma ve cevizimizi mutlaka yemeye devam edip kafamız hep çok çalışsın diye de balığı ihmal etmedik. Bir dolu ailevi, iş problemine birlikte göğüs gerip, yaşlanan gözleri çabuk çabuk kuruladık! Bu gözler de daha bir kolay yaşlanır mı oldu ne?
Cigdem19
Hiç oyalanmadan gelelim 19+6’da Cumartesi günü ilk kez tanıştığımız ama Üzüm için çok önemli olduğunu bildiğimiz için ufak bir karın ağrısı ve bolca heyecanla kapısına dikildiğimiz perinatoloji uzmanı doktorumuz ile yaşadığımız maceraya!
Daha önceki yazılarımda kısaca belirtmiştim ama kısaca özetlemek gerekirse Üzüm’ün cinsiyetiyle ilgili hikâyemiz şöyle; anne, baba, arkadaş, internet ve çin falı tahminleriyle geçen 12 haftalık kafa karıştırıcı dönemi geride bıraktıktan sonra, ilk olarak 12. hafta muayenesinde doktorumuz ultrasonda gördüğü “çıkıntıyı” adını zikretmeden %70’ten yüksek bir ihtimalle “erkek” olarak değerlendirdiğini ima ediverdi! Ancak elbette 16 hafta öncesi görüntülerine çok güvenmemek gerektiğini de zaten dinlemiştik kendisinden ve heyecanımızı saklayarak konuyu sadece en sevdiklerimizle paylaştık.
16. haftaya geldiğimizde ise “cinsiyeti öğrenmeden muayenehaneden çıkmam” hazırlığıyla dikilmiştim doktorumun karşısına. Fakat o haftaki yazımda da dile getirdiğim gibi Üzüm ters yatıp inatla “pek kıymetli yerlerini” sakladı bizden. Doktorumuz ise allem etti kallem etti aşağıdan yukarıdan bakıp Üzüm’ün erkek olduğunu beyan ediverdi!
Durumdan tatmin olmayan ben, doktoru artık sinir etme pahasına 4-5 kez sordum emin olup olmadığını ve en sonunda “kesin mi, haberi yayabilir miyim” soruma “evet” yanıtı alarak ama yine de nedense tatmin olamayarak ayrıldım hastaneden. Bu işte bir terslik vardı ama ne? Baba adayımız doktora güvenme noktasında daha rahatken ben soran herkese muhtemelen Üzüm doğana kadar bu garip görüntülerden hareketle yapılan tahminlere inanamayacağımı söyleyip duruyordum. Arada da şapşal annelik triplerine girdiğimi düşünerek kendimle dalga geçmeyi ihmal etmeyerek…
Bu kez 20. hafta ayrıntılı kontrolü için hastaya yaklaşımını ve tarzını daha bu ilk seferden çok sevdiğim Prof.Dr. Cihat Şen’e gittik ve Üzüm’ün en az 15-20 farklı ölçümünü titizlikle belirledikten sonra tüm organlarını tek tek bize gösterip anlatmasını heyecanla takip ettik. Ta ki doktorun Üzüm’ün minik bir kız olduğunu ifade ettiği o büyülü ana kadar!!! Dadan dan da dannnnnnn!!! Baba adayımız yeni tanıştığımız sevgili doktorumuzun ciddiyetini sorgular büyük bir şaşkınlıkla “şaka mı yapıyorsunuz” cümlesini yapıştırıverince, doktor da gayrı ihtiyari tekrar aynı bölgeye dönüp bize yeniden görüntülü açıklama ihtiyacı duydu elbette.
O da ne! Bizim Üzüm’ün en az 8 haftadır taşıdığını sandığımız pipisi düşüvermişti!!! O anda sevgilimle yaşadığımız şaşkınlığın bir tarifi olsa da yapabilsem keşke. Bize sürprizlerin en büyüğünü yapan minik Üzümümüz tüm sevdiklerimize dayanamayıp duyurduğumuz üzere maviş sincap değil de pembiş bir tavşanmış. Tavşan veya sincap her haliyle deliler gibi seveceğimiz bu canlı bize küçük bir oyun oynamaya kararlıymış meğer.
Kız Üzüm’ü öğrendiğimiz andaki şapşallaşma hali sayesinde o andan sonra doktorun söylediklerinden tek anladığımız; bebeğimizin ölçülen değerlerinin tamamının normal olduğu ve endişe edecek hiçbir husus görülmediğiydi. Bunun dışında ne doktora bir soru sorabildik ne de yanlış değerlendirmiyorsam Üzüm’ün “aklı başında ve ne yaptığını bilen” ebebeynleri olduğumuzu gösterir bir cümle kurabildik! Sadece elimizde sağlıklı bebeğimizin raporu ve bir cd dolusu görüntüsüyle kendimizi kalabalığın içine atıp amaçsızca yürümek istedik.
Hem şaşkın hem mutluyduk. Bebeğimiz sapasağlamdı ve fakat kandırıkçı bir yumurcaktı. Anne babalarımızı ve en yakın arkadaşlarımızı arayıp telefonda şaşkınlıktan dakikalarca kahkaha atarak tekrarlanan “bu sefer kesin mi” sorularına cevap vermeye çalıştık. Kimi aldığı minik erkek kılıklarını ikinci bebeğe saklama kararını açıklarken, kimi de aslında ikiz beklediğim için her seferinde farklı bir bebişin ultrasonda göründüğü yönündeki komplo teorisini anlatıyor ama bir şekilde neredeyse ilk hamilelik haberi kadar heyecan yaratan bu haberde istisnasız hepsi, Üzüm’e muhtemelen yıllarca anlatıp duracağımız hikayenin komik ve şaşkın kahramanları olarak yerlerini alıyorlardı. İyi ki varlardı, Üzüm’ün onu her haliyle heyecanla bekleyen dedeleri, babaanne, anneanne, teyze, dayı ve amcaları…
Şimdi önümüzde perinatoloji uzmanımızdan aldığımız ölçüm raporlarıyla gideceğimiz kendi doktor muayenemiz var. E artık tekrar değişmez değil mi bizim kara Üzüm’ün hikâyesi?