Arzum bir annenin yaşadığı gerçek, okumanı önerim... Özellikle kırmızılı yeri....
Bebeğimde Bir Sorun Mu Var?
Bir sanatçının her zaman toplumsal projelerde yer almasının gerekliliğine inanırım. Bundan 2-3 yıl kadar önce, bir fotoğraf sanatçısı olarak bende üstüme düşeni yapmak üzere, güzel bir proje olacağını düşündüğüm down sendromlu çocuklara destek kampanyasına katkı sağlamak ve insanları bu konuda daha bilinçli hale getirmek için kolları sıvadım. Zamanla Down sendromlu çocukları olan ailelerle görüşmeye başladım ve görüp duyduklarım karşısında dehşete düştüm… Hiç kimse (Çocuklar genel olarak 4-6 ay arasında) çocuğunun fotoğraflarının çekilmesini istemiyordu. Hatta görüştüğüm annelerden biri bu durumu ‘ben bile kendime down sendromlu bir bebeğim olduğunu itiraf edemezken, insanların benim çocuğumun fotoğrafına bakıp, altında ismini görmelerine nasıl dayanırım' diyerek anlattı. İlk duyduğumda buna pek anlam verememiştim… Ta ki ‘'12. hafta doktor kontrolüne gidinceye kadar…''
Hamileliğim mide bulantıları ve iştahsızlık problemleri dışında yolunda ve normal gidiyordu. Yoğun iş temposu ve stresli bir yaz sezonunun ardından dinlenmek için 5 günlük bir Asos kaçamağında buldum kendimi… İlk üç gün yakın arkadaşım Yıldızay'ın bana eşlik ettiği sakin ve dinlendirici tatil, son iki gün kızım ve eşimin de katılımıyla daha güzel ve eğlenceli bir hal almıştı. Hatta kızım ilayda'ya ailemize bir bebeğin geleceğini, onunda kendisi gibi şeker mi şeker bir melek olduğunu, kardeşinin şimdi annesinin karnında olduğunun haberini burada verdik. Kızım, genellikle sevindiği zaman attığı ‘yuuppppii' çığlığıyla bu haber karşısında ne kadar mutlu olduğunu bize gösterdi... Oda, babasına ilk haber verdiğimde bana inanmayışına benzer bir tepkiyle, üç gün boyunca ‘anneciğim gerçekten mi? Şaka yapmıyorsun değil mi? Karnında kardeşim var mı? Diyerek beni sorulara boğdu… Şimdilerde aklına geldikçe karnımı açıp kardeşini öpüyor ve onunla konuşuyor. Her karşılaştığı kişiyede ‘annemin karnında bebek var' diye haber veriyor.
12.Haftamı doldurduğumda, sevgili doktorum Herman İşçi'yle olan randevumunda vakti gelmişti. Herman Bey, kilo, tansiyon kontrolü ve genel sohbetin ardından ultrasonda bebeğin kontrolüne geçti. Bebeğin gelişimi normal görünüyordu… Elleri ayakları boyu… Ta ki Herman Bey'in, bebeğimin ense kalınlığını fazla bulup ölçmesine kadar! Her şey yolunda ilerlerken bir anda durum değişti! Doktorum, endişeli bir halde bana dönerek, bebeğin ensesinde ödem bulunduğunu, bu yüzden ensesinin ölçümünün normal değerden fazla olduğunu söyledi. Ultrasonda ödem olan yeri bana gösterdiğinde paniğe kapıldım… Yan odadaki doktor arkadaşı Arzu Hanım'ı, ultrason görüntülerine bakması için çağırdı… Arzu Hanım'da görüntülere bakarak, aynı kanıda olduğunu belirtti… Bense korkarak sordum… ‘Yani?'
Bebeğin down sendromu riski taşıyabileceğini yada kalbinde bir sorun olabileceğini gösteren bir bulgu olduğunu söyledi… Doktorum henüz konuşmasını tamamlamamış olmasına rağmen Dünya bir anda tepe taklak olup başıma yıkılmış gibi hissettim… Herman Bey daha ultrasonda incelemelerine devam ederken, ben hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Arzu Hanım'ın ‘Zerin Hanım lütfen sakin olun, bu şimdilik yalnızca bir ihtimal, testin sonucunda belkide hiçbir şey çıkmayacak' demesi bile beni yatıştırmaya yetmemişti. Hemşire hanım kolumdan kan alıp 11-14 testini yapmak üzere laboratuar‘a gönderdi. Herman Bey'in yanına geldiğimde, o çoktan riskli gebeliklerde uzman Prof. Dr. Hayri Ermişi arayıp durumu bildirmiş ve benim için bir randevu bile almıştı. İlk test sonucu 24 saat sonra belli olacaktı ve sonuçları alır almaz Hayri Bey'le olan randevuma gidecektim… Hala ağlıyordum… Herman Bey'in beni yatıştırmak için söylediği sözler havada anlamsız şekilde uçuşuyordu… Böyle bir olasılığın olması bile beni kahretmişti… Hiçbir şey düşünemez olmuştum. Dışarıya çıktığımda sanki herkes bana bakıyor ve benim hakkımda konuşuyormuş gibi geldi. "onun down sendromlu bir bebeği olacak"sesleri kulağımda çınlıyordu sanki. İşte o zaman, behsettiğim proje için görüştüğüm annelerin, fotoğraf çekimlerine izin vermeyişlerinin nedenini anlamıştım… Hiç kimse (ben dahil) böyle bir şeyin olduğuna inanmak istemezdi… Bu zamana kadar hiçbir doktor kontrolüne eşim olmadan gitmezken, bu sefer maalesef eşimin son anda işinin çıkmasıyla tek başıma gitmiştim. Ve ona en çok ihtiyaç duyduğum şu anda; ‘yalnızdım'. Arabaya biner binmez eşimi aradım… Hiç durmayan hıçkırıklarımdan bir şey olduğunu anlamıştı ama ne olduğunu bilmiyordu… Biraz sakin olup tek tek konuşmamı istediğinde, artık onunda sesi endişeliydi… Kısaca durumu anlattığımda oda şok oldu. Ve benim için endişelenmeye başladı… ‘şu an neredesin? Böyle ağlarken arabamı kullanıyorsun? Hiçbir yere kımıldama! Geliyorum!'… O saatteki İstanbul trafiğinde karşıya geçip benim yanıma gelmesi birkaç saat alacağından istemedim. Her beş dakikada bir çalan telefonda ‘aşkım iyi misin? Şu an neredesin?' diyen endişeli konuşmaların geçtiği bir saatin sonunda eve geldim. Yoldayken arayıp bana; ‘Mehmet'le bunu paylaşmamı ister misin?' dediğinde ‘Hayır! Hiç kimse bilmesin' diye isyan etmiştim… (ki Mehmet bizim en iyi dostumuzdu) On dakika sonra Murat, kızım İlayda'yla birlikte eve geldi. İlayda'ya bir şey belli etmemek için, zorda olsa sakinleşmeyi başarmıştım. Murat, ablam Belgin'i arayarak bize gelmesini istemiş. Oda hiçbir şeyden habersiz endişeyle eve gelerek, İlayda'yla ilgilenince, bizde eşimle biraz baş başa kalıp sohbet ettik. Murat'ın ‘Bak hayatım, her şey biz insanlar için… Sonuçta taktir-i ilahi. Hem üzülerek bebeğine zarar veriyorsun' sözleri, bu sözlerin doğruluğunu bilmekle beraber, şu an içinde bulunduğum durumun, hiçte kolay olmadığını anlatır gibiydi. Hele de benim gibi karamsar (bardağın önce boş kısmını gören ) biri için. Bütün gece uykusuz ve zor geçti. Sabah kalktığımda, o günkü tüm çekimlerimi iptal ederek, evde dinlenmeyi tercih ettim. Akşama doğru testin sonuçlarını almak üzere Herman Bey'in yanına gittim. ‘Testin sonuçları içimizi biraz rahatlatıyor ama son kararı Hayri Bey verecektir' dedi. Murat'la beraber Hayri Bey'in yanına gittiğimizde, ultrasonda bebeği inceleyip ölçüm yaptıktan sonra, bulunduğum durumda (ense kalınlığı 3mm) bebeğin riskinin yüksek olduğunu, bunu öğrenmenin de iki yolunun olduğunu söyledi. CVS (koryon villus örneklemesi) yada Amniyo sentez yapmak olduğundan bahsetti. Amniyo sentez için 4 hafta daha beklemem gerekiyordu ki benim şu anda bulunduğum psikolojik durumda bu süreyi bekleyerek geçirmek imkansızdan öteydi Tek şey CVS yapmaktı… Oda karından bir iğneyle plesantaya kadar ulaşmak ve oradan doku örnekleri almaktı. Düşük tehlikesi olmakla birlikte bebeğin durumunu bize söyleyebilecek en etkin yoldu. Yaptırmaya karar verdik Ertesi gün CVS için tekrar Hayri Bey'in yanındaydık. Hayri Bey, plesantadan minik parçacıklar alıp özel bir çantaya koydu ve eşim bu örnekleri alarak laboratuara götürdü. Yaklaşık 24 saat sonra, bize ışık tutabilecek bilgilere rastlayabileceklerini, testin sonuçlarının ise 12 gün sonra tamamlanacağını öğrendik. Hayatım boyunca hiç bir 24 saati uzun ve endişe dolu geçirmemiştim. Sonuçların iyi olması için dua etmekten başka bir şey yapamıyordum. Saat yaklaştıkça ‘lütfen laboratuarı ara belki erken bitirmişlerdir' diyerek durmadan Murat'ı arıyordum. Her telefon çaldığında iyi haberdir diye açıyordum telefonu. Murat; ‘hayatım daha bitirmemişler ama şimdilik her şey yolundaymış' derken ağlıyordu. ‘Peki o zaman neden ağlıyorsun' dediğimde ‘Sevinçten ağlıyorum' dedi.Ve sonunda bana güzel haberi verdi. Kromozomlar tamdı ve bebeğimiz için en kötü risk elenmiş oluyordu. Bu sefer ikimizde sevinçten ağlıyorduk. Şimdilerde bir şeyin kötü yönünü görmeden, olaylara pozitif bakmam gerektiğini daha iyi anladım. Önümüzdeki günlerde bebeğin kalbinde bir problem olup olmadığı, daha sıkı takip edilecek. Herkesin dualarının bebeğimin sağlığına yardımcı olacağını düşünüyorum… Yanımda olduğunuzu biliyor, endişelenmiyor ve kendimi yalnız hissetmiyorum…
Zerin Kültüral
01.12.2006