Son kullanma tarihi geçmiş, bayatlamış bir tarayıcı kullanıyorsanız. Mercedes kullanmak yerine tosbaya binmek gibi... Websiteleri düzgün görüntüleyemiyorsanız eh, bi zahmet tarayıcınızı güncelleyiniz. Modern Web standartlarını karşılayan bir tarayıcı alternatifine göz atın.
Okuduğum son kitabın Tanrıyla Sohbet olduğunu söylemiştim. Şimdi 2. cildindeyim. Arada durup iç sesimi dinliyorum. zaman zaman bu sesle bağlantım kopuyor,farkettiğim an komik oluyor,yine nelere daldım diyorum.
Geçen gün,kaç zamandır egzersizi bıraktım diye hayıflanıyordum.Evde yürüme dışında bir şeyler yapmak istiyordum.Ama stüme bir rehavet çökmüştü.Ben de iç sesimle,(artık yüksek benlik mi desem nedr) sohbet ettim,bir baktım kendimi egzersiz yapmak içn hazırlanırken buldum. Şimdi gerçek anlamda ona hang soruları sorup cevap almalıyım diye düşünüyorum.
(Tanrıyla Sohbet kitabından...) Siz üç boyutlu varlıksınız.Bedeniniziden daha fazlasınız.Zihin ve bedeninizden daha fazlasınız.
Ruhunuzu besliyor musunuz,hatta farkında mısınız?
Ruhunuzu incitiyor musunuz,yaralıyor musunuz?
Gelişiyor musunuz,çürüyor musunuz?Genişliyor musunz,daralıyor musunuz?
Ruhunuz,zihniniz kadar yalnız mı? Hatta daha vahim durumda mı? En son ne zaman ruhunuzu ifade ettiniz? En son ne zaman sevinçten ağladınız? Şiir yazdınız,müzik bestelediniz?Yağmurda dansettiniz? Harikulade bir pasta yaptınız? Bir resim yaptınız? Bir şeyi boyadınız? Kırılmış bir şeyi tamir ettiniz? Bebeği öptünüz?Tepelere tırmandınız,gün doğumunda yürüdünüz? En son ne zaman sessizce oturdunuz,derinliklerinizde yolculuğa çıktınız? En son ne zaman ruhunuza merhaba dediniz?
Tek boyutlu bir yaratık olarak yaşadığınızda, bedenin ihtiyaçlarına gömülürsünüz.Para,seks,güç,sahip olma,fiziksel uyarı ve doyum.Güven.Ün.Finansal kazanç.
İki boyutlu bir yaratık olarak yaşadığınızda ilgi alanınızı genişletirsiniz.Arkadaşlık,yaratıcılık,yeni düşüncelerin uyarısı,yeni amaçlar,yeni mücadeleler,bireysel gelişim.
Üç boyutlu bir varlık olarak yaşadığınızda,sonunda kendi dengenize kavuşursunuz.İlgi alanları, ruhu da kapsar. Spiritüel kimlik, hayat amacı Tanrıyla ilişki,ruhsal evrim yolu,spiritüel gelişim,en nihai amaç. Bilinç boyutunuz yükseldikçe varlığınızın her boyutunu gerçekleştirirsiniz.
Ruhsal evrim,bir başka boyutu gerçekleştirmek için bazı boyutlardan vazgeçmek değildir.Evrim,odağı genişletmektir.Bir boyuta yoğunlaşmaktan ziyade her boyutun değerini sevgiyle bilmektir.
Metrodaki Kemancı
Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC'de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider. Kemancı çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder. Kemancı ilk bir dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider. Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder.
En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar. Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz. Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell'in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston'da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı...
Bu gerçek bir hikayedir ve Joshua Bell'in öylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştır. Sorgulanan şeyler; sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz?
Bu deneyden çıkarılacak kıssadan hisse ise, dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup, dinleyecek bir dakikamız dahi yoksa, başka neleri kaçırıyoruz acaba?
Diş tedavis filan derken şu sıra ciddi denilebilecek bir uğraşta bulunamadığımı farkettim. Gelecek hafta bayram temizliği arasında bir plan yapıp bayramdan sonra uygulamaya başlasam diye aklımdan geçiriyorum. Bu film beni bu düşüncelere sevk etti sanırım.
Yukarıdaki satırları yazdıktan sonra facebooka baktım.Şu paylaşımı gördüm:
Zeynep Alan Sevil Güven (ZASGE)
Zamanında birlikte yaptığımız bir çalışma sonucu Fukushima'daki bir genç kızın 15 gün susuzluktan sonra içecek su bulmasını sağlamıştık. Şimdi neden Gazee'de olanı durdurmayı başarmayalım?
Haydiiii, barış için gönüllü olarak Ortadoğu Enerjisi'ni dönüştürmeye devam:
Şimdi katılmak isteyen herkesten bütün bölge üzerinde duygu emer bir mıknatıs olduğunu ve oradaki bütün bu duyguların bu mıknatısla emilip manyetik alanı da düşüncelerinizden akan saf ışık ve kalbinizden akan saf sevgiyle dolduğunu imgelemenizi rica ediyorum.
Ortadoğu konusuna ilgim zaten vardı,Muz Sesleri romanından sonra Düğümlere Üfleyen Kadınları da okuyacağım.
Facebookta önerilen çalışmaya katılacağım.Hiç yoktan iyi dilekler bir konuda yoğunlaşmış olur.Madem isteyerek çok arzumuzu gerçekleştirebiliyoruz.Böyle bir katkımız olacaksa neden olmasın?
Bugün okudum,Gazze konusunda protesto yaparken İlhan Komanın güzelim heykelini tahrip etmişler.Kendileri hayatlarında öyle bir eser üretememiş insanlar,neye katkıda bulunuyorlar acaba? Öyle saldırgan bir protesto yerine,böyle pasif bir "eylem"i tercih ederim.
Yaşam Niçin Var? Neden Buradayım?
Var olduğumu bilmek için var yaşam. Beni bilmek için, sevgiyi yaşamak için! Deneyim bilmektir. Deneyerek öğrenir insan. Gönül gözü açık insan için artik uyku bitmiştir. Uyanan insan, Ben kimim? Ne yapıyorum? Niçin buradayım? Sorularını sormaya, cevaplar aramaya başlar. Ve bir yolculuğa çıkar.
Bu yolculuk içseldir. Sevgi dolu, coşkulu, öğrenmek ve öğretmek dolu, paylaşım dolu. İçinde bu yolculuğa çıkan insana, içsel gelişimiyle paralel dünya deneyimleri gelecektir. Uyanan insan tanrısal zekasına uyanmıştır. Beyin her an aktive olur bu yolculukta. Açılım her olayla, her yansımayla tetiklenir. Katalizörler vardır her kişi için. Tetikleyicilerdir onlar. Kişiye kendilerini gösterirler. En derine gitmek, kendine gitmek için seçer insan onları. Bazıları negatif yüklü, bazıları da pozitif yüklüdür. Bu iki kutbu da yaşar, iki kutbu yaşayıp, içsel dengeyi bulabilir O kadar çok sorgular ki hayatı, insanları, olayları, yaşarken seyreden, izleyen, tanık olan içindeki Beni bulur. İçindeki Ben, sadece izler, seyreder. Kişi ne yaparsa yapsın yargısızca izler.
İçindeki Beni bulan kişi yaşama o pencereden, o gözden bakmaya başlar. Düşüncelerini izler, öfkesini, tepkisini, hareketlerini, kıskançlığını, nefreti, kibrini, korkuyu vs. Tüm bunları yaşarken, bu duyguların üzerine çıkar, dünyanın çekimine kapılmadan, her şeyi, gelişimine açılan olaylar silsilesi olarak görmeye başlar. Duygulardaki manadır aslolan.
Tanrısal zekasına uyanan insan, bedeninin mucizevi bir araç olduğunu bilir ve bu araca en iyi şekilde bakar. Bedeninin sağlıklı, veya hasta, enerji dolu veya yorgun olması kişiyi etkilemez. İçindeki mananın farkına varan kişi için, bunlar yaşam halleri, geçici hallerdir.
İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlıştaki tekliği idrak eder. Zıtlar, kıyas etmek ve birliğe ulaşmak içindir. Hepsinin bilmek için yaşam oyunları olduğunun bilincine varır kişi. Dünyada yaşarken, dünyanın dualitesine kapılmaz. Anlık düşüşler yaşasa da, bu düşmeler, daha ileriye gitmek için itici güç, katalizördür onun için. Kurallar kısıtlayıcıdır ve insanı kısırlaştırır, bu sebeple insan aklını, tefekkür (derin düşünce) yaparak kullanır bu farkındalıkta.
Mükemmeliyet duygusuna kapılan insan, oyuna kendini kaptırır. Farkında olan için her şey şu haliyle zaten mükemmeldir. O büyük yaratıcının yanında mükemmellik sadece bir illüzyondur.
Kalbinin içindeki sesin, düşüncenin, ışığın muhteşemliğini bilen insan, o merkezden duyar, görür, konuşur, düşünür olur. Bu kalp, akılla evlidir artık. Orası tanrısallığın mekanıdır. İnsanın mabedi, aşkın evi
İnsan bedeninin ve ruhunun ve bilincinin farkına vardığında, yaşamı başka bir boyuttan yaşamaya başlar. Başka bir pencereden bakar. Aynı dünyadadır ama manzara değişmiştir. İçinden her durumda sevincin kahkahaları yükselir. Eşsiz güzellikte bir müzik tüm evrenleri doldurur. Ve bu eşsiz müziği duyan insan, herkesin duyması için ney gibi, o müziğe araç olur.
Dikkatimizi, kendimizin dışında her şeye verir olduk. Kendimizden çok başkalarının hayatıyla ilgilenmeye başladık. Kendi içimize dönmeyip; televizyondaki programlar, yarışmalar ve dizilerle başkalarının hayatlarını izlemeye koyulduk.
Başkasının yaşadığı hayatın bizim hayatımıza nasıl bir katkısı olur acaba?
Ne yazık ki birçok insan, çevrelerindeki insanlara göre kıyaslayarak; kendilerini iyi ya da kötü hissediyor: Arkadaşım kendine şunu aldı ama ben çok istediğim halde buna sahip değilim ve bu beni mutsuz ediyor ya da bir arkadaşımdan duyduğum şekilde: Benim sevgilim yok ama en azından, Onun da yok diyebiliyorum
Televizyondaki insanları izlediğimizde ya da sokakta insanlar gördüğümüzde; Benden daha güzel ya da Benden daha zayıf gibi düşüncelerin bize bir yararı yok.
Böyle düşünceler, enerji alanınızı kirletmenize neden olur sadece. Ve böyle bir bakış açısı bir süre sonra etrafınızdaki herkesi, sizin için potansiyel tehdit haline getirebilir. Bu da kendinizi huzurlu ve sevgi dolu enerjilere kapatmak anlamına gelir. Böylece, yaşam sevinciniz azalır ve gücünüz düşer. Kendinizi sürekli birileriyle kıyasladığınız ve hep rekabet halinde olduğunuz sürece kendinizi koşulsuzca sevemezsiniz. Mutluluk, kendinizi başkalarıyla olumlu ya da olumsuz kıyaslamadan; kendinizi olduğunuz gibi kabul ederek, onaylayarak ve severek mümkündür.
Kıyaslama yaptığınız her an, enerjiniz ve gücünüz ciddi bir şekilde düşecektir. İçinizdeki kıskançlık duygusu, diğer olumlu duygu ve düşünceleri de zehirleyecektir. Bir başkasının kötü olmasını istediğiniz her an, içinizdeki sevgi sizi biraz daha terk edecektir. Kendimizi bir başkasıyla kıyasladığımız her an Evrene; Kendimi değerli bulmuyorum, kendimi yeterince sevmiyorum ve kendime inanmıyorum mesajı vermiş oluruz. Kendinizdeki ve hayatınızdaki eksikliklere her odaklanışınızda, kendinizdeki yoksunluk hissini biraz daha artırmış oluyorsunuz. Böylece Evrene; Ben yetersizim mesajını iletmiş oluyorsunuz. Bu da içten içe, istediğiniz şeyleri aslında hak etmediğinizi düşünmenize yol açacaktır. Evrensel enerjiler de inancınız doğrultusunda, bu inancınızı destekleyecektir.
Herkesin hayatı ve seçimleri kendi yaşam yolunun, deneyimlerinin bir parçasıdır. Bizim öncelikli görevimiz, kendimize ve kendi gelişimimize odaklanmaktır. Kendimizden başka hiç kimse bizi ileriye götüremez. Biz sadece, kendi hayatımızdan ve gelişimimizden sorumluyuz.
Kişilerin ya da nesnelerin güzelliklerini, değerlerini görüp takdir ettikçe güçlenirsiniz. Bu cömertliğiniz neticesinde Evren de, size enerjileri yönünden cömert davranacaktır. Enerjiniz arttıkça kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Ruhsal enerjinin kaynağı, kendimizle kurduğumuz ilişkiyle şekillenir. Kendimize karşı tutumumuz ve inançlarımız yaşamımızın kalitesini belirler. Yaşamınızla birlikte, diğer ilişkileriniz de; kendinize yönelik inanç ve tutumlarınızla şekillenir. Siz kendinize güvenmeyip inanmadıkça, kimse size güvenip inanmayacaktır. Siz kendinizi sevmedikçe, kimse sizi gerçekten sevmeyecektir. İçerden dışarı yansıttığınız niyetler ve hisler, aynı bir bumerang gibi size geri dönecektir.
İyi ya da kötü diye bir şey yoktur. İyi ve kötünün nedeni düşüncelerdir. (William Shakespeare)
Kendi Değerinizi Artırmaya Yönelik Birkaç Olumlama
Olumlamalara geçmeden önce şunu hatırlatmakta fayda var. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil, size yönelik olmalıdır. Şu kişi bana her geçen gün daha çok âşık oluyor gibi manipülatif içerikli bir olumlama yerine; Gün geçtikçe daha çok seviliyor ve beğeniliyorum gibi bir ifade kullanmanız önemlidir.
Sevilmeyi ve saygı görmeyi hak eden, değerli bir insanım.
Her gün, kendi değerimin daha çok farkına varıyorum.
Pozitif ve sevgi dolu düşüncelerimle, kendim ve çevrem için güzel bir enerji yayıyorum.
Seçtiğim düşünceler ve seçimlerim sayesinde yaşam kalitemi, enerjimi belirleyecek kişi benim. Ben pozitif ve sevgi dolu düşüncelerimle, kendim için en hayırlı kararları vermeyi seçiyorum.
Kendime inanıyorum, kendimi olduğum gibi kabulleniyorum ve seviyorum. Çevremdeki insanlar da, beni olduğum gibi kabulleniyor ve seviyor.
"Cafedeki kız" filminden bahsederken,yeni planlar yapacağımı belirtmiştim. Bu zaman zarfında http://www.aljazeera.com.tr/ sitesini takibe başladım,unicef sayfasını izlemeye başladım. Olayları sürekli batı kaynaklarından izlemek bir süre sonra kabak tadı veriyor.
Şu sıra politik filmler ,diziler ilgimi çekmeye başladı.Şimdi House of Cards dizisini izliyorum. Bir ara da iki bölüm izlediğim The Newsroom dizisine döneceğim.
İki kitabı dönüşümlü okumaya başladım.Tanrıyla Sohbet ve Düğümlere Üfleyen Kadınlar.Bayramdan sonra günün saatleri daha planlı kullanmaya çalışacağım.Normalde bu söz saçma gelmesi lazım,neden şimdi değil de sonra yapacağım? Çünkü şu sıra bir şeyleri olgunlaştırmaya çalışıyorum,nelere zaman ayırabilir,neler yaparım diye...Bu arada büyük ihtimalle ulaşmak istediğim yeni hedefler belirleyebilirim, 21 günlük çalışmamda olduğu gibi.
geçmiş yaşam regresyonu yaptırmış ve menun kalmıştım şimdi bunun eğitimini almaya karar verdım eğitimi tamamladığımda buradan sizlere yardımcı olmaya calışacağım, bilgilerimiz paylaşalım
geçmiş yaşam regresyonu yaptırmış ve menun kalmıştım şimdi bunun eğitimini almaya karar verdım eğitimi tamamladığımda buradan sizlere yardımcı olmaya calışacağım, bilgilerimiz paylaşalım
Böyle konularda eğitim almaya başlamak istemen güzel. Hem kendini geliştirir,hem de yararlı bir iş yapmış olursun.İlk deneyiminden bir ara bahsedersen sevinirim,gözünde nasıl canlandı,neler oldu?
Ben geçmiş yaşam regresyonu hakkında Hasan Sonsuz Çeliktaşın, derki sitesinde yazdıklarından fikir edinmeye çalışmıştım.Geçmiş yaşamı öğrenmek yetmiyor,o dönemden bugüne aktarılan sorunların da çözülmesi insanı rahatlatıyor olmalı bu terapide anladığım kadarıyla.
Ben de yıllar önce bir kitap okumuştum geçmiş yaşamla ilgili.Yazar,ilgimizi çeken ülkeler,kişiler,filmler vb geçmş yaşamlarımızla ilgili olabileceğini söylüyordu.Örneğin,bir arkadaşım Afrikaya ilgi duyarken benim ilgimi ingiltere,orta doğu çekiyordu.bu konuda yeni kitaplar da var.
geçmiş yaşam regresyonu yaptırmış ve menun kalmıştım şimdi bunun eğitimini almaya karar verdım eğitimi tamamladığımda buradan sizlere yardımcı olmaya calışacağım, bilgilerimiz paylaşalım
Arada senden haberler almak isteriz. Bundan sonraki aman içinde yaptırdığın seansların etkileri üzerine de bizi bilgilendirirsin umarım.Ben de oğlum için düşünmeye başladım.
Arada senden haberler almak isteriz. Bundan sonraki aman içinde yaptırdığın seansların etkileri üzerine de bizi bilgilendirirsin umarım.Ben de oğlum için düşünmeye başladım.
Çocuklarda daha etkılı olduğu söylenıyor cunku onların hayatlarında daha az bıikmiş bitirilememiş işler oluyor, 32 yasında bırıyle aynı olmuyo tabı bence arayın bı konusun selda hanımda ıcınıze guven dolsun:)
4 Mahalleli Kasaba
Küçük bir kasabanın dört ayrı mahallesi varmış.
Birinci mahallede 'Evetama' lar yaşıyormuş. 'Evetama' lar ne yapılması gerektiğini bildiklerini düşünürlermiş.
Yapma zamanı geldiğinde ise "evet, ama" diye cevap verirlermiş. Cevapları hep yanlış olurmuş. Suçu başkalarına atmakta da ustaymışlar.
İkinci mahallede 'Yapacağım' lar yaşarmış.
Ne yapacaklarını bilirlermiş. Kendilerini yapacakları şeye adım adım hazırlarlarmış, ama yapacakları sırada şanslarını kaçırdıklarının farkına varırlarmış.
Bu mahallede insanların dizleri dövülmekten yara bere içindeymiş.
Yaşamı ertelememek için verdikleri kararı bile ertelerlermiş.
Üçüncü mahallede yaşayan 'Keşkeci' lerin, hayatı algılama güçleri mükemmelmiş.
Neyin yapılması gerektiğini daima en isabetli şekilde bilirlermiş ama, her şey olup bittikten sonra. 'Keşke' cilerin de başları kanarmış hep, duvarlara vurmaktan!
Kasabanın en yeşil bölgesinde, en güzel evlerin olduğu mahallede ise 'İyikiyaptım' lar otururmuş. 'Keşkeci' ler bu mahallede yürüyüşe çıkar, etrafa hayranlıkla bakarlarmış.
'Yapıcam' lar' 'Keşkeci' lerle birlikte bu mahallede yürüyüşe çıkmak ister ama bir türlü fırsat bulamazlarmış.
'Evetama' lar ise mahallenin güzelliğini görmek yerine, ağaçların gölgelerinin yeterince geniş olmadığından, güneşin daha erken saatte doğması gerektiğinden şikayet ederlermiş.
'İyikiyaptım' mahallesindeki insanların kusuru da, beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmayışıymış..!
]Nefreti aşmanın tek yolu var: Affetmek
Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz.
Nefret yaşamdan zevk almamızı, insanların güzel yanlarını görmemizi engeller.
Hiç kimse saf iyi ya da saf kötü değildir.
Salt kötülükleri görmek bir süre sonra şüphe, depresyon ve umutsuzluk denizinde boğar insanı. Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır.
Affetmek insanı derinleştirir.
Affetmek için, insanın ruhsal ve zihinsel olarak kendisini hazır hissetmesi gerekir.Çünkü affetmek bir seçimdir.
Kimsenin zorlamasıyla affetmek mümkün değildir.
Affetmek bir süreçtir. Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür.
Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır. Yani koşullu affetme yoktur.
Diğer insanın da sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi olmasını beklemeyin.
Affetmek bir seçimdir.
Amacı sizin rahatlamanızdır, sizin özgürleşmenizdir.
Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor ya da ölmüş olması sizin affetme sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklılık oluşturmayacaktır.
O acılar sizin acılarınız.
Affetmek kolay değildir.
Fakat özgürleşmek için gereklidir.
Çoğu insan affetmenin nefret ettiği kişiyi suçsuz ya da haklı bulduğu anlamına geleceğini sanır.
Oysa aaffetmek, geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak, yaşamımızı kontrolü altında tutmasına son vermek demektir.
Affetmek, o kişiyi sevmek değil.
Affetmek, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil.
Affetmek, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil.
Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil.
Affetmek, o kişiyi kucaklamak değil.
Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil.
Affetmek, o kişiyi hakli bulmak değil.
Affetmek, o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek değil.
Affetmek kırgınlığın, kızgınlığın, nefretin hapishanesinden özgürlüğe çıkmaktır.
Affetmek artık acıyı hissetmemektir.Yapılanları zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir.
"Duygusal unutma" affetmenin diğer adıdır.
İşte Bu yüzden AFFEDİN....
Kim diyebilir ki, ben bu dünyada, kimseyi kırmadım ve kırılmadım?
Birilerine kızıp, öfke duyup, darılıp, küstük beklide. İçimizde bunca yoğun duygudan sonra, öfke, kin, intikam alma gibi olumsuz duygular gelişti. İşte bütün bu olumsuz duygular bizi yaşadığımız anın zevkini çıkartmaktan, mutlu bir yaşantı sürmekten, sözün kısası daha kaliteli bir yaşam için ileriye doğru bir adım atmaya engel olurlar.
Affetmek olan biteni geride bırakmak, öfkeyi, yenip kin beslemeye son vermek demektir.
Haklı olduğunuz konuda hissettiğiniz hıncın, kızgınlığın, cezalandırma arzularının yenilip, bunun üstüne zafer kazanarak, artık o kişiye öfke duymamaktır. Bu bir erdemdir. Öfke bizim hayatı mutlu bir şekilde yaşamaktan alı koyar.
Affetmek, bir hatayı, yapılmış bir hakareti ya da hareketi ortadan kaldırmaz. Geçmişte yaşadığımız deneyimleri unutmamıza neden olmaz, bu deneyimler ilerde bizim aynı hatalara düşmemize engel olan, acı ama güzel derslerdir.
Affederek bizi üzen, öfkemizin dev dalgalar gibi büyümesine sebep olan kişinin, davranışlarını onaylamak değildir. Yapılmış olanların kabul edilebilir ya da önemsiz olduğu anlamını da içermez. Hele bir fedakârlık hiç değildir. Eğer bizi üzen, inciten kişiye, bir maske takarak sanki bir şey yokmuşçasına ya da tepkisiz kalarak davranıyorsak ve ilişkimizi devam ettiriyorsak, bu gerçek anlamda bir af ediş olmadığı gibi, kişinin kendine olan dürüstlüğü nede engel teşkil etmektedir.
Burada gerçek duygularımızı geçici bir süre için örtmüş oluruz. Hayattan artık zevk almıyoruzdur çünkü sahte duygular sergilemekteyizdir. Kızgınlığımız onun en zayıf anında ortaya çıkabilir ve öç alabilmek için acımasız davranışlar sergileyebiliriz.
Birisini affetmek, bizi üzen kişinin borcunu iptal etmektir. Eğer birini af etmeyi ret ediyorsak bu hala o kişiden bir beklentimiz olduğunu, bir şeyler istediğimizi gösterir, bu bir öfkeden sonra almak istediğiniz bir intikam dahi olsa, bizi sonsuza dek ona bağlı kılar. En iyisi, yapacak bir şeyleri olmayan, buna gücü yetmeyen bu kişileri af etmektir.
Bu sizin asla gerçekleşmeyecek olan beklentilerinizi ortadan kaldırarak içinizi yakan, çekmekte olduğunuz acının da sona ermesi anlamına gelmektedir. Gerçek gücümüzü geri kazanmak, hatalarımızdan pay almaktır.
Ancak gerçekten güçlü insanlar affedebilir, bu cesurların işidir. Sahte ya da suni bir affediş ise korkakların, çıkarcıların işidir. Sakladığımız kızgınlık duygusunun bir süre sonra engellenemeyerek ortaya çıkmasına ve bunun sonucunda da bizim mutsuz, saldırgan biri olmamıza sonuçta yalnızlığımıza neden olur.
Sizi üzen bu insanları bırakın gitsin. Sonsuza kadar aklınızdan çıkartın, unutun. Bağışlayın ve onunla olan tüm bağlarınızı koparın, onu serbest bırakarak, ne kadar özgür ve mutlu olduğunuzu görün. Şimdi o pencereden yeniden bakın dışarısı ne kadar temiz ve berrak görünüyor, işte artık tam manası ile özgürsünüz. Şimdi bu anın keyfini çıkarın ve zamanı doya, doya yaşamaya başlayın.
“Bağışlayıcılık kadar kusursuz bir intikam yoktur.”
Josh Billings
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda
anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hakkedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini avucuma koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş
sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl
ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş
pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün
affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
sevmekmiş...
~Can Yücel~
Formulün ilk beş adımı, bilinçli zihninize, özellikle bir anlayış getirmektir. Bu anlayış için sezgi ve kalp gözünüzü kullanabilirsiniz. Her hangi bir durumda acı varsa, yargı, ya da kınama söz konusu ise, henüz alınmamış, ya da ögrenilmemiş ders vardır. Ve dersi engelleyen blokajlar, duygusal bedende bulunur ve genelde acı beden olarak da anlatılır. bu enerji blokları bazen çok eski, bazen de yeni olaylar, ya da durumları içerebilir. Enerji aynen soğan kabukları gibi üst üste bulunur, ve her kabuğu soymak, açmak zorundasınız. Enerji katmanına hemen bu noktada bir örnek vermemiz gerekirse, düşüncelerimiz yol göstericilerdir.
"Ben sahtekarlıktan hoşlanmam." bir düşünce kalıbıdır ve enerjisi vardır.
Şimdi bu düşünce kalıbının soğanlarını birlikte soyalım..
* Kendinize neden böyle hissettiğinizi sorun.
(Çünkü bu saygısızlığı gösterir.)
* Kendinize neden böyle hissettiğinizi sorun (Bu onların benim hislerimi umursamadıkları anlamına gelir. )
* Kendinize bunun ne anlama geldiğini sorun. (Bu onların beni sevmedikleri anlamına gelir. )
SONUÇ: Ben sevilmiyorum.
Bu örnekler sonsuz sayıda çoğaltılabilir, siz ancak kendi kalıplarınıza ulaşacaksınız. Ve bu alıştırmayı ne kadar çok yaparsanız göreceksiniz ki her düşünce kalıbının altından 2 ana enerji çıkacak.. Sevgi ve korku. Biri, olanı olduğu kabul getirirken; diğerinin acı, direnç, mutsuzluk, yargılarla kendini koruma çabanız olduğunu görceksiniz.. Bu noktaya ulaştığınız her seferinde bloke olmuş enerjiler temizlenecek,
Unutmayalım, her birimiz yaradılışta 4 ana enerji ile doğduk:
* biz sevgiyiz
* biz sağlığız
* biz yaratıcıyız
* ve biz bolluğuz
Bunun aksi olarak gördüğümüz ve yaşadığımız her olay bizim öğrenmek üzere seçtiğimiz yaşam dersimizdir. Eğer bolluğu ögreniyorsak, fakir ailelerde doğmayı seçmemiz kuvvetle muhtemel.
Yukarda saydığım 4 enerji bizim doğal halimiz. Hastalık doğal değildir, ve hastalıklarımız düşünce kalıplarımızdaki bir yanlışlık neticesinde oluşur.
Beden görünen ruhtur, ruh ise görünmeyen beden. Bu kısa açıklamaların ardından şefkat formülünü nasıl kulanacağımıza bakalım..
ŞEFKAT FORMÜLÜ
1. Adım: Ders
Soru: Bu kişi ile ilgili olarak öğrenmek istediğim ders nedir?
2. Adım: Sözleşme
Soru: Bu kişi ile yaptığım sözleşme nedir?
3. Adım: Rol
Soru: Sözleşmede kendi üzerine düşeni yapmak için bu kişinin oynadığı rol nedir ?
4. Adım: Yansıtma
Soru: Bu kişinin bana yansıttığı kişilik özelliği nedir?
5. Adım: Armağan
Soru: Bu kişinin kendi rolünü oynarken bana verdiği armağan nedir ?
6. Adım: Kabullenme
Soru: Karşımdaki kişinin eylemleri ile oynadığı rolü bana dersimi öğrenmemde yardımcı olan bir etken olarak kabul edebilir miyim?
7. Adım: İzin
Soru: Dersi öğrenmeme yardımcı olan rolü oynayan kişiye karşı duyduğum öfkeyi serbest bırakmak için kendime izin verebilir miyim?
8. Adım: Serbest Bırakma
Soru: Bu kişiyi suçlamaktan vazgeçebilir, onu serbest bırakabilir miyim?
9. Adım: Nezaket
Soru: Bu kişiyi serbest bıraktığıma göre, ona karşı nazik olabilir miyim? Olabilirsem, bunu nasıl ve ne zaman yapabilirim?
Son şık üç aşamalıdır. Ve tüm maddeleri toparlarsak, 12 adım edecektir.
Ve son adım şefkat,
bu adımları adalet duygusu ile atmayı başardığımız an 13 adım, bizi üzen kişiye karşı içimizde şefkat duymaya başlayacağız.. Şefkat ve merhamet duyguları ise, DNA larımnızın aktivasyonunu hızlandıracak bir süreç.
Tüm bu süreçler ve adımlar başarı ile atıldığında, kendinizde çevrenizde, olaylarda ve çevrenizdeki kişilerde değişim göreceğiz.. Bazılarımzın sezgi kanalları açılırken bazılarımız çok boyutlu varlıklar olma yolunda, ya da bizim deyimimizle kamil insan olma becerisini göstermiş olacağız..
Anlatmaya çalıştığım her adımdan sonra oluşacak açılımları özetlersek;
1, 2 ve 3. adımlardaki blokajları kaldırdığımızda bu çakralar vasıtası ile fiziksel beden, duygusal beden ve ruhsal beden üzerindeki basıncın açılmasını sağlayacaktır.
3. seviyede, artık DNA lar aktive olmaya başlayacaklar.
5. seviyede, -yaşam derslerinize ulaşacağınız seviyedir- DNA lar aktiveye başlanmadan ve sonrasında yaşamınız için başka hedefler seçtiğinizi anlayacaksınız bu dönemde iş değişiklikleri gündeme gelebilir. Artık çalışmak için değil, sevdiğiniz için, sevdiğiniz kişilerle çalışmaya başlarsınız.
6. seviyede, yeniden gücünüze kavuşursunuz. Enerji blokajları temizlenmiştir, yol açılmıştır, gücünüzü kuşanma zamanı geldi demektir.
7. seviye, bu seviyede duygusal blokajlarda çok daha ciddi boyutlara varan temizlikler yapmaya başlarsınız, köklü değişim ihtiyacı ortaya çıkar, bulunduğunuz yerden ayrılmak arzu ettiğiniz yaşama başlama dürtüsü güçlenebilir.
8. seviye, 12 sarmalınızdan 10 u tamamlanmış demektir. Hafiflik duygusu deneyimleyeceksiniz. İnsanlar yakınızda zaman geçirmek için çekilmeye başlarlar.
9. seviyede, artık 12 sarmal yeniden oluşturulmuştur. DNA sarmalarınızı fiziksel bedeninizin endokrin sistemine ( iç sağlı bezleri) bağlama işlemine hazır olursunuz. Bazen enerjimiz düşecek, bazen yükselecek, enerji değişimleri yaşanırken, sahip olduğumuz enerji sarmallar çizerek yoluna devam edecektir.
Birden bire bir değişim beklemeyin, yukarıdaki şefkat formülünü kullanarak, kendiniz hakkında bir fikre sahip olabilirsiniz. Ancak benim inancım odur ki hiç birimiz aynı seviyede değiliz, bir başka deyişle askeri bir nizam içerisinde hepimiz aynı kapılardan geçmiyoruz. Kabukların soyulma süreci ile paralel oranda bir sonraki adıma geçiyoruz.
Kendinize karşı şefkatli olun.
Tüm bu süreçte alışık olduğunuz her şeyi terk etmeniz gerekecek, yemek saatleri, uyku modelleriniz, insani ilişkileriniz, inanç kalıpları, düşünce yapınız, cinsel yaşamınız, hoşlandığınız müzik türü, alışveriş modeliniz. Zaman zaman depresyona girdiğinizi düşündüğünüz anlar olabilir. Asla çaresiz değilsiniz, kulanacağımız pek çok alete sahibiz. Gerektiğinde tıbbi yardım almaktan çekinmemelisiniz..
Eskiden sevdiğiniz ve zevk aldığınız pek çok şey artık size zevk vermemeye başlayacak, daha sıcak ve içten dostlar edineceksiniz. Bu süreçte uzunca bir süre yalnız kalmanız da mümkün.. Ancak süreç bittiğinde armağanlar da sizi bekliyor olacak..
Köklü bir değişim sizi bekliyor.. Bu nedenle pek çok sevgili bu yolu seçmeyecektir. Seçimi bu yönde olmayan sevgililere saygı duymak ve izin verebilme olgunluğuna ulaşmamız gerek. Bu yolda pek çok aile bireylerinden ayrılmalar söz konusu olabilir, ya da bu zorlu yolda, enerji sizi değişime zorlarken, pek çok sevgili fiziksel bedeni terk etmeyi seçebilir ve hepsi uygundur. Sonuçta her birimiz asla güçsüz ve ne istediğini bilmeyen varlıklar değiliz. Olayların içine girmeden seyirci kalmayı becermemiz gerekiyor.
Herkesi ve her şeyi bağışlamak, bağışlayamadığınızda, bu gerçek kimliğinizin gerçeğini yadsıdığınız anlamına gelir. Kimliğinizin gerçeğini değiştirmiş olan, size karşı o davranışta bulunmuş olan o kişiler değildir. Siz onların eylemlerinin sizin tanrının güçlü bir çocuğundan başka bir şey olmadığınızı söylemesine izin vermişsinizdir. Bir kez gerçek kimliğinizi hatırladığınızda bağışlamak doğru gelecektir. Çünkü o zaman hiçbir şeyin kendisini size zorla kabul ettiremeyeceğini, size gelen şeylerin düşüncenizle siz kendiniz çektiğiniz şeyler olduğunu anlayacaksınız. Bunu bilerek, ayrıca bu seçime sahip olduğunuzu nasıl düşüneceğiniz kendi hakkınızda neye inanacağınız konusunda, kendinizi sevip kabul etme konusunda bir seçime sahip olduğunuzu da bileceksiniz.. Bağışlamak kim olduğunuzu hatırlamaktır. Eğer bağışlamamışsanız, o zaman sınırsız bir şekilde sevildiğinizi hatırlamamışsınız demektir..
2 gündür ilginç bir şekilde yaşadığımı daha bir duyumsuyorum. Yıllar önce bir toplantı için Sinop'a gitmiştim.Boş bir zamanda etrafı dolaşmaya çıktım.İlk kez kendi normal yaşamımın hay huyundan uzak,tek başıma etrafı keşfettim. Beynimi gayet güzel boşaltabilmiştim.
Yine öyle hissediyorum. An ve ben varız.İşlerimi yapmak zorunda hissetmeden yapmak, kendimi strese sokmamak,balkonda kahve keyfi yapmak,egzersiz yaptıktan sonra hissettiğim rahatlık duygusu...
Dün çocukken ne isterdim diye düşünürken buldum kendimi.O zamanlar, büyüyünce yapacağım dediğim neler vardı, o zamanlar uğraştığım hobiler nelerdi?ergenlikte hemen hepimiz bir şeyleri kafaya takmaya,çocuksu neşemizi kaybetmeye başlıyoruz.Düşündüm, hangi yaşımdaki fotoğrafımdaki ben ,daha doğal, sahici,hayatın gerçekleriyle yüz yüze gelmeye başlamamış?
Yakalayabilir miyim o eski hayalleri?