Türbelerimiz ve Hikayeleri


Dursun Fakıh Türbesi (Söğüt)

Şeyh Edebali’nin damadı, Osman Bey’in bacanağı olan Dursun Fakıh’ın doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Karamanlı olduğu bilinen Dursun Fakıh, Şeyh Edebali’den Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Usul ilimlerini öğrenmiştir.Osman Bey ile birlikte savaş ve fetihlere katılmıştır. Katıldığı bu seferlerde askerlerin imam hatipliğini ve vaizliğini yapmıştır. Devletin bağımsızlığının bir nişanesi olan Osman Bey adına ilk hutbeyi Karacahisar’da okuyan ve Osmanlı Devleti’nin ilk kadısıdır. Türbesi ilçeye bağlı Küre beldesinde, Söğüt-Bilecik karayolu yakınında bir tepe üzerindedir.
 

İsa Sofi Türbesi (Söğüt)

İlçeye bağlı Borcak Köyü’nde bulunan türbe, kare planlı, üzeri kubbeli, moloz taş ve tuğladan inşa edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde yaşamış olan İsa Sofi bilgin, gönül dostu, ermiş ulu bir insan olarak bilinir. Ayrıca çevrede Sır Hoca, Kara Tekin, Kamuran Tekke,Taşça Dede, Kumral Dede, Süleyman Bey, isimleri ile anılan türbe ve yatırlar da mevcuttur. Ancak bunlar hakkında yeterli bilgiler bulunmamaktadır.
 



Ertuğrul Gazi Türbesi (Söğüt)

Söğüt-Bilecik yolu üzerindeki mezarlığın yanı başında bulunan Ertuğrul Gazi Türbesi XIII. Yüzyıl sonlarında yapılmıştır.Sultan III.Mustafa zamanında 1757’de yeniden yapılırcasına onarılmış ve ilk yapılıştaki özelliğini yitirmiştir. Ardından Sultan II.Abdülhamit zamanında 1886’da bir kez daha onarılmış ve yanına da bir çeşme eklenmiştir.

Bu onarım sırasında Türbe giriş kapısı yanına bir kitabe eklenmiştir:

Menba-i cuy-i inayet şah-ı ali siretin
Mevce-i derya kadar ömrün Huda kılsın mezid
Kıldı ol şahinseh-i devran cedd-i emcedin
Gazi Ertuğrul Cenabın kabrini zira cedid
Baabı yanında dahi bu çeşmeyi inşa ile
Eyledi ruh-ı revanın şad o Hakan-ı reşid
Cevher-i nazma iki tarih bir beyt içre bak
Su verir buldukçe mecray-ı kalem feyz-i bedid
Ruh-ı Ertuğrul içün bu çeşmeyi kıldı iyan
Ayn-ı Lütf-ı saltanat Şah-ı zaman Abdül Mecid 1304

Türbeyi onartan ve yanındaki çeşmeyi Sultan II.Abdülhamit yaptırmış ise de kitabeye babası Abdülmecid’in ismi konulmuştur.

Türbe kapısı üzerine bu onarım sırasında ikinci bir kitabe konulmuştur:

Şeref-ü şevket eyle aleme Sultan Hamit
İşte ezcümle olup ahdihümayuunda
Sene 1100 dahi 71 iken Ahmet Han çok
Vakit geçmekle münhemdim olmada iken
Bir iki çeşme vü fevvade ederek şimdi de
Mevkiini havi harita yapılıp yeniden
Eyledi inşaasını emrü ferman yani bu
Tarzı dilevize Hamit Han kodu
Nekadar yar ise kurbinde kuburu şüheda
Bunların yattığı müddetçe bu merkatlerde
Kaymakam Zühti kulu kuşesin necetti zida
Salik kulu tarih temhidi tevşihin Eyledi seyai İmranını metdü temhit
Türbe-i hazreti Ertuğrul Gazide cedid
Temelinden buni idmişti bina-i tecdit
Pederişah zaman hazreti Sultan Mecit
Şerefi türbeyi tamir ile etmişti mezd
Şeref-ü zineti hakkaki olundu teyit
Oldu sandukasında böyle ruhamile Ferit
Ziri sanduka hazenede iderler tahmit
Şevket-ü saltanatın eylesün Allah medit
Bunun imarına meşkurkıla ol rabbi-vahit
Kıldı bu türbeyi mamur ol Hakkan Hamit

Ertuğrul Gazi Türbesi altıgen planlı ,üzeri kubbe örtülü olup, dikdörtgen bir girişten sonra içeriye ulaşılmaktadır. Bu girişin yanlarında ikişer pencere bulunmaktadır. Türbenin duvarları bir sıra taş iki sıra tuğladan örülmüştür. Sandukanın bulunduğu türbenin içerisi batı, güneydoğu duvarlarına dikdörtgen pencereler açılmıştır.
 



Şah Sultan Hatun Türbesi (Çandır)



Yozgat ili Çandır ilçesinde bulunan bu türbe Dulkadir Hükümdarı Alaüddevle Bey’in oğlu Şahruh Bey’in karısı ve Şehsuvar Bey’in kızı Şah Sultan Hatun’a aittir. Türbe içerisindeki lahitte yazılı h.905 (1499–1500) tarihli kitabeden türbenin 1499–1500 yılları arasında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Türbe oldukça düzgün kırmızı kesme taştan yapılmış, duvar örgüsünde yer yer üç sıra beyaz kesme taşa da yer verilmiştir. Türbenin önünde bir de eyvan kısmı bulunmaktadır. Buna göre türbe eyvan ve türbe bölümü olmak üzere iki kısımdan meydana gelmiştir. Türbe kısmı kare kaide üzerine sekizgen gövdeli olup, üzeri içten kubbe dıştan sivri bir külah ile örtülüdür. Doğu yönündeki eyvan içten sivri beşik tonozlu, dıştan da kırma çatılıdır.

Eyvan türbeden daha alçaktır. Eyvan kısmından lahit odasına dörder basamaklı merdivenle çıkılmaktadır. Türbenin mumyalık kısmı kare planlı olup, üzeri aynalı bir tonozla örtülüdür. İki mazgal pencere ile aydınlanan mumyalığın içerisindeki mezarlar günümüze gelememiştir.
 


Mahmut Çelebi Türbesi (Akdağmadeni)



Yozgat ili Akdağmadeni ilçesi, Çalışkan Köyü’ndeki bu türbe Ali Çelebi Türbesi’nin yanındadır. Türbe içerisindeki mezar taşlarından öğrenildiğine göre, h.882 (1477) yılında yapılmıştır. Bu türbe Muşallim’in torunu Ali Çelebi’nin oğlu Mahmut Çelebi’ye aittir.

Harap bir durumda olan türbe kare planlı olup, moloz taştan ve devşirme taşlardan yapılmıştır. Günümüze gelebilen kalıntılardan türbenin kuzey yönünün kapatıldığı ve diğer yönlere de sivri kemerlerle açıldığı anlaşılmaktadır. Türbe içindeki kırık mezar taşı üzerinde Kuran’ın 112. Suresi yazılıdır.
 



Ali Çelebi Türbesi (Akdağmadeni)



Yozgat ili Akdağmadeni ilçesi, Çalışkan Köyü’ndeki bu türbe içerisinde gömülü olan Ali Çelebi’nin kimliği hakkında bir bilgiye rastlanmamıştır. Yapı üslubundan XV. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Kesme taştan baldaken tarzında bir türbe olup, kare planlıdır. L şeklindeki ayaklar arasında bulunan sivri kemerler küçük bir kubbeyi taşımaktadır. Türbe içerisinde kırık bir mezar taşı bulunmaktadır.
 


Çoban Baba Türbesi (Mazgirt)



Tunceli ili Mazgirt ilçes merkezinin doğusunda mezarlık alanda bulunan bu türbe günümüze harap bir durumda gelmiştir. Türbenin yapım tarihi bilinmemekte ve Çoban Baba’nın kimliği hakkında da bilgi bulunmamaktadır.

Türbe moloz ve kesme taştan dikdörtgen planda yapılmış, üzerinin konik bir çatı ile örtülü olduğu günümüze gelebilen izlerden anlaşılmaktadır. Yanında bir de çeşmesi bulunmaktadır.
 
insan hepsini görmek istiyor
 


Cabir El Ensar Türbesi (Harran)

Şanlıurfa ili Harran ilçesine 20 km. uzaklıktaki Cabir El Ensar (Yardımcı) Köyü’nde Cabir Bin Abdullah (Cabir El Ensari) Türbesi ve camisi bulunmaktadır. Cabir El Ensar 607 yılında Mekke’de doğmuş, 697’de de Medine’de ölmüştür. Peygamber ile birlikte savaşlara katılmış, Şam’ın, Harran’ın ve Urfa’nın fetihlerinde bulunmuştur. Bu türbenin makam olması kuvvetle muhtemeldir.

Türbe kesme taştan, dikdörtgen planlı olup caminin doğusuna eklenmiştir. Üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Kuzey cephesindeki pencerelere örgü motifli, daireler içerisine yerleştirilmiş palmet ve lotuslardan oluşan bir bordür yerleştirilmiştir. Ayrıca portal üzerinde de aşağıya doğru sarkık palmet dizileri bulunmaktadır. Bu motiflerin Şanlıurfa’daki taş işçiliği arasında tek örnek olması yönünden de oldukça önemlidir.

Türbe Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1992 yılında restore edilmiştir.
 


Hayat El Harrani Türbesi (Harran)

Şanlıurfa ili, Harran ilçesinde bulunan bu türbe, XII.yüzyılda Harran’da yaşamış ve 1185 yılında aynı yerde ölmüş bir İslam alimi olan Şeyh Yahya Hayat El Harrari’ye aittir. İbn-i Cübeyr Onunla ilgili bazı bilgiler vermektedir:

“Allah bu şehri dindar, iyi kişilerin oturduğu, kendini Allah’a adamış seyyahların uğradığı bir yer yapmış. Bu kişilerden Ebü’l Berakat Hayat bin Abdülaziz’i kendi ismini taşıyan mescidin zaviyesinde ziyaret ettik. Onda zahitlerde gördüğümüz halleri gördüm. Şeyh Ebü’l Berakat’ın yanına vardık. 80 yaşını aşmıştı. Bizimle el sıkıştı, bize hayırlı dualarda bulunup oğlu Omar’ı görmemizi tavsiye etti.”

İbn-i Cübeyr’in vermiş olduğu bu bilgilerden, şeyhin ölümünden önce burada kendisine ait bir mescit ve zaviyenin bulunduğu da anlaşılmaktadır.

XVII.yüzyılda Harran’a gelen Evliya Çelebi de bu türbeden söz etmiştir:

”Şeyh Yahya Ziyaret Yeri, Harran dibindedir. Kutupluğa ayak basmış ulu sultandır. Harran Kalesi’nin yanında çöl tarafında büyük bir kubbe içinde metfundur. Çöl Arapları bu sultana son derece bağlıdırlar hatta Araplar arasında mühim bir mesele için yemin ettirmek icap etse de Basra, Lahsa, Umman, Cezayir, Kurna’dan gelip bu sultanın üzerine Yahya Hayati’nin başı için deyip duvara el sürse Allah’a yemin etmiş gibi sayılır.”

Şeyh Yahya Hayat el Harrani’nin türbesi camisinin yanındadır. Cami ve türbe değişik zamanlarda onarım görmüş ve bazı değişikliklere uğramıştır. İlk yapılışında kare planlı tromplu bir kubbe ile örtülü olan türbenin doğu tarafına sonraki yıllarda kubbeli ikinci bir bölüm daha eklenmiştir. Talbot Rice sandukanın bulunduğu kubbeli mekânın Eyyubiler zamanında yapıldığını ileri sürmüştür.

Cami ile türbe birbirinden bir duvarla ayrılmıştır. Bu duvara iki onarım kitabesi yerleştirilmiştir. Kitabelerden birinde Şeyh Hayat İbn Kays’ın ismi ve Ebcet hesabı ile h.882 (1399); diğer kitabede ise cami ve makamın h.1168 (1755) tarihlerinde onarıldığı yazılıdır.
 


Sunullah Paşa Türbesi (Ladik)



Samsun Ladik ilçesinde bulunan Sunullah Paşa Türbesi’nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bununla beraber, yapı üslubundan XVI. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Türbe kesme ve yer yer de moloz taştan yapılmıştır. Sekizgen planlı olup, üzeri yüksek bir kasnak üzerine oturan kubbe ile örtülüdür. Birkaç basamakla çıkılan türbenin giriş kapısı dikdörtgen bir çerçeve içerisinde yuvarlak kemerlidir.

Önüne iki mermer sütunun taşıdığı bir revak eklenmiştir. Türbenin sekizgen köşelerine üzerlerinde birer aynalık olan dikdörtgen söveli pencereler yerleştirilmiştir.
 


Şeyh Savcı Türbesi (Havza)

Samsun Havza ilçesinde Şeyh Safi Köyünde bulunan bu türbenin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Bazı iddialara göre Selçuklu sultanlarından II. Mesut’un şehzadesi Taceddin Çelebi’nin türbesidir ve 1355 tarihinde yaptırılmıştır. Bununla beraber Şeyh Safi Köyü mezarlığında Taceddin Altunbaş Gazi’ye ait bir mezar bulunmuştur. Ayrıca Taceddin Altunbaş’ın 1355 yılında yaşadığını gösterem belgelerle de karşılaşılmıştır. Bu durumda türbenin Şeyh Savcı isimli bir kişiye veya Sultan Taceddin’in oğlu Kılıçaslan Bey’e ait olduğu da düşünülmektedir.

Türbe günümüze kadar değişik zamanlarda onarılmıştır. Son olarak da Çonoğluzade Mahmut Efendi tarafından 1900’lu yıllarda orijinaline uygun olarak yenilenmiştir.

Türbe kesme taştan sekizgen planlı olup üzeri içten kubbe dıştan konik bir külah ile örtülmüştür. Türbede dikkati çeken bir bezemeye rastlanmamıştır.
 



Emir Mirza Bey Türbesi (Bafra)

Samsun Bafra ilçesine 5 km. uzaklıktaki Emir Mirza Bey Türbesi, Türbe Köyü’nde bulunmaktadır. Kitabesinden öğrenildiğine göre Emir Mirza Bey’in veba salgını sırasında ölen yakınları için 1381 yılında yaptırılmıştır.

Türbe moloz taştan ve dikdörtgen planlı olarak yapılmış üzeri sivri bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin kubbe dışındaki alanlar tonoz örtülüdür.

Türbe içerisinde Selçuklu üslubunda altı sanduka bulunmaktadır.
 



Hamza-i Kebir Türbesi (Merkez)



Mardin Meydanbaşı Mevkii’nde bulunan Hamza-i Kebir Zaviyesi Akkoyunlular döneminde 1438-1439 yılında yapılmıştır. Zaviyenin yanında düzgün kesme taştan yapılmış olan türbe bulunmaktadır. Bu türbenin kime ait olduğu kesinlik kazanamamakla beraber Hamza Bey’e ait olduğu da iddia edilmiştir.

Türbe haç planlı olup, dışa taşkın giriş kapısı üzerinde geometrik geçmelerden oluşan bir bezeme bulunmaktadır. Bu bölüm birbirlerinden farklı taşlarla doldurulmuş ve bunlar mozaik tekniğinde kapı üzerine yerleştirilmiştir. Türbe kare planlı olup, üzerini tromplu bir kubbe örtmektedir. Kubbenin dışında kalan haçın kollarını oluşturan mekânlar beşik tonozludur.

Türbenin yanında bulunan zaviyeden, temel kalıntıları dışında, herhangi bir kalıntısı günümüze gelememiştir.
 


Nasreddin Hoca Türbesi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesi surlarının doğusunda kendi ismi ile tanınan mezarlıkta bulunan Nasreddin Hoca Türbesi’nin yapıldığı tarih kesinlik kazanamamıştır. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özgünlüğünü yitiren bu yapıyı Akşehir Kaymakamı Şükrü Bey 1905 yılında yaptırmıştır. Eski yapıdan yalnızca ortadaki ana türbe bölümü günümüze gelebilmiştir. Bu ana türbe bölümünü altı sütunu birbirine bağlayan sivri kemerlerden oluşan bir revak çevrelemektedir. En dışta 12 köşeli mermer kaideye oturan 12 sütun sıralanmıştır. Türbenin üzerini 12 köşeli çinko külahlı bir çatı örtmektedir.

Mermer sandukanın başucunda Nasreddin Hoca’nın yaşamını simgelemek üzere ölüm tarihi olan h.683 (1284) ters olarak 386 şeklinde yazılmıştır. Bugünkü görünümüyle bu türbenin mimari bir özelliği bulunmamaktadır.
 



Mevlâna Türbesi (Karatay)



Mevlâna Türbesi 6.500 m2’lik bir alan içerisinde yer almaktadır. Aynı zamanda büyük bir külliye görünümündeki bu alana üç kapıdan girilmektedir. Batı yönündeki Dervişhan Kapısı denilen kapıdan Mevlâna Müzesi’ne girilmektedir. Mevlevi dervişlerinin bu kapının karşısında da türbe kapısı bulunmaktadır. Avlunun ikinci kapısı güneyde olup, buna da Hamuşan Kapısı ismi verilmiştir. Üçüncü kapı ise kuzeyde, dergâh şeyhine özel olan Çelebi Kapısıdır.

Hz. Mevlana 17 Aralık 1273’te 66 yaşında iken karaciğer rahatsızlığından ölmüştür. Mevlâna Gül Bahçesi denilen bugünkü türbenin bulunduğu yere gömülmüştür. Mevlevi tarihlerine geçmiş bir bilgiye göre; Mevlâna’nın babası Sultan-ül Ulema hayatta iken Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat ile burada yürürken, “Buraya gelince torunlarımın kokusunu duyuyorum” demişti. Bu söz üzerine Alâeddin Keykubat’da bu bahçeyi Sultan-ül Ulema’ya hediye etmiştir. O zamanki geleneğe göre zenginler, devletin önde gelen kişileri mezarlık yerine kendi mülklerine gömülüyorlardı. Sultan-ül Ulema öldüğü zaman buraya gömülmüş, etrafı duvarlarla çevrili türbesi de buraya yapılmıştı. Hz. Mevlana da öldüğü zaman babasının başucuna gömülmüştür. Üzerine de bir türbe yapılmaya başlanmıştır. Selçuklu Emiri Süleyman Pervane’nin karısı Gürcü Hatun, Emir Alemeddin Kayser ve Sultan Veled’in birlikte çalışması ile Mimar Tebrizli Bedreddin bu türbeyi 1274’te yapmıştır.

Hz. Mevlana’nın Türbesi Selçuklu döneminde yapılmış diğer türbelerle karşılaştırılamayacak özelliklere sahiptir. Mevlana’nın ölümünden sonra yapılan ilk türbenin ne şekilde olduğu kesinlik kazanamamıştır. Kanuni Sultan Süleyman, kare planlı, kesme köfeki taşından bir mescidi bu yapı topluluğuna eklemiştir. Aynı dönemde yapılan semahanenin Mimar Sinan’a ait olduğu iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır.

Türbe kapısının ahşap iki kanadı Selçuklu üslubunda, geometrik ve rumi motifleri ile süslenmiştir. Üzerine Sultan Veled’in “Ey talib, öğüdümü canla başla kabul et. Doğruların eşiğine baş koy” anlamında Farsça bir beyit kabartma olarak yazılmıştır. Türbe kapısından Tilavet Odası diye isimlendirilen, daha önce Bevvap (kapıcı) ve Dervişlerin kuran okuduğu, kubbeli küçük bir salona geçilmektedir. Buradan üzeri gümüş levhalarla kaplanmış ceviz ağacından, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa’nın yaptırdığı gümüş bir kapı ile Huzur-u Pir denilen türbe salonuna girilmektedir. Bu salon üç kubbe ile örtülü olup, aşıklar girişi (dahil-i uşşak) ismini almıştır. Bu salonun sağında ve karşısında iki kubbenin örttüğü ve mezar sandukalarının bulunduğu bir set ile karşısındaki iki kubbeli ikinci sete ve Mevlana’nın üzerindeki yeşil kubbeye Kıbab’ül-Aktab (kutupların kubbeleri) ismi verilmiştir. Salonun solunda semahane ve mescidi bir birinden ayıran kemerlerin altındaki sette de ikişer sıra halinde altı sanduka yerleştirilmiştir. Bu altı mezarın Mevlana ve babası ile birlikte Belh’ten Konya’ya göçen dervişlere ait olduğu söylenmektedir.

İlk türbenin dört ayağa oturan güneydoğu ve batı yanları kapalı, kuzey yönü eyvanlı, üzeri piramidal örtülü Selçuklu kümbetlerine benzediği sanılmaktadır. 1396 yıllarına doğru dıştaki çini kaplı dilimli külah yapılmıştır. Sultan II.Beyazıt devrinde de türbenin doğu ve batı duvarları kaldırılarak buraya bazı ilaveler yapılmış, içerisi kalem işleri ile bezenmiştir. Bugünkü türbenin Anadolu’daki en yakın benzerleri Sivas’taki Şeyh Hasan Türbesi ile Akşehir’deki Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi’dir. Günümüzdeki türbe dört paye üzerine oturmuş 25 m. yüksekliğindedir. Bu yüksekliği ile de XIII. yüzyılda yapılmış hiçbir türbe ile karşılaştırılamaz. Türbe gövdesi dıştan 16 dilimli silindir şeklindedir. Gövde taş bir kornişle sona erer. Bunun üzerine yine 16 dilimli konik bir külah yerleştirilmiştir. Türbenin dilimli külahının çinilerinin Alaeddin Ali Bey’in eseri olduğu sanılmaktadır. Gövde ve külah üzerindeki firuze renkteki çiniler zaman zaman yenilenmiştir. Bundan ötürü de bu kubbeye Yeşil Kubbe (Kubbe-i Harda) ismi verilmiştir. Kubbe gövdesinin üst kornişinin altındaki lacivert şeride beyaz sülüs yazı ile Besmele ve Ayet-ül Kürsi yazılmıştır. Külahın en üst noktasında altın kaplama bir alem bulunmaktadır.

Türbenin içerisi içten kubbemsi piramidal şekildedir. Tepe noktasından sekiz köşeli bir yıldızın kolları etrafa dağılmaktadır. Yeşil kubbenin altında Mevlana ve oğlu Sultan Velet’in mavi mermerden yapılmış sandukaları bulunmaktadır. Bu sandukaların üzerinde 1894 yılında Sultan II. Abdülhamit’in hediye ettiği deri üzerine siyah atlas kaplamalı büyük bir puşide örtülmüştür. Mevlana’nın ölümünden sonra mezarı üzerine yerleştirilen ilk sanduka ahşaptan olup, XVI.yüzyılda buradan kaldırılarak babası Sultan-ül Ulema’nın üzerine konulmuştur. Selçuklu devri ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan bu sanduka Selimoğlu Abdülvahit ve Hüsameddin Muhammed isimli iki ustaya aittir. Sanduka kündekâri ve oyma tekniğinde yapılmıştır. Sandukanın ön, arka ve yanlarında Ayet-ül Kürsi, Mevlana’ya ait beyitler, Divan-ı Kebir’den seçilmiş gazeller ile Mesnevi’den alınmış beyitler yazılıdır.

Yeşil Kubbe’nin batısında ve Mevlana’nın başucunda eşi Kerra Hatun (1292), Mevlana’nın kızı Melike Hatun (1306), Mevlana’nın oğlu Muzaferüddin Emir Alim Çelebi (1277), Mevlana’nın torunu Celale Hatun (1283), Kadı Tacettin’in kızı Melike Hatun (1330), Çelebi Hüsamettin (1284) ve bu dergâhta postnişinlik yapmış çelebiler ile onların ailelerine ait 65 sanduka bulunmaktadır.

Mevlana’nın sandukasının üzerini örten stalâktitli kubbeye Post Kubbesi ismi verilmiştir. Mevlana’nın sandukasını Huzur’dan ayıran gümüş bir şebeke vardır. Gümüş Kafes adı verilen bu şebekeyi 1579 yılında Maraş Mirimiranı Mahmut Paşa 1579 yılında Kalemkâr İlyas isimli bir ustaya yaptırmıştır. Bu kafesin üzerindeki gümüş plakada Şair Mani’nin 32 beyitlik Türkçe bir şiiri yazılıdır.

Sultan II. Selim aynı yere iki minareli bir cami eklemiştir. Sonraki yıllarda Hüsrev Paşa Türbesi (1527), Mehmet Bey Türbesi (1534), Hasan Paşa Türbesi (1573) ve Sinan Paşa Türbesi (1574) aynı yere yapılmıştır. Bu arada Mevlana dergâhı da çeşitli ilavelerle genişletilmiş ve büyük bir külliye görünümünü almıştır. Osmanlı sultanlarının hemen hepsi de bu yapı topluluğuna yeni ilaveler yapmışlardır.
 


Koçubaba Türbesi (Sulakyurt)



Kırıkkale Sulakyurt ilçesindeki Koçu Baba Türbesi Alevi Şeyhi Koçu Baba’ya aittir. XV.yüzyılda yapılan türbe bir çok kez onarım geçirmiştir.

Türbe sekizgen planlı kesme taştan yapılmış olup, üzeri taştan piramidal bir külah ile örtülmüştür.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…