Türbelerimiz ve Hikayeleri

aaynaa

başlngc 116 gnc 75 hedef 70
Kayıtlı Üye
22 Temmuz 2014
30.046
26.834
İlk önce kendi memleketimdeki türbeden başlayayım.....


NİKSAR MELİKGAZİ TÜRBESİ (DANİŞMENTLİ )





Melikgazi Türbesi Tokat ili Niksar ilçesinde bulunmaktadır. Niksar'ın fatihi Danişmendliler'in kurucusu olan Melik Danişmend Gümüştekin Ahmet Gazi olmuştur. Danişmend Gazifetihten sonra Niksar'ı sahil Rumlarına karşı mücadelede kendisine hem bir üs hem de bu devletin başkenti olarak seçmiştir. Melik Gazi Türbesi Kayapaşa mahallesinde ziyaret edilmektedir.

Halk arasında “Melik Gazi Türbesi” adıyla bilinen türbe bir Danişmendli eseridir.

Danişmendli Devleti’nin kurucusu Melik Danişmend Gümüştekin Ahmet Gazi (Ölümü: H.498-M.1105)’ye ait olan türbe 12. yüzyılın ortalarında torunu Nizamettin Yağıbasan (1143–1164) tarafından yaptırılmıştır. Daha sonraki dönemlerde hasar gören türbe, Osmanlı döneminde 15. yüzyıl ortalarında bugünkü haliyle yeniden inşa edilmiştir.

Bir hanedan ve devlet kurucusu olan Melik Danişmend Gazi; gazaları ve İslâmiyet’e hizmetleri dolayısıyla Anadolu Türkleri arasında bir millî kahraman ve velî kimliği kazanmış, türbesi asırlarca ziyaretgâh haline gelmiştir.

Günümüze kadar birçok değişikliğe uğramış olan türbe, kareye yakın dikdörtgen plânlıdır. Girişi kuzey cephesinde olan türbenin inşâ malzemesi tuğla, moloz taş ve kesme taştır. Doğu, batı ve güney cephelerinde düzgün moloz taş örgü arasında üç sıralı tuğla hatıl kullanılmıştır. Kuzey cephesi ise tamamen kesme taş kaplamadır.

Türbenin doğu ve batı cepheleri sağırdır. Güney cephesinin ortasında ve duvarın üst kısmında şevli, yuvarlak kemerli küçük bir penceresi vardır.

Kuzey cephesi simetriktir. Girişin yanlarında dikdörtgen biçimli iki penceresi vardır ve sivri kenarlı bir alınlığa sahiptir. Basık kemerli giriş kapısının hemen üzerinde profil demetleri ile sınırlanmış, enine dikdörtgen kitabe boşluğu vardır. Kapı ve iki pencerenin çevresi beyaz damarlı siyah mermerle kaplanmıştır.

İç mekânda kuzey duvarındaki pencereler sivri kemerli bir niş içine alınmıştır. Güney duvarında bir mihrap ve mihrabın üzerinde küçük bir pencere vardır. Kubbeye geçiş Türk üçgenleriyle sağlanmıştır. Kubbeye geçişin hemen altındaki hayli geniş bir ayet kuşağı doğu, batı ve güney cephelerini dolanır. Evvelce şebekeli olduğu kaydedilen sanduka yerinde şimdi düz ahşap bir sanduka vardır.

Kubbe, 1939 yılında meydana gelen depremde yıkılmış olup, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1987 yılında yaptığı onarım sırasında, ahşap düz tavanla örtülmüş, üzeri kiremit kaplı çatı ile kapatılmıştır. Yine aynı deprem sırasında; daha önce kayıtlara geçen kitabesi de kaybolmuştur. Tarihsiz, bir satırlık, sülüs hatla işlenmiş kitabede şu ifadeler yer alıyordu: “Ömer hezael türbe el şerif el badel zayıf nasra bini hel haç carik” (Türkçesi: “Hacı Carık oğlu Nusret bu türbeyi yaptırmıştır.”)

Türbenin bulunduğu Melik Gazi Mezarlığı; Danişmendli, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait kümbetler, türbeler ve tarihi mezarların yoğun olduğu, çevreden toplanan mezar taşları ve kitabelerle düzenlenmiş bir açık hava müzesi görünümündedir.
 
Biz gideriz beşikler var taştan bebeği olmayanlar gider kulak tekkesiyle başağrısı tekkesi de var ...
 
EYÜP SULTAN TÜRBESİ HAKKINDA


Eyüp Sultan Camii'nin yanındadır. Hz. Muhammed'in ordusunda sancaktar olup, İstanbul'un muhasarası sırasında şehit olan Hz. Eyyub E1-Ensari'nin mezarıdır. Mezar fetihten sonra bulunmuş ve üzerindeki türbe 1459 yılında cami ile birlikte inşa edilmiştir.

Dışı çinilerle süslü türbe özellikle Cuma, kandil ve bayram günleri ziyaretçilerle dolup taşar. İşleri ters gidenler, kısmetini açtırmak isteyen kızlar, yeni evlenenler, sünnet olanlar ve çeşitli dilekleri olanlar türbenin önünde dua eder ve çevresini üç defa dolaşırlar. Türbenin ayak ucunda bulunan suyun kalp hastalığına şifa olduğuna inanılır. Eyüp Sultan'da dilek tutanlar çeşitli adaklar adarlar (yiyecek dagıtmak, kurban kesmek vs.) ve dilekleri gerçekleşenler bu adaklan fakir insanlara dağıtırlar.

Türbe, Eyüp Sultan Camii adıyla bilinen ünlü ve kutsal camiin kuzey tarafında ve iç avlusunun hemen önündedir. İstanbul’da yapılan ilk eser budur. Büyük Türk hükümdarı Fatih Sultan Mehmet tarafından, 1454-55 tarihlerinde yapyırılmıştır. Türbede medfun bulunan Hz. Halid Bin zeyd Ebu Eyyub el-Ensari Medineli’dir. Hazraç kabilesinin önemli kollarından Neccar-Zade Hanedanı’nın reisidir. Babasının adı Zeyd, annesinin adıHind’dir. Künyesi Eba Eyyüb’dür. Hicretten iki yıl önce Mekke’ye gelerek Hz.Muhammed S.S. ile görüşmüş ve İslam’ı kabul etmiştir.

Hicretin 48. veya49. (M. 668-69) senelerinde İslam Ordusu kumandanı Süfyan bin Avf’ın idaresindeki ordu,İstanbul’a gelmişti. Şehir muhasara edilmiş ve kuşatmanın devam ettiği bir sırada Halid bin Zeyd ve Süfyan bin Avf vefat etmişlerdi. Yaşının hayli ilerlemiş olması ve çok uzak yollar katetmesi sıhhatini bozmuş ve bir rivayete göre ishal, bir rivayete göre de astım hastalığından yatağa düşmüştü . Vefatında türbesinin bulunduğu yere defnedildi . Büyük hükümdar Fatih İstanbul’u muhasara ettiği sırada muhteşem oyağını, Topkapı karşısında, Maltepe Kışlası’nın bulunduğu yere kurmuştu. Muhasara sırasında da Hz.Halid’in mübarek kabrinin bulunmasını, kuşatmaya iştirak eden devrin kutbu, Akşemseddin Hazretleri’nden istemişti. Kuşatmanın başlarından İstanbul’un fethine kadar Cuma namazları topluca, Eyüp Sultan Camii’nin bulunduğu yerde kılınmıştır.

Türbe sekiz köşeli olup tek kubbelidir. Kesme taştan yapılmıştır. Kubbe cephe yüzlerine oturtulmuştur. Kasnağı yoktur. Cephe köşelerine kabartma sütunlar yapılmıştır. Pencere söveleri mermerdir. Kapısını bulunduğu cephe hariç,diğerlerinde alt üst iki pencere bulunmaktadır. Alt pencerelerin pirinçten dökme kapakları mevcuttur . Kemerli yapısı alternatifli olup mermerdir. Üzerine Allah ve Muhammed isimleri ve bunun altına da kelime-i tevhid hak edilmiştir. Türbenin içi, alt pencerelerin üst silmesine kadar bütün duvarlar mavi ve beyaz rengin hakim olduğu desenli çinilerle kaplıdır. Bu çinilerin üst tarafında türbeyi fırdolayı kuşatan,lacivert zemin üzerine beyaz celi yazılar ile donatılmış bir çini kuşağı yer almıştır. Buraya Besmele-i Şerif ve Tevbe Suresi’nin ayetleri yazılmıştır.

Üst pencerelerin hizasından kubbe kilit noktasına kadar kalem işlemeleri ile süslenmiştir.kubbe ortasına güzel bir istif ile Âl-i imran Suresi’nin 193.ayet-i kerimesi yazılıdır. Muhtemelen bu yazı Fatih devrine aittir. Pirinçten dökme ve döğme bezemeli alt pencere kapakları ise Sultan III. Selim tarafından yaptırılmıştır.

Türbenin ortasında etrafı gümüş şebekeli bir parmaklık içinde Hz.Zeyd’in sandukası bulunmaktadır. Üzerine siyah atlastan yapılmış ve sarı simle işlenmiş güzel bir yazı ile “Kisve-i Şerif” örtülmüştür. Bu kisveyi Sultan II. Mahmud yaptırmış olup üzerindeki yazıların büyük bir kısmı devrin meşhur hattatı Mustafa Rakım Efendi’ye aittir. Siyah atlas Kisve-i Şerife’yi bağlayan sırma kuşak üzerindekiceli hatlar Sultan II. Mahmud’a aittir. Sandukanın etrafındaki gümüş şebekeyi ilk defa Sultan I. Ahmed gümüş telden yaptırmıştır. Büyük bir ihtimalle 1020(1611) tarihinde hacet penceresi duvarı yaptırılırken konmuştur. Daha sonra Sadrazam İbrahim paşa himmetiyle bu gümüş tel şebeke onarılmış ve son olarak da Sultan III. Selim barok stilde ve gümüşten dökme olarak şimdi ki şebekeyi yaptırmıştır. Şebeke maden işçiliği bakımından şaheserdir. Arka cephesinde 1207(1792) tarihinde yapıldığına dair tarih vardır. Şebekenin ön kısmında, yukarıdan aşağıya doğru,Hz. Halid’in alemdarlığına işaret olmak üzere sembolik bir sancağı şerif muhafazası,önünde istiridye kabuğu şeklinde tuğravari bir süs ve onun ortasında da güzel yazı yazmanın önemine işaret eden bir hadis-i şerif görülmeltedir. Az aşağıda ise,gümüş oyma olarak bir Besmele-i Şerife bulunmaktadır. Şebekenin ön cephesinde ve ortaya yakın simetrik ve oyma olarak Hz.Halid’in isimleri görülmektedir. Gümüş şebekenin sağ ve sol taraflarında daire içinde Besmele-i Şerif ve onun etrafında Fatiha suresi oyma olarak işlenmiştir. Şebekenin ayak ucunda ise,yine oyma olarak, bir beyit yazılmıştır. Bu beyiti Şair Münib Efendi yazmıştır.

Şebekenin üst kısmını meydana getiren inişli çıkışlı çerçevenin üzerinde döğme halinde ve sağdan sola Bakara Suresi’nin ayetleri ile Âl-i İmran Suresi’nin ayetleri yer almıştır. Bu şebekenin arka kısmında kalan yerde Osmanlı padişahları kılıç kuşanma merasimleri yapmakta idiler. Büyük değer taşıyan bu gümüş şebeke,II. Dünya Savaşı’nda diğer kıymetli müze eşyasıyla birlikte Niğde’ye götürülmüş ve savaş bittikten sonra getirilerek tekrar yerine konmuştur. Türbenin içinde ve sandukanın ayak ucuna rastlayan duvarın kenarında bir kuyu vardır. Bu kuyunun mermer bilezik taşı,türbe duvarı özel olarak bir miktar oyulmak suretiyle yerleştirilmiştir. Halen üzerinde ağaçtan çıkrığı ve bakır kovası görülmekte ve üzerinde yer alan kitabeden bu kuyunun Sultan I. Ahmed tarafından ihya edildiği anlaşılmaktadır.

Kuyu bilezik taşından itibaren iki metre derinlikte,kuzey tarafa bir dehlize açılmakta ve burada ikinci bir bilezik taşı daha görülmektedir. Bu ikinci bilezik taşının biraz aşağısında da kuyunun suyu kolayca farkedilmektedir. Bu kuyu ve dehlizi türbenin Haliç tarafı ve Silahdarağa Caddesi tarafından tahminen iki metre derinlikte kuşatan ikinci dehliz ile alakalı olmalıdır. Bu dehliz üzeri eyvan şeklindedir ve zemini mermer döşelidir. Yüksekliği takriben 1.25 metredir. Genişliği ise,iki ile beş metre arasında değişmektedir. Bu dehlize, türbe kapısının sağ tarafındaki Sultan I . Ahmed Sebili’nin içindeki altı basamaklı merdivenli bir yoldan girilmektedir. Dehlizin içine girildiğinde tam orta yerden bir ucu Bostan İskelesi’nde denize ulaşan bir kanalın ağzı görülmektedir. Toprak altı sularının artması ile kuyunun dehliz içindeki bilezik taşından taşan suların akması için bu kanalın açıldığı muhakkaktır. Çünkü,kuyu ve türbenin mevkii, İdris Köşkü Tepesinin hemen eteğindedir.

Türbenin pencerelerine ait siyah atlas perdeler, aslında Hz. Peygamber’in Türbesi Ravza-i Mutahhara için hazırlanmış, ancak I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine götürülüp konamamıştı. Üzerine kendi renginden Tevhid ve Şahadet kelimelerinin işlendiği görülmektedir. Ortada sandukanın üzerindeki dairevi kandillikte yer alan 36 adet buhurdan ve zemzemiyye Sultan III. Ahmed’in hediyesidir. Bunların bir kısmı altın bir kısmı ise gümüştür.

Türbe girişindeki büyük kristal avize,Sultan III.Selim veya Sultan II. Mahmud tarafından türbeye konulmuştur. Sandukanın dört köşesine konan dört büyük şamdan ise emniyet düşüncesi ile Topkapı Sarayı Müzesi’ne kaldırılmıştır. Bu gümüş şamdanları Sultan İbrahim hediye etmiştir. Türbenin duvarlarını Sultan I. Ahmed’in, Sultan III.Mustafa’nın, Sultan III. Selim’in, Sultan II. Mahmud’un, Sultan Abdülaziz’in,Hattat Osman Efendi’nin, Hattat Ahmed Razi Efendi’nin, Hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’nin,Mahmud Celaleddin Efendi’nin ve Hattat Rıza Efendi’nin yazıları süslemektedir. Sultan III. Selim tarafından söylenip Yesarizade Mustafa İzzet tarafından yazılan şu levha da bir şaheserdir:

Alemdar-ı kerim şah-ı iklim risaletsin Muinim ol benim daim bi Hakk-ı Hz. Bari Selim-i ilhamı her den yüz sürer bu ravza-i pake Şefaatle kerem kıl Ya Eba Eyyüb Ensari

Sancak-ı şerif 1730 tarihine kadar türbede muhafaza ediliyordu. Bu tarihte zuhur eden Patrona isyanında asiler sancak-ı şerifi almak için harekete geçince derhal Topkapı Sarayı’na kaldırılmıştır. Bugün türbede yalnız iki sancak-ı şerif kılıfı vardır. Fatih Sultan Mehmed, türbenin kapısını tahtadan yaptırmıştı. Sultan I. Abdülhamid bunları kaldırarak yerine bugünkü tunç kapıları koydurup pencereleri de yeniledi. Türbe kapısının yenilenmesine söylenen bu şiir padişah emri ile kapı üzerine yazılmıştır:

Şefa’at kast ider İhlasla ol bab’da Hakk’a Bu c’ay-i pake Han Abdülhamid yapdı der-i vala

Sultan II. Abdulhamid bu tunç kapı önüne bizzat kendi eliyle sedef kakmalı,parmaklıklı bir kapı yapıp koymuştur. Türbenin önünde medhal dediğimiz bir kısım vardır. Fatih devrinde türbenin kapısı önünde bir revak vardı. Burası, sütunlar üzerine oturtulmuş bir kubbecikten ibaretti. Yanları açıktı. 1022(1613) tarihinde, Sultan I. Ahmed,bugün gördüğümüz hacet penceresinin de üzerinde bulunduğu çini kaplı duvarı,sebil ile beraber inşa ettirerek eski medhal kısmını tamamen değiştirmiştir. Bu giriş kısmının tavanı klasik Türk tezyinatına ait kalem işleri ile süslüdür. Duvarları ise çinilerle kaplıdır.

Medhale açılan kapının sağ tarafında Fatih ve Sultan Beyazid devri nişancılarından Ahmed Çelebi Paşa’nın kabri vardır. Lahit şeklindeki bu mezarın arkasında ve türbenin sağ tarafında ise Kadınlar Mescidi vardır. 3*3 boyutlarında küçük bir odadır. Sultan II. Mahmud’un kızı, Âdile Sultan her sene ramazan süresince burada itikafa çekilmeyi adet edinmişti. Hz.Halid için yazdığı, çok duygulu kasideyi, bu küçük mescitte yazdığı söylenir. İç avludan türbe medhaline açılan hacet penceresi üzerindeki bronz şebeke Sultan I. Ahmed tarafından yaptırılmış olup orijinaldir. Pencerenin, cami avlusuna bakan yüzünde ve üstte şu kitabe vardır:

Müyesser eyledi bu meşhed-i envar-ı pür feyz ü vefa Resulullah-ı mihman iden yar-ı vefakarı Türab-ı merkad pak-ı mücella eyler Ensari Mücahid fi sebililah Ebi Eyyub El-Ensari

Hacet penceresinin iç kısmına ise hadis-i şerif yazılmıştır. Anlamı şudur: ”Devemi kendi haline bırakınız. Zira o kendine düşen görevi yapmaya memur edilmiştir. O da gitti, Ebu Eyyub’ün kapısı önüne çöktü.” Methalin sol tarafında uzunca bir koridor vardır. Dış avluya açıldığı yerde, sağlı sollu iki cüzhane yer alır. Sağ taraftakini Kanuni devrindeki sadrazamlardan Semiz Ali Paşa, sol taraftakini ise Genç Osman’ın annesi Mahfiruz Hatice Sultan yaptırmıştır. Koridorun iki yan duvarı muhtelif renk ve desende nadide çinilerle kaplanmıştır.

İç avluda bulunan ve türbe medhaline açılan kemerli yapının üzerinde “Tac’ül-tevarih “ yazarı, Hoca Sa’düddin Efendi’nin oğlu ve 26. Şeyhülislam Mehmed Es’ad Efendi’nin Hz.Halid hakkında yazdığı 36 mısralı Arapça bir kitabesi bulunmaktadır. Es’ad Efendi 1034(1625) tarihinde vefat etmiştir. Kabri, Eyüp’te Saçlı Abdulkadir Efendi Camii Haziresinde,babasının yanındadır.

http://www.turkcebilgi.com/eyüp_sultan_türbesi
 
Gündem Ötesini izledim sürekli eski bölümlerini de izliyorum da..
İstanbulun sırlı evliyalarını koruyanlarını anlatırlarken İstanbul'da haliç semtinde YA VEDUD HAZRETLERİ TÜRBESİ varmış...
ALLAH NASİP EDERSE HAYIRLISIYLA nasip olup gidersem inş uğramak istediğim yerlerden olacaktır nette bilgiler var .....
Giden var mı hiç bu türbeye bilen ?
 



İstanbul ve Ramazan denince akla ilk gelenlerdendir. Özellikle Ramazan’ın ilk günü mahşeri bir kalabalık kaplar Topkapı Şehremini’nde bulunan türbenin sokağını. Oruç Baba’nın yüzü suyu hürmetine Allah’tan ne dilerlerse bir yıl içinde gerçekleşeceğine inanan ve dileği olanlar, yedi ya da on bir kişiden zeytin, sirke veya şeker alarak burada açarlar ilk oruçlarını.

ALLAH(C.C) izniyle benim de gitmek istediğim yerlerden ahh gönül nerelere gitmek ister de işte ya zamanı var ya da nasip yok ama inş nasiplerimizde hayırlı yerler git gide artar YA RABBİM amin..

 



Cağaloğlu’nda Basın Müzesi olan binanın altında bir köşeye sıkışmış minicik bir türbe, hiç kimsenin farkında bile olmadığı ya da bilmediği son derece mütevazı bir mezar sadece… Kendisinin Fatih Sultan’ın ordusunda görevli bir eren olduğu yazar kitabesinde… Öyle önünde çılgın kalabalıklar göremezsiniz, yoldan geçenler bir Fatiha okuyup geçerler çoğu zaman ama orada edilen duaların kabul edildiğine inanılır hep.

inş hayırlısıyla ALLAH nasip eder gitmeyi...amin
 
Aziz Mahmut Hüdâyi




Üsküdar’ın tepelerinden birinde olan türbesinde yazılı bir duası vardır Aziz Mahmut Hüdâyi hazretlerinin:

Sağlığımızda bizi, vefatımızdan sonra kabrimizi ziyaret edenler ve türbemizin önünden geçtiğinde Fatiha okuyanlar bizimdir. Bizi sevenler denizde boğulmasın, ahir ömürlerinde fakirlik çekmesin, imanlarını kurtarmadıkça göçmesin.

Özellikle eskiden Boğaz’dan geçen gemilerin kaptanları bu dört türbenin önünden geçerken düdük çalar ve mürettebatını bu evliyaların ruhuna Fatiha okumaya davet ederlermiş.

ALLAH'IM bizi de oraya gitmeyi nasip eyle inş hayırlarla amin...giden arkadaşlar varsa ya da gitmeyi düşünenler bize de dua edin..
 
Yuşa Peygamber



Beykoz’un tepelerinde Boğaz’ın en görkemli yerinde bulunan türbede gömülü olan zâtın Yuşâ Peygamber olduğuna inanılmaktadır. Yuşâ Peygamber bir rivayate göre Musa Peygamber ile birlikte Mecme-ul Bahreyn’e (Boğaziçi) gelmiş ve burda vefat ederek bu tepeye gömülmüştür. Çeşitli tefsirlerde Yuşâ’nın Musa’nın vefatından sonra peygamber olarak görevlendirildiği, Hıristiyanların ve Yahudilerin ona Yeşu dedikleri nakledilir. Burayı ziyarete giderseniz hem dualarınızı eder hem de yeşilliklerin arasından o eşsiz Boğaz manzarasını seyredersiniz.
 
Yahya Efendi


Yahya Efendi, Beşiktaş ile Ortaköy arasında, günümüzde Yahya Efendi Tekkesi adıyla anılan türbede yatan şeyhülislamdır. Yahya Efendi, Trabzon Kadısı Ömer Efendi’nin oğludur. Kanuni Sultan Süleyman’ın da süt kardeşidir ve onun saltanatı boyunca danıştığı kişidir. Boğaz’ı koruyan dördüncü kutsal kişi olduğuna inanılır.
 
Merkez Efendi



Topkapı’dan Sahil Yolu’na doğru giderken yolun sağ tarafında, Mevlanakapı’nın arka sokaklarından birindedir Merkez Efendi’nin türbesi. Türbe, çilehanesi ve yanındaki dilek kuyusu ile eskiden olduğu gibi günümüzde de dilekte bulunmak için halkın en çok ziyaret ettiği kutsal yerlerden birdir. Merkez Efendi’nin çocukları ve hayvanları çok sevdiği, ünlü “mesir macunu”nun da mucidi olduğu söylenir.
 
Sümbül Efendi Türbesi



Sümbülleri çok sevdiği ve sarığının kenarına hep bir sümbül taktığı için Sümbül Efendi diye anılan, Merkez Efendi’nin de kayınpederi ve hocası olan bu ulu kişinin türbesi Koca Mustafa Paşa Camii’nin avlusundadır. Halkın çok rağbet ettiği türbelerden biridir.
 
Helvacı Baba Türbesi



Halk arasında helvacılık da yaptığı için “Helvalı Baba” ya da “Helvacı Baba” gibi isimlerle bilinen bir tasavvuf ehline ait olan bu türbe Vefa’dan Veznecilere giden yol üzerindedir. Ziyaretçisi hiç eksik olmayan bu türbede özellikle Cuma günleri dilek sahipleri helva dağıtarak dileklerinin kabulü için dua ederler.
 
Selami Dede



Kısıklı’dan Çamlıca Tepesi’ne doğru çıkılırken yolun solunda bulunan küçücük bir türbedir Selami Dede’nin türbesi. Bu türbe Selami Dede’ye gönülden bağlanmış pek çok kişi tarafından ziyaret edilir, dilekleri kabul olanlar buraya tekrar geldiklerinde mutlaka bir kutu kesme şekerle gelir ve kutuyu oraya bırakırlar ki dileğinin kabul olmasını isteyenler alsın.
 
Gözcü Baba



Osmanlılar adına Bizans’ı gözetleyen Ahi dervişlerden biri olduğu söylenir Gözcü Baba’nın. Şehit olunca Çemenzar’da, Servili Mezarlık’a gömülmüş ve o semte adını vermiştir. Bugün çok işlek bir caddenin orta yerinde olduğu için zaten her an ziyaretçilerin uğrak yeridir.
 
Çifte Gelinler



Eyüp Sultan Türbesi’nin yanında bulunan Çifte Gelinler Türbesi eskiden gelinlerin ilk uğrak yeriydi. Türbede yatan üç kişi ile ilgili söylentiden öteye herhangi bir bilgi yok ancak Fatih Sultan Mehmet’in ordusu ile Fetih‘e katılıp şehit olan, iki adet yeni evli gelinin burada yattığı söylenir. Bugün türbenin başında bembeyaz gelinlikleriyle kınalı avuçlarını açıp dua eden gelinlere rastlamamız mümkündür.
 
Tuzcu Baba



Beşiktaş’ta bulunan türbede yatan Tuzcu Baba’nın Fatih’in tuzcu başısı olduğu ve Fetih sırasında askerin tuz ihtiyacını karşılamak için keramet gösterip toprağı döverek tuza çevirdiği rivayet edilir. Bu nedenle türbeyi ziyarete gelenler dualarının kabulü için buraya tuz getirirler ve dağıtırlar.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…