Karyağdı Türbesi
İtfaiye Meydanında olup, kapısının üstünde kaba bir yazı ve onun altında 1477 tarihi görülmektedir. Kurşunları sökülmüş kubbesi yer yer çatlamıştır. Duvarlarında birçok onarım izleri görülmektedir.
Sekizgen planlı, kubbeli bir türbedir. Duvarları: bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla ile örülmüştür. Taşların arasına da, dikey birer tuğla konulmuştur. Ceplelerin beşinde, keşme taş çerçeveli, sağır sivri kemerli birer alt pencere vardır. Bir sıra taş, üç sıra tuğla ile örülen kemerlerin aynalıkları tuğladır. Pencereler, lokmalı demir parmaklıklıdır. Yedi cephede hemen sağır kemerlerin üzerinde bulunan, yuvarlak tuğla kemerli küçük üst pencereler, alçı şebekelidir.
Güneydeki sağır cephelerin içersinde, birer mihrabiye ve niş vardır. Duvarlar: iki sıra, kurt dişi ile sona erdirilir. Kubbesi: kurşun kaplamalıdır. Bir çok kez onarılmış olmasına rağmen, kurşunları kısmen dökülmüş ve kubbesi çatlamış durumdadır.
Türbenin kapısı doğudadır. Kapının eşik ve şöveleri yekpare taştandır. Üstte, dilimli taşlarla örülü sivri bir kemerin içinde dikdörtgen bir mermere yazılmış kitabenin altında, basık kemerli giriş kapısı bulunmaktadır.
Türbenin içinde, bir sanduka vardır. İçten yükselen kubbesi, küçük bir kapısı vardır. Kızlar: kısmetlerinin açılması amacıyla, Karyağdı Türbesini ziyaret ederek, adak adarlar. Türbenin içine doldurulan gereksiz eşyalar nedeniyle, manevi havası bozulmuştur.
Halk arasında, türbede yatanın bir kız olduğuna dair rivayetler vardır.
Olay 15. yüzyılın ortalarında yaşanır. Hikâye şöyledir; Ankara'nın en güzel kızlarından biri gelin olmuş. Vakit gelmiş hamile kalmış. Olacak ya, hamile gelinin canı öyle bir şey ister ki , bulup buluşturmak çok zordur. Herkes yazın güneşinde buram buram terlerken, O Ağustos ayında kar istemektedir.
Kar bu; her mevsimde bulunmaz ki. Gidip uzaklardan getirmek de mümkün değil.. O zaman şimdiki gibi kolaylıklar da yok .
Kadıncağız, gündüz hayalinde kar helvaları yemiş. Her gece rüyasında kar yağmış. Bir an gelmiş, artık dayanamaz olmuş. Herkesin uykuya daldığı bir gece, bahçeye çıkıp hem ağlamış, hem istemiş: "Allah’ım" demiş; Her şey senin elinde! Sen, ol deyince gökyüzünden kar da yağar, nur da yağar! Ver Allah’ım! Lâpa lâpa kar ver. Avuç avuç kar yiyeyim. İçimin şu bitmez yangını sönsün. Kar ver Allah’ım!
Bazı işler Allah ile kul arasında sırdır. Nasıl olmuşsa olmuş, lâpa lâpa kar yağmaya başlamış o gece. Yerler bembeyaz olmuş. Gelin şükretmiş Allah’a. Avuç avuç alıp yemiş karlardan. Ertesi sabah Ankara'yı bembeyaz karlar içinde görenler büyük bir şaşkınlığa uğramışlar.
Ancak gelinimiz birkaç gün sonra hasta olur..Yediği kar ona dokunmuş, yatağa düşmüştür. Kısa bir süre sonra da vefat eder. Bebeği için hazırlanan kenarı pullu duvak, gelinin tabutuna örtülür.
Görenler der ki: Türbenin üstüne her gece , herkesin derin uykulara vardığı saatlerde, bir şey yağar. Yere düşmeden kaybolur gider .Kar mı yağar , nur mu yağar, bilinmez.