Popüler Konu Sevgili günlük...

Melike Şahin nasıl bir sesmişsin, nasıl çıkmamışsın karşıma hayret… youtube beni bu kızla geç tanıştırdın kızdım sana…
 
Sevgili günlük,

90 lara ait bir şarkı dinlediğim zaman gözlerim dolar bazen engel olamam göz yaşlarım akıp gider…
Nedir bu içimdeki özlem…
 
Günlük bu gece de hiç iyi değilim. Bu gece iyiyim dediğim geceler gelecek mi cidden? Kendimi burada çok kötü hissediyorum. Hayırlısıyla en kısa zamanda buradan kurtulabilmek istiyorum ama artık cidden dayanmakta zorlanıyorum. Nefret ediyorum buradan. Yeter diye çığlık ata ata haykırmak ağlamak isterken sadece Allahım beni buradan kurtar diyebiliyorum. Artık çok zorlanıyorum. Çok bunaldım çooooooookkkk.
 
Selam gunlito. Bugün görümcemin kızı makyaj masam için şöyle dedi "Genç kız odası gibi" Güzel cevap

Ama ben artık genç kız değilim. Yine geç yetiştim bu tarz şeylere. Bakınca onun kadar hevesliyim ama. Aramızda 10 yaş var. O yaşta evlendigime inanamiyorum. Kiza bakınca bu daha çocuk diyorum. Evlilik ve o kız asla yanyana durmuyor mesela. Ben ama atlı kovaliyor gibi evlenip anında çocuk sorumluluk. Yemek bulaşık kaynana bana bunu tercih ettiren keşke sadece aşk olsaydı diyor konuyu kapatıyorum. Sonuç olarak onun yaşlarında yaşamam gereken bir çok şeyi yaşayamadım. Bu yüzden bugün böyle hevesler üstümde "gibi'' duruyor.

Geçmişe hem özlem duyuyorum hem de ikinci bir şans verseler geri dönmek istemiyorum. Çünkü bazı şeyleri değiştiremezsin. Diğer yandan 30 güzel yaş. Artık toy değilsin. Olgunlaşmak hiç bitmiyor. İçimde durmadan öğrenme ve kendini geliştirme isteği var. Hemde her konuda olabildiği kadar. Bunlar hayata yetişememe korkusundan da olabilir, gerçekten yaşadığımı hissetmek istiyor da olabilirim. Kafamı kullanmak istiyorum.

30 böyle bir şey mi. Çocukken, genc kızken aileler diretirdi de yapmazdik çok şeyi. Okumam gerekiyordu ama kim için ne için tam olarak farkında bile olmadan görev gibi yerine getiriyordum. Şaka gibiydi. Bir gün öğretmen falan olurdum. Şu an mesela okuma isteğim var ama ilginçtir ki sebebi bir seyler olabilmekten ziyade potansiyelimi keşfetmek. Demir bu şekilde işliyordu simdi anlıyorum. İnsanlar neden yıllarini veriyor okumalara. Nasıl kitap kurdu olunuyor. Ya da adam her şeyi olmuş mesela niye master yapıyor. Önceden olsa başka derdi mi yok derdim biraz hayatını yaşasın. Ama şu an anlıyorum o adamı. Adam yaşıyor zaten. Niye yapmasın ki potansiyeli var. O kafayı orada kullanmazsa nerede kullanacak. Dedi fasulye ayiklarken Esra Erol seyreden kadın kafamda o kadar çok şey var ki. Komedyen de olmak istiyorum mesela. Olamıyorum çünkü provalara katılabilmek için oğlumu bırakabilecegim hiçbir yer yok. Şu döneminde de yanında olmaliyim. Ama bir gün bir şeyler yapicam bu konuda biliyorum. Küçük de olsa bir tiyatro sahnesinde olucam. İnşallah bunlara yetecek ömrüm vardır. Çünkü zaman akıyorrr sular seller gibi. 30,40 oluyor bir anda. 40,50. O zaman imkan olsa bile belin ağrıyor. Gözünde katarakt çıkıyor ayağında bir şey. E hani gezecektin? Al işte bir anda her şeye geç kaldın. Rabbim hem dünyada hem ahirette ve hayırlısıyla tabi ki gönlümüzde ne varsa nasip etsin diyor ve rüyamda kataraktli Oxford öğrencisi görmeye gidiyorum
 
Gunluk naber?
Cocuklar uyudu.kabuguma cekilip ic dunyam icin okumami yaptim.ama kalbim ha isyan etti ha isyan edecek modunda.zor tutuyor aklim kalbimi.aslinda yardim almam lazim ama ilac kullanmak istemiyorum.simdilik bekliyorum bakalim.yarin yogun bir gun.basim kalablik olacak gibi ama olsun okadarlik.cengoda yurt disindaydi hafta sonu gulcanin durumdan takip ettim .hadi bakalim bilim adina guzel adimlar atiyor.gururlqndim onun adina.sifa olsun aldigi ve verdigu her bilgi insanliga.prof oldugu gunleri goruruz ins.. Gerci oda az kaldiya .carsamba sabah ugricam ona.alper hocanin bilgileri paylasalim bakalim ne olacak.
 
Sevgili günlük,

gençliğimde yaptığım hatanın bedelini niye hala ödüyorum… ben gitmek kurtulmak istiyorum ama yapamıyorum… bir gün kurtulurmuyum… çocuklarmı elimi kolumu bağlayan… bilmiyorum…
Ot gibi yaşıyorum hiçbirşey bana zevk vermiyor artık.
 
Sevgili günlük.
Düsünmedigim uyuyabildigim geceleri özledim. cocugumu özledim onun hissettirdiklerini ozledimm Babami ozledim. Ailemi ozledim. Kendimi özledim. Ozlemeyi unutup hayatin akisina kapildigim gunleri özledim.. Bir yanımı hep hasretle sınayan hayat bana beni geri verir mi. ?
 
Sevgili günlük,

Biliyormusun duygularım değişti… Böyle nasıl diyim daha sert oldum “banane” modundayım, öfkeliyim… yaşım ilerlediği içinmi yoksa yaşanmışlıklarmı …
Sanırım yaşanmışlıklar, beni bu hale getirenleri Allaha havale ediyorum. Hele o bir kişi “Allah seni bildiği gibi yapsın bana yaşattıklarını yanına bırakmasın Rabbim…
 
Resmen hayatimin yikimini yasadim kasimda. Şoku uzerimden atinca uzun uzadiya arastirmalar yaptim ,olani kabullendim kaderimi. Ďini butun bir cok insana danisildi. Kafalar oldu karman corban sonunda bi karar verildi. Ileride cocuklarin dinini degistirmemesi icin bu evliligin devami hükmüne.
Bana bu kadar eziyet etmesinin sebebi muslumanlara olan hinciymis megerse serefsizin,keza aileside oyle! Turkleri asagilamalari da ayni sebepler adî pislikler. Ben 15 yildir meger hacli savasi veriyormusum haberim yok.. neyse bundan sonra kilicimi kusandim gorevekler gunlerini,cocuklarimi turk ve musluman olarak yetistirecegim. Allah cocuklarimi islamiyetten koparmasin insallah,amin. Dini butun insan dediki,esini islamiyete davet et, o kadar dil doktum asla kabul etmedi gerizekali. Dibi butun insanda dediki, sen esine karsi vazifeni yerine getirdin. Vebali senden cikti. Ancak cocuklarina karsida sorumlulugun var dedi. Dini butun insana gore bu nikah gecerliymis(nette tam tersini okumus olsamda) ,islamiyeti kabul etmedigi icin benim gunahimida cekecekmis.
Benim bu dunyadaki hayatim bir imtihan oldugunu idrak edebiliyorum. Burnum surte surte evet. Demekki yasamam gerekiyomus.
Suan kendisi yan odada eski apartmandaki karsi komsu olan fahiseyle tlfda konusuyo.
Gercekten ben bi paravanmisim, türkce milliyetci kisiligimi kullanmis ,isyerinde guven olusturmus.
Neyse yeterince dagildim,toparlanma surecindeyim.
 
Sevgili günlük,

neden benim dostum yok, beni anlayan ona sonsuz güvenebileceğim, beraber ağlayıp beraber gülebileceğim bir tane dostum olsun çok isterdim.
Allahım bana seninde sevdiğin bir dost nasip et en kısa zamanda
 
Sevgili günlük,

benim canımı en çok en sevdiğim insanlar acıttı…
 
Aklımdan çılgınca fikirler geçiyor. Şükür ki ben onları gerçeğe dökecek kadar çılgın değilim.
 
Yine evde yalnızım bu gece günlük. Daha doğrusu çocuklarla beraber yalnızım. Yine kk otelde mi kalacağım bu gece, yoksa uyuyabilecek miyim göreceğiz
 
Güzelmiş
 

Eklentiler

  • 36797795-8818-4E51-B47F-C86AD1CECF30.jpeg
    329,7 KB · Görüntüleme: 41
Şu cümleden sonra durup ah çekmeden okumaya devam edebilen var mıdır acaba…
 

Eklentiler

  • 1419DBF9-2C75-4557-B84C-4651352D172A.jpeg
    239,8 KB · Görüntüleme: 41
Dedimki bizi iskeleye birak biz vapurla karsidaki parka gidicez cocuklarla msj attim. Isten cikmis hadir haldir kendine ve arkadaslarina yetecek kadar kofte,izgara sos kanatlar almis..yani kendini gezdirecek biz naparsak yapalim! Az once mutfaga girdim napiyosun sen diye, elinde tlf artik kimle goruntulu konusuyosa eli ayagi birbirine dolandi.tlfnu karnina bastirdi hemen cikti mutfaktan. Ardindan mutfagi topladim. Yukari kata cikarken dustan cikti oda. Simdide elinde tlf asada tv bakiyo sozde!! Bu beden dili hareketleri gosteriyor tekrar pezevenklige baslamis .
Eski ben olsam kesinlikle salya sumuk aglar uzulurdum. Ama simdi oylemi ermeni hiristiyan biri icin cok bos yere uzup helak etmisim kendimi,salakligima yanayim
 
Sevgili günlük,

İçim buruk yine hüzün doldu yüreğim.
İnsan kendi elleri ile hayatın mahvedermiş… Bende kendi kendime hayatımı mahvettim, çok küçüktüm cahildim yapamadım dönemedim geri … Yol uzadıda uzadı ben bir türlü o çıkmaz sokaktan çıkamadım…
 
theblackswan ve Otrera
Bu iki kadın bugün bana çok uzunca süre babamı düşündürttü. Bir blog sayfam vardı, uzun uzun yazılar yazardım oraya sevgili günlük diye. Bir keresinde de babamdan dizeler paylaştım onun olmadığı bir doğum gününde...
Aklıma geldi, paylaşmak istedim.



Sevgili Günlük;
İlk aşık olduğum adam, kırklı yaşlarındaydı ve beş tane de çocuğu vardı. Beşincisi bendim meselâ.

Cemal Süreya'nın bir dizesini okudum; "Masal dinlemeden büyüyen çocuklar, kedi resmini bile cetvelle çizer" diyordu.
Neden böyle demişti acaba?
Çünkü masallar hayâl gücümüzü besler, zenginleştirir. Çocukluğumda hiç masal anlatanım olmasa da, benim çok renkli bir hayâl dünyam vardı hep...
Babam masal bilmezdi ama bizim onunla masal dinlemekten de ziyâde, masalları bizzat yazdığımız zamanlarımız oldu. Anlatmak istiyorum.

Yaz akşamları çok güzeldir bizim köyümüzün bahçesi. Çok uzak, kilometrelerce uzaktaki dağlar ve tepeler görünür karşıdan. Yemyeşildir her biri ve lakin gece olup da hava karardığı anda, o tepelerde küme küme ışık demetleri görünür. Hiç ama hiç bilmediğimiz köylerdir onlar...

Derme çatma bir masa ve iki yanına da oturmak için birer sıra odun çakmıştı babam. Masanın bir yanı ceviz, öbür yanı dut ağacıydı ve adeta yarışırlardı masaya gölge yapabilmek için aralarında. Ara sıra dutun meyveleri düşerdi masaya biraz esinti olunca. Ceviz ağacı öyle değildi, sımsıkı tutardı meyvelerini dalında. Kafasına sopayı yemeden vermezdi dalından bir tane bile kolay kolay. İşte biz de babamla, bu iki ağacın dalları arasında; masallar yazardık karşı tepedeki köylere bakarak. Hava karardığı anda ötüşmeye başlayan cırcırböceği sesleri ve uzaklardan yankılanarak gelen ve derinden işitilen köpek havlamaları... Zeki Demirkubuz filmlerindeki sahnelere benzerdi geceleri bahçemiz. Yanıbaşımızda semaver yanardı, masamızda illâ ki ikiden fazla bardak olurdu ki yoldan gelip geçen biri, çay kaşığının o davetkâr sesini duyup ansızın misafir olabilirdi gecemize... Uzun uzun karıştırırdı babam çayını. Bir sigara yakardı... Dalıp giderdi bir süre öyle karşı tarlalara, daha da uzaklara, o tepelere ve ışıkları yanan ve parıldayan o köylere...
Canik Dağları ve onun uzantısı tepelerin ki en meşhuru Kel Tepe'dir, ardı Karadeniz'di, öyle hissederdim hep...

Bu oyunun nasıl başladığını anımsıyorum. Sormuştum bir keresinde babama; "Sen hiç o uzaktaki köylere gittin mi?" diye. Gitmediğini söylemişti. Bazı tahminleri vardı köylere dair, isimlerini ve etnik kökenlerini söyleyebiliyordu ama çok da kendinden emin değildi. Diyorum ya. Çok uzaktaydı o köyler.
O gece başladı birlikte masal yazmamız işte.
Bir yeri işaret ederken hep sol elini uzatırdı. Sol elinin işaret parmağı ile uzakta yanan ışık kümelerini gösterir; "Te işte orada, kim bilir hangi evde, bir çocuk ağlıyordur" diye başlatmıştı masalın ilk cümlesini. Dura dura ve sakince konuşurdu hep. Bir iki nefes daha alırdı sigarasından. Çay bardağının içindeki kaşığı, işaret parmağıyla bardağa doğru yaslar ve çayını içerdi keyifle. Sindirirdi cümleleri zihninde, sonra konuşurdu. Onu o kadar çok inceledim ki hayatım boyunca. Hayatı anlamaya çalışır gibi yaşadı hep, hiç acelesi yoktu. Hiç telaşa kapılmazdı. Ağır ağır yerdi yemeğini, ağır ve içli türküler de söylerdi. Keyif alırdı yaptığı her şeyden. Değişik bir adamdı babam. Merhameti de dağ gibiydi, öfkesi de. Öfkeli hâline çok az tanık oldum çok şükür.
Çok şakacıydı ama hayatı da bir o kadar ciddiye alırdı. Süslüydü, dağdan odun getirmeye bile gömlekle giderdi. Küçük, şimşir bir tarağı vardı. Her sabah saçlarını tarardı o plastik kaplı, sırları dökülmüş el aynasının karşısına oturup. O tarağı da hep cebinde taşırdı. Anlatmaya başladı mı da hiç susmazdı.
"Sonra baba? Başka ne vardır o evlerde?" demiştim.
Düşündü biraz...
"Bir yaşlı adam, kapısının önünde tabakasından tütün çıkarmış, sigara sarıyordur öksüre öksüre."
Yine dururdu. İçimden onlarca kez, "Haydi be baba, anlatsana işte. İllâ sormam mı lazım?" diye ince sitemler geçer, ısrarla sorardım.
"Sonra?"
"Belki bir ana, yarın sabah pişireceği ekmeğin hamurunu yoğurmuştur" derdi.
Ben de o masala ilaveler yapardım...
"Belki bir gelin vardır, gurbete çalışmaya giden kocasının yolunu gözlüyordur baba" derdim.
"Belki askerdeki çocuğundan mektup gelmiştir de, okutacak birini arıyordur okuma bilmeyen birisi..." diye eklerdi.
Okuma-yazma demezler bizim oralarda. Hatta yazma kısmı öyle uzaktır ki, "okuma bilmemek" diye anlatılır okur-yazar olmamak kavramı.

Ara sıra masamıza ağaçtan yine dutun meyveleri düşerdi. Ağaca çıkışırdı bu kez de.
"Böyle misafirlik mi olur, biz sana laf anlatırız, sen kafamıza dut atarsın!"
Balkan Türküdür benim etnik kökenim. Bizim muhacirlerin şivesinde, şimdiki zaman kavramı yoktur. "Geliyorum" demez kimse, "gelirim" der misâl. Biliyorum da demez, bilirim der onun yerine. Bunu fark ettiğimde yaşım çok gençti.
Gülerdim babamın ağaçla olan kavgasına. Masalımız yazılırdı böyle böyle. Hiç bilmediğimiz uzak köylerdeki hayatları hayâl eder, anlatırdık. Daha neler neler olurdu o köylerde tam da o anda.
Yemekten arta kalan karpuz kabuklarını, ertesi sabah hayvanlara vermek için leğenin içine doğrardı bir kız.
Hayvan gütmeye gidecek olan genç bir çoban, yarınki çıkınını hazırlıyordu belki.
Hikâyelerimizde hiçbir zaman şehir telaşı olmazdı. Mayalı ekmek pişiren analar, ayağında ya da urgandan yaptığı ve tavandaki beşik çengeline bağladığı salıncakta çocuk sallayan gelinler, kaçak göçek sigara tüttüren ergen gençler, sevdiği delikanlıya varmak için planlar kuran genç kızlar, gölgede içi geçen ve oturduğu yerde uyuyakalan yaşlılar...
Hiçkimsede tükenmişlik sendromu diye bir şey olmazdı. Hiçkimse bir diğerinin hakkına el uzatmazdı.
Sarf ettiğimiz tüm cümleler zihnimde yaşıyor şimdi babamım gözleri gibi. Ne çok benzerdik birbirimize...
Bir adamın, baba olduğunu hissetmesi için bir kızı olmalı mutlaka. Kız çocukları öğretir onlara baba olmanın ne demek olduğunu. Ben de son çocuğu ve tek kızıydım ve ona babalığı belki de ben öğrettim.
Ama o bana babasızlığı öğretmedi giderken...
Bugün doğum günüydü ve yaşasaydı eğer, bugün 76 yaşında olacaktı. Yedinci ayın yedisi. Ben ona yine pijama hediye edecektim. Sevdiğim insanlara pijama almak çok özel bir duygu benim için. Gözümden sakındığım insanları, sarıp sarmalasın istiyorum bir uyku boyunda o pijamalar. Babam pijamalarını hiç çıkarmazdı yaz-kış. Kıyafetlerini hep pijamalarının üzerine giyerdi. En son, hastanede yanında refakatçi kaldığımda almıştım ve öldüğü gün, benim aldığım pijamalar vardı yine üzerinde...

Bunun ne demek olduğunu keşke size anlatabilseydim.

Kız çocuklarınızı çok sevin babalar. Ne olur çok sevin. Eğer gerçek sevgiyi sizden öğrenirlerse, yüzüne her gülene ve sevdiğini söyleyene inanıp, peşine düşmezler bir hayırsızın. Onlara yapacağınız en büyük iyilik ve bırakacağınız en büyük miras bu olur; gerçek sevgiyi bilerek yaşamak. Ardındaki kocaman yürekli, dağ gibi duran adamın sevgisinden güç almak! Ardına o sevgiden aldığı rüzgârı kattı mı, nasıl kafa tutar dünyaya o kız çocuğu bir bilseniz...

Ne güzel adamdın sen baba...
Ne güzel yaşadın bu hayatı, ne güzel sesler ve sözler bıraktın bize.
İyi ki doğmuştun.
İyi ki yaşamıştın bizimle.
İyi ki bana gerçek sevgiyi öğrettin.
Yıldızlar yoldaşın olsun ismi gibi muhterem adam.
Doğum günün kutlu olsun...

07.07.2020, Ceyhan/Adana
 
Sevgili günlük. Bugün hem evde hem dışarda çok üzüldüğüm bir gündü. Detaylara girmek istemiyorum. Üzücü bir şeyler oldu.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…