Nasıl anlatılırsın bilemiyorum.Bir insanın en kıymetlisi nasıl anlatılabilir ki?
Sana hamile kaldığımı öğrendiğimde dünyanın en mutlu insanı benim sanmıştım, baban gibi.Sen içimde büyüdükçe heyecanımız da artıyordu.İlk defa o minicik ellerini görmüştüm ultrasonda.Bana el sallıyor gibiydin.”Ben buradayım” dercesine kıpırdanışlarını hissediyordum içimde…Rüyalarıma giriyordun bazen,seninle konuşuyor,oynuyorduk.Seninle birlikte mutlu bir gelecek düşlüyorduk babanla.
Sonra acı haberi aldık doktordan.Hastaydın yavrum.Hasta doğacaktın…Doktorların yanıldıklarına inanmak istedim bir süre.Ama işte oradaydın,böbreğindeki anormalliği ben bile fark edebiliyordum artık.Doktorlara göre doğar doğmaz diyalize girebilirdin, ya da ölebilirdin…Aldırmayı tavsiye ettiler.Canımın canı, sana kendi ellerimle nasıl kıyabilirdim.
Dünyada daha büyük bir acı var mı bilemiyorum.Canımdın, kanımdın,içimdeydin ama sana yardım edemiyordum.Belki anne karnındaki bir operasyonla böbreği rahatlatabiliriz dedi doktorlar ve yaptılar.Henüz karnımdaydın ve karnımı delerek çivi kalınlığındaki metali böbreğine taktılar.Çevremdeki doktorlar”Bu kadına iyi bakın.”diyordu fedakarlığım için..Ama umurumda mıydı benim, umurumda mıydı yaşadıklarım sanki!Canımın canı, daha doğmadan tanıştın acıyla.Aslında bu senin ileride yaşayacakların için küçük bir alıştırmaydı.
Doğdun…Bebeklerini doğdukları gün kucaklarına alan annelere imrenerek baktım bir süre,kollarımda değildin.Seni üç gün sonra gösterdiler bana.Seni ilk gördüğümde ayaklarımın bağı çözülmüştü,ağlıyordum.Kucağıma bile alamadım o minicik nurdan bedenini…Makinelere bağlıydın.Kalbinin atışını yansıtan gösterge sanki senin değil de benim kalbime bağlıydı.O durduğunda sanki benimki de duracakmış gibi hissediyordum.Belki de hayatımda ilk kez kıskanıyordum birilerini,bebeği sağlıklı olan anneleri…Binlerce ütopik düşünce geçiyordu aklımdan,ağlayarak uyanıyordum yarım yamalak uykularımdan.Hastanede kırk gün yattık oğlum.Diyalize girmediğin için şükrediyordum Allah’a.
Evimize geldik.Sağlık sorunların nedeniyle her ay kontrol ettirmeliydik seni.Her gün üç farklı ilaç almak zorundaydın ağlaya ağlaya…Bunun yaninda üç operasyon geçirdin altı ay içinde.Ameliyat öncesi ve sonrasındaki morarmalarını,inlemelerini ve açlık krizlerini anlatmaya gerek yok sanırım.Canımdan can gidiyordu ama elimden gelen bir şey de yoktu.Sen acı çekerken seyretmek bencillik gibi geliyordu,yaşadıklarını yaşamayı diliyordum.
Kadınlar anne olduktan sonra dünyadaki en güzel şeyleri hep çocukları için hayal ederler.Bense yarını bile düşünmek istemiyordum çünkü sonun karanlıktı yavrum.Ya diyalize girecektin,ya böbrek nakli olacaktın,ya da …Son diye bir şey yoktu bizim için çünkü biz zaten sonu yaşıyorduk.Korkulan olmuştu.Büyümüyordun.Sekiz aylıktın ve yattığın yerden başını bile kaldıramıyordun.Menenjit geçirdiğinde yarım yamalak söylediğin “agu”ları bile unutmuştun hastaneden çıktığımızda.Sol bacağını hareket ettiremiyordun.Doktorlar kalıcı olabilir dediklerinde babanı hiç bu kadar çaresiz görmemiştim.Hemen her ay enfeksiyon geçiriyordun hastaneye yatıyorduk.On gün tedavi…
Hastaneyi artık tanıyor, ölesiye korkuyordun,doktorları gördüğünde korkudan başın titriyordu artık.Çaresizlik, çaresizlik, çaresizlik…Önümüzü arkamızı sarmıştı.
İnsanlar eskiden de bu kadar düşüncesiz miydi,ya da bana mı öyle geliyordu artık?…Bebeklerini aşıya götürdüklerinden ve onun ağlamalarına dayanamadıklarından bahsediyorlardı bana ..Ya sen, sen yavrum, neler yaşamıştın? Düşünmüyorlardı.Önceleri çektiğin acıları anlatırken artık anlatamaz olmuştum,şimdi olduğu gibi…”Küçük acılar anlatılır,büyük acılar dilsizdirler.”sözünün doğruluğunu daha iyi anlıyordum artık.
Senin yanından bir saat bile ayrılmamıştım.Sensizlik nasıl bir şeydi onu bile hatırlamıyordum artık…İliklerime işlemiştin.Sahi nasıl olurdu dakikalarını yudum yudum içtiğin,özüne işleyen varlığı çıkarmak hayatından, düşünmeye çalışıyordum, aklım almıyordu.
Sonra…Sonra durgunlaşmaya başladın.Anlayamadık yavrum ötelerin seni çağırdığını...O kadar çok ağlıyordun ki bazen ağlamaktan baygın düşüyordun.Her zamanki şikayetlerin sandık.Bir cumartesiydi.Baban İstanbul’a gitmişti.O günkü bakışını unutamıyorum.Elveda der gibi bakmıştın, şimdi anlıyorum.Baban eve geldiğinde yarı baygın hafifçe gülümsemiştin.O haldeyken nasıl gülebilmiştin?Hastaneye götürdüğümüzde gözlerini sabitleyemez olmuştun, inliyordun.Tahliller yapıldı.Kalp,dalak büyümesi…Fulminen Karaciğer Yetmezliği…Böbrek fonksiyonların durmuştu.Doktor babanla konuşuyordu.Artık tıp terimlerini de anlar olmuştum.”Mortal!”dedi doktor sadece sustum,ağlayamıyordum.Ambulansla İstanbul’a gönderdiler.Vücudun şişti,damarların delik deşik oldu;bacağından,derinden parça aldılar,boynuna katater taktılar, karnına periton diyalizi için delikler açtılar.Kanamanı durduramadılar…Hala yaşıyordun…Ölmek bu kadar zor muydu oğlum?Canın çok acıdı mı?Beni bir an görmesen deliye dönerdin,nasıl dayandın yavrum?
Üç gün dayandı kalbin,sonra sustu.Benimki de atmıyordu artık,kendimde değildim.Seni morgtan kollarımda çıkardım.Kanlı battaniyene sarılı…Seni kucağımda götürmek istedim, baban sıcak durmamalı dedi.Bir annenin bebeğini soğuk tutmak için kollarından bırakması ne garipti…Seni anneannenin evine götürdük.Çok severdin ya dedeyi, anneanneyi…En son orada gördüm seni…Daha önce hiç ölmüş birini görmemiştim.Ölüleri ilk o gün sevdim.Soğuk bedeninle bile hala ne kadar güzeldin.Seni koydukları toprağa ben de girmek istedim.Üşümeyecek miydin orda,ıslanmayacak mıydın,seni nasıl bırakabilirdim?
O gün doğum günündü yavrum.Evimizde olmalıydık.Sana balonlar almalı,yiyemesen de ellerimle pastalar yapmalıydım.Akşam olduğunda sıcak yatağında yatmalıydın.Ama işte soğuk bir mezardaydın.Olanları tam olarak kavrayamıyordum.Sanki birinin gelip“Bir şakaydı.” demesini bekliyordum.Bunu diyebilecek biri için neleri feda etmezdim.Ama işte dünyadaki en gerçek şeydi yaşadığın,yaşadığımız…Üzerini örttüler…Nasıl bir kabullenişti bu,nasıl dayanabilmiştim?Seni orada bırakıp eve nasıl dönebilmiştim?Kavuşmak rüyalara,
ötelere mi kalmıştı artık?
Gittin…Geride tarifi imkansız acılar,onulmaz yaralar bırakarak gittin…Çözülmesi zor denklemlerle, cevaplanması zor sorularla bırakıp gittin…
__Çocuğunuz var mı?
__Yok!
Nasıl “Yok!” diyebilirdim? Sen yok muydun yani?Hiç olmadın mı sanki? Yüreğimdeki oyukları nasıl kapatabilirdim? Sancılarımı nasıl dindirebilirdim? İçimdeki boşluğu nasıl doldurabilirdim? Bıraktığın çağrışımlarla nasıl ödeşebilirdim? Zamanı nasıl geri döndürebilirdim? Seni nasıl anlatabilirdim? Seninle geçirdiğim bir dakikacık zamanı tekrar yaşayabilmek için neler feda edebilirdim?
…Vuslat gecesini hayal etmesem nasıl yaşayabilirdim?...
Sana hamile kaldığımı öğrendiğimde dünyanın en mutlu insanı benim sanmıştım, baban gibi.Sen içimde büyüdükçe heyecanımız da artıyordu.İlk defa o minicik ellerini görmüştüm ultrasonda.Bana el sallıyor gibiydin.”Ben buradayım” dercesine kıpırdanışlarını hissediyordum içimde…Rüyalarıma giriyordun bazen,seninle konuşuyor,oynuyorduk.Seninle birlikte mutlu bir gelecek düşlüyorduk babanla.
Sonra acı haberi aldık doktordan.Hastaydın yavrum.Hasta doğacaktın…Doktorların yanıldıklarına inanmak istedim bir süre.Ama işte oradaydın,böbreğindeki anormalliği ben bile fark edebiliyordum artık.Doktorlara göre doğar doğmaz diyalize girebilirdin, ya da ölebilirdin…Aldırmayı tavsiye ettiler.Canımın canı, sana kendi ellerimle nasıl kıyabilirdim.
Dünyada daha büyük bir acı var mı bilemiyorum.Canımdın, kanımdın,içimdeydin ama sana yardım edemiyordum.Belki anne karnındaki bir operasyonla böbreği rahatlatabiliriz dedi doktorlar ve yaptılar.Henüz karnımdaydın ve karnımı delerek çivi kalınlığındaki metali böbreğine taktılar.Çevremdeki doktorlar”Bu kadına iyi bakın.”diyordu fedakarlığım için..Ama umurumda mıydı benim, umurumda mıydı yaşadıklarım sanki!Canımın canı, daha doğmadan tanıştın acıyla.Aslında bu senin ileride yaşayacakların için küçük bir alıştırmaydı.
Doğdun…Bebeklerini doğdukları gün kucaklarına alan annelere imrenerek baktım bir süre,kollarımda değildin.Seni üç gün sonra gösterdiler bana.Seni ilk gördüğümde ayaklarımın bağı çözülmüştü,ağlıyordum.Kucağıma bile alamadım o minicik nurdan bedenini…Makinelere bağlıydın.Kalbinin atışını yansıtan gösterge sanki senin değil de benim kalbime bağlıydı.O durduğunda sanki benimki de duracakmış gibi hissediyordum.Belki de hayatımda ilk kez kıskanıyordum birilerini,bebeği sağlıklı olan anneleri…Binlerce ütopik düşünce geçiyordu aklımdan,ağlayarak uyanıyordum yarım yamalak uykularımdan.Hastanede kırk gün yattık oğlum.Diyalize girmediğin için şükrediyordum Allah’a.
Evimize geldik.Sağlık sorunların nedeniyle her ay kontrol ettirmeliydik seni.Her gün üç farklı ilaç almak zorundaydın ağlaya ağlaya…Bunun yaninda üç operasyon geçirdin altı ay içinde.Ameliyat öncesi ve sonrasındaki morarmalarını,inlemelerini ve açlık krizlerini anlatmaya gerek yok sanırım.Canımdan can gidiyordu ama elimden gelen bir şey de yoktu.Sen acı çekerken seyretmek bencillik gibi geliyordu,yaşadıklarını yaşamayı diliyordum.
Kadınlar anne olduktan sonra dünyadaki en güzel şeyleri hep çocukları için hayal ederler.Bense yarını bile düşünmek istemiyordum çünkü sonun karanlıktı yavrum.Ya diyalize girecektin,ya böbrek nakli olacaktın,ya da …Son diye bir şey yoktu bizim için çünkü biz zaten sonu yaşıyorduk.Korkulan olmuştu.Büyümüyordun.Sekiz aylıktın ve yattığın yerden başını bile kaldıramıyordun.Menenjit geçirdiğinde yarım yamalak söylediğin “agu”ları bile unutmuştun hastaneden çıktığımızda.Sol bacağını hareket ettiremiyordun.Doktorlar kalıcı olabilir dediklerinde babanı hiç bu kadar çaresiz görmemiştim.Hemen her ay enfeksiyon geçiriyordun hastaneye yatıyorduk.On gün tedavi…
Hastaneyi artık tanıyor, ölesiye korkuyordun,doktorları gördüğünde korkudan başın titriyordu artık.Çaresizlik, çaresizlik, çaresizlik…Önümüzü arkamızı sarmıştı.
İnsanlar eskiden de bu kadar düşüncesiz miydi,ya da bana mı öyle geliyordu artık?…Bebeklerini aşıya götürdüklerinden ve onun ağlamalarına dayanamadıklarından bahsediyorlardı bana ..Ya sen, sen yavrum, neler yaşamıştın? Düşünmüyorlardı.Önceleri çektiğin acıları anlatırken artık anlatamaz olmuştum,şimdi olduğu gibi…”Küçük acılar anlatılır,büyük acılar dilsizdirler.”sözünün doğruluğunu daha iyi anlıyordum artık.
Senin yanından bir saat bile ayrılmamıştım.Sensizlik nasıl bir şeydi onu bile hatırlamıyordum artık…İliklerime işlemiştin.Sahi nasıl olurdu dakikalarını yudum yudum içtiğin,özüne işleyen varlığı çıkarmak hayatından, düşünmeye çalışıyordum, aklım almıyordu.
Sonra…Sonra durgunlaşmaya başladın.Anlayamadık yavrum ötelerin seni çağırdığını...O kadar çok ağlıyordun ki bazen ağlamaktan baygın düşüyordun.Her zamanki şikayetlerin sandık.Bir cumartesiydi.Baban İstanbul’a gitmişti.O günkü bakışını unutamıyorum.Elveda der gibi bakmıştın, şimdi anlıyorum.Baban eve geldiğinde yarı baygın hafifçe gülümsemiştin.O haldeyken nasıl gülebilmiştin?Hastaneye götürdüğümüzde gözlerini sabitleyemez olmuştun, inliyordun.Tahliller yapıldı.Kalp,dalak büyümesi…Fulminen Karaciğer Yetmezliği…Böbrek fonksiyonların durmuştu.Doktor babanla konuşuyordu.Artık tıp terimlerini de anlar olmuştum.”Mortal!”dedi doktor sadece sustum,ağlayamıyordum.Ambulansla İstanbul’a gönderdiler.Vücudun şişti,damarların delik deşik oldu;bacağından,derinden parça aldılar,boynuna katater taktılar, karnına periton diyalizi için delikler açtılar.Kanamanı durduramadılar…Hala yaşıyordun…Ölmek bu kadar zor muydu oğlum?Canın çok acıdı mı?Beni bir an görmesen deliye dönerdin,nasıl dayandın yavrum?
Üç gün dayandı kalbin,sonra sustu.Benimki de atmıyordu artık,kendimde değildim.Seni morgtan kollarımda çıkardım.Kanlı battaniyene sarılı…Seni kucağımda götürmek istedim, baban sıcak durmamalı dedi.Bir annenin bebeğini soğuk tutmak için kollarından bırakması ne garipti…Seni anneannenin evine götürdük.Çok severdin ya dedeyi, anneanneyi…En son orada gördüm seni…Daha önce hiç ölmüş birini görmemiştim.Ölüleri ilk o gün sevdim.Soğuk bedeninle bile hala ne kadar güzeldin.Seni koydukları toprağa ben de girmek istedim.Üşümeyecek miydin orda,ıslanmayacak mıydın,seni nasıl bırakabilirdim?
O gün doğum günündü yavrum.Evimizde olmalıydık.Sana balonlar almalı,yiyemesen de ellerimle pastalar yapmalıydım.Akşam olduğunda sıcak yatağında yatmalıydın.Ama işte soğuk bir mezardaydın.Olanları tam olarak kavrayamıyordum.Sanki birinin gelip“Bir şakaydı.” demesini bekliyordum.Bunu diyebilecek biri için neleri feda etmezdim.Ama işte dünyadaki en gerçek şeydi yaşadığın,yaşadığımız…Üzerini örttüler…Nasıl bir kabullenişti bu,nasıl dayanabilmiştim?Seni orada bırakıp eve nasıl dönebilmiştim?Kavuşmak rüyalara,
ötelere mi kalmıştı artık?
Gittin…Geride tarifi imkansız acılar,onulmaz yaralar bırakarak gittin…Çözülmesi zor denklemlerle, cevaplanması zor sorularla bırakıp gittin…
__Çocuğunuz var mı?
__Yok!
Nasıl “Yok!” diyebilirdim? Sen yok muydun yani?Hiç olmadın mı sanki? Yüreğimdeki oyukları nasıl kapatabilirdim? Sancılarımı nasıl dindirebilirdim? İçimdeki boşluğu nasıl doldurabilirdim? Bıraktığın çağrışımlarla nasıl ödeşebilirdim? Zamanı nasıl geri döndürebilirdim? Seni nasıl anlatabilirdim? Seninle geçirdiğim bir dakikacık zamanı tekrar yaşayabilmek için neler feda edebilirdim?
…Vuslat gecesini hayal etmesem nasıl yaşayabilirdim?...