88 doğumluyum.
Barbi değil kendi emeğimiz göz nurumuz bez bebeklerimiz vardı. Elbiseleri kesilen çorapların boyun kısmıydı. Lipton çay kutularına iki kapak açtık mı gardropları bile oluyordu
Tasolarımız vardı, yerde istiflenmiş olanları tasoyla vurarak ters çeviren yeni sahibi olurdu. Misketlerimiz vardı, çatır çatır üterdik
Tornetlerimiz vardı, otomobil parçası olan bilyelerdendi tekerlekleri. Şöyle güvenli bir yokuş da bulduk mu, değmeyindi keyfimize...
Gündüz kapılarımız ardına kadar açık olurdu, tek muhafazası sinek girmesin diye takılmış eski perdelerdi.
Atarilerimiz vardı, street fighter oynadığımız atari salonlarımız...
Her türlü bilimum nesne, şahane bir oyuncak haline dönüşebilirdi. Kola kapaklarını araba farzederdik, kumda açtığımız yollarda sürerdik ehliyetsizce.
Ödevlerimizin en büyük kaynağı a'dan z'ye ansiklopedilerdi. Grup çalışmalarımız kütüphanede yapılırdı, her türlü bilgiye araştırarak ulaşırdık.
Sayfalarca ödevlerimizi, kendi el yazımızla verirdik öğretmenimize. Saçlarımız kalıp gibi toplu olurdu, dağınık saç ayıptı, görüntü kirliliğiydi. Derli topluyduk.
Elbiselerimiz marka değildi, önlüklerimiz de... En büyük havamız, anne örgüsü önlük yakalıklarımızdı.
Eteklerimiz dizlerimize geldiği zaman biz büyümüş olurduk. Boyumuzu kapı kirişlerine çizgi atarak ölçerdik. Ne kadar büyüdüğümüzü de böyle öğrenirdik.
Bilgisayarımız yoktu, internetimiz yoktu. Biz doya doya çocuktuk, doya doya büyüdük.