“HAYVAN REFAHI” ADI ALTINDA ÇIKARTILAN YÖNETMELİKLERLE HAYVAN KATLİAMLARI MEŞRULAŞTIRILIYOR
Dünyada her yıl milyonlarca hayvan, deneylerde kesilip biçiliyor, ısıtılıyor, donduruluyor, zehirleniyor, aç bırakılıyor, parçalanıyor, depresyona sokuluyor, ruh hastası yapılıyor. Milyonlarca hayvan, kozmetik, kimya, ilaç ve silah sanayisinin laboratuvarlarında, yüksek okul ve araştırma enstitülerinde ve kayıt dışı merdiven altı işkencehanelerinde hapsediliyor. Akıl almaz işkencelere maruz kalıyorlar, yakılıyor, boğuluyor, kanser ediliyor ve öldürülüyorlar. Bu zulüm ise “insanlık” yararına yapıldığı gerekçesiyle meşrulaştırılıyor. Halbuki, vicdanen yanlış olmasının yanısıra hayvan deneylerinin bilimsel araştırmalara katkısı, yok denecek kadar az. Bu vahşet, insan tarafından her ne kadar meşru bir zemine oturtulsa da deneylerde hayvanların çektiği acı, yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
13 Aralık'ta Resmî Gazete'de "DENEYSEL VE DİĞER BİLİMSEL AMAÇLAR İÇİN KULLANILAN HAYVANLARIN REFAH VE KORUNMASINA DAİR YÖNETMELİK" başlığıyla ve daha sonra da "hayvan refahı" ile ilgili yayımlanan düzenlemelerin Avrupa Birliği zorlaması ile çıkartıldığını ve sistemlice zulüm gören hayvanların ihtiyaçlarına, sorunlarına çözüm getiremeyecek nitelikte olduğunu duyuruyoruz.
Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın son bir haftada jet hızı ile çıkartmış olduğu yönetmelikler nedeniyle hayvanlar için ciddi şekilde endişe duymaktayız. Türkiye'de, mevcut mevzuatın varlığına rağmen, en göz önünde olan sokak hayvanları dahi korunamazken bu tür göstermelik girişimlerle kapalı kapılar ardındaki hak ihlallerinin kesinlikle giderilemeyeceğini düşünüyoruz. 13 Aralık'ta Resmî Gazete'de yayımlanan yönetmeliğin ismine bakıldığında atılan bu adım, deneylerde kullanılan hayvanların haklarını gözetecek gibi görülse de yönetmeliğin içeriği, hakların esnekleştirilemeyeceği ilkesinden oldukça uzaktadır.
Söz konusu yönetmelik, özellikle 17. ve 18. maddeleri ile yaban hayvanları ve sokak hayvanları için, deneysel ve bilimsel faaliyetlerde kullanım yasağı getirmiş gibi gözükse de bu maddelerin fıkralarında istisnai durumlar da sıralanmıştır. Bu istisnai durumlar, yaban hayvanlarının ve sokak hayvanlarının da deneylerde kullanımını olanaklı hale getirmektedir.
Bu yönetmelik ile barınaklara toplanan sokak hayvanlarının da Bakanlık izni ile kobay olarak kullanılabileceğinin meşrulaştırıldığı bir döneme girmiş bulunmaktayız. 90'lı yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile üniversiteler arasında özel protokollerle barınaklara toplanan sokak hayvanlarının deney laboratuvarlarına kobay olarak gönderildiğini biliyorduk. Hayvan hakları mücadelesi verenlerin takipleri sonucunda bu gizli kapaklı sevkiyat, son yıllarda asgari düzeye indirilmişti. Ancak bu yönetmelikle yabanî hayvanlar ve sokak hayvanları da yetkili mercilerin izniyle kısa zamanda ilaç ve tıp endüstrisinin kurbanı haline getirilecektir. Bu nedenle yeni yayımlanan yönetmelik, takdir edilmekten çok eleştirilmesi zaruri bir düzenlemedir ve derhal geri çekilmelidir.
Bu yönetmelik ve hayvan hakları ile ilgili diğer mevcut mevzuatın tümü, hayvan haklarını gözetmemekte, aksine hayvanların “insanî" ve bilimsel yöntemlerle nasıl sömürüleceğini, kontrol altına alınacağını, bertaraf edileceğini belirlemektedir. Söz konusu yönetmelik, hayvan deneylerine alternatif yaklaşımlara yer vermiş olsa da yönetmelikte birer "istisna" olarak geçen fıkralardan anlıyoruz ki maksat, deneylerde hayvanlara yaşatılan mezalimi sonlandırmak ya da bunu ciddi bir şekilde kontrol altına almak değildir. Bu nedenle, AB dayatması olarak ortaya çıkan, sadece birer başlıktan ibaret olan, hayvanlar açısından içi bomboş olan bu tarz girişimleri samimi bulmamız da beklenemez.
Günümüzde, Türkiye'de ve dünyada, "hayvan refahı" adı altında, sadece bir kişinin imza yetkisiyle hayvanlara ötanazi uygulanmakta, hayvanların köleliğinin devamına olanak sağlayan girişimlerin ne şekilde uygulanacağı, bir "sorun" olarak tanımlanan hayvanların nasıl tecrit edileceği ve öldürüleceği belirlenmektedir. Tüm bu "insancıl" müdahaleler sayesinde de insanların, hayvanlar üzerindeki köleleştirici yaklaşım ve eylemleri sorgulamasına engel olunmakta, hayvanlara yaşatılan zulmün belleklerden silinmesi ya da bu zulmün zihinlerde hafifletilmesi kolaylaştırılmaktadır.
Avrupa Birliği, 2013 itibarıyla hayvan deneylerini tamamen yasaklayacağını açıkladıysa da son beş senede REACH adı ile bilinen proje ile milyonlarca hayvan üzerinde önceden denenmiş binlerce kimyasal, kozmetik vs. ürünün tekrar denenmesine nasıl ön ayak olduğunu unutmuş değiliz. Bu yüzden, hem kendi kurtuluşumuzun hem de hayvanların kurtuluşunun bu iki yüzlü sistemin aygıtlarında aranamayacağının son derece bilincindeyiz. Çünkü biliyoruz ki dünya üzerinde hüküm süren bu iki yüzlü, türcü endüstriyel sömürü sistemi varoldukça hayvanlara yaşatılan zulmün sadece boyutu değişecektir.
Yeryüzüne Özgürlük Derneği olarak, canlılara yaşatılan zulmün altında yatan ve bu zulmü, sömürüyü meşrulaştıran tahakküm ilişkilerinin; yaşadığımız her dakika hayvanlara reva görülen acının; tür, ırk, cinsiyet vs. demeden tüm hak ihlallerinin sonlanmasını elbette dert ediniyoruz. Ancak, bunun göstermelik olarak çıkartılan, samimi olmayan, aslında hayvanların kurtuluşunu değil otoritenin ve sermayenin menfaatlerini düşünerek köleliği meşrulaştıran ve onaylayan mevzuatla gerçekleşebileceğine inanmıyoruz. Bizler, hayvanları en başta canlı oldukları için, ardından da en azından acı duyum yetenekleri insanla aynı olduğu için bize dayatılan o hiyerarşik, insanmerkezci düşünce sistemini reddediyor ve hayvanların kesilip biçilecek, sömürülecek birer meta olmadıklarını haykırıyoruz.
Hepsi birer canlı, birer birey olan hayvanlar için bugün otoritelerce tüm dünyada uygulanan ve uygulatılmak istenen hayvan refahı teorisi, hayvanların sadece daha iyi koşullarda sömürülmesine ve katledilmesine hizmet etmektedir. Geçtiğimiz aylarda Türkiye'de de çeşitli üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve devlet birimleri, hayvanların sömürüsünün, katledilmesinin hangi yöntemler uygulandığında daha insanî olacağını tartıştı: Tartışılan bu yöntemlerin içinde, 12 cm'lik çivilerin kafatasına tatbik edilmesi gibi tüyler ürperten uygulamalar da mevcuttu. Tüm bu uygulamaların temelinde ise hayvanların kurtuluşundan, refahından, rahatlığından ziyade, otoritenin ve sermayenin menfaatlerini işaret eden uygulamalar yattığını, zulüm, acı, korku, işkenceden ibaret olan bu konudaki gerçekleri görmemek, duymamak için vicdanlarımızı köreltmiş olmamız gerekiyor.
Hayvanlar için Ötanazi Diye Bir Haktan Bahsedilemez
Hayvan refahı kapsamında sık sık adı geçen ötanazi (uyutma) denilen ve bir hak olarak tanıtılan öldürme metodundan ise hayvanlar için bahsetmek mümkün değildir. Çünkü hayvanlar, yaşamlarını sonlandırma talebini dile getiremez, bu talebini insana bildiremez. Ötanazide bireyin talebi esas olduğu için, hayvanlar için ötanazi terimini kullanmak da imkânsızdır. Bu nedenle çok istisnai durumlar haricinde, "ötanazi" diye tanımlanan bu uygulamalar, hayvanlar için birer cinayettir.
"Mevzuat, çerçeveleyip duvara asmamız için mi çıkartılıyor?"
Türkiye'de, son bir haftada hayvan hakları konusunda birçok düzenleme yapılmıştır. Hükûmet, bu düzenlemeleri yaparken bizlerin görüşünü dahi sormamış, hayvan katliamlarını meşrulaştıracak taslaklarına muhalefet etmemizi engellemiştir. Hükûmetin bu tutumundan anlıyoruz ki amaç, devletçe peşinen kabul edilen ve var olan hayvan haklarını gözetmek değil, aksine göstermelik girişimlerle göz boyamaktır. Aynı yaklaşımı bugün insan hakları konusunda da görmekteyiz: Gözaltılar, cezaevleri, işkence, ifade özgürlüğü gibi konularda çıkarılan mevzuatlar da uygulanmamakta, mevzuatta istisna diye tanımlanan hallerle haklar olabildiğince esnetilmeye çabalanmaktadır. Göz boyamak için çıkarılan, amacından saptırılmış, başlığı ile içeriği çelişen, uygulanması mümkün olmayan ya da devletin, uygulamak konusunda niyetinin olmadığı mevzuatı ne yapmamız gerektiği konusunda kararsızız ve "mevzuatı çerçeveleyip duvarımıza mı asmalıyız" diye soruyoruz.
"Hayvan Deneylerine Derhal Son Verilmeli"
Hayvan deneylerinin etik dışı olması ve gereksizliği bir yana, tamamen güvenilir olduğu da kimse tarafından iddia edilememektedir. Bu nedenle deneylerde milyonlarca hayvan katledilirken, "test edildi" diye piyasaya sürülen ilaçların kesin bir güvenilirliği olmadığından birçok insan da hayatını kaybetmektedir. Böylelikle kapitalizm, ilaç ve tıp endüstrisinde hayvanları kurban ettiği gibi hiç düşünmeden insanları da kurban etmekte, piyasaya sürdüğü, güvenilir olmayan ilaçlarını çaresiz insanlara kullandırarak deneylerine devam etmektedir. Bizzat devlet tarafından ezilen ve toplumda hakim olan insanmerkezci düşünce yapısı ile mağdur edilen hayvanlardan ve normların dışında tanımlanarak ötekileştirilen, mağdur edilen tüm bireylerden taraf olduğunu defalarca beyan eden bir sivil toplum örgütü olarak, etik açıdan, hayvanların deneylerde kullanılmasına kesinlikle karşıyız ve hayvan deneylerine derhal son verilerek alternatif yöntemlere geçilmesini istiyoruz.
YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ