Eşim de ben de öyle çocuk düşkünü insanlar değilizdir, o yüzden şimdiye dek çocuk düşünmedik ama sanırım biyolojik saaten midir nedir ben artık bebek fotoğrafları vs görünce kendimin de olsun istiyorum. Ama resmen araftayım. Bir yandan mantıklı düşünüyorum yapma diyorum, diğer yandan duygularım öne çıkıyor yap diyorum. Ben de çok anaç yapılı değilimdir ama yeğenlerimle güzel vakit geçiririm, çocuk dilinden anlarım. Zaten öğretmen olmanın gereği bu.. Çok aradayım off, ne yapsam bilemiyorum. Böyle konuları okuyunca korkuyorum hepten..
Bu hislerinizi cocuklariniza yansitmamaniz guzel ama boyle hisseden bir anneye sahip 2 cocuk var ne acı..O kadar pişmanım ki anne olduğum için...5,5 senedir kapana sıkışmış cebelleşiyorum.Bekarlıgımda ağlayan zırlayan çocuklara bakıp anneleri hakkın da “bi kadın neden çocuk yapar ki hayatını mahvetmek için mi?”diye düşünür çocuk yapmalarına hayret ederdim.Çünkü özgürlük kelimesinden oluşuyordum ben.Evliliğimden 2,5 sene sonra çocuk sahibi olmaya karar verdim fıtrat gereği sanırım.O dönem net hatırlayamıyorum nasıl karar verip nasıl cesaret ettim hiç bilemiyorum .İkincisi ise kazara oldu ...
5,5 senedir ben diye birşey yok .7/24 bakıcı olarak kiralanmışım.Sosyallik şöyle dursun bi banyo/wc ye bile insan gibi girip çıkamıyorum.
Annem destek olmadı hiç bir zaman sadece bir ben vardım .7 ay baktı hergin oğlum oraya bırakırken yalvarıyordu bırakmamam için.Ve her hafta beni twl de rahatsız ediyordu su gün izin al günüm var su gün izin al gezim var vs saçma sapan sepeblerden .Sanırım anaç olmamam ondan gelen bi kalıntı .Ama ondan daha çok sevgi verdiğimi düşünüyorum evlatlarıma .
Çocuklarımı kaybetsem dünya basıma yıkılır onları çok seviyorum ama onlar doğmamış olsaydı onları hiç tanımamış hiç sevmemiş olacaktım.O zaman olmayan bişeyin yokluğu için ağlamayacaktım .
İş hayatım bittikten sonra çocuklar daha ağır gelmeye başladı.Ve durmadan kavga eden iki erkek çocuk .Büyüdüler iş kolaylaşacak diye beklerken gün ve gün benim isyanım artıyor .Onlara yapabildiğim tek şey avazım çıktığı kadar “yeter “diye bağırmak oluyor .Anlamıyorlar tatlı tatlı anlatsam da beş dakika sonra herşey yine aynı.Büyük oğlum doğduğundan bu yana zor bi çocuktu hala öyle .Küçük nispeten daha sakindi artık o da ön teker arka teker misali abisinden geri kalır yanı kalmadı .
Büyük oğlumu cimnastik,yüzme futbol aktivitelerine gönderdim yaz okullarına gitti hiç bir fayda göremedim ,enerjisi yine hiç tükenmedi .
Evin her yerine yiyecek taşıyorlar şeftali ile duvar kapı pencere siliyorlar .Birbirlerini meyve suyu ile yıkıyorlar.Birbirleri ile çoğu zaman kavga halindeler küçük canı hep acıtılan taraf .Tv den nefret ederim hiç açmam ;büyük oğlum çizgi film bagımlısı ev de gün boyu tv bangır bangır.Şöyle rahat rahatı elime kitap ,telefon alıp keyif yapamıyorum .Yani yazacak çok sey var ama şimdi öyle aklıma gelenler .
Ben anaç bi kadın değilmişim .Keşke hiç evlenmeseydim keşke hiç çocuk sahibi olmasaydım boguluyorum.Anne olmak böyle birşey mi yoksa benim çocuklarım mı böyle bilmiyorum çok daralıyorum .
İlk oğlum doğduğundan 2 yaşınadek mükemmel besledim 2 sene mememde uyudu resmen emme refleksi çok güçlüydü çok düşkündü sütüm çok güzeldi .Sabahlara kadar emerdi.Özellikle hayatımda ki o 1 yıl sadece meme vermek üzerine kurulu idi hayatım .Banyo için bile 1 saat hazırlık yapardım .Cocuklarıma bir kez emzik dahi vermedim emmelerini etkilemesin diye .
Büyük oğlumu büyütürken kardeşi doğmadan önce bi kere kızıp bağırmadım .Suan ise evde her gün sesi göklerde bi anne olmaktan bitap düştüm yıldım arkadaşlar ben ....
hani çok büyük bir klişe vardır; annelerimiz tarlalarda doğurdu, saçını süpürge etti diye.. hah işte biz o nesil değiliz.. biz saçımızı süpürge ederek değil, ebeveynlerimiz kendi saçlarını süpürge ederek büyüttüler bizi.. en azından ben öyle büyütüldüm.. evlilik zaten yeteri kadar ağır bir sorumluluk iken bir de minicik bebeklerin sorumluluğu eklenince gelsin bunalımlar, depresyonlar.. yani kapalı bir anket yap, bir çok anne çocukları olmadan önceki hayatını özlüyordur.. gel gelelim bu çocuklarınızı sevmediğiniz anlamına gelmez.. biz farklı bir kuşağız, belki bir tik daha bencil büyütüldük, verici değil daha alıcıyız.. yani en basitinden kaç tanemizin annesi evlilik yıldönümünü unuttuğu için kocasıyla tartışırdı? ama şimdi işler 30-40 sene önceki gibi değil, bizler de değiliz.. hissettikleriniz son derece normal, bunda vicdan azabı çekeceğiniz ya da çocuklarınızın sevgisini ispatlayacağınız bir durum yok.. ha geçiyor mu derseniz, büyüyüp sizinle sohbet edip size akıl verecek yaşa gelince bir arkadaş kazanıyorsunuz ama sorumluluklarınız da katlanarak artıyor.. bu sefer de onların bunalımları, ergenlikleri, arkadaş sorunları, dersleri giriyor devreye :)
Kız yaşım 29 oldu artık, ancak düşünme aşamasına yeni geldikbi sen vardın benim gibi çocuk işine sıcak bakmayan erkenden
senide kaybediyorum demekhayırlısı olsun tatlım
Waowww Tikka sende mı karar verdin çocuğaKız yaşım 29 oldu artık, ancak düşünme aşamasına yeni geldikBen düşünene ve yapana kadar en az 1 yıl daha geçer. Sen daha dur, erken senin için Evlilikte en az 2-3 yıl çocuk mocuk yapmayacaksın.
Waowww Tikka sende mı karar verdin çocuğa
Desene senın kediciğe kardeş gelcek
Bende 6 yıl sonra yenı yenı bu karara sıcak bakıyorum .
Etraftakı çocukları sevmeye falan çalışıyorumZorlanıyorum açıkcası öyle içim gitmiyor . Bir kedi sevince mesela çıldırcak gibi oluyorum
Belki kendı çocugum olursa severken çıldırırım
Benım yaşım 24Daha karar diyemem ama 2019 yılında artık yaparız heralde diyoruz. Senin yaşın kaçtı canım? Bakarsın denk düşeriz gebelikte
Aynen benim de öyle etraftaki bebeklere çıldırdığım yok ama kendimin olunca farklı olur muhtemelen.. Şu an kedimi resmen çocuğum gibi seviyorum, millet diyor ki çocuk olunca kedi fazla gelir, verirsiniz. Eşim aşırı düşkün zaten, bebeği veririm Mia'yı vermem diyor
He bu arada yaparsam zaten bir çocuk düşünüyorum. Nasip kısmet..
Office; ben bunu bir başka açıdan daha düşünüyorum; bilgi beraberinde ağır bir sorumluluğu getiriyor. Çok klasik "Cahillik mutluluktur" olayı var ya aslında biraz o. Eski zamanların annelerine bakalım kuşak kuşak; bildikleri nelerdi? Dünyaya dair ne kadar neyi biliyorlardı-görüyorlardı? Çocuk gelişimi üzerine kaç farklı yöntem tanıyorlardı? Ya da atıyorum bir emzik varken, ikinci üçüncü dördüncü çeşit ve markası var mıydı? Yarar- zarar kısmına ne kadar hakimdiler? Ya da bilgi bu kadar kişinin fikri altında parçalara bölünmüş müydü, yoksa daha mı tekti?
Şimdi bir de bu bindi annelerin üzerine.
Aslında bildiğimiz kadar kontrolde çırpınırken gebertiyoruz kendi kendimizi. Bu da sevginin bencil kısmı zaten; o akışa bırakıvermeyi milyon çeşit içinde "Hangisinin akışında olmalı?" kısmını düşünürken kolay kolay başaramaz olduk ve bu da kendimizden çalmamızı daha çoğaltan bi etken oldu. Aslında bizim zamanımız en kendini süpürge etmeye meyilli halde.
Ne vardı misal; şekerli su; hiçbir itiraz yoktu; dayadılar geçtiler cokur cokur içtik.
Şimdi? Zararı biliniyor şekerin ve her bir yerden sağlıkla besleme için şekeri tutmaya çalışan anneler var, çocuğunu bunca reklam-sosyal medya- kıyas arasında en sağlıklı halde tutmaya çabalarken o şekeri yememesi için çocuğunun taklalara gelenleri var. Ben çocuğuma ilk çikolata-şekerini belki geçtiğimiz bir iki ay önce verdim ve o yerken yarı yarıya bir suçluluk duygusu ile canımı salladım, annemin böyle bir derdinin olmadığından eminim. :)
Şunu fark ettim ki biraz "Cahil" dediğimiz tarafa geçivermek gerekiyor. Biraz görmeyivermek, bilmeyivermek, amaaan demek gerekiyor. Aslında bu konu benim de kendimi törpülemeye çalıştığım tarafı hızlandıran ve bunda daha kararlı hale getiren bir konu oldu.
Bu kısmı da genel anlatıyorum;
Aynı eziyetli annelikten geçtiğim, kendime "Olmasa mıydı, çocuğum olmasa daha mı iyiydi, benden olmuyor galiba, hem kendimi hem çocuğumu yaktım... Eski günlerimi özledim" kısmında baya eşelendiğim için biliyorum bu anne modelini: "Tüm bilgilerin eşliğinde, mükemmel anne olma yolunda yorgun düşmüş, kendini daha neresinden feda edeceğini şaşmış-feda ettikçe bencilleşmiş, çocuğu için aklındaki doğruyu uygulama çabasında gerilmiş ve derin öfkelere gark olmuş-artık her şeyi işkenceye dönüşmüş, tahammülü tükenmiş, hep bir sorumluluğum var artık bittim ben diyerek belki %30 gitmesi gereken ve bu oranı da yavaş yavaş geri kazanılacak özgürlüğünün, kafasında %95ini yiyen, hayatını artık hep çocuğuna göre yaşamak zorunda olacağını düşünen, oysa çocuğunun da annesine göre rotalar çizeceği kısmını atlayan"
Kendimi iyice sıkıp çocuğumla o kısır döngüye girdiğimizi fark ettikten sonra (Kendi annem-yaşadıklarım-tahliller derken) yavaş yavaş değişme yoluna girdim. Hala arada gel-gitli hissederim ama o da durulacak, annem etkisi diyorum o. Çünkü beynimi her bir araya geldiğimizde güzel yıkar -bakamadın, öyle hasta olacak, öyle yapılmaz, şunu yedirmen lazımdı, bugün şununu yemedi, tamam yemeyiversin canım çocuk bu yemediği zaman olur ama yarın yedirmeye çalışalım, okula başlayınca ayy nasıl delirirsin kim bilir, şimdi gözünün önünde iyi günleri, bunun daha zoru var, ayrılacaksınız- falan fistan diyerekten.
Bunlar sürekli telaffuz edile edile sıkıldım "Kendileri büyüdükçe, dertleri de büyüyor" lafı aynı zamanda annemin en favorilerinden biridir. Ama şunu atlar: Kendileri büyüdükçe, dertleri de büyüyor, akılları da büyüyor, kendilerini savunma mekanızmaları da gelişiyor, hayatta kalmayı öğreniyorlar.
Kendi şartlarında artık dala tutunmayı öğrenmiş birinin altında durup ayaklarından destek olmaya gerek kalmayacağını, sadece bizim "Anne" olarak eskiden beridir bu koruma kollama sürekli çözme çabasında olmaya alışıp kendimizi çoğu kez gereksiz sıkacağımızı, çocuğun 6 yaşında-18 yaşındaki dertlerinin aynı oranda onun çözme kapasitesi dahilinde olduğunu kimse söylemiyor ama :) Biz kendimizi, içinde bulunduğumuz kültür sebebiyle belki, aşırı hırpalamaya çok müsaitiz.
Doğumdan sonra (Ki baya zorlu bir dönemdi oğlumun özel durumları sebebiyle ve annem faktörü altında) delirmelerde gezerken, buradan sevdiğim bir üye (Geldiysen okuduysan seviliyorsun bil. Sen de bilirsin bu üyeyi Office) "Yahu saldım çayıra Mevla'm kayıra tamaaam bu kadaar" demişti. O an sadece bunu duymam gerekiyordu. Sadece bunu. En uçtakinin (sıkıntının), öteki en ucunu düşünmeye ihtiyacım vardı (rahatı).
Bazen sadece bu gerekiyor, bazen sadece "Armut dibine düşer yeaa" gerekiyor, bazen "Boynuz kulağı geçer, amaan kendi halletsin" demek gerekiyor. Biz de ne dertlerden geçtik de hallettik, annelerimiz ne kadar doğruydular?
Çocuklarımızdan çok, bilgimizin ağırlığını taşımaya çalışıyoruz esas.
Benim zamanımıza dair gözlemim daha çok bu yönde.
Ben kuşumu bile verdim değil ki kedi :)Bence de vereceksiniz .Bebeğin ilk ayları durumu idrak etmekle geçebilir belki ama sonra ki zaman için bence de yüksek ihtimalBenım yaşım 24Ama 6 yıllık evlıyım
Yaş itibariyle değil ama evlilik yılının artışı sebebıyle e artık dıyoruz bır bebek gelsin . Kediilerime kardeş gelsin
Bizim çevrede de bebek olunca kedılerı verırsınız dıyenler çokHepsinin boğazını sıkıp atasım gelıyor
Bence sizin durum enteresan. İlk kez bebeği olduğu için hayvanlarını veren görüyorum. Demek ki siz onları yeterince benimseyememişsiniz.Ben kuşumu bile verdim değil ki kedi :)Bence de vereceksiniz .Bebeğin ilk ayları durumu idrak etmekle geçebilir belki ama sonra ki zaman için bence de yüksek ihtimal
6 yılı bebeksiz geçirmeyi başardığınız için de ayrıca tebrikler ;çok ender duydum bilinçli olarak uzun yıllar bebek yapmayan çift:)
Anneme verdim .Benimsememek ile alakası yok oğlum rahat vermiyordu kuşuma .Hayvan ne zaman kafesi açsak soluk soluğa kalıyorudu ,kaçmaktan .Bence sizin durum enteresan. İlk kez bebeği olduğu için hayvanlarını veren görüyorum. Demek ki siz onları yeterince benimseyememişsiniz.
Ben vereceğimi düüşünmüyorum çunku 5 yıldır benımleler inanın bir evlat gibiler . Onlar için herseyı yaparım . Bebeğim olursada onları abisi ablası olarak görürüm . Zaten kediler naif canlılardır zırt pırt yanına gelmez . Benı etkıleyeceklerını dusunmuyorum .Ben kuşumu bile verdim değil ki kedi :)Bence de vereceksiniz .Bebeğin ilk ayları durumu idrak etmekle geçebilir belki ama sonra ki zaman için bence de yüksek ihtimal
6 yılı bebeksiz geçirmeyi başardığınız için de ayrıca tebrikler ;çok ender duydum bilinçli olarak uzun yıllar bebek yapmayan çift:)
Bu konudaki yorumlarınızdan sonra bir hayran kitlesine sahip oldunuz belki deOffice; ben bunu bir başka açıdan daha düşünüyorum; bilgi beraberinde ağır bir sorumluluğu getiriyor. Çok klasik "Cahillik mutluluktur" olayı var ya aslında biraz o. Eski zamanların annelerine bakalım kuşak kuşak; bildikleri nelerdi? Dünyaya dair ne kadar neyi biliyorlardı-görüyorlardı? Çocuk gelişimi üzerine kaç farklı yöntem tanıyorlardı? Ya da atıyorum bir emzik varken, ikinci üçüncü dördüncü çeşit ve markası var mıydı? Yarar- zarar kısmına ne kadar hakimdiler? Ya da bilgi bu kadar kişinin fikri altında parçalara bölünmüş müydü, yoksa daha mı tekti?
Şimdi bir de bu bindi annelerin üzerine.
Aslında bildiğimiz kadar kontrolde çırpınırken gebertiyoruz kendi kendimizi. Bu da sevginin bencil kısmı zaten; o akışa bırakıvermeyi milyon çeşit içinde "Hangisinin akışında olmalı?" kısmını düşünürken kolay kolay başaramaz olduk ve bu da kendimizden çalmamızı daha çoğaltan bi etken oldu. Aslında bizim zamanımız en kendini süpürge etmeye meyilli halde.
Ne vardı misal; şekerli su; hiçbir itiraz yoktu; dayadılar geçtiler cokur cokur içtik.
Şimdi? Zararı biliniyor şekerin ve her bir yerden sağlıkla besleme için şekeri tutmaya çalışan anneler var, çocuğunu bunca reklam-sosyal medya- kıyas arasında en sağlıklı halde tutmaya çabalarken o şekeri yememesi için çocuğunun taklalara gelenleri var. Ben çocuğuma ilk çikolata-şekerini belki geçtiğimiz bir iki ay önce verdim ve o yerken yarı yarıya bir suçluluk duygusu ile canımı salladım, annemin böyle bir derdinin olmadığından eminim. :)
Şunu fark ettim ki biraz "Cahil" dediğimiz tarafa geçivermek gerekiyor. Biraz görmeyivermek, bilmeyivermek, amaaan demek gerekiyor. Aslında bu konu benim de kendimi törpülemeye çalıştığım tarafı hızlandıran ve bunda daha kararlı hale getiren bir konu oldu.
Bu kısmı da genel anlatıyorum;
Aynı eziyetli annelikten geçtiğim, kendime "Olmasa mıydı, çocuğum olmasa daha mı iyiydi, benden olmuyor galiba, hem kendimi hem çocuğumu yaktım... Eski günlerimi özledim" kısmında baya eşelendiğim için biliyorum bu anne modelini: "Tüm bilgilerin eşliğinde, mükemmel anne olma yolunda yorgun düşmüş, kendini daha neresinden feda edeceğini şaşmış-feda ettikçe bencilleşmiş, çocuğu için aklındaki doğruyu uygulama çabasında gerilmiş ve derin öfkelere gark olmuş-artık her şeyi işkenceye dönüşmüş, tahammülü tükenmiş, hep bir sorumluluğum var artık bittim ben diyerek belki %30 gitmesi gereken ve bu oranı da yavaş yavaş geri kazanılacak özgürlüğünün, kafasında %95ini yiyen, hayatını artık hep çocuğuna göre yaşamak zorunda olacağını düşünen, oysa çocuğunun da annesine göre rotalar çizeceği kısmını atlayan"
Kendimi iyice sıkıp çocuğumla o kısır döngüye girdiğimizi fark ettikten sonra (Kendi annem-yaşadıklarım-tahliller derken) yavaş yavaş değişme yoluna girdim. Hala arada gel-gitli hissederim ama o da durulacak, annem etkisi diyorum o. Çünkü beynimi her bir araya geldiğimizde güzel yıkar -bakamadın, öyle hasta olacak, öyle yapılmaz, şunu yedirmen lazımdı, bugün şununu yemedi, tamam yemeyiversin canım çocuk bu yemediği zaman olur ama yarın yedirmeye çalışalım, okula başlayınca ayy nasıl delirirsin kim bilir, şimdi gözünün önünde iyi günleri, bunun daha zoru var, ayrılacaksınız- falan fistan diyerekten.
Bunlar sürekli telaffuz edile edile sıkıldım "Kendileri büyüdükçe, dertleri de büyüyor" lafı aynı zamanda annemin en favorilerinden biridir. Ama şunu atlar: Kendileri büyüdükçe, dertleri de büyüyor, akılları da büyüyor, kendilerini savunma mekanızmaları da gelişiyor, hayatta kalmayı öğreniyorlar.
Kendi şartlarında artık dala tutunmayı öğrenmiş birinin altında durup ayaklarından destek olmaya gerek kalmayacağını, sadece bizim "Anne" olarak eskiden beridir bu koruma kollama sürekli çözme çabasında olmaya alışıp kendimizi çoğu kez gereksiz sıkacağımızı, çocuğun 6 yaşında-18 yaşındaki dertlerinin aynı oranda onun çözme kapasitesi dahilinde olduğunu kimse söylemiyor ama :) Biz kendimizi, içinde bulunduğumuz kültür sebebiyle belki, aşırı hırpalamaya çok müsaitiz.
Doğumdan sonra (Ki baya zorlu bir dönemdi oğlumun özel durumları sebebiyle ve annem faktörü altında) delirmelerde gezerken, buradan sevdiğim bir üye (Geldiysen okuduysan seviliyorsun bil. Sen de bilirsin bu üyeyi Office) "Yahu saldım çayıra Mevla'm kayıra tamaaam bu kadaar" demişti. O an sadece bunu duymam gerekiyordu. Sadece bunu. En uçtakinin (sıkıntının), öteki en ucunu düşünmeye ihtiyacım vardı (rahatı).
Bazen sadece bu gerekiyor, bazen sadece "Armut dibine düşer yeaa" gerekiyor, bazen "Boynuz kulağı geçer, amaan kendi halletsin" demek gerekiyor. Biz de ne dertlerden geçtik de hallettik, annelerimiz ne kadar doğruydular?
Çocuklarımızdan çok, bilgimizin ağırlığını taşımaya çalışıyoruz esas.
Benim zamanımıza dair gözlemim daha çok bu yönde.
İki kedim var, 15 aylık oğlum var. Hepsi evlat, beraber yaşıyorlar.Ben vereceğimi düüşünmüyorum çunku 5 yıldır benımleler inanın bir evlat gibiler . Onlar için herseyı yaparım . Bebeğim olursada onları abisi ablası olarak görürüm . Zaten kediler naif canlılardır zırt pırt yanına gelmez . Benı etkıleyeceklerını dusunmuyorum .
Ayrıca etrafımda okadar kedı besleyıp bebk sahııbı olan var ki . Şuda bır dipnot olsun . Eşimin kedi alerjisi çıktı kdılerı sahiplendiğimde eşime sadece şunu dedim bir çaresini bul ben bu vicdan azabını kaldıramam . Eşimde aşısını oluyor ..
Yanı bebeğim olunca onları asla bırakamam sanırım vicdan azabından ölüp giderim . Hemde korkarım onların ahı tutar dıye ..
Çok erken evlendık ve hedeflerımız vardı onun için hiç düşünmedik . Şuanda olurmu olmazmı endişesi taşıyorum hep hakkımızda hayırlısı..
Benım için çok güzel örneksiniz..İki kedim var, 15 aylık oğlum var. Hepsi evlat, beraber yaşıyorlar.
Hatta ülke değiştirdik, kedilerimizi de yanımızda getirdik.
Biz 5 kişilik bir aileyiz. Bir insan oğlum, bir kedi kızım bir de kedi oğlum var.
İnsanlara kulak asmayın, kedilerinizle mutlu mesut yaşayın:)