KANDİDA Mantarı: 250 Milyon Amerikalıya Bulaşmış Olan Parazit

uhu

..Elhamdülillah..
Kayıtlı Üye
9 Ağustos 2011
132
23
Bir parazitin vücudunuzu kendi beslenme alanı olarak kullanacağını tüm sindirim sistemini kontrol altına alacağını vücudunuzu içten dışa yavaşça tahrip ederken, sizi aniden şeker krizine zorlayacağını kimse düşünemezdi. Bültenimizin bu sayısında Whole Body Research International'da gıda bilimi direktörü Craig Competer tarafından video gösterisi olarak hazırlanan ve Gültekin Metin tarafından Türkçeye çevrilen yazıyı okuyacaksınız.

KANDİDA Mantarı: 250 Milyon Amerikalıya Bulaşmış Olan Parazit

Kuzey Amerika'da bir parazitin vücudunuzu kendi beslenme alanı olarak kullanacağını önce midenizi sonra da tüm sindirim sistemini kontrol altına alacağını vücudunuzu içten dışa yavaşça parçalarken, sizi aniden yiyecek aşermeye zorlayacağını kimse düşünemezdi.
Hükümetler sonunda New York ve Meksika'da bununla uğraşmak ve durdurmak için ciddi tedbirler almayı kabul ettiler. Ama siz bunu izlerken çok geç kalınmış olabilir. Adım Craig Competer, Whole Body Research International'da gıda bilimi direktörüyüm. Son 24 ayımı, bilim insanları ve doktorlardan oluşan ekibimle Amerika'da 250 milyon kişiye bulaşmış bu paraziti durduracak bir yol arayarak geçirdim.
Belki de en korkunç şey, belirtilerin yavaşça ortaya çıkması, sizi tamamen ele geçirinceye kadar ve tıbbı destek almaya zorlayana kadar, yorgunluğu, kilo almayı ve uykusuzluk gibi belirtileri anlayamıyoruz. Önümüzdeki bir kaç dakika size bulaşıp bulaşmadığını anlamak için yapabileceğiniz basit bir test göstereceğim.

Geri dönüşü olmayan bir hasar vermeden nasıl kurtulabiliriz?

Aynı zamanda hükümetin buna izin vererek nasıl çuvalladığını ifşa edeceğim ve bunu düzeltmek için nasıl çabaladıklarını
Uyarı!
Sizinle paylaşmak üzere olduğum bilgi tartışmaya yol açıcıdır. Çünkü bu parazit beklenmedik bir yerden 'gıda kaynaklarınızdan' gelmekte. Önümüzdeki birkaç dakikada bir kaç büyük kurumun çıkar için yaptığı uygulamaları ifşa edeceğim. General Mills, Nestle ve CocaCola gibi markalar halkın bunu keşfetmemesi için dua ediyorlar. Bu, sıradan bir politikacının aziz gibi göründüğü karmaşık bir rüşvet ağı. Ve yaptıklarını örtmek için, onlarca milyon doları yanıltıcı reklama harcıyorlar. Bu sıralar birileri perdeyi aralamaya başladı. İşte bu yüzden, son bir kaç aydır zamanımın ciddi bir kısmını ve kendi paramı görmenizi istemedikleri bu videoyu hazırlamaya harcıyorum. Eğer ailenizin sağlığı hakkında ciddiyseniz cep telefonunuzu kapatın oturun ve bu sunumun her bir kelimesini izlediğinizden emin olun. Görmek ve duymak üzere olduğunuz şeyler sizi şaşırtabilir ama aynı zamanda hayatınızı da kurtarabilir.

Hadi başlayalım!

1950′de Amerika'da kalp krizinden ölüm oranı 1900′lere göre dudak uçuklatır şekilde %30 arttı. 1950ler öncesinde sadece %10′du. Sadece 50 yıl içerisinde ölümcül kalp krizi 3 kat arttı. İnsanlar endişe verici oranda ölüyorlardı ve kimse neden kaynaklandığını anlayamıyordu Sonra 24 eylül 1955′de Amerika başkanı Dwight D. Eisenhower tüm ülkeyi paniğe sokan bir kalp krizi geçirdi. Kriz şimdi ciddiydi.
26 Eylül Pazartesi günü Dow Jones o zamana kadar ki en büyük düşüşüyle %6.5 oranında 14 milyar dolar değer kaybetti. Büyük bir buhran yaşanıyordu. Başkan Eisenhower 25 Kasım'a kadar tekrar yürüyemedi. Ve yaklaşık 6 hafta, 11 Kasım'a kadar beyaz saraya dönemedi. Bu dönemde kalp krizi korkusu herkesin aklındaydı. Hükümet araştırmacısı Ancel Keys Harvard mezunu bir bilim adamıydı İkinci Dünya Savaşında Amerika ordusuna kumanya tasarımında yardım etti.
Keys daha sonra, birinci dünya ülkeleri içerisinde Amerikalıların neden en yüksek kalp krizi oranına sahip olduğunu bulmak için yola çıktı. Daha sonra Yedi Ülke İncelemesi olarak bilinecek olan çalışmada Keys dünyada en düşük kalp krizi oranına Akdeniz uluslarının sahip olduğunu keşfetti. Aynı zamanda beslenmeleri en düşük yağ miktarını içeriyordu. Sonuçta kalp krizi problemi için Amerika'nın yüksek yağlı beslenme düzenini suçladı.

Doğru ya da yanlış halk sonunda bir cevap aldı.1956′da Amerika Kalp Birliği temsilcileri ölümcül koroner kalp hastalığına sebep olan margarin, domuz yağı, yumurta ve sığır eti gibi yağlı yiyecekler içeren beslenme düzeni hakkında halkı bilgilendirmek için televizyonda göründü. Hükümet sağlık birimleri kendilerini ve ailelerini korumak için halka az yağlı diyetleri tavsiye etmeye başladılar. Nasıl az yağlı yeneceğine ilişkin okullarda broşürler dağıtılmaya başlandı. Kimse başkanla aynı kaderi paylaşmak istemiyordu ve daha da kötüsü ölmek istemiyorlardı. Çoğu Mr. Keys'in düşüncelerinden memnundu. Adı duyulmuş bir kahraman haline geldi.

Hatta Time dergisine kapak oldu. Gerçi kendisi konu hakkındaki düşüncesini yıllar sonra değiştirdi. Kısa bir süreliğine az yağlı beslenmenin kalp krizine tek kesin çözüm olarak uluslararası kabul gördü. Lakin bundan memnun olmayan bir sektör vardı, bunlar büyük gıda işletmeleriydi. Önceki iki temel bulguyu görüyorsunuz. Daha fazla ürün satmak için en favori yöntemleri daha fazla yağ eklemekti.

Gıda bilim adamları yağın lezzet taşıyıcısı olduğunu keşfettiler. Tat ve koku bileşenlerini besinin farklı kısımlarına verebiliyorlardı Doku ve ağız hissiyatı sağlayarak daha lezzetli hissedilmesini sağlayabiliyorlardı. Yağsız yiyeceklerin tatları karton gibiydi. Ama şu an halk yiyeceklerinin az yağlı olmasını talep ediyor. İnsanlar daha doğal, az yağlı alternatiflere yöneldikçe işlenmiş konserve ürünler yenmemeye başlandı. Etiket üzerinde az yağlı yazmıyorsa insanlar almayı bıraktılar. Büyük işletmeler, ürünlerine az yağlı ama lezzetli denmesi için yeni bir çözüm için çabaladılar.

Bilim adamları onlarca kişi tarafından arandı ve sonunda daha iyi bir şey buldular. Bu yeni tatlandırıcılarda, yağda olmayan şekilde bağımlılık yapan bir şeyler var. Birçok isimle bilinir, ama siz onu en iyi 'rafine şeker' olarak bilirsiniz. Gıda endüstrisi bunun tehlikeli olduğunu biliyordu Hatta 1950′lerdeki doktorlar onun yaptıklarını tartışıyorlardı 1808 gibi yakın bir geçmişte şekerin sağlıksız olmakla kalmadığı aynı zamanda zehirli olduğuna dair çalışmalar yapıldı.

İnanın ya da inanmayın şeker üreticileri, bugün olduğu gibi reklam kampanyalarını geri çekiyorlardı. 1808′de Batı Hindistan komitesi aynı zamanda büyük bir şeker işletmesi İngiliz avam kamarasından önce şekerin beslenme ve inek, koyun, domuz besisi için iyi olduğunu ispatlayabilen herkese bugünün parasıyla 1000 dolar değerinde 25 Gine teklif etmek amacıyla ortaya çıktı.
Hayvanlar için besin her zaman pahalı olmuştur. Şeker ucuzdu ve birçok çiftçi güzel sonuçlar umarak girişimde bulundu. 25 gine yeni ve ucuz bir besin kaynağı için sadece bir bonustu. Ama tahmin edebileceğiniz gibi girişimler tam bir felaketti. Birçoğu çiftlik hayvanlarının ölümüyle sonuçlandı. Meclis üyesi John Curwen kendisi de bu girişimde bulundu buzağılarını şeker ile beslemeye çalıştı. Deneylerden sonra, iyi tanınan bu politikacı başarısız oldu.

Batı Hindistan Komitesi vazgeçti. Sonra 1816′da ünlü Fransız filozof F. Magendie kendine ait köpekler üzerinde bir deney yaptı. Şeker ve zeytinyağı içeren su ile beslenen köpeklerin çabuk tükendiğini sadece su ile beslenen köpeklerden daha çabuk öldüklerini belirledi. Bu şekerin besin olarak değersiz olmakla kalmadığını, aynı zamanda negatif etkilere de sahip olduğunu gösterdi. Bu şeker tüccarlarını o anki şartlara göre susturdu. 1957′ye geri gidelim

Yağ kullanım dışı!

Gıda endüstrisi, şekerli gıda paketlerinin tüm lezzet testlerini geçtiğini belirledi ama halk onları satın alacak mıydı?
Henüz 1930′lu yıllarda, Dr. Weston A. Price Ohio'dan araştırmacı bir diş hekimi farklı kültürleri ve beslenmelerini gözlemlemek için tüm dünyayı dolaştı. 1939′da korkutucu gerçeği açığa çıkaran bir kitap (Nutrition and Physical Degeneration) yayınladı. Kitapta, besin kaynaklarının içerisinde rafine şeker bulunan kültürlerdeki dişler ve sağlığa ilişkin sonuçlar vardı. Şeker hala kötü bir nama sahipti.
Büyük işletmeler yeniden harekete geçme ihtiyacı duydular. Sonra 1957′lerde meşhur Prof. E. V. McCollum o günlerde Amerika'nın en çok tavsiye edilen beslenme uzmanı 'Beslenme Tarihi' adlı bir kitap yayınladı Kitapta, 1800′lerden beri şeker tüketiminin insan sağlığına zararlı olduğuna dair onlarca deney olmasına rağmen tüm o deneylerin insan hatalarından dolayı kusurlu olduğunu tartıştı.
Bu kitap yayınlandı ve bugünkü en çok satanlar gibi reklamı yapıldı. Ama bu para nereden geldi? Hiçbir dişçi bu denli geniş ölçekte yayın yapacak paraya sahip olamazdı. Hadi yüzleşelim! 'Beslenme Tarihi' bir kitabı raflardan uçuracak derecede çok sattıracak bir başlık değil. Kitabın içince bir bakış herşeyi aydınlattı Nutrition Foundation anonim şirketi tarafından yayınlanıp pazara sürülmüştü ki o da Nutrition Foundation'du.

Tüm zamanların önde gelen şeker işletmelerinden olan bu öncü kuruluş American Sugar Refining Company, Coca Cola, Pepsi Cola, Curtis Candy Company, General Foods, General Mills, Nestle, Pet Milk Company and Sunshine Biscuits firmalarını içine alan yaklaşık 45 firma.

Ve Amerikalılar bunları satın aldı mı?

Hem de hiç görülmemiş boyutlarda. İşlenmiş besin satışları fırladı. Yaptıkları tek şey etiket üzerine az yağlı yazmak ve içine bir miktar rafine şeker eklemek ve sonra çılgınlar gibi satsın. San Fransisco, Kaliforniya Üniversitesinden Dr. Robert Lustig tarafından yapılan 2012 yılındaki çalışması, şekerin insan beyninde kokain kadar bağımlılık yaptığını ortaya çıkardı. Aynı miktarda dopamin açığa çıkarıyor bizi daha ve daha da fazlasını istemeye zorluyordu. İnsanlar yeni şekerli ürünleri daha fazla tüketmeye başladılar. Gıda işletmeleri, satışları arttıkça daha fazla şeker kullanmaya başladılar.
Şeker sosis, yoğurt, spagetti ve ekmek gibi hiç tahmin etmediğiniz gıdalar içine de girmeye başladı. On yıllar geçtikçe sorunlar baş göstermeye başladı. Ama her seferinde işletmelerin bir cevabı vardı. 1965′de ürünleri, dürüstçe ve öğretici olarak paketleme şeklinde, adil paketleme ve etiketleme hareketi başladı.
O yıllara kadar halk, şekere sıcak bakmıyordu ama bu fark etmedi, işletmeler, yeni formlara sokup yeni isimler yaratarak. Şekere yeni bir ün kazandırdılar. Halk yiyecek etiketi üzerinde 'şeker' ismini hiç görmedi ama hala içeride saklanıyordu. Bazı isimle şu şekilde geçiyor: agave (sabır otu) nektarı esmer pirinç şurubu, yüksek früktozlu mısır şurubu, dekstoz, buharlaştırılmış kamış şurubu, glükoz, laktoz, malt şurubu, şeker kamışı, sakkaroz.

Diğer klasik örnek, şeker fırsatçılarının reklamlarda doğal kelimesini kullanması oldu. Sloganları 'doğal ürünlerden oluşur' oldu ama tüm doğal şekerler doğal içeriklerden yapılırdı; eroin ve kokainde olduğu gibi. 1970′lerde, rafine şekerin zararlarını içeren çalışmalar ortaya çıktı ve tüm diğer formları ifşa edildi. Amerikan halkı uyanmaya başladı 1950′lerden bu yana ilk defa yüksek şekerli gıda satışları yavaşladı ama işletmeler bunun için de hazırlıklıydı. Kendilerine yeni bir silah geliştirmek için sıkı çalıştılar.

'Yapay Tatlandırıcılar' en çok bilineni düşük kalorili tatlandırıcılar oldukları, çoğunlukla eşdeğer ya da nötr tatlandırıcı olarak bilinir FDA (yiyecek ve içecek idaresi) tarafından onaylanma hikayesi de burada başlıyor. Bu sırada diyet çılgınlığı da tam faaliyet halindeydi ve diyet gıda piyasası milyar dolarlık bir endüstri haline geldi. 1973′de yasaklandılar. Diğer bir yapay tatlandırıcı, siklamat, hayvanlarda yapılan testlerde tümöre neden olduğu anlaşıldığında hemen yasaklandı.

Aspartam (yapay tatlandırıcı) başlangıçta FDA tarafından reddedilmişti ama geliştiricisi G.D. Searle buna katılmıyordu ve FDA'e 100 farklı araştırma sunumu ile zararsız olduğunu gösteren G.D. Searle'in çalışmaları finanse edildi. Neden yapılmasın ki? Eğer bir kez onaylanırlarsa milyarlar kazanabileceklerini biliyorlardı. Ama G.D. Searle'in çalışmalarının tersine yapılan bağımsız çalışmalar ürünün insan tüketimi için tehlikeli olduğunu ortaya çıkardı.

Ürünlerin güvenlik testlerini yanlış bildirdikleri için, tarihte ilk kez FDA, bir gıda üreticisine adli soruşturma başlattı. Soruşturma sonuçları şok ediciydi. Ölü laboratuar hayvanları, ölümlerinden sonra aylarca hatta yıllarca otopsi yapılamamıştı. Böylelikle kokuşma, tümör verilerini hatalı gösteriyordu. Tümörlü bulunan hayvanların tümörü kesilip atılıyordu Tümörü alınan bu hayvanlar normal olarak etiketleniyordu.
Açıkça görülen tümörler normal olarak etiketlenmişti. FDA son olarak, aspartam kullanılmaması kararını kolaylıkla verdi. Ama bunu kirli politik hileler takip etti. Abraham Lincoln'un kemikleri sızlamış olmalı G.D. Searle ilk olarak araştırmayı yürütmesi için Amerika avukatlarını tuttu. Samuel Skinner, öncelikle Amerika Avukatlar Bürosundan istifa ederek soruşturmayı yavaşlatmış oldu. Sonra Searle ile anlaştı!

Bundan sonraki yıl Donald Rumsfeld Searl'e CEO olarak işe alındı. Evet bildiğiniz Donald Rumsfeld, Bush yönetiminde savunma sekreteri olan. Bazı politik yüzleri üst yönetim pozisyonlarına atadı Ve bir yıl içerisinde aspartamı onaylatacağını ilan etti. O sırada Reagan henüz seçilmişti ve Rumsfeld Ronald Reagan'ın yeni FDA temsilcisi seçmekle yetkili geçiş takımının bir parçasıydı Arthur Hull Hayes, Jr. adlı kişiyi atadılar. Arthur Hayes'in FDA delegesi olarak ilk işlerinden biri son kararı gözden geçirecek ve aspartamı kabul edecek 5 kişilik bir kurul atamaktı. Kurulun 3 üyesi, hayvan tümörlerine atıfta bulunarak kabul etmemek üzerine oy kullandı.
Bunun üzerine Hayes'in yaptığı basitti; kurula altıncı bir üye atamak ve oylamayı 3′e 3 bağlamak. Gıda katkıları hakkında hiç birşey bilmeyen Hayes kendisinin de bir delege olduğunu ve oy kullanması gerektiğine karar verdirerek oyunu olumlu yönde kullandı. Bu entrikadan kısa süre sonra Hayes FDA delegesi görevinden istifa etti ve sonra Searl tarafından yılda yüzbinlerce dolar kazandığı bir pozisyonda işe alındı. Biliyorum bu, politik bir korku filminden bir masalmış gibi geliyor ama ne yazık ki yüzde yüz doğru. Bütün bunlardan sonra aspartam onaylandı. CocaCola diyet kola yapmak için kullanmaya başladı. Öyle ki sonrasında hızlı kilo verdirici olarak pazarladılar O ilk yılda, FDA 600 üzerinde tüketici şikayeti aldı.

Bu yeni yabancı madde hakkında şikayetler: baş ağrısı baş dönmesi ve diğer garip reaksiyonlardı. Vücutlarımız bunların üstesinden gelecek şekilde tasarlanmamıştı. Ama gıda işletmeleri yapacağını yaptı. Son 30 yılda, artan bir şekilde, bu rafineri şekeri, yapay tatlandırıcıları, koruyucular ve diğer doğal olmayan maddeleri bize hiçbir tercih hakkı vermeden, gizlice besin maddelerimize eklediler. Şu an yıl 2013 ve hükümetler sonunda öğrendiler ve şimdi geriye doğru bu pisliği temizlemeye çalışıyorlar.
Mart 2013′de, New York belediye başkanı Michael Bloomberg, kendi şehrinde 500 gr üzerindeki diyet ve normal gazlı içecekleri yasaklayarak şeker ve tatlandırıcı tüketimini azaltmak için mücadeleye başladı. 2013 eylülünde, Amsterdam Sağlık Hizmetleri müdürü Paul Bender şekerin bağımlılık yaptığını ve dikkatlice düzenlenmesi gerektiğini dile getirdi. Ve geçtiğimiz ay, Meksika gazlı içecek üzerine büyük vergiler koyarak harekete geçti tıpkı Amerikan hükümetinin sigaralarda yaptığı gibi Ama sigara gibi, bu tehlikeli katkı maddeleri de toplumun kalıcı bir parçası kabul edilmeye başlandı.

Tüm bunların sonucu nedir?

Tüm bu doğal olmayan şeyleri, vücudumuza aldığımızda gerçekte neler oluyor? F. Magendie'nin çalışmasındaki köpekler beslenmelerine şeker eklendiğinde neden daha hızlı öldüler? Neden geçmişe göre daha fazla insan hasta oluyor? Neden şişmanlık daha önce görülmediği kadar çok insanı etkiliyor? Neden 2020 yılı için tahmin edilen kanser oranı yüzde 50′ye fırladı? Cevap, beni korkuttuğu gibi sizi de korkutuyordur. Doktorlar bunun, kuzey Amerika'yı vuran sigara, çocuk felci, HIV ya da hepatit gibi en geniş alana yayılmış sağlık afeti olduğunu söylüyorlar. Yaşamımız boyunca tek bir şey Amerikalıları bu dört şeye göre daha fazla etkileyecek 2005′de Rice Üniversitesi moleküler biyologları Amerikan halkının zaten %70′inin etkilenmiş olduğunu tahmin ettiler.
Peki, bu nedir?

Bu, doğal olmayan elementlere maruz kalmamızın sonuçları ve biz konuşurken gıda işletmecilerinin milyon dolarlar harcayarak örtbas etmeye çalıştıkları şeydir. Katilin kendisinden de biraz yardım alıyorlar. Çünkü bu hastalık sizi içten ele geçiriyor. Çoğu insan çok geç olmadan önce onun orda olduğunu bilmez. Adı 'KANDİDA' , diğer adıyla 'Amerikan Paraziti' pamukçuk mantarı'. Kandida bir mantar çeşidi ve mantar ailesinin tek hücreli bir üyesi. Peki, bu nereden geldi? Afrika'dan bir botla mı taşındı? Ya da çiftlik hayvanlarından mı geldi?
 
Son düzenleyen: Moderatör:

Aslında hayır.


Sindirim sistemimizde bazısı iyi, bazısı kötü 100 trilyon bakteri ve mantar yaşıyor. Kandida da bunlardan birisi ve buranın yerlisi. Sistem dengede olduğu sürece %80 iyi mikropa karşı %20 kötü mikrop vardır. Böylece sindirim ve bağışıklık sisteminiz normal olarak çalışmaya devam eder. Ama işte burası problemin başladığı yer. Kandida mantar ailesinin bir üyesi ve mantarların neyi yemeyi seviyor biliyor musunuz?

Bildiniz!

Rafine şeker, yapay tatlandırıcılar ve koruyucular… Tüm bunlar, besin kaynaklarımıza 50 yıldan fazladır eklenen şeyler. Belki geçmişte, bilim dersinde petri kabına mantar koyarak deney yaptınız ve büyümesi için şekerle beslediniz. İşte şu an midenizde olan şey de bu. Hadi o resmi tekrar gözden geçirelim. Bunlar petri kabında büyüyen gerçek Candida Albicans, bir mantar çeşidi.

Kandida’yı beslediğinizde daha hızlı, daha hızlı ve daha hızlı yavrulamaya başlar ve kalın bağırsaklardaki iyi bakterilere karşı kısa sürede sayıca üstünlük sağlar. Sonuçta ince bağırsaklara mideye, yemek borusuna ve ağıza geçer. Çok geçmeden vücudunuzun diğer kısımlarına yayılmaya başlar.

Mutlu bir yaşam sürme gücünüzü zayıflatıp, sonuçta ciddi tıbbi sorunlarla karşılaşırsınız. Yorgunluk, kilo alma, uykusuzluk, şişkinlik ve gaz, hassas mide sendromu, kabızlık, deri problemleri, mantar enfeksiyonları…

Bunlar Kandida’nın vücudunuzda oluşturduğu hasarların sadece birkaçıdır. Bu belirtilerin herhangi birinden şikayetçiyseniz bu parazitten kaynaklanması çok muhtemeldir. Antibiyotik aldığınızda Kandida büyümesi daha fazla artmakta ve diğer iyi bakteriler de ölmekte ve bunu kontrol altında tutmak da zorlaşmaktadır.

Tüm bunlardan dolayı şu an bu video hazırlanırken 2013′ün dördüncü çeyreğinde doktorlar, Amerikalıların yüzde sekseninin Kandida’nın aşırı büyümesinden etkilendiğini tahmin ediyorlar. Dr. David Perlmutter, şovundan tanıyabileceğiniz Dr. Mehmet Öz’ün kişisel danışmanı ve onun Grain Brain’i son zamanlarda New York Times en çok satanlarda beyan edildi. ”Klinik ortamda bu sağlık durumlarıyla uğraşan bizler, şu an neredeyse bir salgına tanık oluyoruz”


Dr. David Perlmutter Kandida’nın çok tehlikeli olma sebebi direkt sindirim sistemini etkiliyor olmasıdır. Çünkü sindirim sistemi, en geniş iç organımız aynı zamanda bağışıklık sisteminin evidir. Bu yüzden sindirim sisteminiz zayıf düştüğünde, hastalıkla mücadele kabiliyetimiz de zayıflar ve hastalık tedavi edilmediğinde hayatınızın tüm alanları etkilenmeye başlar.

Kandida uzmanı ve çok satan kan şekeri çözümü kitabının yazarı Dr. Mark Hymen tarafından derlenen yaygın Kandida belirtileri listesi şu şekilde.

Genel belirtiler: kronik yorgunluk, enerji kaybı, genel halsizlik, düşük cinsel arzu, yiyeceklere, kimyasallara ve diğer alerjenlere karşı hassaslık egzama, sedef hastalığı, hassas mide sendromu, ayak mantarı…


Mide-bağırsak semptomları: pamukçuk, ağız içi beyazımsı plaklar, şişlik ve gaz mide krampları, makat kaşıntısı, ishal ve kabızlık gibi değişen mide fonksiyonları, mantar enfeksiyonları, sık idrar yolu enfeksiyonları, idrar yolu hassasiyeti.


Hormonal şikayetler: acılı ve kanamalı adet düzensizliği, adet öncesi sendromu, fibroit yetmezlik.


Sinir sistemi belirtileri: depresyon asabiyet, konsantrasyon bozukluğu.


Bağışıklık sistemi belirtileri: alerjiler, kimyasal hassasiyetler, düşük bağışıklık fonksiyonları.


Geçmişinizde; kronik mantar enfeksiyonları, enfeksiyonlara karşı kronik antibiyotik kullanımı, sivilce ya da doğum kontrol hapı kullanımı, ya da oral steroid hormon kullanımı varsa; Kandidaların aşırı çoğalma olasılığı artmıştır. Kandida hakkında en ürkütücü şeylerden biri istediği yiyeceklerden daha fazla alması için canınızı çektirerek sizi programlamaya başlamasıdır. Kandidalar tat alıcılarını, beyin kimyasallarını ve hormonları gasp ediyor ve bu da daha hızlı büyümesini ve sizi daha fazla harap etmesini sağlıyor.


Ekmekler, şekerler, rafine karbonhidratlar, gazlı içecekler, kızartmalar, makarna, pizza ve pasta gibi karbonhidrat ağırlıklı gıdalar ve tabii ki tatlılar ve şekerlemeler. Sık sık bunları canınız çekiyor mu? Öyle ise bu, büyük ihtimalle sizin sağlıksız bir yiyici olduğunuzdan değil kötü bakterilerin üstünlüğü ele almasından olabilir. Onlar aşağıda sindirim borunuzda ve beni besle diye çırpınıyorlar. Sizi yemek istemeye zorluyorlar. Bu da durumunuzu zora sokuyor, kilo aldırıyor ve onları içermeyen tam olarak zahmetli bir diyete girmenize sebep oluyor.


Kandidalar aynı zamanda şişmanlığın bir numaralı sebebi olarak birçok çalışmaya konu oldu. Dr Carolyn Dean ve Dr William Crook’un 2005 yılında yazdıkları kitapta (Mantar Bağlantısı ve Kadın Sağlığı) şöyle söylüyorlar; ”birçok kadın, vücutlarındaki belirtilerin çoğunun mantardan kaynaklanabileceğinden kuşkulanmaz. Neyin gerçekte yanlış gittiğini bilmeden ve kusur için kendini suçlayan kadınların sayısı genel anlamda milyonlarla ölçülüyor. Kilo veremeyen ve nedeni hakkında hiç bir fikri olmayan milyonlarca kadın!”


Aynı şey erkekler için de geçerli. Bir kez mantarlar etkisizleştirildiğinde birçok diyet planıyla verilemeyen kiloların inatçı göbek yapılarının bile hızlıca ve kolayca verilebildiği fark edildi.


Hadi şimdi bunu nasıl düzelteceğimizi konuşalım. İşte güzel haber: iyi hissetmeye başlamak için tüm Kandida’lardan kurtulmanıza gerek yok. Onları dengelemelisiniz. Daha önce de belirttiğim gibi bağırsağınız aynı zamanda birçok iyi bakterinin de evi.


En iyi hissetmek için seksene yirmi oranını tutturmanız yeterli. %80 iyi bakteri %20 kötü bakteri ve mantar. Bunu yapmanın 2 yolu var!

Birincisi, tamamen doğal beslenmek. Bu, işlenmiş gıdalardan, rafine şeker ve karbonhidratlar, yapay tatlandırıcılar ve beyaz ekmekten uzak durmak anlamına geliyor.

Ardından vücudunuzu, “PROBİYOTİK” isimli iyi bakterileri içeren gıdalarla desteklemelisiniz.


Probiyotikler, midenize girerek Kandida’ya sayıca üstün gelecek şekilde koloni kuran, güçlü bir orduya benzeyen iyi bakteri kümeleridir. İlk defa Nobel ödüllü fizyolog Ilya Metchnikoff tarafından dikkat çekildiler (1912). O zamanlar Bulgarların, dünyadaki herkesten fazla yaşadığını işaret ederek nasıl olduğunu araştırdı ve yoğurt ağırlıklı beslenmeden kaynaklandığı sonucuna vardı. Hatta bulduğu ilk probiyotik soyunu, onlara hürmeten Lactobacillus Bulgaricus olarak adlandırdı.


Yüksek probiyotikli besin içeren, lahana turşusu, kefir, zeytin ve fermente sebzeler tüketir, buna karşılık doğal olmayan şeyleri beslenmenizden çıkarırsanız sonucunda bağırsağınız kendini dengeler. Ama hadi gerçekçi olalım. Bugünün dünyasında bu neredeyse imkansız. Kim bir restoranda yemeğe gitmez ki veya arkadaşına öğle yemeğine gitmez ki? Neyse ki şimdi daha iyi bir yol var.


Bilim adamları, beslenmenizi değiştirmek zorunda kalmadan midelerinizi probiyotikle yüklemenin iyi bir yolunu buldular. Bu yaşayan bakterileri hap formuna sokmayı başardılar. Böylece bunları her türlü yemekle birlikte alabilirsiniz. Yediğiniz kötü yemeğe rağmen bağırsaklarınızda iyi bakteri üretir ve sizi kendiliğinden doğru oranda dengeler. Bu gerçekleşirken vücudunuzda birçok heyecan verici değişiklikler olabilir. Daha fazla enerjiniz olabilir, daha zinde ve daha aktif hissedip işlere daha konsantre olabilirsiniz. Daha zeki, daha üretken ve daha yaratıcı hissedersiniz. Gıdalardan daha fazla enerji alabildiğiniz ve gıdalardan kolaylıkla faydalandığınız için daha fazla kahve ve kafeine ihtiyaç duymazsınız.


Harward Tıp Fakültesinde Beslenme ve Çocuk Sağlığı Profesörü, Dr. Alan Walker, yeni bir kanıt bildirdi. ”Klinik araştırmalarda, beslenmeye iyi bakteri eklemenin sağlıklı sindirim ve bağışıklık sistemine destek olduğunu gösterdi. Bu sizin hastalıklarla mücadele kabiliyetinizi daha da güçlendirir. Böylece daha az hasta olursunuz.”


Finlandiya Helsinki’de 2001′deki bir çalışmada, günlük bakım merkezlerindeki çocuklara probiyotikli ve probiyotiksiz süt verildi. Probiyotik takviyeli sütü içenlerde, diğerlerinden %17 daha az solunum yolu hastalığı görüldü ve %16 oranında daha az kişi hasta olduğunu bildirdi.

Yakınlarda, Harvard Tıp Fakültesi, resmi olarak vajinal mantar enfeksiyonlarını önlemede probiyotik etkisini duyurdu. Aynı şekilde antibiyotikle uyarılmış ishali de. New York Times en iyi satan yazarlardan ve Cleveland Kliniğinde sağlık memuru şef Dr. Michael F. Roizen: ”Sindirim sistemine olan yararlarının genel sağlımızı da etkilemesi nedeniyle, probiyotik alımının, gerçekten faydalı bir alışkanlık olduğunu” söyledi.
Bağırsaklardaki işlemler daha etkin oldukça, birçok kişi kiloların azaldığını fark etti. Geçmişte kilo verme sorunu yaşadıysanız bu Kandida’dan kaynaklanmış olabilir. Sindirim yollarını tıkayıp, metabolizmanızı fazlasıyla yavaşlatmış olabilir. Ayrıca karbonhidrat ve şeker aşermelerinizin yok olduğunu fark edeceksiniz.


Görünüş ve hissediş olarak sizi harika yapacak, tam olarak kendiniz sağlıklı gıdalar aşerirken bulacaksınız Neticede sindirim yollarınız tüm vücudunuzdaki hücrelerin %90′ını oluşturuyor. Yani bu temizliğin, sizi tamamen yeni bir kişi gibi hissettirmesi sürpriz değil. Bitirmeden önce önemli bir konudan daha bahsetmek istiyorum. ”Bağırsaklarına dikkat etmemenin maliyeti” hakkında konuşmamız önemli. Çünkü bu kendi kendini düzeltebilen bir problem değil.


Şişmanlık, hassas mide sendromu, cilt döküntüleri, azalmış cinsel dürtüler, düşük enerji, obezite ya da uykusuzluktan şikayetçiyseniz Amerikalıların %80′inde bulunan kandida aşırı çoğalmasına sahip kişilerden olabilirsiniz. Esaslı bir beslenme değişikliğine gitmediğiniz sürece bakteri büyümeye devam ederken, belirtiler sizin için daha da kötüye gidecek.


Şu şekilde düşünün: diyelim ki aniden artık dişlerinizi fırçalamamaya karar verdiniz, plaklardan oluşan yapı, savunmasız kalan bağırsaklarınızda olacaklarla aynı. Tabii ki bir süre iyi hissetmeye devam edersiniz, ama sonucunda diş çürükleri oluşmaya başlar, ardından dişinizi kaybedersiniz ve hiç şansınız kalmaz. Ve tıpatıp aynısı şu an bağırsaklarınızda da gerçekleşiyor. Dişlerinizde bakteri üremesini sağlayan besinler, ardından midenize giden aynı besinler, yani taşınan bakterilerin etkilerinin de aynı olacağını düşünmek mantıklı, ama bağırsaklardaki sonuçları daha ağır olur.


Ağız ve dişleriniz elbette önemli, ancak vücudunuzun sadece ufak bir parçası, oysa sindirim sisteminiz sizin özünüz. Fiilen vücudunuzun diğer kısımlarından 10 kat daha fazla hücre içeriyor. Tedavi edilmezse, sağlığınızı kimsenin yaşamasını istemediğim şekilde etkilemeye başlar ağız kokusu, kabızlık, reflü, hazımsızlık, yorgunluk, uykusuzluk, deri problemleri bunlar sadece ilk belirtiler. En korkunç kısmı ise bağışıklık sisteminizin %70′i sindirim sisteminde bulunuyor.


Bağışıklık sistemi düzgün çalışmazsa sadece hastalığa yatkın olmakla kalmaz, aynı zamanda ciddi hastalıklara yakalanabilirsiniz, ülseratif kolit, lupus (deri veremi), MS (multipi skleroz), eklem iltihabı gibi… Ve artık bunlar, bağırsaklarınızı dengelemekle tedavi edilemez. İşte bu yüzden, çok geç olmadan, bunu hemen halletmeniz gerekiyor. Çok şükür ki kötü bakteriye karşı savaşmanın kolay bir yolu var. Basitçe yemekle birlikte günlük bir kapsül probiyotik alın. Birkaç gün içerisinde vücudunuzda heyecan verici değişiklikler hissedeceksiniz. Kendinizi daha iyi uyuyup, daha dinlenmiş uyanarak bulacaksınız.


Bu yeni heyecan verici enerjiyle, dünyayla daha rahat başa çıkarsınız. Artık yemeklerden sonra yorgun değilsiniz ve kendinizi kötü besinleri aşerirken bulmazsınız. Ama bir kez pizza ya da dondurma ile kaçamak yaptığınızda direk kalçalarınıza gitmeyeceğini bilerek iyi hissetmeye devam edersiniz.


Tuvalet alışkanlıklarınız düzene girerse şaşırmayın. Çünkü artık bağırsakların esiri değilsiniz. Çok sayıda tuvalete gidiş artık tarihe karıştı. Vücudunuz artık bir besin yakma makinesi olduğundan kilonuz azalmaya başlar. Artık yağ ve şeker depolama yok. Muhtemelen kendinizi kafein, karbonhidrat ve şekere ihtiyaç hisseder bulmayacaksınız. Vücudu daha genç, daha seksi ve daha enerjik oldukça, birçoğu seks isteğinin arttığını söylüyor.


Vücudunuz, besleyici öğeleri besinlerden daha iyi aldıkça teniniz daha genç ve sıkı görünebilir teninizi yenileyerek size sağlıklı ve dinç bir görünüm vererek. Ve sonrasında tam olarak ne olacağını söyleyeyim birkaç gün ya da birkaç hafta sürebilir, ama kesinlikle gerçekleşecek olan şey, ben ona “büyülü an” diyorum.


Büyülü an, bir gün uyandığınızda bir şeylerin farklı olduğunu, duyularınızın daha güçlü hissettiğini daha atik, dengeli ve her şeye hazır olduğunuzu fark ettiğiniz andır. Hava berrak ve vücudunuz canlı hissediyor. Serotonin seviyeniz artmış ve ruhunuz her şeyi tam olarak doğru hissediyor. Sonra başından beri biz insanların, yaşaması gerekenin bu olduğunu anlıyorsunuz. Ve artık vücudunuz iyi ayarlanmış bir makine gibi çalışıyor. Bunun her zaman inanılmaz hissettireceğini biliyorsunuz. Bu gerçekte adını koyamayacağınız bir duygu.


Sağlığımız en kıymetli varlığımız. Onsuz hiçbir şeyden tam olarak keyif alamayız.


Çeviren: Gültekin Metin
Hazırlayan: Hakan Çakmak

Kaynak: http://keybiotics.com/video_toon15c.php
http://okyanusum.com/belgesel/amerikan-paraziti/

Prof. Dr. Ahmet Aydın’nın notu:


Bağırsaklarımızda mantar olduğunu nasıl tahmin edebiliriz?

Sabah aç karnına, bir bardak içme suyuna tükürülür. Normalde su yüzeyinde hava kabarcıkları dışında bir görüntünün oluşmaması gerekir. Suda bulanıklık, bulutsu görünüm, su dibinde çöküntü görülmesi testin pozitif olduğunun işaretleridir. Kesin teşhis için dışkıda mantar kültürü yapılır.


http://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=1671&page=2
 
yayınladığın makale çok bilgi verici olmuş

çok uzun yıllardır kilo problemi yaşıyorum ve ne yaparsam yapayım veremiyorum. Artı sürekli vücudumda bir ağrı geziyor sanki hergün bir yerim agrıyor, hep halsizim hiç enerjim yok. Sağlık kontrollerimde bir rahatsızlıkta çıkmıyor çünkü mantar kendini çok iyi saklayabilen her hastalığın oluşmasına sebep olan çok tehlikeli bir bakteri yani midemde çıkan ülserin başlangıcı mantardan kaynaklanmakta. Şimdi asıl kaynağı buldum ama bağırsak mantarlarını dengelemek ve florasını düzeltmek çok zor. Tamamen beslenme alışkanlığı değiştirilmek zorunda çünkü seker ve unlu mamüller ile besleniyorlar. Sayıca az olan yararlı bakterileri desteklemek içinde probiyotik ve sarımsak çok öneriliyor.
 
X