Asker bir baba ve ev hanımı bi annenin büyük çocuğu olarak dünyaya geldim. Hem mutlu hem de mutsuz garip bir çocukluk geçirdim. Bağlanma çeşitlerini bilirsiniz. Ben kaçıngan bağlanmıştım. Beni komşuya sabahtan bırakırlardı gece 12 olurdu benim bi evim var demezdim. Ailemi özlemezdim. Garip olduğunu sonradan farkettim. Anasınıfında ben hariç herkes annesinden ayrıldığı için ağlıyordu. Ben de hadi git diyordum oyuncaklar ilgimi çekiyordu sadece. Akşam herkes annesi gelince koşup sarılmıştı. Ben de eve gideceğim diye üzülmüştüm. Peki sebebi neydi? Evdeki dayak
Eğer bir hata yaparsanız cezası dayak olurdu. Hatanın büyük veya küçük olması çok da önemli değildi. Bazen bir bardak kırılırdı, bazen biraz su dökülürdü, bazen bir misafir çocuğuyla elinizdekini paylaşmak istemezdiniz. Herkes benden daha değerliydi. Bir yere gideceksiniz kuzenim gelmek istedi, ben gelsin istemedim ooo nasıl istemezsin hemen bir kınama ve dayak. Tabi o bir erkekti. Dedemin 9 çocuğundan tek oğlunun tek oğluydu. Anneme neydi derseniz o da babasını mutlu etme derdindeydi. Ben kız olduğum için sevilmiyorum sanıyordum. Ama konunun benle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Eve gelen kim olursa olsun yoldan geçen dilenci de olsa, biz nereye gidersek gidelim dünyadaki herkes benden daha degerliydi. Onlara en küçük hürmetsizligin cezasi gözleri önünde okkalı bir tokattı. Ve misafir onure edilirdi.
Babam tüm olanlara seyirci kaldığı gibi nadiren de olsa kendi de bir tokat patlatirdi. Aaa tabi bazen dayak yemezdim. Bir odaya kitlenir veya kış günü gece kapının önüne koyulurdum. Ince kıyafetlere titreyerek kapının açılmasını beklerdim. Tabi kendilerini kötülemek gibi olmasın, bazen yaratıcı cezalar da alabiliyordum. Mesela kustugun için ceza olarak o kusmuğu dayakla yemek gibi...
Midenizi bulandırdığım icin özür dilerim. Ne olduğunu bilmiyordum ama istismar ediliyordum aslında. Cinsel olmadığı için istismar sayılmaz demeyin. Kalbimdeki yara 23 senedir durmadan kanıyor. Şiddet olmadığı zamanlar çok seviliyordum. Sevdigim atıştırmaliklar koliyle alınırdı. Sevdigim elbiseler ayakkabılar.. parklara giderdik, babam omzuna bile bindirirdi. Güzel kızım annemin adı diye severdi. Salt bir sevgisizlik olmadığı için ben sucluyumdur diye düşünürdüm. Ama buna rağmen yediğim dayaklarda bazen suçumun ne olduğunu hiç anlayamadım. Sobalı bir ev olduğu için dayak sonrası soğuk odaya kaçardım. Kahverengi bir kıyafet dolabimiz vardı. Içine girerdim ve acıyan yerlerimi öperdim. Orada uyuyakalırdım.
Nihayet okula başladım ama benim icin hata işlemenin cezası dayakti. Sınıf başkanı da olmuştum. Böylece ilk bir haftada sınıfın yarısını dövmüş bulundum. Her gün ayrı bir şikayet geliyordu. Tabi cezası yine dayak. Tabiki sınıf başkanlığından hızla alındım. Okulda da öğretmenimden dayak yiyordum. Ama yine hata yaptım diye düşünüp aileme söyleyemiyordum. Çünkü içinden çıkılmaz bir dayak döngüsüne gireceğimi düşünüyordum. Zaten girmiştim ama halka büyüyecekti. Doğal olarak pek arkadaş edinemedim. Ancak derslerim çok iyiydi. Hele bir kötü olsundu. Cezasını siz biliyorsunuz. Böylelikle sınıftaki en çalışkan kişi olmayı öğrendim ve bunun sayesinde arkadaşlıklar edinmeyi başardım. Derslerde başarılı olmak kalbime çok iyi geliyordu. Özellikle ortaokulda öğretmenlerim tarafından çok sevildim. Lisede de yine çok sevilen çok saygılı bir öğrenci oldum. Doğruyu yanlışı kendim kendime öğrettim.
Anneme de ortaokul zamanları karşılık vermeye başladım. Artık vuramıyordu çünkü ben de ona vuruyordum. Ergen olduğumu kabullendiler ve dayaklar çok seyrekleşti. Ortaokulda da başarılı bir öğrencilik geçirdim ve kendi isteğim ile yatılı bir fen lisesine gittim. Gerisini kendimi biraz toparlayınca anlatayım. Çok uzun oldu biliyorum. Kırmızı oda dizisini izleyince ben de kendi hikayemi anlatmak istedim.
Şuan çok iyi bir hayatım var. Anlatmak biraz olsun kalbe iyi geliyor. Ancak kalbimdeki ağrı sızı hiç geçmedi. Nadiren gün yüzüne çıkıyor. Ve bütün gece gözyaşları ile ilerliyor. Bu gece yine öyle bir gece oldu.